*

  • (bkz: 33 kursun)
  • kubilay olayı'nı yargılayan mahkemenin başkanlığını yapan kişi
  • van'in ozalp ilcesi'nde 1943 yilinin 30 temmuzunda 33 koylunun oldurulmesi emrini veren donemin 3. ordu mufettisidir orgeneral mustafa muglali. kendisinin ismimin jandarma taburuna verilmesi tc ordusunun buyuk bir gafi olarak degerlendirilmelidir eger provokasyon amacli olarak vuku bulmadiysa.
  • muğla'da da adını taşıyan ve üzerinde resminin bulunduğu bir işhanı mevcuttur. zati muğla'nın yegane işhanı da budur.
  • 33 kurşun ve muğlalı paşa

    muğlalı, önce idam, sonra da 20 yıl hapis aldı. kürtler, iran'da bağımsızlık için savaşıyordu. 1940'larda sınırın iran sınırının karşı tarafında kargaşa hâkimdi, sovyet nüfuzu altındaki kürtlerin isyanlarında çok kanlı olaylar yaşanıyordu. kürtlerin mehabat kürt cumhuriyeti'nin kurulduğu yıllardı.

    ünlü '33 kurşun' vakası, türkiye-iran sınırında asayişsizliğin egemen olduğu yıllarda meydana gelmişti. olayın suçlusu sayılan orgeneral mustafa muğlalı, yaşamını cezaevindeyken kaybetti

    olayın üzerinden 60 yılı aşkın zaman geçti. ve geçtiğimiz hafta gazetelerde iki satırlık bir haber: "van'ın özalp ilçesindeki jandarma sınır taburunun adı mustafa muğlalı kışlası oldu."

    imam-hatip tartışmaları arasında fazla dikkat çekmedi bu. sadece kürt çevrelerinde, yaşananları türk silahlı kuvvetleri'nin günümüz şartlarında onayladığı ve hatırlatmak istediği yorumlarıyla duyuruldu.

    gerçek 'mustafa muğlalı olayı' diye bilinen hadisenin mahiyeti itibarıyla ordu tarafından onaylandığı, yani yapılanların doğru ve isabetli bulunduğu olamaz. zira hadise her yönüyle türk ordusunun geleneklerine aykırı. dolayısıyla bu isimlendirme kararı olsa olsa o tarihte yaşananların bir orgeneralin idama mahkûm edilip cezaevinde kahrından ölmesini askerin hâlâ içine sindirememiş olduğunu gösterir. doğuda terör dalgasının olanca şiddetiyle vurmaya devam ettiği dönemde yeterince atak ve kararlı hareket etmedikleri için eleştirilen komutanların, özel tim sorumlularının "gün olur devran döner, yarın ikinci bir mustafa muğlalı olmak istemeyiz" cevaplarını unutmadık. orgeneral muğlalı'nın adı o gün bugün silahlı kuvvetlerin subay kadrosunun şuuraltında hâlâ bir simge.

    peki ne olduydu özalp'te? ona gelelim.

    koyunları kim çaldı?

    türk-iran hududunun kaçakçılık ve çapulculuğa bugünkünden daha açık olduğu yıllardan söz ediyoruz. doğuda ardı ardına yaşanan kürt ayaklanmalarına ilişkin anıların taze olduğu, iran kürtlerinin isyan edip mahabat cumhuriyeti'ni kurduğu, sscb'nin kürtler üzerindeki nüfuzunun dorukta olduğu yıllar.

    sınırın iran tarafındaki kürt aşiretlerine mensup kişilerin sıklıkla türk topraklarına girip çapulculuk yaptıkları, köylere zarar verip sürüleri çaldıkları haberleri üzerine van valiliği zamanın içişleri bakanı recep peker'in de onayıyla gizli bir karar alır. askeri birliklerin her ne vesileyle olursa olsun iran'a geçip orada takip yapması ankara'nın başını ağrıtacağı için, bölgede jandarmanın kontrolunda, askerlerden oluşmayacak, türkiye cumhuriyeti devletiyle resmen ilişkisi gözükmeyecek şekilde bir çete kurulacak ve bu grup çapula karşı misilleme yapacaktır. aslında onay falan aramaksızın özalp kaymakamı hilmi tuncel çok önceden çeteyi kurmuştur zaten. içişleri bakanlığı'nın izniyle devlet arkadan istim basar sadece. iddia edilir ki kaymakamın maksadı hudut güvenliğini sağlamak değil maddi çıkar sağlamaktır, hatta bu amacı doğrultusunda kendisine yandaş ve ortaklar da bulmuştur.

