• ing. bir geminin ilk seferi
    bir herbie hancock albümü
  • süper bir modal müzik örneği.
  • maiden voyage ,the eye of the hurrican , little one, survival of the fittest ve dolphin dance.her biri ayrı bir şaheser olan parçalarıyla gelmiş geçmiş en başarılı caz albümlerinden.
  • bir herbie hancock bestesi. plateau modal armoni'ye örnek olabilecek çok güzel bir parçadır.
  • geminin gövdesinde şarap kırılarak uğurlandığı ilk seferi.
  • isveç menşeli alice in videoland adlı grubun 2003 tarihli albümü.
    (bkz: electronica)

    şarkılar da sırasıyla şöyledir:
    lay me down
    got to go
    going down
    red
    dance with me
    video girl
    panic
    addicted
    naked
    sweet thing
  • ucaklar icin de kullanilir. maiden trip olarak da bilinir.
  • 1965'in incisi. swing'den bu yana modal müzik unutulmaya başlamışken ansızın 25 yaşındaki piyanist herbie hancock devreye girer*, üstelik yanında zamanın tenor saxçılarından george coleman, yıldızı henüz parlamış bir başka efsane: freddie hubbard, hakkında 'yılların sidemani' diyebileceğimiz ron carter ve konseptin iskeletini oluşturan tony williams ile birlikte. modal caz kavramı oluşur. hali hazırda lester young seneler önce bahsedilen türün örneklerini sunmuşsa da bu albüm kadar cezbedici olamamıştır.

    birbirinden güzel, hemen hepsi standart haline gelen şarkıların listesi;

    1. maiden voyage
    2. the eye of the hurricane
    3. little one
    4. survival of the fittest
    5. dolphin dance

    not1: hancock her ne kadar takin' off* ve empyrean isles* ile tanınmaya başlamış olsa da, 'başarılı cazcılar' arasına girişinin kabul edildiği albüm; bu albümdür.

    not2: george coleman yerine joe henderson olsaydı, modal caza biraz hard bop girseydi der dururum hep.
  • dünyanın en güzel gemisi için yıllarca emek verilmiş, ve o yüce eser sonunda suya iniyor. kutlama için gövdesine vurularak kırılan şarabın kırmızı partikülleri etrafa yayılırken; mavi notaların en ince estetik duygularla oluşturduğu modlar, armonilerle romantik raddede sevişme planları kurarken plato çiziyor. tüm olanların baş sorumlusu, herbie hancock piyanonun tuşlarına dokunurken modern jazz quartet ya da the great jazz trio kavramlarına henüz uzak bir baterist tony williams ve henüz yirmili yaşlarının başında etkileyici bir double-bass üstadı, ron carter ruhumuzun derinliklerini kurcalıyorlar. belki başta karşı çıkıyor, bu güzel caz standardı karşısında metin olmaya, kendimizi hemen salıvermemeye çalışıyoruz. en azından 15-16 saniye boyunca sandalyeye, hayata, ışığa, aydınlığa; kısacası çevreye tutunarak hala varolan dünyada stabil olarak hüküm sürme denemelerinde olduğumuzun farkına varıyoruz. derken, aynı anda trompetiyle ansızın giren freddie hubbard ve tenor saksofonun büyük üstatlarından george coleman ile az önceki direnişimizin kırıldığını fark etmekle kalmıyor, koltukta dünyanın en güzel seslerinden birini tatmış bedenimize bakarken buluyoruz kendimizi. bu, bir insanın yaşayabileceği nadir anlardan biri. saçlarınızı nereden geldiği belli olmayan bir rüzgar kıvılcımlandırırken, soğuk-mavi notalar sessizliği bölerken bu ana tanık olmanın şehvetiyle kendinize gelemeyeceğinizi de en başından gülümseyerek kabul ediyorsunuz. girişin ardından, 1.21 gibi başlıyor george coleman'ın inanılmaz solosu. yaklaşık bir dakika süren bu solo, ruhunuzu yatıştırıp bir süreliğine sakinleşmeniz için ortaya çıkmış akustik illuzyondan başka bir olgu değil. çünkü 2.23'te asıl can alıcı kavram sizi bekliyor. evet hanımlar beyler, improvizasyon ötesi güzellikteki solosuyla freddie hubbard beyninizi, subcortical areanızı ve tüm sinir sisteminizi kapladı. kalbinize girerek güzel kadın'ın bulunduğu yere büyüsünden bir tutam caz mavisi düş serpti, ardından damarlarınızda akan kutsal sıvı oldu. nitekim, freddie'nin bu aşmış bitirmiş solosunun ardından yorulduğunuzu fark ediyor, dingin bir şekilde koltuğa dönerken hala büyünün etkisinden çıkamadığınızı -bir kez daha- fark ediyorsunuz. ne de olsa herbie hancock hala çalıyor, trio formatında olsa da bu sizi caz kavamına sımsıkı bağlamaya yetiyor. gel gelelim bir sonraki şarkı için size güç bırakması gereken quintet affetmiyor, bir kez daha intronun outro olduğu bir parçayla modal armoni, platoyu içinizin derin bölgelerinden birinde çiziyor.

    ve bir kez daha, ahh bir kez daha anlıyorsunuz: caz, çok değerlidir.
  • gemi, maiden voyage için kızaktan denize salınırken gövdesinde kırılan kırmızı şarabın, bekaretin bişeyin sembolu olduu gibi bişii duymuştum. ama bana güvenip sağda solda "trivia ile kız tavlamak" türü aktivitelere girişmenizi tavsiye etmem, yanlış manlıştır, rezil olursunuz.
hesabın var mı? giriş yap