• dünyanın neresinde ve hangi sebeble olursa olsun sıradan insanları -zorla- doğup büyüdükleri topraklardan koparmaktır. ölümden bile kötü olmalı. bir sabah uyanıyorsun ve birileri hazırlan gideceksin buralardan diyor. bahçendeki incir, erik, ayva, saksındaki menekşe, ahırdaki sarı kız ve yüreğinin pır pır ettiği köşe başlarını geride bırakarak gideceksin.

    ne olduklarının farkında dahi olmadan yaşamlarına devam eden insanların arasına karışalım. emin olun o yokluk günlerinde kimse ben türküm ermeniyim ya da kürdüm gibi boş lakırdılar etmiyor. mutfakta tencere boş, hasta çocuklar kuş gibi ölüyor, erkekler ya asker ya da dağda asker kaçağı, kadınlar elbet olacakları önceden hissediyor ve yüzleri gergin huzursuz.

    milliyetin önemi yok hala, zaten cahiliyet devridir. ruslar iyice içerlere kadar gelmiş. çok yaşlı bir ana anlatıyor, kendi ağzından;

    yüzlerimize, üstlerimize hayvan pisliği sürerdik ki erkekler yanımıza yaklaşmasın. her boşlukta, her kaos ortamında yolunu bulup tecavüzü düşünen erkek beyninin milliyeti olmaz. nasıl ki bugün abd askerlerinin yok, bir kaç on yıl önce bosna'da olmadığı gibi ya da filistinde ya da afganistanda ya da izmirde ya da şilide olmadığı gibi.

    kötü olan insanların kim oldukları, hangi saçma dine, milliyete mensup oldukları mıdır? ya da kötü olan gözlerinin içine bakarken süngüsünü birinin karnına zorlayan ya da hepsi hayal uydurma olsun namluyu ensesine dayayıp tetiğe nefretle basan mıdır?

    nefret edilen rus işgalci askerlerinin yaptıkları yollar anlatıla anlatıla birilemez ve bir rus hemsirenin sıcak su ile haşlanan bir bebek ile nasıl ilgilendiği ve onu hayata nasıl döndürdüğü de. karmaşıktır duygular genellikle. ve evet bu uzak diyarda bu köy yerinde bu koca kilisenin ne işi var diye düşünür elbette pek çok çocuk. sanırım tanrının işine akıl sır ermiyor.

    ancak aynı yıllarda ölen, zulüm gören çok insan -evet sadece insan- olmuştur. zulüm eden milliyet, din ya da bunun gibi uydurma kılıflar değil yine insanın ta kendisidir. o yıllarda doğan ve babalarını göremeden büyüyen pek çok çocuk beraberinde kocaman bir nefret de büyütmüştür ve bir sonraki kaos ortamında bu nefretlerini belki günahsız bir çocuk ya da güzel bir kız ya da tonton bir dede üzerinde imtihan edecektir.

    biri bir düğmeye basar ve insanlar aniden birbirinden nefret etmeye, hatta birbirini doğramaya başlar.

    türkçe rüya gören yunanistan'da uyumaya zorlanmıştır. acının tam bir tarifi nasıl yapılabilir ki, insanoğlu bu kadar yaratıcı iken.

    tehcir söylenmesi ve telafuzu zor bir kelimedir.

    tehcir ile ilgili bir yazıda dahi tehcirden bahsetmek zordur, okuyucu aralara acı ve umutsuzluğu, hayasızlık ve çaresizliği serpiştirebilir.
  • (bkz: #10555536)
  • "işte 1. dünya savaşı günlerine bu koşullarla gelinir. osmanlı devleti savaşa girince, ermeniler bekledikleri fırsatın doğmuş olduğu inancıyla toplu olarak harekete geçerler ve kafkas ordusu’nun geri hatlarını vururlar. rus ordularıyla işbirliğine giderler ve van içerden vurularak 15 nisan 1915’te rus ordularına teslim edilir, büyük bir müslüman kıyımı yaşanır. bunun üzerine 24 nisan 1915’te hükümet ermeni ileri gelenleri olarak 2345 kişiyi tutuklar. bu olayı ermeniler sanki bir kıyımın yıldönümüymüş gibi, her yıl 24 nisan’da protesto eylemlerine dönüştürürler. oysa o gün kimsenin burnu bile kanamamıştır. olayların yatışmayıp, üstelik daha da artması üzerine hükümet 27 mayıs 1915 günü, zorunlu olarak, bazı ermenileri “zorunlu göçe” tabi tutar. çıkan yasanın adı “sevk ve iskân yasası”dır ve yukarda açıklanan sebeplerden dolayı zorunlu olarak çıkarılmıştır.