    özalp jandarma kumandanı yüzbaşı ve hudut tabur kumandanı binbaşı kaymakamla birliktedir. binlerce koyun ya da inekten oluşan aşiret reislerine ait hayvan sürülerinin gasbından söz ediyoruz.

    ankara izni verir vermesine ama ardından da panikleyip iptal eder. van valiliği özalp kaymakamı'na çetenin dağıtılması emrini tebliğ eder ama atı alanın üsküdar'ı geçtiği ana denk gelir bu. kaymakam duymamazlıktan gelir. zira hududun öte yakasında el konulan koyunların bir kısmı çeteyi oluşturan sivil köylülere bırakılmakta, bir kısmı da 'hayvanların satışından elde edilecek gelirle silah, cephane ihtiyacının karşılanması' maksadıyla kaymakamın uhdesinde bırakılmaktadır.

    olayları tetikleyen gaspın iran tarafındaki mehmedi misto adındaki bir aşiret reisinin 2 bin koyununa el konulması olduğu söylenebilir. türk dostu olarak tanınan, rus işgali sırasında türklerden yana tavır aldığı, hatta kürt isyanları sırasında ankara'ya istihbarat desteği verdiği bilinen bir aşirettir mistolar.

    mehmedi misto hayvanlarını kimin gasp ettiğinin farkındadır ve doğrudan özalp kaymakamı'na mektup yazar, "gasp edilen hayvanlarımı bana geri verin. ricamı kabul etmezseniz ben hayvanlarımı aynı usulle geri almasını bilirim, ama türk hükümetinin haysiyeti rencide olur" der. kaymakam bu mektuba misto'yu yatıştıracak cevap vermek yerine aşiret reisine, "gelip karını da koynundan alırız" diye haber yollar. 1943 temmuz'unda mehmed misto'nun adamlarını toplayıp türk hududunu aşması ve birbuçuk kilometre içeri girip özalp halkına ait 500'e yakın koyunu gasp etmesiyle tırmanır olay... kaymakam ve etrafında kümelenen çete böyle bir baskının türkiye tarafında yardımcılar bulunmadan gerçekleştirilemeyeceğini düşünerek harekete geçmeye karar verir, ancak askeri harekâta gerekçe olmak üzere van valiliği'ne, "rus askerleri özlap yakınlarına kadar geldi" diye şifreli bir telgraf çekerler. aynı mealde bir rapor ordu kumandanlığına da iletilir.

    milalengiz köylüleri

    baskının öcünü almak için kaymakam ve çevresinde kümelenen kadro ne yapacaklarını planlarken rıfat adında bir arzuhalci, iranlıların işbirliği yaptığı kişilerin arandığını duyup fırsattan istifade arazi ihtilafı bulunan milalengiz köylülerini ihbar eder. "misto'ya adlarını vereceğim 40 kişi yardım etti" der. kaymakam hemen bu isim listesini alır ve validen 'tutuklanmalarına izin' ister. köylüler apar topar içeri alınır. ancak sevk edildikleri özalp sulh ceza mahkemesi içlerinden sadece beş kişiyi, kaymakamı küçük düşürmemek için tutuklar. ancak bu sırada yangın bacayı sarmış "özalp'e rus askerinin girdiği" haberi üzerine ankara ayaklanmıştır. genelkurmay hemen 3. ordu kumandanı mustafa muğlalı'ya bölgeye gitmesi emrini verir. içişleri bakanlığı da hem birinci genel müfettişini hem de jandarma komutanını özalp'e yönlendirir. tedbir çetenin maksadını aşmış çığın fitilini ateşlemiştir ama o andan sonra olacakları durdurmaya yerel yöneticilerin gücü yetmez.

    paşa'nın profili

    birinci dünya savaşı'nda her cephede harp etmiş, işgal yıllarında ankara'ya 'yavuz grubu' adı altında istihbarat ve cephane akıtan gruba komuta etmiş, menemen ayaklanması sonrasında kurulan istiklal mahkemesi'ne başkan arandığında ilk akla gelmiş kişidir orgeneral mustafa muğlalı.

