• man teknolojisini kullanarak otobus'ler ureten makedonya mihrakli $irket.. izmir'de cok var bunlarin belediye otobusu olanlarindan. gurultuludur, ama hizlidir, fazla hoplatmaz adami rahattir..
  • arka tekerlek ustu geni$ koltuklarinda bir cumartesi ak$ami hizla altinyol uzerinden yol almak en cok bunlarla keyiflidir.. sert virajlarda yana ucmamaya cali$mak ekstra aksiyonludur.
  • (bkz: sun os)
  • (bkz: samos)
  • bu otobüsler de makedonya* üretimidir. dandikliğinin sebebini burada aramak gerekir.
  • kuramsal olarak aslında gayet ilginç/tuhaf olan, ama "burası türkiye; olur öyle" dedirten türde enstantaneler yaratan otobüs markası. izmir'deki bazı sanosların körüğü akıyor* yağmur yağdığında. bi gün leğenle binecem $erefsizim...
  • almanya'da da belediye otobusu olarak sanos'lar var ancak farkli olarak onlerinde mercedes logosu bulunuyor.. kasa ayni.
  • en arkada ayakta gitmenin çok eğlenceli olduğu bir otobüstür. birincisi ikide bir zıplarsınız, ikincisi ise arkadan gelen arabaları seyredersiniz.
  • mercedes-benz* motor kullanan otobus markasi
  • "elde kalan tutunma borusu"

    iett için leyland levent'lerin tarihi önemi ne ise eshot için de sanos s215 'lerin önemi o denli büyük olmalı. zaten yaş olarak aynılar. tek fark sanosların buharlı motora sahip olduğuna inanmam. otomobilin icadından beri teknolojisi değişmeyen tek toplu taşıma aracı bu sanos'tur. izmir'e ilk geldiğimde kendimi türkiye'nin en modern, en kültürlü kentine gelmiş olarak bulacağımı hayal ederken, osman kibar kavşağı'ndan otogar'a dönen otobüsün camından kırmızı ışıkta bekleyen bir sanos'u görür görmez bu hayalimden uyanmıştım.

    izmir'de sanos'la olan maceram ileriki günlerde de devam etti. tek tük elle tutulur bir kaç otobüsünden başka filonun çoğunluğunun bu teneke parçalarından oluştuğunu farkettim (gerçi son zamanlarda ciddi bir mercedes citaro ve man euro4 girişi oldu envanterlerine). ve insanlar buna fütursuz ve pervasızca binebiliyordu. iki durak sonra dağılacağına 1'e 10 bahis verebileceğim bir teneke yığınına rahat rahat binen insanlar var bu şehirde.

    velhasıl geçen gün bindim yine bunlardan birine mecburiyetten. hem de körüklü olanına binmek gibi bir gaflette bulundum. körük dairesi civarlarında ayakta dururken ani bir frenle kendimi en yakın demire atmak istedim. ani bir refleks ile civardaki en yakın dikey tutunma demirine el attım. el atmamla birlikte normalde newton kurallarına göre durmam gerektiğini düşünürken hareketime sabit bir ivme ile devam ettiğimi farkettim. üstelik bende kütlesel bir artış da vardı. o an einstien'ın izafiyetinin newton mekaniğini yendiği gerçeği ile yüzleştim. hızlandıkça kütlem artmıştı ve sanırım ışık hızına erişiyordum. ama bir gariplik vardı bu işte. derken hayt hoyt sesleri arasında kendime geldim. tutunmak için el attığım tutunma demirinin iki ucu da vidasız olarak bırakıldığı için (şakacı eshot seni) demiri tutup düşmeye devam etmiştim. üstelik demirin üstteki ucu; körük dairesinin bir kaç metre dışında, orta kapıyı hafif sağ çaprazdan gören noktada oturmakta olan yolcunun kafasına geçiyordu. bir de milleti kör etmediğim kaldıydı zaten. yerden kendimi, tutunma demirini, yolcunun düşen poşetini, gururumu, onurumu, sanos'un ana-bacısını kaldırdım. en yakın kapıya yönelip düğmeye bastım. inmeliydim artık o otobüsten. inmeliydim çünkü bu bir insanlık meselesiydi.

    yıllarca iett'de ikaruslar üzerinde çok çileler çektiğimi, erdiğimi, iett mühendisi olduğumu sanmıştım. yanılmışım! sanos bana yeniden toplu taşımacılığın acı yüzünü gösterdi. ve beni tekrar,
    yaşı tutmadığı için bilet atamayan ve bu sebeple annesinin atacağı bileti kutuya kendisi atmak için ağlayan küçük veletlerin durumuna düşürdü. 40 yıl geriye düştüm sayende ey sanos! utan!
hesabın var mı? giriş yap