• gözünden ziyade iyi bir kulağı olduğunu söylerler. amerikalı bir hanım, bir patroniçe. varlıklı bir ailenin görece yoksul evladı. titanik kazasından aldığı tazminatla avrupaya kaçıp, ilk galerisini, marcel duchampın gözetiminde londra'da açıyor. sonra bir ayağı venedik'te, aile ve sanat bağlarıyla zaman zaman new york'ta, paris sürrealizm çemberlerinde *. lover of art başlıklı bir biyografisi var, nasıl çevirirsek artık..gözünden ziyade iyi bir kulağı olduğunu söylediklerini söylemiştik. ilk "tek sanatçı sergisi"ni pollock üzerine açması keşiften sayılsa da, tüyoyu bir resmin başında sayıklayan mondriandan almış. kendisi de yinelemekten çekinmiyor, "bildiğim neredeyse herşeyi duchampdan öğrendim". otuzbir kadın temalı sergisini bir kadın eksik açsaydı, ikinci kocası max ernstle "sonu"na dek evli kalırdı belki. kalamayınca, yves tanguye kaçıyor. kaçıyor da kaçıyor. profesyonel sarkaç, arsız, söylemesi ayıp bir buçuk isterik peggy guggenheim. duchamp ilk valizini ona veriyor, peggy john cagee terbiyesizlik ediyor, djuna barnes geceyi anlat banasını peggy'e adıyor.. hakkında haliyle bir dolu hikaye, kahramanı olduğu her hikayede kendisinden kahraman rol arkadaşları var.
    vakit varsa, bir duchamp biyografisiyle seviştirerek okunabilir biyografisi, peggy guggenheimın uzun yıllar arzu ettiği şekilde` : son bakışta aşk`..

    (bkz: peggy guggenheim müzesi)
  • parasiyla eslerini, arkadaslarini resmen satin alabildigi icin (hakli olarak belki de) insanlara pek deger vermeyen bir kadin. annesini devamli aldattigi ve üzdügü icin duydugu nefreti gösteremeden babasinin titanic'de can vermesi, ilk kocasinin itin teki olmasi, kiz kardesinin bir dogum esnasinda kan kaybindan ölmesi, sonraki uzun süreli esinin kendi evinde bir ameliyatta can vermesi ve kizinin ileriki yillarda cözülememis ölümü gibi agir dramalardan sonra haliyle insanliga zararli bir karaktere bürünür. kendi ifadesine göre yahudi olmasini gereksiz bir sekilde bir kompleks hale getirmis ve her zaman paranoyalarla günlerini gecirmistir. james joyce, emma goldman ve marcel duchamp gibi sahislarla kanka olabildigine göre bos bir kadin degilmis. eserleri sergileme konusunda basarisi göz ardi edilemez diyor elestirmenler, benim kanim asistanlari ve danismanlari yine devreye girdigi icin basarili olmus. 1970'lerin basinda "sanat dünyasi aldi basini gitti, yatirim sektörü oldu, en pahali eserler inanilmaz ilgi görüyor, fiyatlar haliyle sisiriliyor" diye sikayet etmeye kalkmis ama "senin ve tayfanizin 40larda baslattigi anlayisin eseri bu" diye tokat gibi cevabi yemis, aslinda bir bakima haklilar demistir. bir edepli duramamistir, devamli bir ev degistirme, cevresini yenilemek zorunda kalma durumlari, cok kötü bir anne olmasi falan filan bir yana güncel sanat kendisine cok sey borculudur.
  • hakkında, lisa immordino vreeland tarafından çekilmiş "peggy gugenheim: art addict" adında güzel bir belgesel bulunan efsane koleksiyoner.
    snob ya da narsist olabilir. ama asla aptal ve boş değildir. ikinci dünya savaşı dönemi, sanat piyasası için yaptıkları -hele de bir yahudi olarak - küçümsenmemeli, döneminin paris hilton'u olarak görülmemelidir.
  • karakter olarak son derece zor biri olduğu söylense de tam bir ikondur kendisi. savaş zamanında çok sayıda eseri kurtarmıştır. hareketli bir aşk hayatı vardır. vizyonlu zengin denilince aklıma ilk gelen isimdir, helal olsundur.
  • guggenheim'da hayran kaldıgım natalie barney ile mektup ve fotograflarindan lezbiyen iliskisi oldugunu dusunuyorum. 26 agustos 1898 dogumlu sanat insanı peggy, babasini titanicte kaybetmesinin psikolojisini nasil atlatti hep merak ettim. 1979 yilinda bi' trafik kazasında kaybettigimiz canım kadın.
  • "kendimi koleksiyonuma adadım. onu hayatımın işi haline getirdim. ben sanat koleksiyoncusu değilim. ben bir müzeyim." peggy guggenheim (1898-1979).

