• charles bukowskinin yazılarının yayınlandığı köşenin adı. aynı zamanda bu yazıların toplandığı kitabın da adı. (notes of a dirty old man)
  • open city gazetesinde yazar olarak çalışan charles bukowskinin köşesinin adı.
    buradaki yazılarından ufak bir alıntı: "..eğer amerika'da uyuşturucu yasallaşırsa sadece biraz farkeder. bu mahkemeler, hapishaneler, yasalar ve avukatlar var olduğu sürece fazla birşey değişmez. uyuşturucuyu legalize etmelerini istemek, koluna taktıkları kelepçenin üstüne tereyağı sürmek gibi. nafile her şey, her şey nafile".
  • "bir hafta kalıp içtim, kiranın bitmesini bekleyerek, sonra da village?ın dışında bir oda tuttum. derli toplu büyükçe bir odaydı ve çok ucuzdu, nedenini anlayamamıştım. köşede bir bar buldum, bütün gün oturup bira içtim. param hızla tükeniyordu, ama her zamanki gibi nefret ediyordum iş aramaktan. sarhoş ve aç geçirdiğim her dakikanın benim için özel bir anlamı vardı. o gece iki şişe porto şarabı alıp odama çıktım. soyundum, bir bardak bulup ilk şarabı koydum ve karanlıkta yatağa uzandım. işte o zaman anladım odanın neden bu kadar ucuz olduğunu. "l" treni pencerenin önünden geçiyordu. durak pencerenin önündeydi. tam önümde. odanın tamamı trenin ışığı ile aydınlanıyordu. ve bir tren dolusu yüz geçiyordu önümden. korkunç yüzler: fahişeler, orangutanlar, deyyuslar, kaçıklar, katiller ?efendilerim. sonra tren yavaşça hareket ediyordu ve oda bir kez daha karanlığa gömülüyordu ?bir sonraki tren dolusu yüzlere kadar, ki her seferinde beklediğimden çabuk geliyordu. iki şişe şarap almakla ne iyi etmiştim."

    bukowski’nin en önemli yapıtlarından biri belki de birincisi.
    bukowski’nin yazar olarak tanınmasını sağlayan bu öyküler los angeles’ın yeraltı gazetelerinden birinde yayınlanmıştı. açık kent adlı bu gazete her hafta çarşamba günleri yayınlanıyor ve özellikle gençler ve marjinal çevrelerce ilgiyle karşılanıyordu. o güne dek bir çok dergiye şiir ve öykülerini yollayıp sürekli red cevapları alan, hiçbir eserini bastıramayan bukowski açık kent sayesinde ilk kez okuyucuya ulaştı.
    (bkz: charles bukowski)
  • pis moruğun notları'ndan secmeler (bkz: charles bukowski)
    bukowski nin kasabanın en güzel kızı adlı kitabından bir bölüm:

    otur stirkoff
    sağolun efendim.
    ayaklarını uzatabilirsin.
    çok lutufkarsınız efendim.
    stirkoff, anladığım kadarı ile adalet ve eşitlik gibi konuları irdeleyen yazılar yazıyormussun; cosku ve kurtulus hakkı üzerine de, doğru mu stirkoff?
    evet efendim.
    dünyada genis anlamda bir adalet sağlanabilir mi sence?
    hiç sanmam efendim.
    öyleyse bu boktan yazıları neden yazıyorsun? kendini iyi hissetmiyor musun?
    son zamanlarda pek iyi değilim efendim. deliriyorum gibi geliyor bana.
    fazlaca mı içiyorsun stirkoff?
    tabii efendim.
    kendinle oynar mısın?
    sürekli efendim.
    nasıl?
    anlayamadım efendim?
    yani nasıl bir yöntem kullanıyorsun?
    dört-bes çiğ yumurta ve yarım kilo kıynayı dar ağızlı bir vazoya döküyorum. müzik olarak vaughn williams veya darius milhaud seçerim.
    cam mı?
    hayır a...
    yahu vazoyu soruyorum cam mı?
    değil efendim.
    hiç evlendin mi?
    defalarca.
    ters giden sey neydi stirkoff?
    her sey efendim.
    hayatının en iyi sevismesini anlat.
    dört-bes yumurta ve yarım kilo kıymayı dar ağız...
    tamam tamam!
    öyledir efendim.
    daha iyi ve adil bir dünya özleminin aslında, çürümeden ve basarısızlık duygusunda kaynaklandığının farkında mısın?
    evet efendim.
    baban kötü müydü?
    bilmiyorum efendim.
    bilmiyorum ne demek?
    yani kıyaslamak güç efendim. sadece bir babam oldu.
    benimle kafa mı buluyorsun stirkoff?
    hayır efendim: dediğiniz gibi adalet yoktur.
    baban seni döver miydi?
    sıra ile döverlerdi efendim.
    hani bir tek baban vardı?
    herkesin tek bir babası vardır efendim. annemi kastetmistim. o da kendi payına duseni alırdı.
    seni sever miydi?
    kendisinin bir uzantısı olarak evet.
    sevgi baska nedir ki?
    iyi bir seye önem verecek kadar sağduyu sahibi olmaktır. kan bağı gerekmez. kırmızı bir deniz topu veya tereyağlı kızarmıs ekmek de olabilir bu efendim.
    tereyağlı kızarmıs ekmeğe asık olabileceğini mi söylüyorsun stirkoff?
    her zaman değil efendim. bazı sabahlarda, günes ısınları belli bir acıdan gelirken olabilir, ask habersiz gelir gider.
    bir insanı sevmek mümkün mü?
    iyi tanımadığınız biri ise belki. ben insanları pencereden izlemeyi severim.
    sen bir korkaksın stikoff.
    kesinlikle efendim.
    senin korkak tanımın nedir?
    bir aslanla silahsız dövusmeden once tereddüt eden insan.
    peki cesur adam kimdir?
    aslanın ne olduğunu bilmeyen adam efendim.
    herkes aslanın ne olduğunu bilir.
    herkes aslanın ne olduğunu bildiğini sanır.
    ahmak tanımın nedir?
    zaman ve kan ziyan edildiğinin farkında olmayan insan.
    oyleyse bilge kisi kimdir?
    bilge kisi yoktur efendim.
    o takdirde ahmak da yoktur. gece yoksa gunduz olmaz. siyah yoksa beyz olmaz.
    ozür dilerim efendim, ben her sey ne ise odur diye dusunuyorum. baska seylere bagımlı olmaksızın.
    sen dar agızlı vazolara fazla girip cıkmıssın stirkofff. her seyin dogru olduğunu anlamıyor musun? hiçbir sey yanlıs olamaz.
    anlıyorum efendim. olan olmustur.
    basını kestirtirsem ne dersin?
    tek kelime bile soylemem efendim.
    demek istediğim su: basını kestirtirsem ben irade sense bir hiç olursun.
    baska bir sey olurdum efendim.
    benim seçimim altında.
    ikimizin de efendim.
    sakin ol! sakin ol! uzat ayaklarını.
    çok lutufkarsınız efendim.
    hayır ikimiz de lutufkarız.
    elbette efendim.
    demek zaman zaman delilik hissediyorsun stirkoff! peki bu durumlarda ne yaparsın?
    siir yazarım
    siir delilik midir?
    siir olmayan her sey deliliktir.
    peki nedir delilik?
    çirkinliktir efendim.
    çirkin nedir?
    kisiye göre değisir.
    delilik gerekli midir?
    vardır.
    gerekli midir?
    bilmiyorum efendim.
    çok sey biliyormus havalarındasın. bilgi nedir?
    mumkun olduğu kadar az sey bilmektir.
    ne demek o?
    bilmiyorum efendim.
    bir kopru insa edebilir misin?
    hayır.
    silah yapabilir misin?
    hayır.
    bunlar bilgi urunleridir.
    kopru koprudur, silah da silah.
    basını kestireceğim stirkoff.
    sağolun efendim.
    o niye?
    beni motive ettiğiniz için. sıkıntısını çekiyorum efendim.
    ben adaletim.
    belki.
    ben ustunum. seni iskencelere yatıracağım, cıglıklar atacaksın, olumunu dileneceksin.
    suphesiz efendim.
    ben senin efendinim anlamıyor musun?
    beni yonetebilirsiniz. ama yapabileceğiniz seyler ancak yapılbilir seyler olacaktır.
    zekice konusuyorsun ama iskence altında bu kadar zeki olamayacaksın.
    sanmıyorum efendim.
    bana baksana. darius milhaud, vaughn williams dinlemek ne oluyor? beatles duymadın mı?
    onları herkes bilir efendim.
    onları sevmez misin?
    onlardan nefret etmem.
    nefret ettiğin sarkıcı var mı?
    sarkıcılardan nefret edimez.
    sarkı soylemeye calısan herhangi birinden?
    frank sinatra.
    neden?
    hasta bir toplumun hastalığının depresmesine neden olduğu için.
    gazete okur musun?
    tek bir gazete.
    hangisi?
    open city.
    gardiyan! su adamı iskence odasına goturun ve derhal ıslemlere baslayın!
    efendim, son bir istekte bulunabilir miyim?
    evet.
    vazomu yanıma alabilir miyim?
    hayır, bana lazım!
    efendim?
    yani el koyuyorum. zapta gececek. gardiyan bu serserimi derhal gotur! ve bana biraz sey getir...
    ne efendim?
    yarım duzine çiğ yumurta ve bir kilo kıyma...

