*

  • norbert elias'ın ilk baskısı 1939'da yapılmasına karşın, ancak 1976'daki üçüncü baskısından sonra dikkati çeken ve 1980'lerden sonra hakkettiği ilgiyi gören başyapıtı. eserin alt başlığı "sosyo-oluşumsal ve psiko-oluşumsal" incelemeler başlığını taşıyor. elias, iki ciltlik bu metinde uygarlık ve kültürü tartışarak başlayıp, sofra alışkanlıklarından yatak odasına, sümkürmeden tükürmeye, feodallikten devlete... uygarlık ve kültürün oluşumunun izlerini sürüyor.
  • norbert elias'ın freudyen bir bakış açısıyla uygarlık sürecini (kabaca) insan doğası ile adabı muaşeret bütünü arasındaki gerilime bağladığı, ilk basım yılı 1939 olan kitap. dilimize "uygarlık süreci" olarak çevrilmiştir. davranışsal sosyolojinin kutsal kitabıdır. geğirmekten ve yellenmekten bahseden, içinde kendimizi bulacağımız nadir sosyoloji çalışmalarındandır. (biliyorum, yapıyorsunuz)
  • norbert elias bu kitapla toplumsal süreçlere ilişkin genel, toplumsal gelişime ilişkin özel ve dogmatik olmayan ampirik bir sosyoloji kuramının temellerini attığını ileri sürüyor ama çalışmasının ne 19.yy’a ait otomatik ilerleme anlamında bir evrimin, ne de 20.yy’daki anlamıyla hiçbir özelliği olmayan bir “toplumsal dönüşüm”ün incelemesi olmadığını söylüyor. bu kuram temelde duygular ve duyguların denetimi üzerine kuruluyor ve duygu denetim modellerinin, farklı gelişim aşamalarındaki toplumlarda, hatta aynı toplumun değişik katmanlarında farklılık gösterebileceği gerçekliğine dayanıyor. elias’a göre belirli bir yöne doğru ilerleyen ve adına “gelişim” denilen uzun süreli toplumsal dönüşümler sonucunda, özellikle insan deneyimlerinin, insan davranışındaki duyguların ve bireysel duygular, dışsal ve içsel baskılanıma bağlı olarak düzenlenir ve bütün bunların sonucunda bir anlamda insanın tüm görüşlerine ilişkin yapı belirli bir yöne doğru değişir. bu değişim de insanların kendi toplumlarının “uygarlaştığı”, başka toplumların ise “daha az uygarlaştığı” ya da “barbarlaştığı” şeklinde ifade edilir. bu tür sözlerin altında yatan yargılar oldukça belirginken, bu sözlerin dayandırıldığı nesnel gerçeklikler yeterince belirgin değildir, yazarın yapmaya çalıştığı da bu gerçeklikleri ortaya koymaktır. bugünkü sosyolojinin görece daha kısa süreçlerle ilgilendiğini ya da toplumların belirli bir andaki durumuna ilişkin sorunlarla ilgilendiğini söyleyerek sosyolojiyi eleştirir ve toplumsal yapıların ve buna bağlı olarak kişilik yapılarının uzun süreli dönüşümlerini göz önüne almadığını söyler. kendisinin yapmaya çalıştığı da bu.

    kitapta genel olarak “uygarlık” sürecinin, bilimlerden önceki yaygın kavranış biçiminin dayandığı gerçekliği göstermeye çalışıyor, yani insanların duygu denetimlerinin, yani yaşantılarında, örneğin utanma ve sıkılma sınırlarının yakınlaşması biçiminde, ve davranışlarında, örneğin sofrada kullanılan araç gereçlerin ayrımlaşması biçiminde- gözlenen (yani insanların yaşantı ve davranışlarında gözlenen) kesinleşme ve ayrımlaşma yönündeki yapı değişikliğini ortaya çıkarmaya çalışıyor. bunu birinci ciltte ortaya koyup, ikinci ciltte de açıklamaya çalışıyor.

    birinci ciltte, belirli toplumlara ait insanların duygu ve denetim yapılarındaki uzun süreli dönüşümlerin, kuşaklar süresince tek ve belirli bir yöne doğru ilerlediğine ilişkin dağınık gözlemlerin güvenilir kanıtlara dayandırılıp dayandırılamayacağı ve gerçeğe uygunluğunun gösterilip gösterilemeyeceği sorununu ele alır, yani ilk cilt, bu sorulara ilişkin gözlem alanında gerçekte neler olduğunun açıklanması, keşfi ve gerçek bağlantıların bulunmasına adanmış. elias’a göre toplumsal yapı dönüşümlerinin temel olarak iki yönü var: giderek artan ayrımlaşma ve bütünleşme yönündeki yapı dönüşümleri ile giderek azalan ayrımlaşma ve bütünleşme yönündeki yapı dönüşümleri. üçüncü bir toplumsal süreç tipi daha vardır, bu süreçte bir toplumun yapısı ya da bu yapıya ait öğelerin bazıları dönüşüme uğrar, ama bu dönüşümün ayrımlaşma ve bütünleşme üzerinde azaltıcı ya da arttırıcı bir etkisi olmaz. son olarak da, toplumsal yapıyı değiştirmeyen dönüşümler olabilir. ayrıca bu tiplerin değişik ölçüde karıştığı çok satıda karmaşık dönüşüm de olabilir.

    ikinci ciltte ise “insanların duygu ve denetim yapılarında kuşaklar boyunca, belirli bir yöne, denetimlerin farklılaşması ve sabitlenmesi yönüne doğru süren uzun süreli dönüşümler, kişilik yapılarında görülen bu tür dönüşümlerle ilişkilendirilebilir mi?", "insanların kişilik yapısındaki ve duygu denetimlerindeki ayrımlaşma ve sabitleşme yönündeki uzun süreli dönüşümler ile insanların kendi aralarında gerçekleştirdikleri oluşumlar, karışlıklı bağımlılık zincirlerinin uzaması ev ayrımlaşması ile “devlet denetimleri”nin yerleşmesi yönündeki uzun süreli dönüşümler bağlantılı mıdır?” gibi sorulara yanıt arıyor, yani bu ciltte daha çok devletin uzun süreli oluşum sürecine ilişkin bir model oluşturuyor.

    içerik hakkındaki bu özetin yanında çok zevkle okunan, içinde duygu ve denetimdeki değişimlere ilişkin çok enteresan tarihsel örneklerin yer aldığı bir kitap olduğunu da eklemek isterim.
  • norbert elias, iki ciltlik uygarlık süreci’nde “uygarlık” kavramını yeniden tanımlama ve onun bir süreç olarak tarihsel analizini yapma girişiminde bulunuyor. febvre’nin police, civilite, civil, civilise kavram hattı boyunca kökenlerini takip ettiği ve 18. yüzyılın ikinci yarısında “kendi zamanında doğ[an]” bir kavram olarak işaretlediği “civilisation”/uygarlık, elias’ın kuramında, bireysel olanla toplumsal olanı barıştıran ve bu ikisinin karşılıklı olarak birbirlerini besledikleri dönüşümleri boyunca hala içinde bulunduğumuz, başlangıç noktası tam olarak belirlenemeyen ve nihai sonucuna ulaşmamış bir fenomen aslında.

    bir süreç olarak anladığımız bu uygarlık meselesi; gelişimi, içindeki temel yapılara, bu yapıların dönüşümlerine ve aynı zamanda bireysel olgulara bağlı olan karma bir yapı. elias’ın uygarlık süreci’nde yapmaya çalıştığı şey, temelde işleyen yasa benzeri yapısal kaymalara ek olarak bireysel özelliklerin –duyguların, seçimlerin, kişisel özelliklerin- de uygarlığa giden hattın karmaşık ilişkiselliğini etkilemiş olması. uygarlık süreci karşılıklı bağımlılığın çeşitli biçimleri ile gelişen ve geliştikçe de kendine uygun ‘uygar insan’ı yaratan bir süreç. bu süreç, siyasi, ekonomik ve askeri gücün tüm bir ortaçağ boyunca değişik şekillerde eklemlenmesi ile tohum halindedir ve bu hat oldukça karmaşık insan ilişkilerinden, çıkarlardan ve mücadelelerden ayrılamaz. ortaya çıkan sonuç ise, yeni bir topluma karşılık gelir.

    bu toplumun en belirgin özelliği temel bir ‘özdenetim’ mekanizmasıdır. sürecin bir noktasında bir ‘şiddet ve vergi tekeli’ olarak karşımıza çıkan devlet, bu ‘özdenetim’ ile bağlantılı bir dizi ilişkiselliği hem üretir hem de bu ilişkisellikten kendini yeniden üretir. özdenetim, farklılaşmış ve karşılıklı bağımlılığı artmış bir toplumun tüm özelliklerini kendi içinde taşır. elias’ın uygarlık süreci’nin birinci cildinde vurguladığı haliyle bu bir utanma-sıkılma eşiğinin değişimi olgusu, bir incelme ya da kibarlaşma biçimidir. elias’ın kullandığı biçimiyle utanmanın ortaçağ ve yeniçağ arasındaki değişimi bu bağlamda duerr’in anlatısında karşıtını bulur.