    20. yüzyılın en güçlü kadınları arasında yer alan ve kendini "sanat bağımlısı" olarak tanımlayan peggy'nin koleksiyonları, galerileri ve müzesi onun sanat zevkini ve tarzını yansıtır.

    kariyeri boyunca wassily kandinsky'den jackson pollock'a kadar birçok sanatçıya destek olup, dada hareketlerini ve sürrealizmi soyut dışavurumculuk ile birleştirmeyi başarmıştır. özel hayatı da profesyonel iş yaşamından farklı değildir. samuel beckett, yves tanguy ve constantin brancusi gibi sanatçılarla yaşadığı bir dizi entrika ve çalkantılı gönül işleri arasında dadaist laurence vail ve daha sonra sürrealist max ernst ile evlenmiştir.

    1920'lerde paris'te sanatçı marcel duchamp, yazar djuna barnes, ressam romaine brooks, heykeltıraş brancusi, fotoğrafçı man ray ve efsanevi modacı paul poiret ile yakın ilişkiler kurmuştur. paris'te bulunduğu süre içerisinde, aralarında salvador dali, pablo picasso, georges braque, robert delaunay, piet mondrian ve francis picabia gibi sanatçıların olduğu eserleri satın almaya başlamıştır. günde bir eser satın almaya çalışan peggy, bugün milyarlarca dolarlık servetinin temelini o yıllarda sadece 40.000 dolar gibi bir para ile atmıştır.

    yahudi kökenli olduğu için, 1930'larda nazi işgalinin ardından paris'ten londra'ya kaçıp, en büyük destekçisi marcel duchamp ve eleştirmen herbert read'in de yardımıyla burada ilk galerisi guggenheim jeune'u açmayı başarmıştır.

    ikinci dünya savaşı nedeniyle louvre müzesi'nin peggy'nin koleksiyonunu korumayı reddetmesi üzerine, kendisine ait tüm eserleri sınırdan geçirmeyi başarmış, böylece sadece koleksiyonu değil, aynı zamanda, eserlerini "yozlaşmış" olarak nitelendiren drittes reich'ten kaçmak zorunda kalan sanatçıların geçim kaynaklarını da korumuştur.

    1940'ların sonlarına doğru, savaşın da sona ermesiyle birlikte, çevresindeki sanatçılara yeni bağlantılar, satış imkanları ve komisyonlar sağlayarak, sanata ve sanatçıya olan desteğini artırmıştır. özellikle naziler tarafından reddedilen sanatçılara adanmış sergilerle savaştan sonra sanat sergilerinin yeniden kurulmasına yardımcı olmuştur.

    zaman içerisinde bir çığ gibi büyüyen koleksiyonunun geçici mekanlarda sergilenmesi eserlerin güvenliğini tehlikeye soktuğundan, onlara kalıcı bir barınak bulmak için müze sahibi olma işine girmiştir. bu amaçla, hem otuz yıl boyunca evi olarak kullanacağı hem de müze olarak faaliyete geçireceği on sekizinci yüzyıldan kalma palazzo venier dei leoni'yi satın almıştır.

    peggy guggenheim collection, venedik

    yaratıcılığa hayran, sanata tutkuyla bağlı olan peggy guggenheim, modern sanat dünyasında kalıcı bir iz ve hatırı sayılır bir miras bırakmıştır.
  • emma goldman, living my life başlıklı eserini yazarken, kendisinin geçimini, günlük masraflarının temini konusunu peggy guggenheim halletmiş diye okudum. eseri yazarken kaldığı yazlık ev, konut, peggy tarafından temin edilmiş. ancak masrafları da kendi cebinden mi verdi? o konuda bilgi edinemedim. bu arada yazlık derken, saint tropez'de olduğunu söylemek lazım tabii.

    aslında emma goldman'ın kendisinin (peggy'nin) otobiyografisini kaleme almasını çok istiyormuş.

    ("otobiyografi" denilince yazarı zaten şahsın kendisi demek tabii, ama şahıs edebiyat eseri olarak hatırat yazmak için profeyonel yardım veya destek alabiliyor, mesela the auhobiography of malcolm x baskılarının kapağında "as told to alex haley" veya "with the assistance of alex haley" diye açıkça belirtilir. aklıma o geldi şimdi)

    sonradan araları bozulmuş, gerçek yüzünü gördüm, sukut-u hayale uğradım filan diye anlatıyor:

    "during that winter i met emma goldman and alexander (sasha) berkman. they were glamorous revolutionary figures and one expected them to be quite different. they were frightfully human. emma was very vain and it took me years to see through her. first i worshiped her and when later i was disillusioned she did not like it and she revenged herself by leaving me out of her memoirs.

    peggy guggenheim, out of this century (london: andre deutsch, 1979), p. 76."

    nasıl birileri olduklarını filan zannediyorduysa artık. glamorous revolutionary diye zırvalamış.
hesabın var mı? giriş yap