    gardiyan ve mahkum dısarı çıkarlar. kral one dogru eğilip duğmeye basar, teypte vaughn williams çalmaya baslar.
    bitli bir kopek, gunesin altında titresen harikulade bir limon ağacına iserken dunya donmeye devam eder.
  • "orospu çocuğunun teki paranın üstüne yatmış, herkes bütün parasını yutulduğunu iddia etmiş ve bu da pokerin sonu olmuştu; dostum elf ile oturuyordum, çocukken kötü bir hastalık geçirmişti elf. kuruyup büzülmüş, yıllarca yatakta yatıp lastik bir topu sıkmış, envai çeşit manyakça egzersizler yapmıştı ve bir gün yataktan kalktığında eniyle boyu bir olmuştu, yazar olmayı düşleyen gülen bir dev. " diye başlayan bukowski kitabı. daha ilk paragrafında bir bukowski üslubu kendini belli etmektedir; balık baştan kokar misali...
  • herald examiner gazetesinde çalışırken, bebek isa karikatürü nedeniyle kovulan, joe bryan tarafından kurulmuş open city gazetesinin, charles bukowski tarafından oluşturulan bölümünün ismi. bukowski; yazarlarını sansürden geçirmeyen fanzin tadına sahip open city gazetesi için ; ''biranızı yudumlarken aklınıza geleni yazabileceğiniz tek gazete'' yorumunu yapmıştır. bukowski'nin köşe yazılarından oluşan seçki avi pardo çevirisiyle ; ''pis moruğun notları'' ismiyle kitaplaştırılmış, eser parantez yayınları tarafından piyasa sürülmüştür.
  • yıllardan sonra gençlik hezeyanlarından arınmış bir şekilde belki de normalde bukowski'nin gerçekten hissettirmek istediği şeyleri hissederek tekrardan okuduğum kitaptır.

    --- spoiler ---

    gerizekalının cesareti değil düşünebilen kişinin cesareti önemlidir.

    aşk bir emre dönüştüğünde nefret hazza dönüşebilir.

    hiçbir şey gerçek kadar sıkıcı olamaz

    --- spoiler ---
  • intiharcıl umursamazlığımı cesaret olarak algılıyorlardı. gün benim günümdü.* cümlesinden sonrasını sarılarak okuyasımın geldiği kitap.

    --- spoiler ---

    _ intiharcıl umursamazlığımı cesaret olarak algılıyorlardı. gün benim günümdü.

    _ insana olduğu gibi katlanamam, aldatılmalıyım. psikiyatrların bu konuda söyleyecekleri vardır mutlaka, benim de onların hakkında söyleyeceklerim var.

    _ bazen delilik o denli gerçektir ki delilik olmaktan çıkar.

    _ seçimimiz seçim değil. çok hızlı hareket edersek, ölürüz. yeterince hızlı hareket etmezsek, ölürüz. onların destesi ile oynuyoruz.

    _ tanrım, herkesin sokaklara dökülmediğine şaşmak lazım, asıl mucize bu! ve burda bu kadar ciddi konuştuğumuza göre sözü deliliğe bağlayıp bitirelim. bir keresinde santa fe'de bir dostumla konuşuyor, hayır, içiyordum, ve hayli tanınmış bir psikiyatr olan dostumun kulağına eğilip sordum: ' jean, gerçeği söyle bana, ben deli miyim?'
    içkisini bitirdi, boş bardağı sehpanın üstüne koydu ve, 'önce ücretimi ödemen gerekir'dedi.
    işte o zaman en azından birimizin deli olduğunu anladım. o odada onunla otururken işlerin yolunda gitmediği, en azından bir iki bin yıl daha iyi gitmeyeceği hissine kapıldım.

    _ yine kazıklanmıştım.
    takımın kalanını üstümden çıkarıp ordan da taşınmam gerektiğine karar verdim.
    başka bir yer buldum. bodrum tipi, basamaklardan inip kiracıların çöp bidonlarının yanından geçiyordun. seviyemi buluyordum.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap