• türkçe'ye floss'taki değirmen adıyla çevrilen bir george eliot romanı. çılgınlar gibi eğlenceli olmayan bu roman, bünyesinde victoria dönemi romanının tipik özelliklerini barındırır. genel kanının aksine sadece maggie ve abisi tom'un maceralarından ibaret değildir. başlarda hafif baydığı doğrudur ama sonunda harbiden de tatmin edici olduğu anlaşılır.
  • yakın bir gelecekte buralarda göreceğimiz eski sözlük yazarı *
  • kıyıdaki değirmen adıyla, gönül suveren tarafından türkçe'ye çevrilmiş bir george eliot romanıdır. çevirinin en son basımı 1970 yılında yapıldığı için sahaflardan başka bir yerde bulunma imkanı yoktur. bir tanesini dün ben aldım, tükenmeden en yakın sahafa gidiniz.
  • kitapçılarda her an görmezsiniz belki ama okunmalıdır, okutulmalıdır kanımca. kısa bir özeti için,

    --- spoiler ---
    iki çocuklu tulliver ailesi nesillerden beri topraklarındaki dorlcote değirmeninin sahibidir. ailesine karşı iyi kalpli ve müşfik olmasına rağmen iş hayatında inatçı ve kendi bildiğini okuyan bir adam olan mr. tulliver'ın, oğlu tom'dan çok küçük kızı maggie'ye düşkünlüğü vardır. yine de formülleri ve latinceyi öğrenmekte çok da başarılı olamayan tom'u elinden gelen en iyi şekilde okutarak rahip mr. stelling'in yanına gönderir, her zaman bilgiye aç olan vahşi yaratılışlı maggie ise, hanım hanımcık bir kız olan kuzeni lucy ile birlikte yatılı okula gider. tom ve maggie her açıdan birbirlerinden çok farklıdır. mrs tulliver'ın gözdesi tom, dış görünüş bakımından onun gurur duyduğu ailesi dodson'lara çekmiştir, saçları bir türlü kadının istediği gibi kıvrılmayan, esmer teni, kara gözlerindeki vahşi hayvanlarınkine benzer bakışlarıyla teyzelerinin hiçbir zaman takdirini kazanamayan ve lucy ile karşılaştırılıp sürekli acımasız eleştirilerine maruz kalan maggie ise kadıncğız için adeta bir utanç kaynağıdır. kişilik olarak da hayal gücü ve anlayıştan yoksun olan tom ile duygularıyla, içinden geldiği gibi hareket eden ve bunun sonucunda çoğu zaman başı belaya giren maggie neredeyse birbirlerine zıtlardır. buna rağmen maggie tom'u taparcasına sever ama dikkatsizliği yüzünden sık sık tom trafından azarlanan kız gösterdiği sevginin karşılığını alamaz. mr. tulliver'ın iş haytındaki düşmanı olan avukat wakem'e karşı önemli bir davayı kaybetmesi üzerine tulliver ailseinin hayatı geri dönülmeyecek şekilde alt üst olur. mr. tulliver hastalanıp yataklara düşer, maggie ve tom eğitimlerini yarıda bırakıp eve dönerler. değirmeni wakem satın alır, ailenin elinde avucunde ne varsa, çevresindeki olaylara genelde pek fazla akıl erdiremeyen zavallı mrs. tulliver'ın çeyizlerine kadar satılır yine de borçların tamamı ödenemez. üstelik aile topraklarını terk etmek istemeyen ve mrs tulliver'ın ricasını reddetmeye yüzü kalmayan mr. tulliver iyileşince wakem'in aylıklı çalışanı olarak değirmeni idare etmeye devam eder. bundan sonra ailenin başlıca amacı kalan borçları ödemektir bunun için tom, eniştesi mr. deane'in yanında işe girer, maggie de dikiş dikerek borçların ödenmesine katkıda bulunmaya çalışır. bu arada ihmal edilen ve yalnızlık çekmekte olan maggie, mr. stelling'in evinde tanışıp içten bir sevgi beslediği, babasının ezeli düşmanı wakem'ın sakat oğlu philip ile herkesten gizli olarak koruluklarda buluşmaya başlar. bu gezintiler genç kızın sevgiye ve takdir edilmeye aç olan ruhunu doyurmaktadır, üstelik ince ve hassas bir benliğe sahip olan philip, ona ilk gördüğü zamanlardan beri büyük bir aşk ve şefkatle bağlıdır. nihayet maggie de onu sevdiğini söyleyerek genç adamı çok mutlu etmişken bu gezintilerden haberdar olan tom, babasının düşmanının oğlu ile kurulabilecek her türlü yakınlığa kesinlikle karşı çıkar, babasına söylemekle tehdit ederek maggie'ye yemin ettirir, philip'e ise bol bol hakaret eder. bütün bunların yanında borçların tamamını ödeyen de, çocukuluk arkadaşı seyyar satıcı bob jakin'in ön ayak olmasıyla ticaret yapmaya başlayan tom olur. bu sürprizin heyecanını kaldıramayan mr. tulliver, yıllardır içinde tuttuğu kinin etkisiyle mr. wakem'e kırbaçla saldırır ve hemen arkasından tekrar yatağa düşerek ölür.