    özalp'te hem kaymakam hem de yerel komutanlar sertliğiyle tanınan generalin hışmından korkup ona bir isyan ve işgal tablosu çizerler. vatanın elden gitmesine hâkim dahil sivillerin sessiz kaldığını, ortada gizliden gizliye yürütülen planlı bir ihanetin var olduğunu anlatırlar paşaya. ve "bunları yargılamaya lüzum yok, infaz etmemiz gerek. silahtan başka dilden anlamaz bunlar. gevşek davranırsak hududun öbür tarafında tetikte bekleyenleri yüreklendiririz" derler.

    tekrar gözaltı emri

    paşa onları dinledikten sonra mahkemenin serbest bıraktığı 35 kişinin tekrar gözaltına alınması emrini verir. biri kadın, biri 11 yaşında çocuk, ikisi askerden izinli gelmiş 33 kişi bulunur. iki kişi firar etmiştir.

    içişleri bakanlığı'nın müfettişi avni doğan, tutuklularla görüşüp onların suçsuzluğunu anlar ama muğlalı, yerel yönetici kaymakam ve subaylardan gelen, "bunlar bizim ordunu nasıl ve nerede konuşlandığını ruslara bildirerek casusluk da yapıyorlar" bilgisinin doğruluğuna kanidir.

    onun için içişleri bakanlığı müfettişinin kulağını büker: "karışma, yoksa seni kırbaçlatırım." ardından da özalp'ten ayrılır paşa. ama geride, "bu kişileri hududa götürülerek kendilerinden bilgi alınmasını, iran hududunun çapulcuların kimseye görünmeden geçilmesine elverişli noktalarının öğrenilmesini faydalı buluyorum. bu adamların her an kaçmalarının mümkün olduğu göz önüne alındığında askerlerin uyanık bulunması ve gerektiğinde silah kullanılması şarttır" mealinde bir resmi yazı bırakarak. mustafa muğlalı paşanın bu yazının bir tür ölüm emri olduğunun farkına varmadığı söylenemez. nitekim daha sonra yapılan yargılama sırasında askeri mahkeme de böyle algılar emri. ve orgeneral muhtemel ki elini kana bulamayı istemediği için apar topar terk eder özalp'i. yerel yöneticilerin, "paşam siz sıkıntıya girmeyin biz hallederiz" dedikleri düşünülebilir.

    30 temmuz 1943

    teferruatını anlatmak acı verir. 30 temmuz 1943 günü gece yarısından sonra tutuklular jandarma tarafından cezaevinden alınıp hudut taburu komutanına teslim edilir. komutan tutuklular arasında bulunan bir kadını kimseye sormadan serbest bırakır, kalan 32 kişiyi çilli gediği denilen hududa yakın bölgeye götürür. hepsinin elleri bağlıdır. bir işaret mangasının havaya ateş açmasından sonra iki manga da kafilenin üzerine ateş açar.

    olaydan sonra tutulan tutanaklarda saldırıya uğranıldığı, saldırganlara açılan ateş neticesi 32 şakinin öldürüldüğü bilgisi yer alır.

    bir not daha... rus casusu oldukları ve iranlı çapulculara yataklık ettikleri kuşkusuyla daha önce tutuklanan 5 kişi sevk edildikleri van ağır ceza mahkemesi'nde yapılan yargılamaları sonucu beraat ederler.

    olayın ankara'da duyulmasından sonra tartışmaların başladığı biliniyor. ancak chp iktidarının demokrat parti baskısını hissettiği 1946 seçimlerine kadar olayı örtbas ettiği de. seçimden sonra muhalefetteki dp'nin baskısıyla verilen soruşturma emri neticesi mustafa muğlalı 1949'da askeri mahkemede yargılandı ve 32 kişinin öldürülmesinden sorumlu bulunarak idama mahkûm edildi. ancak daha sonra yargıtay kararı bozup orgeneralin cezasını 20 sene ağır hapse indirdi. muğlalı paşa astları tarafından kandırılmışlığın kahrıyla 1951 yılı sonunda cezaevinde öldü.

    http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=116496
  • 33 kurşun vakasının baş sorumlularından...

    devletleri var eden ne kişilerdir, ne de başkalarının verdiği emirlerdir. devlet, kanunlara, hukuka, adalete dayandığı ölçüde, halkının huzurunu sağlayabildiği ölçüde kendini var edebilir, meşruiyetini sağlayabilir. devletin varlığı için yapılması gerekenler, ne kendini ortaya koymaktır ne de kendine göre insiyatif almaktır, sadece ve sadece kanunları uygulamak, adaleti sağlamak ve her devletin asli görevi olan vatandaşlarının huzuru, güvenliği, geleceği için çalışabilmektir.

