• ortalıkta dolaşan küçük sineklerin kulağınıza kaçıp durması ve yine aynı yaratıklar nedeniyle yüzünüzün gözünüzün şişmesi ile sonuçlanabilecek zorlu iştir. gerçi bu tarlaya ekilen ürüne bağlı olarak değişkenlik gösterir. ancak ağaç altında verilen molalar, testiden içilen sular vs. şehir hayatından bunalan insana ayrı bir keyif yaşatır.
    yinede rahatlamak amacıyla yapılabilecek işlerden değildir. sonuçta evinizi güzelleştirmek için uğraştığınız bahçe işlerinden çok ama çok farklıdır tarlada çalışmak.
  • "alın teri" diye tabir edilen yorgunluğun en gerçek halidir. yazın 30-40 derce sıcağın altında çalışıyorsanız buz gibi bir su ya da en yakın gölge yorgunluğunuza gelecek en iyi ilaçtır.
  • güneşin altında saatlerce kalmak, yorulmaktır.
  • çocukken görevimiz oğlak gütmek. az büyüyünce buzağı, oradan inek gütmeye geçişler. ergenlikten hatta ondan öncesinden itibaren de orağın, çapanın götüne veriliyoruz. acemi zamanımdan, elliksiz orak biçmekten sol serçe parmağımda tırnakta kesi izim var. daha ufakken eşeğin otlatma yerinin değiştirilmesi için örk/sikke çakma sırasında (çocuk işçi) iş kazasından sol orta parmağım ezildi, tırnak düşüp yeniden çıktı, o parmağım çatal, ucundan yarık olarak iyileşti.

    tarla işlerine başladığımızda o eski çobanlıkların hobi iş olduğuna hükmettik. okumayanlar bu işlere bir de kış işlerini artı öküzle çift sürmeyi* eklemek zorundaydı. kış işinin başında yakacak odun kesmek, iki kişi hatta tek başına eşeğin semerinin iki yanına pıynar odunu yüklemek (denklemek) gelir. ağaç ve ekin ilaçlamalar, sabanın yaklaşmadığı toprak parçalarını kazmayla elle ekmek, harman dövmek zamanlarının uykusuz tempoları bonus. okula başka şehre gitmek (daha ilkokulda başlar bizde) 8-9 aylığına tarla işlerinden kurtulmak diye bizde uzun tatil sayılırdı.

    babam tarla işine çok isabetli olarak kan emek derdi. köylülerimiz okuyacağım belli olduğundan sonra bizi, koşullarımızı unutma derlerdi. bunlar sadece özet. kışlakların bir de aralık ayına kadar uzanan pancar tarımı işleri vardı ki, dayanması güç; biz eğitim ailesiyiz diye pancardan büyük oranda uzak kaldık. darı kırımını, her biri elden tırnaktan çıkan darı işlerini, çapasını, erkeğin kocası olan sulamasını unutmamalı. tarla işinin yanında bahçe işi de hobi sayılır. su yakın, ev yakın, gölge bol. anason da ayrı beladır. ufakken otunu almazsan büyüyemez, olgunlaştığında hızla yolman gerekir, zedelenmesin diye elde sopayla döverek sapından ayırman patozda harman etmenden iyidir. bu işlemler sırasında yağmura, suya kaptırmaman gerekir, su görürse kararır. nasıl rakıda su görünce ağarıyor. ama kararması anasonu çöp, değersiz hale getirir, sudan koruma şaka olamayacak ciddiyette. kaç kez bir yıllık emeğimiz bir yaz yağmuruna kurban gitmiştir.

    arada ailenin bir de yüze yakın bakım isteyen keçileri olur. kışın kuzularlar*. kış gecesi gündüzünde doğuma eşlik edeceksin, soğuktan buymak denen donarak ölmelerinin önüne geçeceksin. bazı keçiler bırakırlar**, onlarla ilgileneceksin, kan kaybından ölmesinler, etenlerinden ayrılsınlar. bazı keçi oğlağını reddeder, o oğlağa başka süt anne bulacaksın, olmadı biberonla kendin besleyeceksin, o oğlak önce emdir sonra elcik olacak, ekti olacak, sana borcunu yakınlık ve sıcaklıkla ödeyecek. keçinin, doğuran sığırın ilk sütü ağız sütüdür, evin çoluk çocuğu ağız sütü pişirilip yedirilerek güçlendirilir.

    (bkz: çukur çeylen)
    (bkz: harman dövmek/@ibisile)
    (bkz: çalışmak istememek/@ibisile)
  • artı ve eksileriyle yazıyorum:

    + sonu olmayan, daimi bir iş kapısıdır.
    - sigorta yoktur, iş güvenliği yoktur.
    + patron dırdırı, mobbing vs. yoktur.
    - cahil cühela insanlar gırla gider.
    + kışın erken gidilir, akşam üzeri biter; yazın sabah ezanıyla gidilir, öğlen biter.
    - yazın yakar; kışın dondurur.
    + yaptığın iş bellidir ve basittir.
    - sürekli iş halinde, oturmadan yapıldığı için bayar, isyan ettirir.
    + bolca mola vardır, çalışma esnasında sigara içilir, müzik dinlenir vs.
    - cahil insanımızın bir alametifarikası olarak gruplar arasında kıyasıya bir yarış vardır. patron ve dayı-başı da bunu dibine kadar kullanır. (bu maddeye çok gıcığım)
    nötr: suriyeli, kürt ve romen sayısı çoktur. geneli pkk sempatizanı, hdp'li, uyuşturucu bağımlısı, it-kopuk-serseri tiplerdir. hatta bir gün, toprak sahibi kürdün teki yanımda kürtçe konuşmaya başlamıştı, 'veled' falan dediğini duydum, döndüm ingilizce hakaret ettim herife. 'yav bin sani anlamiyorem' diyince, 'e ben de seni anlamıyorum, nasıl güzel oluyor muymuş?' diye posta koyduktan sonra bir daha istemediler beni. düşünün, ege bölgesinde böyle.. kararı siz verin.
  • fındık bahçesinde 1 günümü anlatmak isterim. :)

    ortalama 1,5 ton fındığımız olur. batum’dan bir grup işçi gelir, fındığımızı toplar. rusya’nın gürcistan’a savaş açtığı yıl işçiler ailemiz, her şeyimiz orada dedi ve gittiler. başka birilerini aradık ama; kimsenin fındığı bitmediğinden işçi bulamadık. iş başa düştü, o yıl biz topladık fındığı. survivor başlıyor. :)

    sabah ezanıyla kalkılır, hafif bir kahvaltı ardından da, dağın tepesinde ki fındık bahçesine gidilir. gidilir kelimesinden kastım tırmanmak. :) saat 10’a kadar bir fiil çalışılır. arazi çok dik olduğundan dolayı, televizyonda gösterilen o dümdüz bahçelerdeki gibi bir fındık toplama şekli asla yok. :) önce dallardan tüm fındıklar yere dökülür, ardından bahçenin en altından yokuş yukarı tüm fındıklar sepete doldurulur. saat 10’da kısa bir mola verilir ve öğlene kadar aynı şekilde iki büklüm çalışmaya devam edilir. bahçe genelde allah’ın bir dağında olduğu için, öğlen güneşi size, sanki bir karış tepenizdeymiş gibi his verir. bu ara yağmur yağarsa hele, tam bir kepazelik. bir düzlük bulup tepenize çadır çekmeye çalışırsınız. yağmur dinene kadar çadırın altında beklersiniz. ardından tekrar aynı tempo. yağmurun ardından tuttuğunuz dallarda elinize yapışan sülüklere hiç değinmek istemiyorum, bir de her dal çekişinizde daldaki tüm toz, toprak suratınıza iniyor tabi. :) öğle yemeğinin ardından 1 saat mola ve akşama kadar çileye devam... erkeklerin işi daha zordur fındık bahçesinde. hem fındık toplar, hem yaşlı fındık ağaçlarını keser, hem de fındık çuvalı çeker traktörün gelebileceği yere...

    ömrümün en iğrenç yazıydı. tarım işçilerine allah yardım etsin...
  • çok fazla söylenecek şey yok. kısa ve öz "zor"dur. hiç kolay değildir. ruhen de zordur bedenen de.
  • şehirden köye gelip bir hafta o tarlada çalıştığınızda meditasyon gibi geliyor. sorunların çözümünü yeni ufuklara yolculuğun cesaretini bulabiliyorsunuz. tabi işi tarlada çalışmak olanlar için sabır diliyorum.
  • sıcakta yüzleri vücutları yanmasın diye sarınırlar. aniden yağmur yağsa sığınacak yer olmadığından ıslanırlar. elleri nasırlı, belleri bükük kadınlarımız tarla işi bitince evde yemek çocuk telaşında olurlar. sahi yorgunluk diye bir şey vardı??? ona sıra gelmez bu hayat telaşında. bir de aldıkları yevmiyeyi duyunca insan diyor ki bu nasıl bir dünya?
    bu yüzden tarladan mahsulünü toplayıp pazarda satan insanlarla hiç pazarlık yapmam. büyük marketleri zengin ederken emekçiye bir darbe de ben vuramam.
  • o zaman henüz yüzüne kıl düşmemiş bir çocuğum.
    köye dedemlerin yanına gitmişim çünkü tatil demek köye gitmek demek bizim için.
    köydeyim. dedem, teyze ve dayılar tarlaya çalışmaya gidiyorlar. ben de gitmek istiyorum ama dede izin vermiyor. yük olurmuşum, güneş altında yanarmışım.
    bir sabah ben de erken uyandım.
    teyzem beni gördü, göz kırptı bana, kamyona önde binen çavuş dedenin haberi yokken beni de aldı kamyonun kasasına.
    üç beş erkek harici geri kalan hepsi genç kadın, yazmalı kadın.
    gülüşenler var, uykudan henüz uyanamamışlar var.
    çok geçmeden, araba sallanmalarla midemi mahvederek tarlaya vardı. neyse ki boş mide ile hepten bela olmamıştım kimseye.

    tarlaya ilk kez geliyordum. pamuk tarlasıydı.
    öyle güzel, öyle zarif bir görüntüsü vardı ki tarlanın, o boyumla aralarda kayboluyordum.
    akşama kadar ben de bir torba pamuk toplamıştım.
    başımı okşamıştı dedem.
    ama sonraki gün izin de vermemişti.
    beni düşünmüştü, çünkü sarı sıcak hava ile kızarmıştım.
hesabın var mı? giriş yap