• önsöz:

    mesajlar evreni, hakikat arayışı yolculuğumda uğradığım duraklardan biridir. burada bir akıl oyunu oynamaya, varlığı mesajların alfabesiyle görmeye çalışacağım. orijinal bir fikir öne sürebileceğimi hiç sanmıyorum; nitekim platon, spinoza, schopenhauer, hoimar von ditfurth, douglas hofstadter, richard dawkins, daniel dennett ve kim bilir adını dahi duymadığım kimlerden bir şeyler bulacağınız kesindir. saydığım isimler arasında dawkins ve dennett haricindeki kişilerden büyük ölçüde etkilendiğimi söylemeliyim. dawkins ve dennett'in şimdiye kadar herhangi bir eserini okumadım (hatta kendilerinden sözlük sayesinde haberdar oldum). ama işin ilginci, sözlükte haklarında yazılanlardan gördüğüm kadarıyla, bu kişiler ile aynı kapıya çıkacağımızı sanıyorum. ta kanada'lardan getirttiğim the mind's i ve dennett'in aklın türleri kitaplarını okuyup tüm yazdıklarımı silmeye karar vereceğimden korkuyor, bu kitapları el altından kaldırıyor ve mesajlar dünyası diye gördüğüm bir dünyayı kendi kelimelerimle tarif etmeye başlıyorum.

    bu çalışmanın ana başlıkları şu şekilde olacak:

    1. giriş
    2. bilgi ve mesaj
    3. bilgi ve akıl
    4. varlık türleri
    5. beni kopyala!
    6. ruhsal otomatlar
    7. tersyüz evren
  • mesajlar evreni
    bölüm 1: giriş

    * 1.1 insanı çevreleyen mesajlar
    insanoğlunun dünyasındaki mesajlar nelerdir? sözgelimi trafik uyarı işaretleri... 'dur' levhasını gördüğüm zaman durmam gerektiğini biliyorum; yeşil yanınca geçiş önceliğinin bana geçtiğini de. başka hangi mesajlardan bahsedebiliriz? kadın ve erkek arasındaki cinsel mesajlar var mesela, örnekleri saymakla bitmez. o saçını savurur, ben omuzlarımı hareketlendiririm, kravatımı düzeltir gibi yapar, boynuna bir şey düşmüş gibi yaparım, gökyüzünün lacivertinden bahsederken bile aslında onu ne kadar beğendiğimi ima ederim. mesajlar dünyası, imalar dünyası.

    başka mesajları düşünelim. örneğin şu anda okumakta olduğunuz satırlar da dahil olmak üzere tüm yazılar, kendi başlarına bir şey ifade etmediklerine göre mesajdırlar. o halde dil, başlı başına bir mesaj sistemidir, çünkü semboliktir. dilin aktarım araçlarından biri olan yazı da, dilin kendisi de mesaj olduğuna göre, ister konuşalım ister yazışalım, bütün düşünce hayatımız semboller üzerine kurulmuştur ve kültür hayatımız milyonlarca sembolün iç içe geçtiği bir mesajlar dünyasıdır. o halde, deryayı bilmez balık gibiyiz kültür dünyasının içinde.

    bir de beden dili var, ki dil varsa mesaj da kaçınılmaz olarak vardır. dilini bilmediğimiz bir insanın duygularını yüz ifadesinden, duruşundan, her türlü fiziksel halinden anlayabiliriz. örneğin bir insanın bir şeyden iğrenmesi durumunda sergilediği davranışlar, tüm insanlar arasında ortaktır. ortak dünya kültürüyle tanışması çok yeni olan kabilelerdeki insanlarla diğer insanlar arasında beden dilinin temel kodları arasında fark yoktur. demek ki konuşma dilinden çok daha eski köklere dayanıyor beden dili.

    iyi de, mesajlar sadece insanlarla ilgili bir şey midir? doğada mesajların başka yerlerde de ortaya çıktığı durumlar var mıdır? elbette vardır; hatta doğa, bin bir mesajın uçuştuğu büyük bir komplekstir.
  • mesajlar evreni
    bölüm 1: giriş

