7 entry daha
  • (bkz: abdülmecit)
  • veraset sistemini değiştirmeye çalışmıştır kendileri. zamanında veliaht olan kardeşi abdülaziz (bkz: sultan abdülaziz) yerine oğlu murat ı (bkz: beşinci murat) veliaht yapmak istemiş, bunun içinde baya bi uğraşmıştır. hatta belki de zamanın ingiltere büyükelçisi stratford canningin ikazları olmasa aklına koyduğu bu işi yapacaktı da. sultan abdülaziz i de libya da prens yapmayı düşünüyordu. zira kendisi kardeşini pek çekememekteydi ve zamanın şartları da abdülaziz den yanaydı. şöyle ki abdülmecit o zaman kadar görülmemiş yenilikler yapmıştı ve bu şekilde de gericilerin düşmanlığını kazanmıştı. azımsanamayacak büyük bir topluluk onun yerine daha muhafazakar olan kardeşi abdülaziz i tahta geçirmeyi düşünüyorlardı. (bkz: kuleli vakası) aynı zamanda kendisi çok çelimsiz biri olduğundan, sultanlarının görünüşüne ve ne kadar heybetli olursa düşman karşısında o kadar güçlü olacağını düşünen tebaasının gözünde de iki metre boyu ile abdülaziz bir adım öndeydi. lakin veraset sistemi başta ingiltere ve mantıklı birkaç vezirin etkisiyle değişmemiştir.. ama hayat birbirinin içinden çıkan etkilerin sonucudur. ölüm döşeğinde abdülaziz i yanına çağırmış olan abdülmecit ona 'birader ben gidiyorum. hakkını helal et. bu lanet olası adamlar ve kadınlarımız bizi biribirimizden koparıp aramıza fesat soktular. her şey için özür dilerim' gibisinden konuşmuş, abdülaziz de 'heybetine rağmen' hüngür hüngür ağlamıştır; ama yılların veliahtlıktan olma korkusunu da asla unutamamış ve annesinin telkinleriyle padişah olunca, gördüğü muameleyi abisinin oğlu murat a göstermekten de geri kalmamıştır. onun zamanında da veraset sisteminin değişmesi yine gündeme gelmiş, murat yerine kendi oğlu yusuf izzettin i veliaht yapmak istemiştir. o yusuf izzettin ki sultan abdülmecit zamanında doğmuş; bir sultan yaşarken şehzadelerden birinin çocuk sahibi olması yasak olmasına rağmen, sultan abdülmecit hem kardeşini affetmiş hem de yusuf izzettin in öldürülmesine karşı çıkmıştır. sonuç olarak murat, abdülaziz in saltanatı boyunca tıpkı amcasının yaşadığı gibi öldürülme ya da veliahtlıktan olma korkusuyla yaşamış, abdülaziz kendisinden habersiz tahttan apar topar indirilip, onu tahta çıkarmaya gelen devlet ricalini kendisini öldürmeye geldiklerini sanıp korkudan hafif sıyırmış, amcası yine kendisinden habersiz öldürülünce de 'bunu benden bilecekler' diye endişelenip iyice kafayı çizmiştir. velhasıl zamanında babası tarafından hemen padişah yapılmak istenen murat, deliliğinden ötürü sadece üç ay tahtta kalabilmiştir. babası tarafından yine hemen tahtta geçirilmek istenen yusuf izzettin ise, tüm bu olayların etkisini asla üzerinden atamamış ve hep öldürülme korkusuyla yaşayarak ve en sonunda bu korkuyla başa çıkamayarak intihar etmiştir. tüm bu gidişat ise, usta satranç oyuncumuz abdülhamit in işine yaramış ve ona 33 yıllık bir padişahlığın önünü açmıştır. ne demişler alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste...

    gökten üç elma düşmüş. biri hikayeyi anlatana, ikincisi okuyanlardan birine, üçüncüsü ise bana.... hımm migros elması mübarek. mis gibi.
  • kendisi hakkında bugün ve yarın dolmabahçe sarayı'nda yapılan sempozyum ile gündeme gelmiş ve gündeme gelen her osmanlı padişahı gibi hakkında konuşulması gereken konularla değil; bir nefretle, bir önemsenmezlikle anılmıştır sultan abdülmecit. kendisi hakkında böyle bir sempozyumu hak ediyor muydu? neden başka kimse değil de sultan abdülmecit anıldı? madem 1000 kişiden 2si ,hakkında düzgün ve doğru bir cevabı zor verir; e o zaman biraz tanıyalım kendisini.