    bütün bunların üstüne, savunmasız, silahı olmayan ve tek suçları kaçakçılık yapmak olan 33 kürt köylüsünü, sadece gözdağı vermek ve kendince asayişi sağlamak için, yazılı, sözlü hiçbir emir olmadan, en temel kanunlara ve adalet anlayışına karşı gelerek kurşuna dizdirmiş, suçu mahkemelerde tescil edilmiş ve ömrünün geri kalanında hapis yatmış biri için devlettir, kendini feda etmiştir gibi tanımlarda bulunmak, ne devletin tanımına ve amacına, ne hukuka, ne adalete, ne vicdana, ne de insanlığa sığar.

    sadece ve sadece, cehalet ve düşmanlık kokan düşüncelerini, nefretini ve kişiliğini haklı çıkarmak için her türlü çarpıtmayı marifet sayan, olayın aslını bilmeden atıp, tutan, devletçilik maskesi altında, ırkçılık ve şovenizm yapan kişilerin kusmukları ve salyalarıdır...

    edit: cehaleti ve faşizanlığı ortaya çıkınca, kimileri konuyu başka mecralara taşımış, müthiş bir zekayla konuyu günümüze bağlama kurnazlığını göstermiş. ama aynı cehaleti ve faşizanlığı burda da kendini göstermiş, daha önceden süslü ve imalı lafların arkasına sakladığı gerçek kimliğini iyice gözler önüne sermiş. topal osman'ın niye ve kim tarafından öldürtüldüğünü bilmeden, mustafa muğlalı'nın öldürttüğü köylülerin devlet için ajanlık yaptığını bilmeden, mustafa muğlalı ve korkut eken'in yargılandığı davalardan suçlu bulunduğunu bilmeden, sadece ve sadece kendi tarafgirliğini ve cehalet dolu düşüncelerini haklı çıkarmak için, kör milliyetçliğini ve şoven faşizanlığını devam ettirebilmek için, konuyla alakasız, yalan yanlış argümanlar kullanılmış. nasıl ki elinde sadece çekiç olan biri etrafındaki her sorunu çivi sökmek olarak görürse, devletin tanımını, amacını ve meşruiyetini nasıl sağladığını bilmeyen, bahsettiği olayların, isimlerin ne, kim olduğunu bilmeyen, bunlara karşı durmanın ve yaptıklarını kınamanın sadece teröristlik olduğunu zanneden, kafasında sadece devleti bölmeye çalışan düşman ve teröristler fikri olan zihniyetler için, ihanet ve kahramanlık gibi şeyler, şizofrenik yanılasamalardan ve cehalet ve düşmanlık kokan iftiralardan ibaret olur.

    "büyük cinayetler ancak büyük cahiller tarafından işlenmiştir" demiş voltaire, günümüzde kimleri hala kendini hala bu cehaletin bir parçası olarak görmeye devam ediyor...
  • "muglali pasa dediysem, mugla'da ikamet etmekte olan mahut mutekait pasadan soz etmiyorum. ahmet arif’in 33 kursun siirinde bir pasa var ya, iste ondan soz ediyorum. hani soyle yazmisti sair: ‘sifre buyurmus bir pasa / vurulmusum hic sorgusuz, yargisiz / kirvem, hallarimi aynen boyle yaz / rivayet sanilir belki / gul memeler degil / domdom kursunu / paramparca agzimdaki.’

    peki, siirde anlatilan hadise neydi? sene 1943 idi ve bu cografya muthis hareketliydi. van valiligi zamanin icisleri bakani recep peker'in de onayiyla gizli bir karar atmisti. bolgede jandarmanin kontrolunde, devletle resmen iliskisi gozukmeyecek tarzda bir cete kurulacak ve bununla hayvan kacakciligiyla da istigal eden kurtlere misilleme yapilacakti. (bkz: kontrgerilla) ancak ankara bu kararindan kisa surede vazgecti. van valiligi de ozalp kaymakami'na cetenin dagitilmasi emrini verdi.