    * 1.2 canlılar dünyasında mesajlar
    karıncalar:
    karınca kolonilerini biraz basitleştirerek düşünürsek, belirli kimyasallara belirli tepkiler veren bir mekanik birimler bütünü olarak resmedebiliriz, keza gerçekten de koloni davranışları buna yakın. kokularla aktarılan bilgiler, tek tek ve koloni halinde bütün karıncaların davranışlarını anında etkileyerek davranış değişikliklerine neden olur. koskoca koloni, bir tane kraliçe karıncanın salgıladığı maddelere bağlı olarak hareket eder.
    peki, bu kimyasalları kullanan başka canlılar varsa koloninin hali nice olur? karınca feromonlarını kullanan, güzel güzel beraber çalışırken karıncalara ihanet edip onları yemeye başlayan myrmecophile isimli tırtılı wikipedia’nın “ant” başlığında bulabilirsiniz.

    bitkiler:
    bitkiler, kimyasal bir dil kullanarak etrafları ile iletişime geçerler. örneğin çiçekler, koku ve renkleriyle etrafını mesaj yağmuruna tutan yapılardır. kokuyu duyan böcek, kuş, ya da insan, çiçeklere yaklaşarak tozlaşmasını sağlar ve bitkinin asıl amacı olan çoğalma işinin döllenme aşamasını gerçekleştirir. burada da görüyoruz ki, aynı anda birçok farklı mesaj işliyor olabilir.

    hayvanların çiftleşme dönemleri:
    hayvanlar dünyasında kokular en temel mesaj bırakma araçlarıdır. çiftleşme döneminde değişen davranışlarla birlikte koku alışverişi hızlanır. ormanda birbirleriyle yüz yüze karşılaşma ihtimali düşük olan pandalar için en verimli iletişim, ağaca bırakılan koku mesajları ile olur. dişi panda, ağaca sürtünerek "çok azgınım seni bekliyorum" mesajını bırakır. bu mesajla karşılaşan erkek panda, dişinin yakınlarda olduğunu anlar ve onu aramaya başlar. elbette bu mesajı alan başka erkekler de vardır ve karşılaşmaları kaçınılmazdır...

    kur yapma ritüelleri:
    kur yapma ritüeli, bir nevi bireysel reklamdır. tıpkı kavga öncesi güç gösterilerinde olduğu gibi, kur yapan canlı bedeninin belirli niteliklerini vurgular ve kendini beğendirmeye çalışır. yapılan tüm hareketler, türün devamı için uygun genotipe sahip bir birey olduğunun mesajını içerir.

    güç gösterisi:
    bir dişi için birbiriyle karşılaşan erkek hayvanlar, dişiyi elde etmek için doğrudan kavgaya tutuşmazlar. kendilerini mesajlar dünyasının güvenliğine bırakırlar çoğu zaman. örneğin geyikler, kavgaya tutuşmadan önce böğürme yarışına girerler. en uzun süre ve en güçlü sesle böğüren geyik, büyük ihtimalle diğer fiziksel bakımlardan da güçlü olacağı için, böğürme yarışını kaybeden geyik yerini diğerine bırakır.

    çoğu hayvan için karşısındaki canlının kendisinden büyük olup olmaması önemlidir. dian fossey, gorillere yaklaşmasının yolunun onlar gibi emeklemek ve onlardan aşağıda durmak olduğunu anlayana kadar çok zaman harcamıştı... kavga esnasında tüylerini kabartan kedi, kendisini olduğundan daha büyük göstermeye çalışmaktadır... iki insan kavgaya tutuşmadan evvel omuzlarını yükseltip kollarını açarlar ve (bkz: bi kere o eli indir)... cüssenin taşıdığı mesaj ortadadır: "cüssem ölçüsünde güçlüyüm."

    unutulmaması gereken, bu mesajların değerlendirilmesinde alışageldiğimiz klasik aklın pek de devrede olmamasıdır. bu mesajlar konusundaki mutabakat, insan aklından çok daha eskidir. mesajlar dünyası, bir nevi mutabakat dünyasıdır.

    renklerin mesajları:
    canlılar dünyasında bir renk mesaj veriyorsa, bu büyük ihtimalle "yaklaşanı yakarım" mesajıdır. tehlikelere karşı ekseriyetle kamufle olan bitki ve hayvanların aksine belirgin renkler taşıyan bir canlı, büyük ihtimalle zehirlidir. bu mesaj, yine eski bir mesaj mutabakatı sayesinde tüm hayvanlar tarafından bilinir, ya da kısa zamanda öğrenilir.