    tarih içerisinde bir konu incelenir ve anlatılırken onu tarihin kendisinden soyutlamak, tarihi de o tarihi olayı da magazin ve kahramanlık masalı haline getirmekten öte bir şey değildir. ne yazık ki bizim ülke olarak tarih anlatımımız da bundan inbarettir. bizim için istanbul'un fethi bir kahramanlık masalından öte bir şey değildir. nedir? gemileri karadan yürüttük, ulubatlı hasan'a bayrak diktirdik vs... tüm bir fetihten, onun öncesinden, fethi gerekli kılan şeylerden, fethi kolaylaştıran teknolojiden, fetih sonrası dünya tarihinin değişiminden ve günümüze kadar olan etkilerinden bihaber bir şehri fethettik. önemli olan fetih. ben bu anlatımı bir nevi erkeksilik, bir nevi ereksiyon olarak görüyorum. bir nevi mastürbasyon tarihi.

    cumhuriyet fikri de gökten birden sevgili ve saygılı mustafa kemal paşa'nın aklına düşmüş (atatürk ibaresini henüz 23 yılında almadığı için kullanmıyorum; aman yanlış anlaşılmasın) değildir. düşse bile tarihi bir zincirleme, gelişim olmasaydı, 29 ekim 1923 tarihini başarısız bir girişim diye hatırlıyor olurduk. mustafa kemal'e cumhuriyet fikrini veren içinde büyüdüğü, öğrendiği ve geliştiği ortam ve ortamın fikirleriydi.

    daha basit anlatmak istersek; the beatles olmasaydı günümüz rock müziği olmazdı.

    abdülmecit günümüzün sisteminin ilk temel taşlarını döşeyen kişiydi. abdülmecit reformlar açısından bu kadar cesur bir sultan olmasaydı, en azından kardeşi abdülaziz'e benzer bir kişilik olsaydı, ben sanmıyorum ki 1876-1923 arası demokratikleşme, anayasallaşma ve hatta laikleşme reformları yapılabilirdi.

    evet abdülmecit bu ülkenin gördüğü en büyük reformculardan biridir. hatta diyebilirim ki günümüze değin atatürk sonrası yöneticiler içerisinde onun kadar cesur bir kişilik çıkmamıştır. türk demokrasisinden bahsediyorsak ve ilk sıraya da atatürk'ü koyuyorsak onun hemen arkasından gelecek isim sultan abdülmecit'tir.

    peki nasıl oldu da mutlak bir monarşiyle yönetilen bir ülkenin hanedanından böyle bir sultan çıktı?

    bunun cevabı için sultan abdülmecit'in gençliğine ve eğitimine bir göz atmak ve bunu kendisinden önceki şehzade hayatlarıyla bir karşılaştırmak gerekiyor. abdülmecit'in babası (o da önemli bir reformist olan) ikinci mahmut'tu. ikinci mahmut'un tahta çıkışı siyasi bir krizin sonucuydu. yeniçeri ocağını kaldırmayı planlayan ama bunun öncesinde modern bir ordu kuran ve ismini de nizam-ı cedid koyan üçüncü selim, malumunuz, yeniçeri ocağı ve destekçileri tarafından tahttan indirilip yerine yarım akıllı ve görece dini bütün olan yeğeni dördüncü mustafa getirildi. lakin bu duruma rumeli ayanlarının itirazı vardı. bu ayanlardan alemdar mustafa paşa reformların devam etmesi adına (özellikle de kendi çıkarlarına olmasından dolayı) selim'i yeniden tahtta çıkarmak için ordusuyla istanbul'a doğru harekete geçti. yeniçeri ocağı için bunun önüne geçebilmenin tek bir yolu vardı selim'i ve yeğeni (dördüncü mustafa'nın da kardeşi olan) mahmut'u öldürmek! selim kendi odasında gelen cellatlarla çaldığı neyi ile savaşa dursun, mahmut saraydaki haremağaları tarafından kaçırıldı ve aslında kaçırılacak bir yer olmadığı için de haremin çatısına gizlendi. bu arada selim çoktan öldürülmüş ve topkapı sarayının avlularından birine cesedi atılmıştı. ne yazık ki alemdar mustafa paşa geç kalmıştı ama mahmut hayattaydı, dördüncü mustafa tahttan indirildi, yerine genç yaşta amcasının gözbebeği mahmut tahtta çıktı.