    ermeniler hükümetin aldığı bu kararı “bir soykırım” olarak nitelemekte ve bu ısrarlarını inatla sürdürmektedirler. oysa olayların bir soyu kırma amacını taşımadığı son derecede açıktır ve aksini kanıtlayacak tek bir belgeye rastlanmamıştır. esasen benzer iddialar lozan konferansı esnasında da dile getirilmiş, olayı 3,5 yıl boyunca inceleyen ve araştıran ingiliz harp divanı, malta’da tutuklu bulunan tüm zanlıları serbest bırakmıştır. avrupa adalet divanı 29 ekim 2004 tarihinde aldığı bir kararla marsilya’daki bir ermeni derneği’nin açtığı davayı reddetmiş, ermenilerin ortaya attıkları “soykırım” iddialarının hiçbir “hukuki” dayanağı olmadığını, avrupa parlamentosu’nun 1987 yılında aldığı ve “…türkiye soykırımı tanımadığı takdirde avrupa birliği’ne giremez” yolundaki kararın da siyasi bir karar olduğunu, hukuki bir temele dayanmadığını, bir fiilin soykırım olup olmadığının hukuki bir konu olduğunu ve ancak buna bir mahkemenin karar verebileceğini, oysa avrupa parlamentosunun bir yargı organı olmadığını ifadeyle davanın reddine karar vermiştir. bu sonuç da ermenilerin hâlâ ne boş hayaller peşinde koştuklarını göstermektedir."
    ___
    orhan çekiç'in ermeni sorunu adlı makalesinden alıntıdır
    başı ve devamı için (bkz: ermeni sorunu/#18433839)
  • arapça bir yerden bir yere göç ettirmek, yerini değiştirmek manasına gelen sözcüktür. türkçe'deki karşılığı bu anlam olmasına karşılık, ingilizcede sınır dışı etmek anlamına gelmektedir. bu sebeple yurt dışında türkiye'de anlaşılan anlamdan farklı bir anlam yaratarak, ermeni meselesinde türk tezlerini zor durumda bırakmaktadır.
  • ingilizcesi: deportation

    merkezi otoritenin tek taraflı olarak aldığı bir kararla bir topluluğu bir yerden başka bir yere nakletmesidir.

    (bkz: etnik temizlik/@derinsular)
    (bkz: soykırım/@derinsular)

    ana tema:
    (bkz: siyaset bilimi/@derinsular)
  • fatih sultan mehmed zamanında karamanoğlu beyliğine tehcir uygulanmıştır.

    bu tehcir sadece etnik temizlikten ibaret olmayıp, katliam da içerir. ancak anadolu tarihi çoğunlukla sadece osmanlı perspektifinden ele alındığı için, ders kitapları ve diğer popüler yayınlar, fatih sultan mehmed zamanına gelindiğinde konya ve çevresini içeren geniş bir bölgede halen büyük bir karamanoğlu beyliği (devleti?) bulunduğu bilgisine (ve tabii o dönemde yaşanan bazı "tatsızlık"lara) yer vermezler.

    karamanoğullarını anlatan şikari tarihi, yaşanan tehciri şöyle aktarır (s.238 vd):

    --- alıntı ---

    "sultân mehemmed gelüb şehre kondu. karamanoğlu’nun sarâyların yıkub yerine bir hisâr yapdı ki, her kullesi âsmâna erişdi. diledi ki bu şehri yakub katl-i ’âmm ede.

    ‘ulemâ icâzet vermeyüb istanbul’u yeni almış idi. murâd eyledi ki cümle halkı istanbul’a süre.

    defter ile şehrin içinden otuz bir bin müselmân evi yedi bin kâfir sürgün eyledi. andan geçüb aksarây’ı sürüb islâmbul’a getürüb üç yüz, tefsir mütâlâ’a eder şeyh vâ’iz müftî ‘âlim ve ‘âbid sürüb istanbul’da sâkin olmayub üç yıldan sonra kaçub gene geldiler. sultân mehemmed gazab edüb gedik ahmed pâşâyı gönderdi.

    gelüb lârende’yi âteşe verüb yıkub yakub harâb eyledi. yüz on yedi mahalle dört câmi’-i selâtin, üç yüz yedi vakit mescidi, yigirmi tokuz hammâm, dört medrese, otuz üç tekye, yedi hânkah cümle harâb edüb âteşe urub istanbul’a gönderdi. koyun kuzu sürer gibi oğlun ve uşağın önüne bırağub şeyh ‘ulemâ ve fukarâ feryâd ederken yigirmi otuz bin âdem karatâğ dibine cem’ edüb kendüsi gözlerine karşu ol zibâ sarâyları köşkleri câmi’-i sultân ve câmi’-i nizâmşâhî, câmi’-i kâşîye, câmi’-i hasan basrî, câmi’-i karaman cümle şehri yere berâber edüb andan sonra dönüb on yedi bin er ile bu denlü fukarâları yayak, oğlu ile uşağı ile döge döge sürmege başladı.

    ez-in-cânib, kökezoğlu bu zulmü görüb ağlayı ağlayı bolğâr tâğına çıkub şehre olan zulmü hikâyet edüb karamanoğlu, begleri ile şöyle ağlaşdılar ki cihân feryâd ile toldu."

    kaynak: şikari. 2005. karamanname: zamanın kahramanı karamanilerin tarihi. (haz. metin sözen, necdet sakaoğlu.) istanbul: çekül vakfı, karaman valiliği.

    --- alıntı sonu ---

    (bkz: benim ecdadım soykırım yapmaz)

    ana tema:
    (bkz: tarih/@derinsular)
  • atalarımın 2 kere yaşadığı.
    aile sergisinde etkilerinden bağımsızlaşmaya çalışacağım..
    (bkz: karamanoğulları beyliği)
hesabın var mı? giriş yap