    ilerleyen yıllarda eğitim döneminin aksine iş hayatında oldukça başarılı olan tom, bob jakin'in pansiyonunda kalmaktadır. mrs tulliver, ölen kardeşinin evine, yeğeni lucy'nin yanına yerleşmiştir. on sekiz yaşını geçen maggie ise başka birisinin himayesinde olmak yerine bir okulda çalışmayı tercih etmiştir. maggie'nin çevrelerindeki herkesin sevgisini kazanmış olan güzel ve sevimli kuzeni lucy'yi ziyaret etmesi, birçok karmaşık olaya neden olur. aralarında resmi bir nişan olmamasına rağmen lucy, babasının ortağının oğlu olan stephen guest ile nişanlı kabul edilmektedir, zengin bir ailenin çocuğu olan ve çevresi için gelecek vaad eden stephen ise maggie'yi ilk görüşünde genç kızdan fazlasıyla etkilenmiştir. üstelik maggie de ona karşı hissetmemesi gereken duygulara engel olamamaktadır. wakem'in oğlu philip'in lucy ve stephen ile dost olması dolayısıyla tekrar sahneye çıkmasıyla durum iyice karmaşık bir hal alır. genç adamın maggie'ye karşı duyguları hala aynıdır. maggie de hala ona karşı büyük bir sevgi beslemektedir, üstelik ağabeyi tom da bütün gururu ve kininin sürmesine rağmen onu verdiği sözden azat etmiştir. yine de maggie hala babasının kinin tutmakta olan tom'a karşı gelmeyi ve babasının düşmanının oğlu ile evlenmeyi göze alamaz. üstelik bütün uzaklama çabalarına rağmen stephen'a da aşık olmuştur. iki genç en sonunda birbirlerine açılırlar. stephen maggie'nin itirazlarını dinlemeyerek genç kızı zayıflık anında onunla kaçmaya ve evlenmeye ikna eder. sandalla uzaklaşan stephen ve maggie bir gemiye binerek mudport'a giderler fakat asla içi rahat etmeyen maggie, lucy ve philip'in kalplerini kıramayacağını söyleyerek tekrar eve dönmek ister. bir günlük bir gecikme ile değirmene vardığında gururlu ve hırslı bir genç olan tom, ailesinin şerefini lekelediği gerekçesiyle onu eve almaz. maggie de acı içinde annesiyle birlikte bob jakin'in pansiyonuna yerleşmek zorunda kalır. stephen'ın olan biteni, maggie'nin kendisiyle evlenmeyi reddederek nasıl kaçtığını anlatan mektubuna rağmen kimse maggie'ye inanmaz, st. oggs'ta kimse onunla konuşmaz. lucy ise çok ağır bir hastalık geçirmiş fakat stephen'ın mektubundan sonra maggie'yi affettiğini söylemek için gizlice onun ziyaretine gelmiştir. maggie mutsuz bir şekilde günlerini bob jakin'in pansiyonunda geçirirken bir gece altmış yıl önceki sel felaketinin bir benzeri yaşanır. bütün olanlara rağmen hala umutsuzca tom'u seven ve ona bağlı olan maggie ailesini kurtarmak için kürek çekerek değirmene gider. annesi teyzesindedir fakat tom'u evde bulur ve onu sandalına alır. maggie en sonunda okuyucunun beklediği gibi başarılı olacak mıdır sorusunun cevabı kitabın sonunda okuyucusunu beklemektedir.

    --- spoiler ---
  • asıl adı mary anne evans olan ve kendini george eliot olarak tanıtan ingiliz edebiyatı roman yazarının yazdığı (bkz: otobiyografi) niteliği taşıyan roman. kendisi (bkz: queen victoria) dönemi yazarlarından. dönemin özelliklerini bu romanında işlemiş toplumcu bir yazar da denebilir.

    buradan sevgili (bkz: ingiliz dili ve edebiyatı) okuyan arkadaşlarıma bir jest yaparak entrymi sonlandırayım. aşağıda the mill on the floss romana ait kendim yazmış olduğum analizi (makaleyi de diyebiliriz) paylaşıyorum. bakın aydınlanın.