    bundan sonraki olayları ve mahmut'un saltanat yıllarını uzun uzun anlatmak gereksiz olacak. sadece şunu belirtmek gerekiyor: osmanlı hanedanının devamlılığı hiç olmadığı kadar büyük bir tehlike altına girmişti çünkü bir süre sonra yeniden ayaklanan yeniçeriler alemdar mustafa paşa'yı öldürünce, mahmut da misilleme olarak çocuksuz abisi dördüncü mustafa'yı öldürtmüş, kendisinin de henüz çocuğu olmadığı için hanedan şehzadesiz kalmıştı. üstelik uzun yıllar boyunca da hamur tutmadı ve mahmut'un tüm çocukları 2-3 yaşlarına gelemeden öldüler. bu durum neredeyse 14 yıl boyunca devam etti. yani olur da bu süre içerisinde mahmut ölseydi, o zamana kadar tüm siyasi krizlerini vezirler ve en fazla da padişah değişikliğiyle yaşamış ama asla osmanoğulları haricinde bir hanedan değişikliğine gitmemiş hatta bunu aklının ucuna bile getirmemiş olan devlet ne olurdu kestirmek güç. lakin en sonunda bezm-i alem adlı bir kadından abdülmecit doğdu ve çok zayıf ve hastalıklı bir çocuk olmasına rağmen hayata tutundu.

    birinci ahmet'ten sonra yasalaşan hanedanın en büyük ferdinin tahta geçmesi kuralı nedeniyle şehzadeler artık öldürülmüyorlar ama bunun yanında bırakın eskiden olduğu gibi başka eyaletleri yönetip tecrübe kazanmaları için şehir dışına gönderilmeyi, sosyal hayata bile karıştırılmıyorlar, kendilerine verilen odalarda padişahlık sırası kendilerine gelinceye kadar bir hapis hayatı yaşıyorlardı. eğitilmeleri söz konusu bile değildi. bu durum abdülmecit için geçerli olmayacaktı çünkü hanedanın tek varisiydi ve üstelik ilerici bir adam olan sultan mahmut gibi bir babaya sahipti. üstelik seneler sonra doğup hanedanın devamlılığını garanti altına aldığı için de el üstünde tutuluyordu. serbest bir çocukluk ve gençliği oldu. yüzlerce yıl sonra sağlam bir eğitim alan ilk osmanlı şehzadesi kendisiydi. üstelik artık devlet batıyla oldukça sıkı bir ilişki içerisindeydi ve batı sisteminin osmanlı üzerindeki etkisi büyüktü. dolayısıyla abdülmecit sadece arapça ve farsça değil, idare edebilecek kadar latince ve gayet iyi fransızca öğrenmişti. sadece hat sanatında değil aynı zamanda iyi çalabilecek kadar piyano eğitimi de almıştı. dönemin fransız gazetelerine abone olmuştu dolayısıyla batı dünyasını yakınen takip edebiliyordu. okuduğu kitaplar ve gazetelerin (fransız devriminin çoktan olmuş olduğunu ve getirdiği fikirlerin dünyaya hakim olmaya başladığı bir dönemi de göz önüne alırsak) saltanatı esnasında altına imza koyduğu kararlarda etkisinin büyük olduğunu söyleyebiliriz.