    ayrıca, kırmızı rengin insanlar için öneminden de bahsedilebilir. tüm tehlike işaretleri, araçların fren lambaları, uyarı işaretleri, dikkat çekmeye çalışan reklamlar, şehvetin renk karşılığı ve şeytanın rengi olarak görülen kırmızı rengin hep insan için en önemli kavramlarla ilişkili olmasının nedeni ne olabilir? bu ilişki kan'da aranmalıdır. tabiatta pek sık rastlanılmayan, ama bedenin bir yeri kesildiğinde birdenbire ortaya çıkan kanın rengi, hem tehlikenin hem de hayatın sembolü olmuştur. kırmızıya duyarlı olan boğa değil, insandır.
  • mesajlar evreni
    bölüm 1: giriş

    * 1.3 evrensel mesajlar ya da mesajsal evrenler:

    düşündükçe ortaya çıkıyor ki; ne insanın kültürel dünyasındaki, ne de diğer canlıların birbirleriyle aralarındaki mesajların ucu bucağı yok. çevremizdeki trafik işaretleri, duygularımızı nasıl olup da etkilediğini bilemediğimiz müzik, sözcüklere ihtiyaç duymadan anlamını bildiğimiz beden dili, sohbet esnasında kullandığımız kelimeler, cümleler ve kuralların kümesi olan dil, karıncaların koku tabanlı iletişim dilleri, hayvanların kur mesajları, renk mesajları, kısacası sembollerle aktarılan her şey, bir mesajlar dünyasıyla sarıldığımızı gösteriyor.

    yine de, mesajlar dünyasının sınırları bu kadar mıdır? daha fazla ne olabilir? kanımca, sandığımızdan çok daha büyük olabilir; hayal bile edemeyeceğimiz kadar. mesajlar evreni, evrenin kendisi dahi olabilir.

    aaz sonra!
  • mesajlar evreni
    bölüm 2: bilgi ve mesaj

    mesajlar hakkında birçok örnekten bahsettik ama mesajın ne olduğundan bahsetmedik. bu bölümde biraz tarif yapıp ayağımızı bastığımız zemini tanıyalım, efradını cami ağyarını mani yapalım. hofstadter ustam, hadi bakalım.

    * 2.1 bilgi, mesaj ve eylem:

    başlangıçta ne vardı bilmiyoruz. başlamadan önce zamanın bile olmadığını, keza zamanın uzayla birlikte evrenin kendisini oluşturan niteliklerinden birisi olduğunu, dolayısıyla evrenin "varoluş anından öncesi" denilen şeyin bir kelime oyunu, bir yanıltıcı tümdengelim ürünü olduğunu söylüyor fizikçiler. öncesini ve varoluş anının kendisini bilmesek bile, başlangıçtan sonrasını az çok görebiliyoruz şimdi. bir şekilde varız ve dönüşüm halindeyiz.

    sayısız niteliklerle donanmış kainatımız, indirgenebilir niteliklere sahip midir? demokritos bu soruyu olumlu yanıtlamış ve kainattaki tüm maddenin, aslında temel parçacıkların çeşitli şekillerde bir araya gelmesiyle oluşmuş olduğunu ileri sürerek atom düşüncesinin temelini atmış. daha fazla küçültülemeyen, evrenin indirgenemez birim yapıtaşı... mevcut dünyayı sonsuz bir karmaşa yerine basit yapıtaşlarının belirli yasalar çerçevesinde kurdukları ilişkiler üzerinden kuran bu anlayış sayesinde kainatın ne olduğu hakkındaki bilgilerimiz sağlam temellere oturdu ve bilimsel düşüncenin temelleri kuruldu. indirgemeci bakış açısı, kainattaki öz varlıkları anlamamız için büyük bir pencere açtı. burada demokritos yalnızca bir örnektir; indirgemeci bakış açısının insanın doğasında var olduğu gerçeği yazı, dil, resim gibi birçok insan ürününün merkezinde oturan soyutlayıcı ve indirgeyici anlayışta kendini gösterir. indirgenemez özellikler gösteren birçok mefhumun indirgemeci süzgeçten geçirilerek köreltilmesi gibi hatalı davranışlar çok yaygın olsa da, dünyayı anlamlandırma serüvenimizde bu aracın katkısı büyüktür (bkz: indirgemecilik), (bkz: bütüncülük). ben de bu yazı dizisinde atomcu olmayan bir indirgemeci bakış açısıyla çevremde gördüğüm dünyayı anlamlandırmaya çalışacağım.

