• tam adi the return... olan 1985 yılında yayınlanmıs 2.bathory albumu olma özelligi vardır.ayrica albumde birde the return of the darkness and evil şarkı bulunmaktaki burdan yola cikarak albumun asıl adının bu olcagı ve sonradan "cok uzun lan" diyerekten sadece the return... olmasina karar verilmesi olasidir.albumde yer alan born for burning şarkısı enlerden olup satyricon grubu tarafındanda coverlanmistir.possessed,sadist,bestial lust albumde yaran bathory şarkıları olarak göze carpar.12 şarkılık bu albumde aşmış birde outro bulunmaktadir.ayrica the return of the darkness and evil'ın sözleride aşşagıdaki gibidir;

    a sorcery written in blood
    whispered by a witch in the dawn
    summon the darkness pure evil and death
    and gather the legions of scorn

    the darkness possesses you your soul scream in vain
    tonight the hellfire shall burn
    thunder and lightning the ancient prediction
    the bells chime for satan's return...

    [blasphemy
    sorcery]

    it's the return of the darkness and evil
    it's the return of the fire and flame
    it's the return of my master satan
    it's the return of desire and pain

    sacrifice a virgin to the flames of burning hell
    black witch of beauty recite the words of spell
    gather masses run in circles scream for mercy cry of pain
    no mercy for the blessed in hell you all will burn in lord satan's name

    now descend from the burning blasting sky
    holding the reigns ride the night
    satan appear in full glory and pride
    the raped souls of heaven cries

    blasphemy
    victory
    desecration
    hell and damnation

    it's the return of the darkness and evil
    it's the return of the fire and flame
    it's the return of my master satan
    it's the return of desire and pain
  • türkiyede orjinali bulunması zor olan,kayıt olarak biraz dandik olsa da bathory nin en sağlam albümlerinden...
  • efsanenin dogusu.
  • 2003 yapımı andrei zvyagintsev'nin filmi için (bkz: vozvrashcheniye)
  • sarah michelle gellar'ın başrollerini oynadığı bir adet korku filmi.
  • hint asilli yönetmen asif kapadia nin ilk korku filmi denemesi. . filmde içindeki sesi dinleyip uzakta bir motele yerlesen ve orda yillar önce islenen bir cinayeti hisseden joanna (gellar) nin gerilim dolu öyküsü anlatiliyor. teksas da cekilen film, amerika'da 10 kasim 2006'da gösterime girecek. ülkemize ne zaman ugrayacagi henüz belli degil. fragmanina bakilirsa uzakdogu sinemasindan etkilenmis bir filmle karsi karsiya oldugumuzu söyleyebiliriz. afisi de fena halde skeleton key e benziyor...
  • taş meclisi ile birlikte bu sezon en çok şaşırtan filmlerden biri oldu bu. öyle böyle değil, canım cnumb uyudu bile, uyandığında hatta "valla en son arkadaşıyla karşılaşmıştı onu hatırlıyorum" dedi, ki böyle bir sahne yok filmde kadın aynada kendiyle yüzleşiyordu, varın siz düşünün gerisini, uyuttu milleti tam manasıyla yani. ayrıca nice izleyiciden işittim ki çıkışta; ara sıra "canlarım sinema edebinin farkındasınız değil mi bakın sizi kibarca uyarıyorum, lütfen sessiz olun." uyarımızı ciddiye alıp susmaya kalkışan evlatlar bile çıkışta tutamadılar kendilerini "ulan bu filmde konuşulmayacak da hangisinde konuşulacak.." ayrıca hazır bireye dönmüşken; arkamızda oturan üç cibiliyetsizin mısır yeme ritüeli ise ayrı bir hayvanlıktı ki onların layığı allah diye bağıran aslandır o derece yani.

    neyse filme gelince; sarah michelle gellar 'ın ara ara anlamsızca arabadan inmesi, anlamsızca yatağın altına saklanması, kaçmak varken boka doğru seyir etmesi bambaşka bir sinir harbi yaşattı sinir sistemimizde. ben hayır, hayır bu filmle ilgili daha fazla söyleyecek bir şeyim maalesef yok. ben en iyisi daha doğru dürüstünün bkz.ını vereyim: küçük kıyamet susayım.