    ikinci mahmut ölüp de yerine kendisi sultan olunca, öncelikle babasından kalma ve kendince yeteri kadar ilerici olmayan vezirlerle çalışmak zorunda kaldı. evet zorunda kaldı çünkü osmanlı padişahları hiçbir zaman mutlak bir despot olamamışlar, her zaman divan-ı humayun ve sonrasında da bab-ı ali vezirleriyle bir güç dengesi ya da paylaşımında bulunmak durumunda kalmışlardır. ama bu süreç içerisinde batıcı vezirlerle dostluk kurdu ve kendi döneminin en büyük vezirlerinde,n tahta ilk çıktığında londra sefiri olan mustafa reşit paşa'yı sadrazamlığa getirebilmesi bile uzun yıllarını aldı. mustafa reşit paşa'yla yaptığı uzun fikir paylaşımları sonucu, gülhane-i hatt-ı hümayunu yani tanzimat fermanı oldu. tanzimat günümüzde sadece oryantalist ve nostaljik bir dönem; içeriği ve anlamı üzreinde pek durulmuyor. oysa dönemi için özellike daha avustura-macaristan ve rusya imparatorlukları bile böyle bir adım atmamışken ve batılı dünyadan bile osmanlıya dair böyle bir beklenti yokken ilan edilen ve günümüz türkiye'sini şekillendiren çok önemli bir belge ve dönemdir.

    bu fermanla öncelikle padişah kendi haklarından ve gücünden feraget ediyordu. hak ve hukuk ilk defa olarak din kurallarından uzaklaştırılıyor ve laiklik adına ilk adımlar atılıyordu (bunu yapanın bir halife olduğunu da unutmamak gerek).
    hiç kimse yargısız infaza mahkum gitmeyecekti, böyle bir kararı padişahın kendisi bile artık veremezdi (zira kuleli vakası sonucunda kendisine öldürmeye çalışanlar bile yargılanıp idama mahkum olduklarında, kendisine bir zarar gelmediğini öne sürerek ölüm mahkumiyetlerini kaldırmıştır)
    herkesin can ve mal güvenliği teminat altına alınıyordu.
    toplumsal yapılanmanın din esaslı olması ortadan kaldırılıyordu; böylece osmanlı devleti içerisinde ikinci sınıf insan sıfatı kaldırılıyor ve gayrimüslümler müslümanlarla eşit hak ve ödevlere sahip oluyorlardı.
    kulluk kavramı gidip yerine vatandaşlık ilkesi gelmişti.
    ilk medeni kanun cumhuriyet döneminde değil bu dönemde yapılmıştır ve bu hukuk alanındaki davalar kadılardan alınıp günümüz modern mahkemelerinin ilk örneklerine devredilmiştir.
    ilk ticaret mahkemeleri kurulmuştur.
    askerlik bir düzene girmiş ve düzenli ordu kurulmuş; askerlik belli bir süreye bağlanmış ve kamusal bir ödev olarak tanımlanmıştır. askere alınmada gayrimüslümlere uygulanan ayrıcalık da ortadan kaldırılmıştır (gerçi bu pek gayrimüslümlerin hoşuna gitmemiştir açıkçası)
    ilk mali bütçe bu yıllarda yapılmıştır ve sayıştay da tanzimatın getirdiği bir kurumdur.
    ilk modern okullar bu dönemde açılmıştır. liseler ve akademiler kurulmuştur. üniversite yapılanmasının temelleri atılmıştır. ünlü galatasaray lisesi'nin kurulması yine bu yıllara rastlamaktadır.
    belki de demokratikleşme adına en önemlisi ilk parlamento bu dönemde bizzat abdülmecit'in emriyle toplanmıştır (şimdi yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırmak adına söyleyelim; parlamento ile anayasal meclis arasında bir fark vardır, ilk anayasal meclis 1876 yılında meşrutiyetin ilanından sonra toplanmıştır)

    işte efendim ilk posta teşkilatının kurulması, telgrafın kullanılmaya başlanması, şehir hatlarının kurulması, tıbbıyenin açılması, sanayileşme adına ilk fabrikaların açılması, ilk şehir planlamasının yapılması (istanbul için), yine ilk belediyenin kurulması (yine istanbul için), ilk osmanlı bankasının açılması, ilk basılan kağıt para ve tüm bu düzenlemelerle yeni bir maliye planı ve sisteminin kurulması, ilk nüfus sayımının yapılması ve vatandaşlara ilk defa olarak nüfus cüzdanı verilmesi (nüfus cüzdanları için o zamanlar kafa kağıdı denilmiştir; bu terim o günlerden günümüze kalmadır), devletleşme adına önemli semboller olan ulusal resmi bayrak ve marşların düzenlenmesi vb gibi sayısız ilklerle doludur bu dönem...