    evreni üç temel nitelikle, bilgi, mesaj ve eylem ile tarif edelim.

    bilgi; kendisini ortaya çıkaran herhangi bir etkenle buluşana kadar gizli bir mevcudiyet sürdüren, çevresindeki evrende tetikleyeceği eylemin kurallarını kendi içinde barındıran, bir potansiyel, bir özdür. en geniş anlamıyla, nesnelerin durumunu değiştirecek potansiyele sahip herhangi bir şey bilgidir, diyebiliriz. tıpkı yıllarca cansız, hareketsiz yatan virüsün yaptığı gibi, bir bilgi kendisini açığa çıkaracak etken ortaya çıkana kadar saklı bir halde kalabilir ve niteliğinden bir şey kaybetmez. bu durumda, güneş ile dünya arasındaki kütleçekim etkilerinden tutun da uzak gökadalardan gelen ışıklar, sazlıktaki kurbağa korosundan gelen sesler, ve insan algısının dışında kalsa dahi nesnelere etki eden tüm faktörler, mesaj halindeki bilgidir; şeylerin görüntülerinin ötesinde kalan bir form, öz, cevher, idea, yasa gibi, evrendeki varlıkların ortak katlarının en küçüğü gibi bir şey.

    mesaj; en az iki uzay-zaman noktası arasında aktarılan bilgidir. hareket halinde bulunmayan bilginin hiçbir şeye etki edemeyeceği bariz olduğuna göre, bilgi ancak mesaj haline dönüştüğü zaman işlevseldir. o halde, mesaj, eylem halindeki bilgidir.

    eylem; değişim, dönüşüm, harekettir. bilgi, açığa çıktığı anda mesaj olup çevresiyle iletişime girecektir. şu halde bilgi, bir nevi potansiyel enerjiye benziyor; kendisini ortaya çıkaran etkenle buluşuncaya kadar varlığını sürdürüp, yeni bir eyleme neden oluyor. o halde şöyle özetleyelim: "aktarılan her bilgi kozmosta eyleme neden olur."

    evren, bu üç indirgenemezin bileşimlerinden müteşekkil bir sistemdir. elektronların taşıdığı 'öz bilgi'den tutun da milyonlarca atomun oluşturduğu devasa bir spiral olan dna'nın taşıdığı potansiyel bilgiye, bir mesajcı olan fotondan, karşı cinsler arasındaki kur mesajlarına, ve tüm bunların sırasını ortaya koyan harekete / eyleme kadar, evren, içice bilgiler, mesajlar ve eylemler bütünü olarak yorumlanabilir. böyle ağır bir yükün altına girmeye kalkışmaya kendimi çok yetersiz görsem de, bir yerinden başlamak gereği görüyorum.
  • mesajlar evreni
    bölüm 2: bilgi ve mesaj

    * 2.2 bilginin yaşam alanları:

    varlığını sürdürmek için tek bir düzeye ihtiyaç duymuyor bilgi. birçok farklı düzeyde taşınabiliyor, farklı işaret sistemlerine dönüştürülebiliyor, ve tekrar tekrar kullanılabiliyor. bilgisayar devrinde yaşayan yeni nesil için bunlar aşikar görünebilir, ama bundan 500 sene önce muhtemelen bu kadar üstünkörü tariflerle anlaşılabilecek şey değildi bu farklı düzeyler konusu. örneğin, bir şarkı söyleyip bunu eski tip bir plağa kaydedelim. sesin bilgisi plak yüzeyinde tepeler ve çukurlar halinde, adeta sesin fiziki görüntüsü halinde kaydedilir. bir plakçalar aracılığıyla bu kaydedilmiş bilgiyi yeniden eylem haline, yani mesaja dönüştürebiliriz. ama tek duraklık kurmayalım hattımızı. plağa kaydettiğimiz bu bilgiyi, amfi üzerinden bir teyp kasetine kaydedebiliriz. bu aşamada, plak üzerindeki girinti-çıkıntılar halinde adeta fiziksel olarak kaydettiğimiz sesi, çok farklı bir formata, manyetik alanlar biçimine sokmuş olduk. deneylere devam edelim. kasede kaydettiğimiz bu sesi, yine uygun bir dönüştürücü ile ses cd'sine kaydedelim. artık sesimiz hakkındaki bilgi, kasetteki gibi manyetik alanlar biçiminde değil, cd medyasının üzerindeki nanometre boyutlarındaki oyuklarda saklanmıştır. ama bu oyuklar plaktaki oyuklarla en ufak bir uyum içinde bile değildir. zira plaktaki oyuklar, kaydedilen kaynak sesin dalgaları ile biçimsel olarak birebir örtüşürken (analog), cd'deki oyuklar ise ses verisinin uygun bir dönüştürme işlemiyle sayısallaştırılmış (dijital) biçimine uymaktadır. sayısallaştırılmış bilgi ile analog bilgi arasında biçim olarak birebir ilişki olmadığı için cd ile plak yüzeyleri birbirlerine benzemezler. cd'deki bu kaydı, bilgisayardaki hard disk'e kaydedelim. burada, sayısal bilgi aynen korunsa da bilginin kaydedildiği ortam tamamen farklı. tıpkı plaktan kasede geçişimizde olduğu gibi, cd'den hard disk'e geçerken yine fiziksel oyuklar yerine manyetik alan değişimlerini kullanmış olduk. durmayalım, devam edelim, hard diskteki ses kaydımızı yine dönüştürücüler aracılığıyla mp3 ve aac formatlarına çevirelim. bu iki formattaki bilgi, yine birbirine fiziken benzemeyecek, ancak sonuçta aynı mesaja kaynaklık edeceklerdir: kaydettiğimiz sese.

    öyle görünüyor ki, bilgi, niteliğinden hiç bir şey kaybetmeden, kaydedilme biçimlerinden bağımsız olarak çok farklı şekillerde saklanabilir. yine de bu sonuca varmakta acele etmemek gerekiyor. bu kaydettiğimiz sese ait olan cd'yi bundan 700 sene önceki dünyaya göndersek, içeriğindeki bilginin açığa çıkarılması mümkün olmayacak ve dolayısıyla mesajı anlaşılamayacaktı. bilginin deşifre yönteminden bihaber bir insan için bu plak, kaset, cd ve hard-disk, taşıdığı bilgiyi içermekten kesinlikle çok uzak görünecektir. o halde, bilginin kaydedildiği medyanın haricinde, bilgiyi yeniden deşifre edecek araçların da bilgi ile birlikte taşınmasının önemi ortaya çıkıyor. bilgi, kendisinin kaydedildiği ve kendisini deşifre eden dış ortamlar olmadan anlamlı bir hale sokulamaz. o halde, bilgi sadece mesajda değil, mesajı okuyanda da bulunmalıdır.

    bu konuda en güzel örnek dil'dir herhalde. insanlar, anlamları konusunda aşağı yukarı hemfikir oldukları kavramlar sayesinde anlamlı iletişim kurma şansını yakalarlar. sözgelimi, "ilkin rusça dil dünyasındaki kelimelerle bir roman evreni kuran dostoyevski'nin daktilo yazmalarının başka rusça kopyalarının çıkarılması, sonra farklı dillere çevrilmesi, yıllar yıllar sonra bilgisayar dünyasına aktarılıp bir yerlerde 1 ve 0'ların kombinasyonu haline çevrilmesi, bu 1 ve 0'ları ekranda görüntüler haline çeviren yazılım ve donanım süreçlerinin ardından, elektrik destekli bir yazı haline dönüşmüş bu romanın 'büyük engizisyoncu' bölümünü ekrandan okurken, heyecan içinde bir sonraki paragrafı merak eden bir okurun zihninde roman evreninin yeniden kurulması" örneğinde bilgi kaç dönüştürmeden geçmiştir? bin bir biçime girse de, 'dönüştürme kuralları hakkındaki bilgi' korunduğu sürece mesaj anlamını korur; kısacası, 'bilgi bağlamında anlamlıdır ' (evet, kendi kendine referans).

