• paris - when it sizzles, turkiyedeki sinemalarda kavruldugunda paris, sicakta paris ya da agustosta paris seklinde oynamis olabilir.
    cok sevdigim romantik komedi filmlerinden biridir, 1964 yapimidir, yonetmeni richard quine'dir. basrolunde tabii ki audrey hepburn gabrielle simpson rolunde oynar, olanca zerafeti hurbert de givency kiyafetleri ve parfumuyle filme hayat verir.
    diger bas rol oyuncusu ise, william holdendir, kendisine cok duskun olmadigim icin yorum yapmaktan kaciniyorum.

    guzeli, guzelligi seven herkesin, ozellikle iclal aydin'in izlemesini tavsiye ederim. gercek zerafetin audrey hepburn'un oynadigi karekterde vucut buldugunu goreceksiniz.
    ayrica bu filmde audrey hepburn'un oynamis oldugu bir baska film olan breakfast at tiffanyse nice gonderme bulacaksiniz.
  • i love paris in the spring time
    i love paris in the fall
    i love paris in the winter
    when it drizzles
    i love paris in the summer
    when it sizzles *
  • french kissin soundtrackinde i love paris adiyla sevdigimiz sarkıdan bir dize. "ho$tur, romantiktir paris her daim. hastasiyim" anafikirli sözleri vardır.
  • filmin muzikleri de cok guzeldir, fred astaireden that face vardir, ama i love paris yoktur maalesef.
    sinema endustrisiyle cok guzel tiy gecer, yeni dalga yonetmenleriyle ozellikle.
  • pek çok ünlü ismin filmin beklenmedik anlarında yan rollerde karşımıza çıkması filme ayrı bir tat katmıştır.
  • çevrildiği yıllarda insanlar sinemada ilgiyle seyretmiş olsa bile şimdilerde ancak sıcak günlerin hatrına evde otururken kanapeye yayılıp, duygusal yogunlaşmalar yasamadan sakin sakin vakit geçirmenizi saglayacak bir film..
    tabii ki günümüzde pek rastlamadıgımız bir audrey hepburn zerafeti , annemiz yasındakilerin william holden hayranlıgı , arada yüzünü gösteren tony curtis filmi seyrettirir seyrettirmesine ama fazla birşeyler ummanın da gereği yoktur...araya serpiştirilmiş güzel benzetmelerle, sözlerle anlık gülümsemeler yerleşebilir insanın yüzüne ...özellikle frankestein ile my fair lady nin aslında aynı sey oldugu sadece birinin sonunun kötü diğerinin iyi olmasıyla ilgili söylenen sözler filmi vasatlıktan kurtarabilir...yine de ismi ve oyuncularıyla çekiciliğini korur...
  • üzerine ödev yaptığım güzel audrey hepburn filmi.
  • fevkalade keyifli bir film.. hele ki my fair lady ve panamount pictures göndermeleri tatlı bir öz eleştirinin ta kendisi.. audrey hepburn her zamanki gibi endamıyla candır kandır. dahası eyfel kulesindeki balo sahnesinde audrey'in o dönem ki eşi mel ferrer'ı barın dibinde kurt adam olarak görmek mümkündür.
  • neredeyse tum audrey hepburn filmlerini severek izlemis biri olarak diyorum ki, bu film en iyisi, en keyiflisi. filmi salt romantik komedi olarak adlandiramiyorum. hem doneminin (60'li yillar) ana akim sinemasiyla hem yeni dalgacilarla hem de kendisiyle dalga gecen, bol gondermeli diyaloglariyla keyif veren absurd bir romantik komedi.
  • içinde audrey hepburn'ü barındıran çok az film kötüdür. adını pek duymadığım, şu güne kadar pek de ilgimi çekmeyen paris when it sizzles'ın kötü bir film olduğunu düşünüyordum. neyse ki öyle bir film çıkmadı. şüphesiz mükemmel, müthiş, hatırdan silinmeyecek bir film falan değil. ama 105 dakika boyunca izleyiciyi eğlendirebildiğini söylemek mümkün. hepburn önceki karakterlerine benzer bir karakterle, bir senaristin (williem holden) senaryosunu daktilo etmekle görevli sevimli, eğlenceli, romantik bir hanfendi rolünde karşımıza çıkar. williem holden ise bence filmin asıl yıldızı. hepburn'den daha iyi oynadığını, daha fazla repliği olduğundan mıdır, nedir daha fazla eğlendirdiğini düşünüyorum. bu iki oyuncunun merkezde olduğu filmde tony curtis'i kısa bir rolde görüyoruz. zaten curtis'in üçüncü sahnesinde adam, kendisine "sen bu filmin yardımcı rolüsün. adın sayfanın en altında küçük bir şekilde yer alacak" diyor. rolü küçük, ama curtis gene eğlendirmeyi başarıyor. hatta rol çaldığını bile söyleyebiliriz. neyse. dönemin ünlü oyuncularından, benim zerre sevemediğim marlene dietrich de 20 saniyeliğine görünür filmde. frank sinatra ise sesiyle katkıda bulunmuş. bu oyuncularla zenginleşen film, sinema endüstrisine yaptığı göndermelerle daha da eğlendirir (audrey'nin başrolünü oynadığı my fair lady ile frankenstein'ın birbirine benzetilmesi, breakfast at tiffany's filmine yapılan gönderme, benim de pek hoşlanmadığım yeni dalga'yla geçilen dalgayı sevdim). eğlenceli bir film. lakin büyük beklentilerle izlenmemeli. hepburn'ün en iyi filmlerinden olduğunu düşünmüyorum.
hesabın var mı? giriş yap