    (hatta buyrun dinleyin: https://www.youtube.com/watch?v=ia4h-nv4lre - bu linkin düzeltilmesi konusundaki uyarısı için yamuk prenses ve 7 cuceler adlı yazara teşekkür ederim. )

    "aman efendim bunların sultanla ne alakası var, bunlar siyasetçilerin işidir" diyebilirsiniz. ben de size derim ki "evet reformlar siyasetçilerin işidir, monarklar için ise ya bunları önlemek ya da desteklemek gibi seçenekler vardır". abdülmecit şüphesiz tüm bunların en büyük destekçisiydi. tüm reformların takipçisi olmuştur. bununla birlikte kimi bazı reformlar doğrudan onun insiyatifindeydi; örneğin paşalar gayrimüslümlerden alınan ek vergilerden vazgeçmek konusunda oldukça isteksizken, bunun fermana eklenmesi ve kesinlikle kaldırılması için baskı yapanın abdülmecit olduğu söylenir. zaten dini konulardaki bu eşitleme konusunda halifeden izin almadan hareket etmek imkansız gibidir. abdülmecit modern denilebilecek kimi monarşi uygulamalarının da ilk uygulayıcısı ve öncüsüdür. kendinden önce halkın padişahı dünya gözüyle görmesi neredeyse imkansızdır. padişah halk arasına karışmaz, bir efsane gibi perdeler arkasından görünmeden yaşardı. abdülmecit bunu aşmış, kendi isteğiyle halk arasına karışmıştır. ilk defa yurtiçi seyahetlere çıkan sultandır, bunun haricinde istanbul'da halkın istek ve şikayetlerini bizzat yüzyüze görüşerek dinlerdi. ayrıca her cuma günü selamlığa çıkardı; bu onunla birlikte bir gelenek haline gelmiş ve monarşinin sembolik törenlerine türkiye'de ilk olarak o başlamıştır. yine sembolik açıdan büyük bir örnek olmuş ve kendi çocuklarını (kızlar da dahil) kamu okullarına yazdırmıştır. evet tanzimatın en büyük destekçisiydi; bunu biraz da ondan sonraki padişahlara ve dönemlerine bakarak anlayabiliriz. kendinden sonra tahta çıkan abdülaziz de tanzimat dönemi padişahıydı ama en hafif ifadeyle "tanzimata inanmıyor ve desteklemiyordu". sonuç olarak bu abdülmecit zamanında atılan temellerin çürümesine ve terkedilmesine neden oldu. ondan sonra gelen abdülhamit ise ülkeyi istibdata sürükledi. eğer ardılları da kendisi kadar reformist olsalardı, osmanlı halkı, cumhuriyete ve onun atatürk ilkelerine çok daha bağlı ve güçlü bir şekilde geçiş yapmış olurdu.

    kendi döneminde insan haklarıyla ilgili -aslında ilginç- gelişmeler de olmuştur. vatandaşlar arasındaki eşitlikten ve vatandaşlık haklarından bahsetmiştik; bununla birlikte kadınların korunması konusunda da önemli adımlar ve yasalar çıkmıştır. kölelik kesin bir şekilde yasaklanmıştır. ve aslında en ilginci osmanlı gibi başta halife sıfatını taşıyan bir sultanın olduğu ülkede, 1858 yılında homoseksüellik yasak olmaktan çıkarılmış, yasallaştırılmış ve eşcinselliğe verilen ölüm cezaları yasaklanmıştır. günümüzde eşcinselliğe yasanın bakışı da hala budur. tabi bu yasaya (her ne kadar bizim demokrasi ve insan hakları konusunda onlardan ileri olduğumuzu göstermese de) şu açıdan da bakmak lazım: 1900lü yılların başında örneğin ingiltere'de oscar wilde eşcinsel ilişkisinden dolayı kürek mahkumu olmuştur ya da diğer müslüman pek çok ülkede günümüzde bile eşcinsellik yasaktır ve cezası da ölümdür.