    kodlanma ve tekrar açılma kuralları hakkında mutabakat olmadığı zaman, bilgi eylem noktasına geçemeyen, bu sebeple varlığından dahi emin olunamayan bir fenomene dönüşür. bu iletişimsizlik çaresizliğinin bir örneğini konuşmaya yeni başlamış ama farklı anadillere sahip iki çocuğun iletişim çabasında görmüştüm. çocuklardan birisi türkçe, diğeri ingilizce konuşuyorlardı. birkaç cümlelik bir diyalog çabasından sonra ikisi de birbirlerini nasıl olup da anlamadıklarını, neden konuşmak yerine böyle garip sesler çıkardıklarını düşünmüş olmalılar ki, lafı uzatmadılar. o halde yeniden; "bilgi, bağlamında anlamlıdır".

    bağlam da bir bilgi olduğuna göre, bağlamı açığa çıkaracak şey nedir? kısacası, bir şeyin mesaj içerip içermediğini nereden bilebiliriz? örneğin yıllar önce uzayın derinliklerine savrulan voyager uydusuna iliştirilmiş insan resmi ve dünya müzikleri plağının vermek istediği bilgiyi bir uzaylı nasıl anlar? evet, hofstadter amcamızın karasularına girdik; sık sık kendisinden yararlanacağım. (bkz: gödel escher bach)
  • mesajlar evreni
    bölüm 2: bilgi ve mesaj

    * 2.3 paralel ve eşzamanlı mesajlar:

    bu konuyu en iyi bilgisayar iletişimiyle uğraşan kişiler bilirler herhalde. bir bilgi paketinin içinde, birbirinden bağımsız birçok bilgi aynı anda taşınabilir. hatta tek bir bilgi tipi taşıyan bir mesaj, büyük ihtimalle verimsiz, kaba bir dizaynın ürünüdür.

    yazı dünyasında bile bilginin boyutlarını artırmak mümkün. akrostişe bakalım:

    alt alta dizersin harfleri baslangiç için
    kafayi yorarsin onlara uygun yazmak için
    raziysan ugrasmaya illa, düsünürsün
    olur mu diye kelimeleri denersin
    sonra bitirip okudugunda
    tam uyum varsa yazdiklarinda da
    iste basardin en sonunda
    sekil itibariyle bir akrostis karsinda

    (#7373869)

    farklı katmanlar taşıyan mesajlara örnek olarak internette taşınan mesajlar verilebilir. bir kişi diğerine e-mail attığında, e-mailin yazı kısmı en alt katman olmak üzere, gönderen kişi hakkındaki bilgiler, gönderme zamanı, gönderilen kişiye ait bir protokol numarası, mesajın gideceği yer hakkındaki protokol numarası gibi birçok bilgi bir araya konur. bu bilgiler, ilgili router'ler tarafından çözümlene çözümlene gönderilen adrese aktarılır ve taşıma işi bitmiş olur.

    sosyal hayatımızda da eşzamanlı paralel mesajlarla karşılaşıyoruz. imalı davranışları bu çerçevede değerlendirebiliriz. "ne kadar güzel bir parfümün var" sözü, asla yalnızca parfümle ilgili değildir. bu söz çekirdeğinde aktarılan birçok alt mesaj vardır.

    sözün özü; bilgilerin çözümlenmesi üzerine mutabakat sağlandığı sürece birçok mesaj birbirine zarar vermeden tek bir mesajda toplanabilir. çevremizdeki mesajlar, ağırlıkla bu özelliktedirler.
  • mesajlar evreni
    bölüm 2: bilgi ve mesaj

    * 2.4 'mesajınız var' mesajı:

    bir şeyin mesaj içerdiğinin anlaşılması için bile bir mesajın aktarılması gereklidir. örneğin denizde bulunan bir şişenin içinde kağıt olduğunu gördüğümüz zaman, şişenin içindeki mesajın bir dış mesajla, "ben bir mesaj taşıyorum" mesajıyla çevrelendiğini görürüz. içinde kağıt olan yüzen bir şişeyi bir mesaj olarak algılamayan bir alıcı (nasıl bir gamsızlıksa artık), asıl iletilmek istenen mesaja vakıf olamayacaktır. buradan, tüm mesajların bir dış mesaja ("ben mesajım çöz beni" mesajına) sahip olmak zorunda olduğu sonucuna varırız.

