• barış bıçakçı'nın yeni romanı.
  • kitap,
    sinek ısırıklarının müellifi,
    yani cemil'in hikayesidir.

    sonra nazlı'nın
    sonra bizim.

    kitapta
    ankara var,
    turgut uyar var
    faulkner var.

    demek istediğim;

    okumayı sevenler
    çok mutlu olacaktır.

    yazmayı sevenler ise
    daha çok mutlu olacak.

    belki de mutsuz olunacak,
    bilinmez bunlar okumadan.

    romandaki 'cemil' karakteri
    edebiyatımızın unutulmazları
    arasına girecektir diyorum.

    belki de ben atıp tutuyorum.
  • "cemil’in bütün gün evde ruhsal söküklerle uğraştığını da biliyordu nazlı. ev, iplik parçalarıyla, kırpıklarla dolu oluyordu, iki ucu bir araya getirilememiş hatıralarla ve partal fikirlerle. yaşamak bu küçük evde de eksik kalıyordu; elli dört metrekare içinde cemil’in yetişemediği, tamamlayamadığı şeyler vardı. sessizlikler vardı. hissettiği şeyi tam o anda kimseye söyleyememiş cemil’in kuytuya köşeye bıraktığı sessizlikler, yutkunmalar ve toz.”

    iletisim yayinlari tarafinda basilmistir.
  • barış bıçakçı'nın selam ettiği eser miktarının tavan yaptığı eseri. gerçi içlerinde nabokov olmayaydı eyiydi, ada ya da arzu, ada ben ayrılmak istiyorum. ama arkadaşlar iyidir, nazlı da cemil de. yine de sulhi kadar saygılı değiller, bir veciz söz söylemediler. ha bu arada ankara hep aynı, aynı soğuk, aynı hazan. zaten günlerden de cumartesi. göthe "en iyisidir bence pazar ve bayram günleri" demişti, az kaldı bekleyelim bari.
  • beklentinin tavan kirisini yukselten baris bicakcinin hakkimizi verdigi, yine en cok samimi, aforizmalarini bilen ve hem doven hem de seven, okuyucusu ile kahramaninin elini ayni anda tutan kitap. icinden cikan baska yazarlarla ve sarkilarla (ayri bir entry konusu olmali) nereye koyacaginizi bilemediginiz bir empati de bonusu.

    ---spoiler---
    zaten bu dunyada cogunlugu, herkesin kendisine hayran oldugunu dusunener ile kimsenin kendisini sevmedigini dusunenler olusturur, geri kalanlar ise vusat o.bener okurudur
    ---spoiler---
  • (bkz: barış bıçakçı/#26075002)