    sanırım elias’ın kuramındaki özgün yan, uygarlığı ve toplumsal dönüşümü bütünsel olarak ele alıp, sosyal olanın içine gömülü siyasal, ekonomik, askeri vb. yanların biraradalığını ve ilişkiselliğini kavramış ve bu sürecin statik değil dinamik karakterli oluşunu teslim etmiş olmasındadır.

    batı’nın ‘uygarlığı’nın insanın kendisi ile arasına bir mesafe koyması ve aklın beden karşısında yükselen derin anlamını bulmasıyla başladığı hep söylenir. buna göre temelde, bedenin ya da duyguların üzerindeki hâkimiyet, devletin toplum üzerindeki hâkimiyeti ile tamamlanır. sonuçta elias’ın özel olarak devlet bünyesinde göstermeye çalıştığı, bu büyük ‘akıl’ın bir kolektif ilişki olarak nasıl yapılandığıdır.
  • uygarlaşma ve medenileşmeyi kişinin kendisiyle mesafe koyması, adabı muaşeret kurallarıyla insanların birbirinden utanması, mendil kullanması, yemeği çatalla yemesi, tuvaleti gizli bir şekilde yapması, banyo ve temizliğin daha dikkat etmesi gibi davranışlar üzerinden açıklar norbert elias.

    yine mutlakiyetçiliğin doğuşunun uygarlık sürecinin önemli bir parçası olduğunu, güç devlete geçtikçe insanların birbirine şiddet uygulamadığını ve üstünlüklerini kibarlık üzerinden gösterdiklerini anlatır.

    uygarlık ve medeniyet kavramını batı'nın kendi öz bilinci olarak tanımlaması ve batının daha medeni olmasını ilan etmesiyle çeşitli eleştiriler almıştır.

    avrupa rönesanstan beri uygarlaşan tek toplum olunca diğer toplumlar kolayca 'barbar' ilan edilir. norbert elias'ın çalışmaları diğer milletleri ve kültürleri incelemez. halbuki bahsettiği davranışlar çinlilerde ve müslümanlarda vardı. daha birçok toplumda vardı. buradan bir üstünlük çıkarmak zordur.

    yine medeniyetleşmenin ölçüsü 'mendil' kullanmaksa jack goody'nin belirttiği gibi "ceplerinde taşıdıkları mendilleriyle burunlarını rafine bir şekilde temizleyerek topuklarını tıkırdatan naziler avrupa'nın her yerinde yahudileri katlediyordu"

    yine sofra adabının gelişmesini ötekilere saygı duymakla açıklamak doğru muydu?

    yine elias'ın yanlı olduğu bir başka nokta temizlikti. batı 15 - 17. yy arası bedensel temizlikte sürekli olarak geriliyordu. 1800'de londra'da tek bir hamam bile olmamasına rağmen daha 16. yy'da sadece ısfahan'da 273 hamam vardı.

    uygarlaşma üzerinden bir üstünlük yaratılırken başka noktalara niye dikkat çekilmiyor diye eleştirdiler elias'ı eleştirenler. mesela baskı altına alınan gruplar, güya şiddetin azalması derken silahlanmanın artması, iki dünya savaşı... (gerçi elias bu savaş kısımlarını ahlaki bir gerileme olarak alır)

    foucault ise 'uygarlaşma süreci' olarak adlandırılan şeyin aslında 'büyük kapatılma' olduğunu, iktidar-güç-delilik gibi kavramların üzerine giderek açıklar.
  • bugün ben bir şey öğrendim;
    norbert elias'ın the civilizing process* kitabının ilk cildinde bir bölümün osuruğa ayrıldığını.
  • iki cilt halinde iletişim yayınları tarafından basılan norbert elias 'ın batı toplumunu merkeze alarak yazdığı tarihi bir takım olay ve olgularla birlikte toplumun düşünce ve yaşayış biçimlerinde meydana gelen değişimleri bir sosyolog gözünden okuduğumuz alanındaki en iyi kitaplardan biri olmaya aday araştırma inceleme kitabıdır.

    hayvan katliamını şenlik şeklinde eğlence olsun diye gerçekleştiren , yemek esnasında masa örtüsüne burnunu silen ya da masaya tüküren ortaçağ barbar insan toplumundan ne oldu da insan davranışları incelmeye başladı sorusunu okuyucuyu tarih kitabı okuyormuş hissine kaptırmadan oldukça akıcı dille anlatmış norbert elias.