    lakin kaymakam bu isten nemalaniyordu. toz duman icindeki gunlerde 40 kadar kurt koylusu gozaltina alindi, ama mahkeme bunlarin cogunu serbest birakti. daha sonra bir suru soylenti uzerine genelkurmay, 3. ordu komutani mustafa muglali'ya bolgeye gitmesini bildirdi. ozalp'e gelen pasanin emriyle, serbest birakilan 35 kisi tekrar gozaltina alindi ve biri kadin biri 11 yasinda cocuk 33 kisi ‘daglarin kuytuluk bir kenarinda’ kursuna dizildiler. bu olay duyulmasina ragmen islem yapilmadi. ancak 1946'da cok partili donemle birlikte tekrar gundeme geldi. yargilanan muglali, once olum cezasina ardindan da hafifletici nedenlerle 20 yil hapis cezasina carptirildi. karar askeri yargitay tarafindan bozulduysa da, muglali yeni yargilama baslamadan 11 aralik 1951 tarihinde cezaevinde oldu.

    peki kimdi bu pasa? birinci dunya savasi'nda her cephede harp etmis, isgal yillarinda ankara'ya adi onceden zabitan olan yavuz grubu'nda istihbarat ve cephane akitan gruba komuta etmis, menemen ayaklanmasi sonrasinda kurulan istiklal mahkemesi'ne baskan olarak tayin edilmisti. 28 subat doneminde tsk muglali pasa'nin naasini sehitlige naklettirdi ve genelkurmay bahcesindeki olmezler yolu’na da heykelini diktirdi.

    2004 yilinda ise ozalp ilcesi’ndeki jandarma sinir taburunun adi mustafa muglali kislasi oldu. pasa, savunmasinda, 'kurtlere iliskin davranislari normal kurallar altinda cozmek imkansizdir', demisti. muglali pasa, yargilanmasi boyunca butun sorumlulugu uzerine almis ve zamanin hukumetini hicbir sekilde suclamamisti. yaptiklarini uzun sure reddeden muglali, sonlara dogru, ‘bu memur ve subaylara ben emir verdim, onlarin bir sucu yoktur...’ demesi nedeniyle basinda ve cesitli cevrelerde takdir toplamisti.

    muglali boylece ‘magdur kahramanlar’ arasinda yerini almis; hatta bu, bir ‘sendrom’ haline donusturulmustu. askerlerin cesitli donemlerde (12 eylul ve 28 subat oncesinde) ‘sorunlari cozeriz, ama muglali pasa olmak istemeyiz’ dedikleri, rivayet olunmustu. (peki ‘sendrom’ ne demek? sozluklere gore, hastalik belirtisi; ozel bir bozuklugu belirleyen, bir arada gorulen, teshisi kolaylastiran bulgu ve belirtilerin tumu.) mesela catli'nin silah arkadasi emekli yarbay korkut eken gibiler bile savunulurken, ‘mertligi, kahramanligi ve milli fayda’yi anlatmak icin, muglali pasa ornegine pek sik basvurulmustu.

    belki de tarihi bir donemecteyiz de pek farkinda degiliz. cunku artik bu muglali pasa sendromu'ndan eser yok. mugla'da ki pasa ‘yine asarim yine keserim, icabi dahilinde yine darbe yaparim’ diyor.. bir baska pasa, yasar buyukanit, ‘yargilanmaktan gurur duyarim’ diyor ve ekliyor:’daglarda carpistik, mahkemede savunurum.’ ortada henuz bir dava ve yargilama, hatta bunun ihtimali yok; ama komutanlar topluca buyuk tepki veriyor, siyaset carsisi karisiyor... genelkurmay, hukuki prosedure isaret eden aciklamasinda, yargi surecinde ordunun ayricalikli durumunu vurguluyor, karar makaminin genelkurmay baskanligi oldugunu hatirlatiyor.

    zurna iste burada ‘zirt’ diyor! sivil ve asker esitsizligi iste burada ortaya cikiyor. genelkurmay baskani hayir derse komutan yargilanmayacak, ustelik, sorusturma izni verilip dava acilsa bile suclanan askeri yargilayacak mahkeme uyesinin, yargilanan kisinin iki ust rutbesi olmasi gerektiginden bu yine mumkun olmayacakmis.