    dış mesaj yerine ulaşsa da asıl amacını gerçekleştiremeyebilir, çünkü iç mesajın da çözülmesi gerekir. örneğimizde, iç mesaj kağıt üzerindeki -yazı olduğunu varsaydığımız- sembollerdir. öncelikle, bu sembollerin de bir mesaj olduklarının bilinmesi, yani kendilerine ait bir dış mesaj daha taşıması gerekir. saçma mı? değil... mesela, kağıt üzerindeki semboller dünyada hiç görmediğimiz bir alfabe ile yazılmış olabilirler. tanımadığımız sembollerle yazılmış bir şeyin, özünde ne olduğunu bilmediğimiz için yazı olup olmadığından bile emin olamayız. "ben bir yazıyım ve bir şeyleri temsil eden semboller barındırıyorum" dış mesajını veremeyen bir kağıt, belki de şaka olsun diye anlamsızca sembollerle karalanıp şişenin içine konulmuştur, kim bilir? (şakanın da başka bir mesaj olduğu konusuna hiç girmeyelim.)

    kağıttaki sembollerin düzeni, yazıların hepsinde olduğu gibi bir yazı görüntüsü veriyorsa, -ki bu "ben yazıyım" dış mesajıdır-, içeriğinin anlaşılması aşamasına geçilebilir. bu kısımlar biraz daha tanıdık. örneğin hiyerogliflerin bir şeyler anlatmak istediği belliydi (!), yıllar boyunca binlerce kişi üzerinde çalıştı, ve sonunda deşifre edildi.

    bu nokta bile son nokta değil aslında. deşifre edilmiş bir hiyeroglif yazısıyla bizim bu günkü bilgilerimiz arasındaki korelasyon nedir? 'cömert kral' kelimesinin bizde uyandırdığı anlamla, hiyeroglifteki anlamı bir midir? hiyeroglifteki herhangi bir kelimenin bugün birebir karşılandığını iddia etmek mümkün müdür? öyle sanıyorum ki, anlam düzeylerinin sonu yoktur ve farklı anlam düzeyleri arasındaki her bilgi aktarımında kayıplar olması kaçınılmazdır.
  • mesajlar evreni
    bölüm 2: bilgi ve mesaj

    * 2.5 bağlam da bir bilgi midir?

    çok acayip bir konu bu. eylem haline geçmemiş bir bilginin ancak potansiyelinden bahsedilebilir. peki bu potansiyel ne zaman kinetiğe dönüşür? bilgi bağlamda anlamlıdır derken, bağlamın içerdiği bilgiyi nasıl sınıflandıracağız?

    yine hırsızlık yapıp hofstadter'in örneğinden gideceğim. bir plak, üzerinde kayıtlı olan şarkıyı taşımaya tek başına yeterli midir? ya da şöyle söyleyelim, insanlık yok olsa ve uzaylılar dünyaya gelip bir plak bulsalar, bu plakta kaydedilmiş bilgiyi elde edebilirler mi? sesler hakkındaki bilginin tümü plakta gibi görünüyor, ama o kadar da emin olmayalım... çünkü plak üzerindeki bilginin bir mesaj haline gelebilmesi için, bazı bilgilerin plağın dışında kalan uzaya da yayılması gerekiyor. plağın dışında kalan uzay da neresi mi? cevabı basit: plakçalar...

    tamam, küfür etmeyin, ama gerçek bu. bilginin plak üzerinden okunup tekrar deşifre edilmesini sağlayan bir dönüştürücü olmadığı sürece bilgi kinetik hale geçemez. yani bilginin sağlıklı bir şekilde taşınması ve kullanılabilmesi için kendisinin şifrelenme özellikleri hakkındaki bilgiyi de taşımamız gerekiyor. örneğin iki bilgisayar birbirlerine gönderdikleri bilgi paketlerinin nasıl açılması gerektiği konusunda önceden bilgilendirilmemişlerse etkileşime giremezler.

    dna gibi taşıyıcılarda durum son derece karmaşık hale geliyor. dna müstakbel bireyin tüm bilgisini kendisinde mi saklamaktadır, yoksa bir kısım bilgi de ondan bağımsız olarak çevresindeki ortamda mı mevcuttur? dna'daki bilginin açığa çıkarılması için gerekli olan 'belirli niteliklere sahip sıvı ortam' da bir bilgi barındırmakta mıdır? dna'daki kodu okuyup protein imal eden ribozomlar (plakçalarlar) olmasa dna'nın bilgisi faaliyete geçirilebilir mi? iyi de, ribozomların aminoasitlerden nasıl üretileceği hakkındaki prosedürün bilgisi de dna'nın içeriğinde yazılı değil mi? durum maya-yoğurt sorunsalına benziyor; yoğurt için maya gerek, maya için yoğurt. ilk maya nereden geldi?

