• afrika sinemasinin belki de en onemli temsilcisi ousmane sembene'nin 2004 film festivallerini kasip kavurmus, cannes'de un certain regard almis, izleyici ve elestirmenleri kendine hayran birakmis son filmi. filmi izlemeye baslarken oncelikle daha once hic bu kadar geleneksel ve cekildigi mekana, bu mekanin insanlarina, konusmalarina, birbirleriyle iletisimlerine, orf ve adetlerine bagli bir afrika filmi izlememenin verdigi saskinlikla bir alisamama sureci yasatiyor film. aktorlerin, sanki bir robotmuscasina, dogal gozukmeyen konusma bicimleri, hareketleri, iletisim metodlari kafanizi karistiriyor, dogalliktan uzak gozukuyor. fakat, birkac dakika icerisinde aslinda bu dogalliktan uzakligin, bu insanlarin dogalligi, gercegi, yasam ve iletisim tarzlari oldugunu anliyor ve filmin dunyasina tamamen kendinizi teslim ediyorsunuz. ve sonra inanilmaz guclu bir oyunculuk, ve sembene'nin dogalliktan ve gercekcilikten odun vermeyen yonetim tarziyla filmin dunyasinda kayboluyorsunuz. onlarin sorunlarini, kucuk eglencelerini, mutluluklarini, kisacasi 2 bucuk saatlik bu yasam parcasini kendinizinmis gibi kabulleniyorsunuz. onlarla agliyorsunuz, kalbiniz onlarin cesurluklari ve baskaldirimlariyla hizli hizli atiyor.

    kisaca filmin konusu afrikada kucuk ve biraz geri kafali musluman insanlarin yonetiminde olan bir koyde bir kadinin tek basina ve daha sonra koydeki diger kadinlarin da yardimiyla bir gelenek haline gelmis kadin sunneti (female circumsision ya da female genital mutilation)ne karsi bas kaldirmalari. her yedi senede bir duzenlenen bir torenle koyun kucuk kizlari sunnet edilir. bu sunnetten kacan 4 kiz daha once kendi kizini sunnet ettirmeyi reddeden colle'nin evine siginilar. colle'den koruma "protection" isterler ve colle kabul eder ve geleneksel bir afrika buyusu olan moolaade (protection) buyusunu yapar. bu buyuye gore bu kizlara moolaade sirasinda zarar veren insanlar allah tarafindan cok buyuk cezalara tabi tutulacaklardir. buyuyu ancak bir kelime ile colle bozabilir.

    bu olay sonunda sunneti yapan korkunc suratli ve uniformali kadinlar, ve sehrin geri kafali musluman otoriteleri colle'ye karsi birlesir ve onun sihirli kelimeyi soyleyerek buyuyu bitimesi icin ugrasirlar ama colle odun vermez inandiklarindan ve dusuncelerinden ve butun zorluklara ragmen direnerek cocuklarin sunnet olmasina karsi koyar, gucu ve sabri ile diger kadinlarin da dikkatini ceken ve destegini alan colle direnisinde yilmayarak zaferi elde eder.

    son zamanlarda izledigim en basarili feminist filmlerden biriydi diyebilirim moolaade icin. hem de 81 yasinda yasli ve musluman bir erkek tarafindan, afrika gibi kadin haklarinin nerdeyse olmadigi bir ulkede yapilmis olmasi cok daha etkileyiciydi. su an hala afrika'da 54 milletden 38'inde kadin sunneti uygulaniyor. ve bu film ile sembene afrika'da buyuk bir gelenek olan kadin sunnetinin didaktik bir bicimde ne kadar yanlis, islamiyete uygunsuz ve sagliksiz bir islem oldugunu gosteriyor seyirciye. filmin didaktik olmasi kesinlikle rahatsiz etmiyor cunku filmi konusu ve yapildigi gelenek icerisinde inceledigimizde objektif bir sekilde bu gelenege bakamayacagimizi goruyoruz. sembene dusuncelerini acik ve sert bir sembolizm ve didaktif bir diyalog anlayisi ile ortaya seriyor ve zaten butun film boyunca butun olaydan tiksinmis seyirci sembene'nin tarafinda sonuna kadar tutunmak zorunda kaliyor.

