• belle and sebastian adli glasgow cıkıslı grubun sevimli,kadife sesli,istanbula tatile gelmeyi dusunen ama kızarkadasini kapıp amsterdama giden, beni derinden yaralamıs parcalarin yazari adam
  • 3 boyutlu hali ac karnina goruldugu vakit tansiyon dusuren, bayiltmaktan beter eden insan, hatta insanustu.
  • lokal kahramanım ilan ediyorum kendisini ya da rüya görüyorum .çöp bacaklarıyla dansına hayran olduğum kareli atkısıyla bob dylan kırması
  • songs for the young at heart isimli toplamada florence's sad song u seslendirmis olan muzisyen..
  • belle&sebastian nasıl ki milyonlarca göçebe kuşun, yolunu şaşırmış yorgun insanların ve kendi halinde takılan iblislerin sığındığı sakin bir sahil kasabası görünümündeyse, bu adam da - şapkası gözlerinin üzerinde - yıllarca bir bankta uyuklarken bir yandan denize karşı ninnisini söyler durur gibidir.. tüm ninnilerden sadece sonuncusunu hatırlarsın dolayısıyla belle&sebastian'ın sesini ancak uyandıktan sonra hayal meyal duyarsın. gider leğenindeki çamaşırları direklerarası asarsın, tek ayak üzerinde dans ederek tek tek rutubet kokan kuytu yerler ararsın. çatıkatındaki kırık bisiklete roberto benigni kuklasını oturtursun. güzel giderler."the state i'm in" her çatlağın arasında kaybolacak bir şarkıdır. martıların bencilliği ile hitler psikozu arasındaki ilişkiye dair okkalı bir şikayetname yazarsın.herkesi sevecek bir iblis mutlaka bulunur, hikaye uzundur ama kısaca : stuart murdoch'ın sesi, hiç tanımadığın bir kediyle konuşurken ihtiyaç duyduğun en ideal sestir ve hep kendinde olsun istersin. hiçbir kedinin tepkisiz kalma ihtimali yoktur. belki de vardır. (you’re the funny little frog in my throat)
  • dünyanın en sevimli, en samimi insanı olabilir. şu dansa bakın lan.
  • soyle bi roportajini okumustum gecen yaz..

    cok beyefendi bi insan ya:):) halam gorse bayılırdı gercekten.. haza beyefendi.. boylesi ince insanlara ben de hep bayılmısımdır..
  • 80'lerin sonunda glasgow maratonu'nu 3 saatin altında bitiren biriyken kronik yorgunluk sendromuna yakalanmış, doktorlar tedavi önermekte başarısız kalınca (dinlenmek için sürekli evde kalmak zorunda hissetmesinin de uygun koşulları yaratmasıyla) kendini müziğe vermiş. bu durumu "elimde bir tek müzik vardı ve ona sımsıkı sarıldım. boğulmak üzere olan birinin teknenin kenarına tutunması gibi" cümleleriyle açıklıyor.

    haliyle rahatsızlığı otomatik olarak yaptığı müziğe yansıdı. bir şarkıda atlara hayranlık duyan*, bir diğerinde anormaller denizinde yegane normal insan olduğu için antidepresan kullanmak zorunda kalan* judy'nin, kadın olarak kabul görmek isteyen trans kadın jenny'nin*, cinsel saldırı kurbanı chelsea'nin ve chelsea'nin en yakın dostu lisa'nın*, herkese ve her şeye orta parmak çeken öfkeli allie'nin*, büyük beklentiler altında ezilen isimsiz bir lise öğrencisinin*, tembel yol çizgisi boyacısı jane'in* hikayelerini o hastalık sayesinde öğrenebildik.

    büyük insanlar, çarpıcı durumlar hakkında yazmak, çizmek, avaz avaz şarkı söylemek güzel. kırılgan olanların, kendini lanetlenmiş hissedenlerin hikayesini anlatabilmek ondan da güzel. son sözü jacobin'den marianela d'aprile'e bırakıyorum:

    "yaşam her zaman bir cümbüş havasında ilerlemez. her seferinde aradığımız cevabı bulamayabiliriz. bazen müziğin bizi olduğumuzdan daha büyük, daha gururlu ve daha kudretli hissettirmesini isteriz (teşekkürler, bruce*). bazen de tam tersini arzularız. bazen müzikten bizi daha küçük, daha zayıf, daha korkmuş, daha zavallı, daha hüzünlü bir piç yapmasını isteriz. belle and sebastian'ın müziği kendimizi tam olarak olduğumuz gibi hissetmemizi sağlıyor ve bunun bile hakkında şarkı söylemeye değer olduğunu hatırlatıyor."
  • kasım 2024’te faber books’un yayımlayacağı ilk romanı nobody's empire’ı tanıtmış.
hesabın var mı? giriş yap