    görünen o ki, tıpkı ilk mayanın şimdiki nitelikleriyle ortaya çıkmayıp yoğurdumtrak-mayamtrak-yoğurdumsu-mayamsı-yoğurt-maya gibi bir zincir halinde zamanla oluşması gibi, dna'nın kendisini işleyen dış çevrede saklanan bilgi de şimdiki halinde değildi. dna'nın ve çevresinin nitelikleri birbirinden güç alarak gelişti ve ayrıştırılamaz bir ikili oluşturdular.

    toparlarsak; öyle görünüyor ki, elektron-foton etkileşimi gibi temel mesajlar haricinde kalan tüm mesajların (temel mesajların kombinasyonlarından elde edilen 'üst mertebe' mesajlar) işlenebilmesi için bir de dış bilgi'nin yayılması gerekmekte. aksi halde bilgi, mesaj haline geçemeyen bir potansiyel olarak kalacaktır.
  • mesajlar evreni
    bölüm 3: bilgi ve akıl

    * 3.1 aklın yeri *

    aklın tarihi, beyninkinden çok daha eskidir.

    "beyin, evrenin kendisi hakkında kurduğu hipotezlerden birisidir" diyordu hoimar von ditfurth, "ve akıl, beyne hapsedilmiş bir şey olmak zorunda değildir." gerçekten de, insanmerkezli bakış açısından çıkabildiğim ölçüde bu acayip fikirlere doğruluk payı biçebiliyorum. akıl, tek hücreliden insana kadar her canlının, hatta cansız diyebileceğimiz virüsün, tek bir özneye ilintilenemeyecek sürü davranışının, ve hatta moleküllerin, kısacası evrenin her hareketinin içinde olan, ayrıştırılamaz bir parçasıdır. zira bütün evren mücadele halindeki güçlerle doludur ve herhangi bir mücadelenin olduğu yerde akıl da vardır.

    bu fikre alışmak, insanın beyninin dışında kalan bir akıldan bahsetmek kolay değil. ilk zorluk, özne arayışında kendini gösteriyor. birey olmadan akıl olabilir mi? aklın sahibi birey değil midir? aklın ve diğer niteliklerin insana özel olduğu kanısı, halen insanlığın özgür düşünmesini engelleyen insanmerkezci bir prangadır ve bundan kurtulduğumuz ölçüde doğayı daha yakından tanıma şansına erişmemiz mümkündür. (bkz: özne arayışında insan)

    doğa biraz daha yakından incelendiğinde, akıl denen mefhumun bir kafatasında toplanmadan çok daha önce de mevcut olup birçok farklı ortamda ve biçimde tezahür ettiği ortaya çıkıyor. örneğin sürü halinde yaşayan canlılar tek başlarına gayet akılsız görünürlerken, bir sürü haline gelince 'sürünün aklı'nı oluşturabiliyorlar. karınca ve arı kolonileri, balık ve kurt sürüleri, hatta tekhücreli canlı kolonileri; bu gibi yapılar incelendiğinde hepsinin dış etkilere karşı son derece akıllı hareket ettikleri görülür (bkz: swarm intelligence). peki bir canlı sürüsünde bu stratejileri belirleyen 'akıl merkezi' nerededir? aramakla bulunacak belirli bir merkez yoktur; zira akıl, sistemi oluşturan yapıtaşlarının karmaşık ilişkileri sayesinde ortaya çıkar (bkz: emergence/@immanuel tolstoyevski). zaten 'aklın meydana geldiği yer' olarak düşündüğümüz beyin de birbiriyle karmaşık ilişkiler halinde bulunan milyarlarca nörondan müteşekkil mimarisiyle 'aklın tek merkezliliği' hipotezini çürüten bir örnek değil midir? (bkz: descartes'in yanılgısı)

    şimdi 'bireysel olmayan akıl' hakkında biraz daha düşünelim.
hesabın var mı? giriş yap