    mill on the floss victoian dönemini iyi yansıtan bir otobiyografik roman niteliğindedir. yazar george eliot romanı kendi hayatından yola çıkarak hem kentsel hem de kırsal yaşamı sembolik bir anlatımla bir arada ele almıştır. en başta bir kadın olmasına karşın yazar, takma bir ad kullanarak kendini bir erkek olarak tanıtmıştır. burada, romanın yazıldığı dönemde kadınların toplumdaki yeri, yazarın bu tutumu göz önünde bulundurularak, ironik bir perspektif ile gözlemlenebilir. başka bir deyişle, victorian toplumunda erkek bir yazar olmanın kadın bir yazar olmaya nispeten daha meşru görülmesi, ve bu yüzden yazarın böyle bir yönteme başvurması oldukça normal karşılanabilir.
    romanda olaylar, victorian döneminin başlarında ve ortalarında ve floss nehrinin kıyısında bulunan bir değirmende ve kimi zamanda şehirde geçmektedir. roman hem birinci tekil şahısla (bkz: first person point of view) yani kahraman bakış açısı ile, hem de kimi zaman ilahi bakış açısı (bkz: third person omniscient) ile anlatılmıştır. temalarında; aile, aşk, acı çekme, toplum ve sınıf ayrımı, cinsiyet gibi konular işlenmiştir. romandaki bazı dönüm noktalarına (bkz: turning point); mr tulliver’ın değirmenle ilgili davayı kaybetmesi ve değirmeni düşmanı mr. wakem’ın alması, tom’un maggie ve düşman aileden olan philip’i bir arada yakalaması örnek gösterilebilir.
    romandaki karakterlere bakıldığında, yazar karakterleri, birbirine zıt karakterler yaratarak dönemi karşıtlıklarla ve çatışmalarla anlatmıştır. örneğin maggie ve lucy, tom ve philip birbirlerine zıt karakterlerdir. maggie zeki, tezcanlı, meraklı, ani ruh değişmi geçiren, özgür, tutkulu ve arzulayan bir karakterken, lucy onun aksine daha evcimen, söz dinleyen, uysal ve naif bir karakterdir. tom ile philip’e bakıldığında, tom entellektüelliği olmayan, meraksız, heyecansız frsatçı ve faydacı bir karakterken, philip belli bir entelektüelliğe sahip, meraklı, tutkulu, müziğe ilgisi olan ve işini zevk için yapan bir karakterdir. bu yüzden maggie philip’e ilgi duymaktadır. tam olarak bir aşk denilmese de platonik bir sevgi duymaktadır. ayrıca tom victorian dönemi erkeğini sembolize etmektedir.( yani victoria dönemi erkeği düz işlevsiz de denebilir.)
    victorian döneminde kadının yerine bakıldığında, lucy tam tipik bir victorian dönemi kadınıyken, maggie döneminin tam tersi bir karakteristiğe sahiptir. maggie annesinin istediği bir karakteristiğe sahip değildir. maggie’nin annesi daha çok lucy gibi bir kızı olsun istemiştir.
    romanda floss nehri zamanı ve zamanın akışını, özgürlüğü, değişimi ve hayatta kalma mücadelesini temsil etmektedir. değirmen, değirmenin dönmesi vasıtası ile, devrimi temsil etmektedir. değirmen zamana karşı dönmektedir tıpkı insanlar gibi. bu sebeple zaman ne kadar değişirse değişsin insanların değişmediğini göstermektedir. değirmen aynı zamanda, uncivilization ı, monotonluğu, ikilemliği (duality) ve durağanlığı (stability) da simgelemektedir. zaman hem bizim için hem de bize karşı ilerler.
  • george eliot'un bu ünlü romanı türkçede ilk olarak 1970 yılında kıyıdaki değirmen ismi, gönül suveren'in çevirisi ile altın kitaplar yayınevi tarafından yayınlanmıştı.

    şimdi bu kitap aynı çeviri ile floss nehri üzerindeki değirmen ismiyle everest yayınları tarafından yeniden basılmış.

    kitabın yeni basımını görünce heyecanlanmıştım ama eski çevirinin tekrar basılmış olduğunu görünce hayal kırıklığına uğradım. gönül suveren'in zaman zaman tartışılabilir çevirileri olduğu bilinen bir gerçek. aradan 47 yıl geçtikten sonra keşke az biraz para harcayıp yeni bir çeviri yaptırsalardı. az biraz diyorum çünkü türk yayın dünyasında çevirmenlere ödenen para zaten devede kulak.
  • çağdaşlık ve gelenekçilik ikileminde gidip gelen victoryen dönem romanı.
    dickens’ın yazdıkları gibi dönem eserlerinden biri.
    ingiliz düşünme aksanı! ile yazılmış. he canım he.
  • evet, yıllar sonra nihayet yeni bir çevirisi yapılmış bu güzel klasiğin.

    kıyıdaki değirmen ismiyle doğukan piyale tarafından türkçeye yeniden çevrilmiş ve dorlion yayınevi tarafından yayınlanmış.
hesabın var mı? giriş yap