    haha aklıma gelen bir diyalog yazmassam ölürüm:

    -sunshine...
    +lan ne var ne!! sanşayn sanşayn
  • herhangi bir mana arayanlar için (bkz: yok boyle bi$ii)
  • allahtan sinemada rastlayıp gaflet içinde girmediğim, "neymiş bu" diyerek cd'sini aldığım film. "geçmiş asla ölmez, öldürür" diye sloganı var, altbaşlığı ya da. spoiler ibaresi koymuyorum ki, okusun insanlar ve izlemesinler boş yere.

    durup dururken giren flashback'ler çok yoğun sayılmaz ama, diyeceksiniz ki, flashback zaten durup dururken girer. yok, bu öyle değil. flashback girerken hiç olmazsa bir sahneyle bağlantısı olur, belli bir gerilim ya da rahatlama evresinden sonra, birkaç saniyelik sabit ekranla girer. bu filmde o sahneyle alakası olmayan flashback sıklıkla görülüyor.

    oyunculuk filan diyeceğim, zaten filmde oynanması gereken, performans gerektiren ciddi bir sahne yok. o yüzden oyunculara da laf etmek zor. o sahnelerden daha iyi bir şey çıkmaz. senaryo ise şöyle; bir adet genç hanım var. pazarlamacılık yapıyor ve hiperaktif. filmin sonunda anladığımıza göre, bu genç hanım aslında ölü bir insanmış. 11 yaşında la salle denilen bir yerde babasıyla arabada giderken kaza yapıyorlar. kazada kızımız ölüyor. tam da o sırada kaza mahaline yakın bir yerde tecavüz ve cinayete kurban giden başka bir kadın var. bizim küçük kızın içine bu kadının ruhu giriyor ve kız canlanıyor. içinde iki tane ruh olduğu için çeşitli sorunlar başlıyor. kendisini aynada kanlar içinde görüyor aniden, sağını solunu kesiyor, ölen kadının son anlarını görüyor rüyasında. kadını kaçırırlarken bir köşede çalan bozuk plak var. film boyunca bir yerlerden bizimki bu plaktan sesler duyuyor. buna deli muamelesi yapılıyor ve birçok korku filmlerde olmazsa olmaz şeyler başlıyor: çeşitli mekan isimleri ve görüntüleri canlanıyor kafasında. bu yerlerin peşine düşüyor. rasyonel bir arkadaş var, "orayı daha önce görmüşsündür kesin" filan diyor. önce iyi, sonra kötü, sonra tekrar iyi olan bir adam var. bizim kız rüyaların ve mekanların anlamını araştırırken, bir cinayetin de peşine düşüyor. sonradan anlıyoruz ki, bu cinayet, içindeki diğer ruh olan kadının cinayetiymiş. kendi ölümünü araştıran bir insan güya. olay bu kadar.

    bir filmde "doğaüstü bir korku" diye ibare varsa, ben o filmden ziyade, o filmi izlemekten korkuyorum. zira epey büyük bir bölümü hayalkırıklığı ile sonuçlanıyor. ama "doğal korku" olanlar, yani somut birtakım nedenlere bağlanan filmler, çeşitli olumsuz özellikleri olsa bile, izlediğine pişman etmiyor insanı. klişelere de sözüm yok, ama bunları da kullanmanın bir üslubu olur değil mi.. hiçbir şey katmadan olduğu gibi koyarsan malzemeyi, elinde de bişey kalmıyor. gizem diye koyduğu şey de, bozuk plak çalıyormuş da, meğer oradaki şarkı tecavüz sırasındaki şarkıymış. hey allahım.
  • lost dizisi 4. sezon 1. bölümü. 31 ocak 2008 günü uzun bir aranın ardından izleyicisinin karşısına çıkması heyecanla beklenmektedir.
hesabın var mı? giriş yap