    the corporation filmiyle ard arda seyretmis olmam bana cok buyuk seyler katti diyebilirim bu film icin. cunku inanilmaz geri kafali ve totaliter bir koyde bile tek basina inanmadigi bir seye son veren bu kadinin hikayesi, guya ozgur ve demokrat bir rejim icerisinden yasayan bir cogumuzun inanmadigimiz seylere karsi ses cikarmamamizin, savasmamamizin ezikligini yasatti. guc verdi. ozellikle bir kadin olarak soyleyebilirim ki, moolaade sadece afrika'da yasayan kadinlara degil dunyanin butun kadinlarina verilmis en guzel hediyelerden biridir. herkeslere tavsiye edilir.
  • afrika koyu mimarisi filme deli gibi sokusturulmus. dogal bir set gibi gozuken kasabanin araba gurultusuz, gunesli sokaklarinda yerli halkla kaynasan aktorler de siritmamis. bisiklete falan binmek istedim o sokaklarda. kafasinda kovalar tasiyan afrikali bir karim niye yok diye de kendimi yerdim. ama cok uzun yahu. grundig radyo'da kisa dalgadan yayinlanan cizirtili bir zamanin melodisi gibi uzayan filmin tek kusuru da bu iki saati asan uzunlugu, hadi bakalim. biraz daha kisa olsaymis bad ma ra khahad bord ayarinda bir film olabilir miymis bilemiyorum ama bu filmin sonuna dogru artik bayginlik verdigini de soylemeden sey edemeyecegim. feminist alt okumasina katilmak istemiyorum. bakin katilmiyorum.
  • üstadın “giderayak” afrikalı kadınlara armağan ettiği nefis filmi…