    şu durum siyaset felsefesinin en önemli gerçeklerinden biridir: devletin başındaki iktidar tüm toplumun sembolik anne ve babasıdır. iktidarın kişiliği toplumun kişiliğini şekillendirir. günümüz türkiye'sindeki yönelimler akp'nin ve recep tayyip erdoğan'ın fikirleriyle şekillenmektedir. bu açıdan sultan abdülmecit'in fikir ve hareketleri de zamanın toplumunu şekillendirmiştir. sultan abdülmecit'in kızları ve eşleri, kendisinden önceki harem teşkilatıyla karşılaştırılınca hiç olmadığı kadar liberal ve serbest bir hayat yaşamışlardır. kızların eğitime başlaması, abdülmecit'in kızlarının eğitim görmesiyle yakından ilgilidir. toplum içerisinde kadınların daha çok görülmesi, abdülmecit'in hareminin şehir içerisinde daha çok görülmesiyle açıklanabilir. abdülmecit bizzat haremini sosyal hayatın içine karıştırmış, bu tarihten sonra da osmanlı toplumu içerisinde kadınlar toplantılara, eğlencelere, erkeklerle daha serbest bir şekilde görüşmeye, fikirlerini açıklamaya ve eğitime yönelmişlerdir. yine sultan abdülmecit bizzat yabancı elçiliklerdeki balolara ve eğlencelere katılmış, pera'nın gayrimüslüm hakimiyeti böylece kırılmıştır. eğer sultan abdülmecit dolmabahçe sarayı yanında şimdi varolmayan bir tiyatro salonu açmasaydı, tiyatro sanatının toplum içerisindeki gelişimi nasıl olurdu? yine dolmabahçe sarayının yapılması da günümüz geleneksel türk ev yapılanmasını değiştirmiştir (sedirlerin yerine koltuk ve günümüz mobilyalarının gelmesi, tahta panjurlarla kapalı pencereler yerine perdelerin kullanımı, yemeklerin yerde yenilmesi uygulaması yerine koltuk ve masaların kullanılmaya başlanması, bahçe düzenlemesi, yerde yatmak yerine yatakların kullanılmaya başlanması vb)

    peki kendisinin hiç yanlış bir yönü yok mudur? elbette, her ne kadar ilk sanayileşme hareketleri yine kendisinin zamanında başlamış olsa da, hukuksal ve toplumsal reformlara verdiği ağırlığı sanayiye de verseydi, o zaman yaptığı reformları daha güçlendirmiş ve daha güçlü bir ülke bırakmış olurdu. batılılaşma aynı zamanda yine onun zamanında saraylara da yansımıştır. dolmabahçe sarayı ve küçüksu kasrı onun zamanında inşa edilmiştir. her ne kadar bu saraylar günümüzde önemli bir tarihi miras olsa da, abdülmecit'in harcamalarını da göz önüne sermektedir. evet yine kendisi zamanında osmanlı ilk dış borçlanmayı gerçekleştirmiş ve bu illetten hiç vazgeçememiş, bu borçlarla güçlü bir ordu ve sanayi kurulabilecekken, daha güçsüz bir maliye ve devlet ortaya çıkmıştır.

    bununla birlikte evet; sultan abdülmecit önemli bir şahsiyetti. türk demokrasisi, laikliği ve parlamenterizmine ilk şekillendiren kişi o olmuştur. onun reformları günümüz türkiye cumhuriyet'inin ilk temellerini oluşturmuştur. o yüzden bir yerlerde cumhuriyeti ve demokrasiyi konuşuyorsak, utanmadan ve çekinmeden anmamız ve saygı göstermemiz gereken kişilerin arasında kesinlikle sultan abdülmecit'in de bir yeri olmalıdır. ve eğer tarihi anıp aktarırken vahdettin'in hainliğine ya da abdülhamit'in mutlakiyetine bu kadar zaman ve enerji ayıracağımıza ve özellikle bu iki şahsiyet aracılığıyla padişahlığı yereceğimize, unutulan sultan abdülmecit ve babası sultan mahmut'a zaman ayrılsaydı, iki dönem arasındaki gerginlik çok daha az olur, tarihle küs değil tarihiyle barışık bir kafa yapımız olur ve cumhuriyetin tarihsel bir evrim olduğunu anlayıp, demokrasi ve diğer ilkelere daha bağlı bir toplum yaratabilirdik.

    olmadı; sonuç olarak işte bu haldeyiz.
69 entry daha
hesabın var mı? giriş yap