    insan davranışlarının incelmesinde toprağın sahipliğinin şövalyelerden krallara geçmesi ile başlayan süreçle birlikte ve kavimler göçü sonucu nüfusu artan avrupanın ulaşımın gelişmemiş olmasının da etkisiyle doğal sınırlarını aşmakta başarısız olması toprak olarak genişleyemediği için işsiz, yarı özgür ne serf ne de savaşçı bu başıboş sınıflardan bağımsız zanaatçı ve tüccar komünlerin ortaya çıkmasının önemli bir değişim silsilesini beraberinde getirdiğini söyler. emek farklılaşması, egemenlik biçimlerinin değişmesi ve nüfus fazlası insanları birbirleri ile ilişkilerinde ortaçağ aksine birbirlerine çok daha fazla bağımlı kılmıştır. aslında uygarlaşma oldukça ince ve sinsi bir biçimde 8. ve 9. yüzyıllarda sinyallerini gösterir fakat açıkça görünür şekle bürünmesi 12. ve 13. yüzyıllardır. elias, erasmus ve diğer hümanist dönem yazarlarından örnekler vererek uygarlığın dolayısıyla da insanın düşünce yapısının değişim tohumlarını kitapta inceler.

    burada kilit nokta aslında birden fazla etkenin ve sürecin sonunda insanların birbirleri ile ilişkisinin yaşamsal olarak hayatta kalma derecesinde bağımlı olma durumuna gelmesi. norbert elias bu sürecin birden bire gerçekleşmediğini uygarlık denen şeyin sürekli yükselen bir çizgi değil de toplum içindeki bir takım tarihsel ve psikolojik süreçlerin de etkisiyle inişler ve çıkışlarla birlikte uygarlığın günümüz durumuna geldiğini söyler.

    ilgililer için kafa açan bir kitap olduğunu düşünüyorum beni tek rahatsız eden şey ikinci ciltte kitabı çeviren erol özbek in çok fazla "... da değildir. " gibi olumsuz devrik cümle yapısı kullanması oldu kitabın aslına sadık kalmak istedi belki bilemiyorum fakat akıcılığı bozacak kadar sık karşılaştım. özetle böyle bir eserin türkçeye kazandırılmasının önemli olduğunu düşünüyorum ve kitap kesinlikle sosyal bilimlerin birbirleri ile kopmaz bağını tarih-psikoloji-sosyoloji ekseninde çok iyi yansıtıyor.

    bu kitabı okumadan önce dünya tarihi altyapınız iyi değilse aynı şekilde yine iletişim yayınlarından çıkan leo huberman ' ın feodal toplumdan yirminci yüzyıla kitabını okumanızı tavsiye ederim. art arda okursanız çok daha verimli olacağı kanısındayım.
  • kitabın içeriği ile ilgili önceki entryler gerekli açıklamayı yapmış. ben de bir iki husus eklemek isterim. öncelikle kitabın "büyük anlatılar" çağının henüz kapanmadığı bir dönemde yazıldığını unutmamak gerekiyor, nitekim kitap da bu tür bir girişimde bulunuyor zaten. kitap uzun dönemli davranış değişikliklerinin psikolojik ve sosyolojik kökenlerini ortaya koymaya çalışıyor. bu anlamda en azından avrupa tarihi açısından teorik bir anlatı sunuyor. kitabın en beğendiğim kısımlarından birisi, elias'ın çok sonraları yazmış olduğu uzunca sayılabilecek yeni giriş bölümü. yani ilk cildin başındaki kısım. burada en azından postmodern fırtınaya tanık olmuş elias'ın kendi "modern" kuramının geçerliliğini savunuşunu okuyorsunuz. ikincisi ise ikinci cildin son bölümü: yani teorik taslağın ortaya konduğu kısımlar. bence kitabı okumaya üşenenler bu iki kısmı okuyabilirler. birinci ciltteki görgü kitaplarından alıntılar ile ikinci ciltte anlatılan iktidarın merkezileşmesi kısımları bana gereğinden fazla uzun geldi. bu da sanırım elias'ın kendi ampirik veriye yönelik tutumundaki hassasiyetle ilgili. ez cümle, davranışlardaki değişimin sebeplerini (ki burası tüm bu sebepleri yazmak için uygun değildir, ancak elias'ın temel bir kavramına gönderme yapmakla yetineyim: figürasyon veya artan ilişkisellikler) öğrenmek isteyenler için çok önemli bir klasik. hazır ilişkisellik demişken, bunu bourdieu'dan çok önceleri elias'ın vurguladığını görmek, sosyal teori uzmanı olmayanlar açısından ilginç olacaktır.
hesabın var mı? giriş yap