    cunku orgenerallerin yargilanabilecegi hic akla gelmemis; yani yasa olusturulurken yonetim kademesindeki askerlerin yargi onune hic cikmayacagi varsayilmis. kuskusuz yargi bagimsiz olsun. hic kimse (is adami, tarikat seyhi, siyasetci vesaire) herhangi bir savcinin nasil iddianame yazacagina mudahale etmesin. herkes yargi onunde esit olsun.. ama butun bunlar bir yana... hatta, oyle bir iddiada bulunayim ki kimse bu iddialarima inanmasin dedirten bir iddianame dahi bir yana.. ve hatta bu turden bir iddianameyle, semdinli olaylarinin ortbas edilmekte olmasi dahi bir yana.. peki, ‘buyukanit'in genel kurmay baskanligini onleyecek bir komplo’ tam da onun genelkurmay baskanligini kacinilmaz kilacak sekilde, onundeki butun engelleri ortadan kaldiracak sekilde sahneye konulmus olmadi mi?

    iddianamenin hukuki boyutundan bir sey cikmayacagini herkes soyluyor. iddianame, hakikaten erdogan'in kucagina pimi cekilerek atilmis bir el bombasi gibi. artik buyukanit'in genelkurmay baskani olmasi onunde siyasi engel kalmadi, deniliyor. ustelik son birkac gundur dugmeye basildi; gazete mansetlerinde ibre, hizla iddianameye karsi seriat tehlikesine dogru donmus vaziyettedir.

    oyleyse? tamam, tudeh'in (iran komunist partisi) makus talihini yasamayalim; demokratiklesiyoruz sanirken molla demokrasisinin igvasina kanmayalim. ama mesela ‘bu iddianame bize bir sey soylemeye calisiyor’ diyen can dundar'a da kulak verelim: nicedir kokusunu aldigimiz, izlerine rastladigimiz, kanitlarini aradigimiz bir seyler mi soz konusudur? bolgede hala kan dokulmesine neden olan bir savas sonrasi hesaplasmasinin, bir rant kavgasinin ‘ipuclari midir bunlar?’ diye sormaya da devam edelim..."

    (melih pekdemir, birgun)
  • yurdu dusmana karsi savunmakla suclanan muzaffer komutan.
    kendisine yoneltilen butun suclamalarin saf, yalın özeti budur.

    budut: (bkz: #13555388)
  • başlı başına bir kanıttır. yarının daha güzel olmayacağının kanıtı.
  • onun adinin verildigi taburda askerlik gorevimi yaptim, hatta ben 6 -7 aylik askerken, adi mustafa muglali kislasi oldu taburumuzun, sonra gazetelerde televizyonlarda taburumuzun ve bu zatin isimleri gecmeye baslayinca kendisi hakkinda fikir sahibi oldum, taburumuzun resimleri cekilmeye ve komutan ile roportaj yapmaya gelmek isteyen gazeteciler, televizyoncular oldu, hepsi nazik bir dille geri cevrildi. ne olduysa o isim konulduktan sonra halk ile askerin cok cok iyi olmasa da belli bir duzeyde olan iliskisi bozulmaya basladi, zaten yore halki askeri sevmiyor, sevmemesinin tek sebebi mazot kacakciligina askerin izin vermemesi, mazot olmazsa yasam durur orda, dag koylerinin ve ilcenin tek gecim kaynagi mazot, elektrik yok koylerde mazot ile jenarator calisiyor, e tabi mazotu bp den almiyor ordaki vatandaslarimiz, at sirtinda adi jelikan olan 60 lt.lik bidonlar ile iran'dan getiriyorlar, bu onlarin yasam kaynagi cunku daglar sarp, verimli gibi gorunen tum duz topraklar askeri guvenlik alani icerisinde, hayvancilik ve tarim nerdeyse sifira yakin hatta yok denebilir, okullar var ogretmenler yeni tayin edilenlerden, her hafta abartisiz biri gelip tabura siginirdi beni geldigim yere geri gonderin diye, boyle bir yerdi iste ozalp ve koyleri, buralara nerden gelmistik evet mustafa muglali pasadan bu zati sahane iste boyle bir yorenin 33 insanini hirsizlik sucundan katletmistir, oralari gormus biri olarak diyebilirim ki hirsizlik diye adlandirdigimiz sey aslinda orda yasam mucadelesi ve bu mucadele orda devam etmekte. devletin orada neler yapmasi gerektigini biliyoruz, orada ki insalar icin dualar ediyorum, umarim boyle olaylar bir daha yasanmaz.
hesabın var mı? giriş yap