    oryantalizm ruhumuzu neredeyse bütünüyle ele geçirdiğinden olsa gerek, tanıdığımız bir yönetmenin biçemine gösterdiğimiz ilk tepki bile bir yabancılaşma oluyor. ilk anda, oyunculuk, mizansen, hikaye, müzik ve hatta renkler bile samimiyetsiz gözüküyor. usta bunları biliyormuş gibi inceden ve büyük bir sabırla anlatıyor öyküsünü. ele aldığı sorunun(kadın sünneti) sertliğinden olabildiğince kaçarak, bilinçli bir şekilde filme yerleştirilmiş birkaç didaktik trükle durumu yansıtıyor. filmin sonrası iyilik, güzellik işte! siyahi kadına bir kanaviçe gibi incecik ve bir o kadar estetik bir saygı sunumu.
  • hollywood'a alışık bünyeleri zorlayacak bir film. ataerkilliğin zirvesindeki ilkel bir köy yaşamını 120' izlemek ağır gelebilir.
  • "cesaret umuttan doğar, kadınların umudundan. bugün sıkıntımızın son günü.” sahra altı afrika’nın ilk yönetmeni sembene’nin son filmidir. moolaade, müslümanlık öncesi afrika inancına ait bir sahiplenme, savunmadır. sembene diğer filmlerinde olduğu gibi bu filmde de sosyolojik bir konu olan kadınlara yönelik sünnet geleneğini sorunsallaştırır. sembene "kadının özgürlüğü, afrika’nın özgürlüğüdür’’ der ve bu bilinçle trilojisini oluşturur. trilojisinin ilk halkası olan faat kine, ikincisi moolaade’dir sembene trilojisinin üçüncüsünü çekemeden yaşamını yitirmiştir. filmdeki asıl kahramanımız siyah, bir çocuk annesi, sünnet acısını çekmiş direniş ruhu olan diğerlerine nazaran daha zeki colle’dir, colle geçirdiği arındırma(sünnet) yüzünden çocuğunu normal değil, sezaryenle doğurmuştur. bu sünnetin(arınmanın) yanlış olduğunu hem deneyimleriyle hem de radyodan edindiği bilgilerle öğrenmiştir. ve bu düşünceyle kızını da sünnet ettirmemiştir. sünnet cellatlarına karşı direnişi de erkek değil, kadın verir. çünkü sembenenin afrika’nın özgürlüğünü kadının elinde olmasını yine bize gösterir. bir gün sünnet cellatlarının elinden kaçan altı kızdan dördü colle’ye sığınır, colle’de kızları afrika’nın eski inanışlarından bir kalkan sistemi olan moolaade ile kendi himayesi altına alır. velhasıl colle kendisine sığınan dört kız için sünnet geleneğine karşı ilk savaş kıvılcımını çakmış olur. colle'yi moolaad'den vazgeciçermeyen köyün ileri gelenelri ve sünnet cellatları colle'nin eşi ve eltisini doldururlar. ceri(collenin kocası) abisinin doldurması ile colleyi önce tehdit eder. sonra colleyi ahalinin ortasında kırbaçlar. burada colleye gösterilen fiziksel şiddet colleyi daha çok güçlendirir ve zihinsel gücünü besler. colle yediği her darbede daha çok ayakta durur. bu sekansta tüm erkekler bir olup ceriyi(adamı) tutup gelenekselliği sünneti savunurken. kadınlar ise colle(kadını) yeniyi doğru olan tarafı tutar, kadın dayanışması üstün gelir. collenin bu direnişinden sonra kadınların uyanır. colle kadınların batan akıl güneşlerinin önündeki perdeyi çeker. böylece filmin sonlarına doğru tüm kadınlar birleşip köyün meydanında sünnet geleneğine karşı dururlar. buradaki kıymeti harbiyesi büyük sahne evladı sünnet yüzünden kaybetmiş bir kadının evlat ettiği bebeği havaya kaldırmasıyla sünnetin son bulacağını duyurmasıdır. böylece bebeğin havaya kaldırılması yeni neslin geleceğini ima eder. bir sonraki sahnede sünnet cellatlarının ellerindeki bıçakta alınır ve zılgıtlar eşliğinde bütün kadınlar zaferi kutlar. filmin sonuna doğru colle’nin kızı amasatou’yu seven paris görmüş, bilgin ibrahim’e sünnet olmayacağını söyler. böylece evliliği değil, sünneti daha çok önemsediğini görürüz. ibrahim okumuş bir kişi olduğu için bu durumu onaylar. filmin son montajı çok ilginçtir; kamera radyoların yakıldığı dumandan tilt yaparak yükselir camiyi gösterir ve caminin zirvesindeki leylek yumurtasını odak noktasını alır daha sonra kesme ile anten görüntüsü verilir. din ile teknolojinin geldiği nokta gösterilir. halen verilen savaşın eskiye dayalı olduğu gösterilir. yine filmde kadınların düşünmesini engellemek onları köleleştirmek, ikincilleştirmek için keyfi olarak radyolar yasaklanır. filmdeki kilit bir karakter de çercici’dir colle’nin dayak yemesine karşı çıkar, bu karşı çıkış onu hayatına mal olur.
  • sahra altı afrika'nın deha yönetmeni ousmane sebene'nin 82 yaşında çektiği film, modernliğin geleneksel değerler üzerinde etkisini inceleyen, cinsler arasındaki eşitliği savunan etkileyici bir dram.

    kırsal bir afrika köyünde evlenmek zorunda olan ve bu yüzden "adet" gereği "sünnet olmak" zorunda kalan bir kadının başkaldırısını merkezine alıyor film.

    gündelik yaşamın masalsı tonda anlatılması yönetmenin fevkalade üslubunun bir göstergesi.

    din, dinsel uygulamalar ve afrika toplumunda kadının kamusal alandaki rolüne yönelik izlenimleri de oldukça didaktikti.

    toplumsal farkındalığa sahip, siyasi duruşuyla ön plana çıkan sebene, barbarca geleneklere karşı eşit haklar mücadelesini, kadınların başkaldırılarıyla ortaya çıkan değişimleri irdelemeyi de seviyor. bu filmde de hepsi var.
hesabın var mı? giriş yap