    "her şey bir şeyin etrafında durmadan döner, insanın payına düşen sarhoşluktur."
  • ''eh barış abi aşk olsun'' cümlesini bir barış'a daha ağzınız dolu dolu kurdurabilecek barış bıçakçı romanı.
  • “bir kez daha geliyor, cemil'i üzen yanlış bir telaffuz gibi sonbahar". geldi. tam burada. 11.11.11'li bir sonbahar sabahında. yatak hala sıcak. birkaç dakika sonra fazla uzaklaşmış olabilmem lazım. pencereyi açıp kainatla ilk temasta bulunuyorum. sadece trt haberlerini izleyen dedeler ölü artık. ı-ıh. dış dünya ile ilişkimiz iyi değil. atmosfer rezil. bu havada ya sevişilir ya ölünür ya da hiç kıpırdanmadan kitap okunur. ben bela okuyorum. artık en sevdiğim yer olan evimden dışarı atıyorum kendimi. insanların huysuz mutsuzlukları yüzlerinden akarken otobüslere binmeler ücretsiz ıstırap festivaline dönüşüyor. sıraya geçmeyi beceremeyenler, açgözlü oturma sevdalıları, kaba saba şoförler, ilerlemeyen trafik, ilerlemeyen insanlık, ilerlemeyen ben, her geçen gün geçmişiyle arasına mesafe koyan, sahip ve tanış olduğu herkesşeyle ilişkisini sorgulayan bir adam... kitap, müzik ve film harici herkesşeyi zaman kaybı olarak gören bir hayat sahibi, tamam, durağına geldi. asansör. ”günaydın, naber dasti, eyvallah”. çayım. kahvemin altı. odam. sükunetim. bayram dönüşü iş yok. neredeyse hiç tanımadığım için, neredeyse beni hiç tanımadığı için ve neredeyse hiç tanışmayacağımız için yazışmaktan büyük huzur alıştığım bir arkadaşa mesaj gönderiyorum sözlükten. bir de şarkı göndereyim. mfö. bazen. yine çayım. şimdi dünyayla arama set çekme zamanım. son 10 sayfasını bıraktığım bir kitaba veda etmem lazım. sinek ısırıklarının müellifi. anlamı ne? “beş yaşında, annem ve babamla bir taksiye binip sünnet olmaya giderken, annemin elinden tutmuştum. korkuyordum. babam ön koltuktan bana doğru dönüp canımın hiç acımayacağını müjdelemişti: sinek ısırığı gibi bir şey hissedeceksin! hayır o hamleyi bulamadım! yazar filan değilim ben editör hanım, sinek ısırıklarının müellifiyim. kitabımı basarsanız arka kapağına da okuyucu için lütfen şöyle bir uyarı yazın: hiç acımayacak!" güzel. hem yeni bir kelime daha öğrendim. hem de isme anlam yükleme sanatının güzel bir örneğini okudum. ilk romanını yazdıktan sonra yayınevine gönderen evli ve çocuksuz ve iki arkadaşlı ve bol kitaplı bir adamın flash-back'li bekleyiş sürecini anlatan bu kitap tam da bir şiir kitabı dosyası hazırlamakla meşgul olan bana iyi geliyor. bitirsem yayımlatsam filan olsam falanca olsa da tüm bunların bir önemi olmayacak. artık. al sana sonradan öğrenilmiş bir çaresizlik daha. olsun. bu böyle. yapacak bir şey yok. güzel sanat, güzel edebiyat anlık da olsa iyi geliyor. hayatın en büyük güzelliği bir aşık olduğunu sandığın birinin çırılçıplak ruhuna dokunduğun an, bir de bu. ve barış bıçakçı bir yazardan, bir şarkıdan, bir şiirden medet uman insanlar için, kafiye olsun diye değil, sakin bir umman oluyor. ağzımla tuttuğum turnanın gözünden vurma hayalleri artık uzaklarda. büyütülecek de hiçbir şey yok bu kainatta, kaygılardan başka. güzel bir kitap bittikten sonra arkasında bıraktığı hüzün var bir de. ne de olsa her şey ve herkes geçer.
  • tatlı tatlı sevmelerin romanı. islanmış nohutlarda, geçmişte, çilek reçellerinde tezahür eden sevmeler.

    yıllar önce yazarın bir başka kitabından bir sahne var, aklıma kazınan. esas oğlan, sevdiği kızın da aralarında olduğu bir grupla basket maçına gidiyor. sevdiği kız, basket takımındaki çocuklardan birinden hoşlanıyor. bir ara sahaya doğru onun ismini bağıyor kız. bizimki o an çocuğun bakmasını hem çok istiyor hem hiç istemiyor. gerçek ve sevgi dolu gelmişti bana bu sahne. bu romanda da nazlı bir başkasına aşık olduğunda ve gel-gitler yaşadığında, onun için samimi bir şekilde üzülüyor cemil. belki diğer öyküdeki gibi söylersek; nazlı’nın aşık olduğu adamla kavuşmasını hem çok istiyor hem hiç istemiyor.

    barış bıçakçı’nın romanlarında, öykülerinde insanların birbirine duyduğu sevgiler, öyle derin ve gerçek ki insan; okurken sadece bununla bile keyiflenebiliyor, hüzünlenebiliyor. hatta kıskanabiliyor yer yer… nazlı’sı olanlar ilhan’ı olmadığı için üzülüyor belki, ilhan’ı olanlar nazlı’sı olmadığı için. ikisi birden olmayanlar ise bence bu kitaplardaki havayı tam anlamıyla tenefüs edemiyor.

    bunlar işin hissiyatı tabii; dildeki ustalık, akıcılık hakkında da edebiyat eleştirmenleri konuşsun.
  • barış bıçakçı'nın komşum olduğunu düşündürten kitap. aksi halde bir yazarın yaşamadığı bir toplu konut mahali hakkında bu kadar yaşanmış şeyleri yazabilmesi hayalgücünden fazlasını gerektirir ki biz ona yetenek diyoruz.
hesabın var mı? giriş yap