• samsat'lı lukianos. commagene (şimdiki gaziantep civarı sanırım) krallığında yaşamış ve kendini "suriyeli lukianos" olarak tanıtıyormuş. doğum ve ölüm tarihleri kesin değil. is. 125-180 arası tahmin ediliyor.

    daha çok ahlakçı ya da felsefeci değil, retorikçi olarak anılıyor.

    ona ait olup olmadığı tartışılan bir çok yapıt olmakla beraber, onun yazdığı kesin olan yapıtlar:
    halcyon, nero, philopatris, ve astroloji.

    ayrıca, meb yayınları, nurullah ataç çevirisiyle "seçme yapıtlar 1-2-3" isimli kitaplarını yayınlamış ve daha sonra bu kitaplar günümüz türkçesiyle mustafa şerif onaran tarafından gözden geçirilerek 1999
    yılında tekrar basılmış.
  • tanrilarin arasinda gecebilecek konusmalari ve olaylara yaklasimi ile belki de tarihteki ilk magazin haberciligini yapmis insan.
  • 4-5 yıl önce selahattin duman yazmıştı, malatyalı olduğundan dem vurmuştu. ben de kim bu hemşeri diyerek bir kitabını almıştım. okuyamadım kenarda duruyor. ntv tarih'in bu ayki sayısında da enis batur aya yolculuk dosyası bağlamında yazdığı yazıda malatyalılığından da bahsetmiş. üstat ta o tarihlerde aya seyahat öyküsü yazmış. antiparantez enis batur'un yazması da güzel olmuş, yazının hemen yanında batur'un arşivinden bir foto; muhsin batur'la edwin aldrin yan yana.

    şimdi bu eski zaman yazarı samsatlı lukianos olarak geçiyor. samsat bugün adıyaman'a bağlı (gerçi 1954'e kadar adıyaman malatya'ya bağlıymış). o bakımdan adıyamanlı demek daha doğru. onun yaşadığı devirde nere nereye bağlıymış bir de onu araştırmak lazım tabi.
  • "kaptanın ustalığı durgun denizde anlaşılmaz" vecizesinin sahibi olan kişi.
  • "palavracılardan, şarlatanlardan, yalancılardan, kibirli kişilerden nefret etmeyi meslek edindim. bu ahlaksızlar sürüsünden tiksiniyorum. gerçeğin, namusluluğun, basitliliğin ve sevilenle yakın ilişkisi bulunan her şeyin dostluğunu seçtim. ama bu mesleği üzerlerinde uygulayabilmeme hak kazananlar pek az; oysa öbür meslekten olup nefret ettiğimle iş birliği yapanlar en az elli bin kişi. bu nedenle asıl mesleğimi unutup öbürüyle bağdaşmam olasılığı pek büyük." diyen hiciv ve bilmkurgu ustası.
  • i.s. ikinci yüzyılın ortalarında yaşamış, anadolu'nun dalgacı filozof-yazarı... büyüklü küçüklü bütün tanrılar başta olmak üzere dönemin öteki filozoflarından kırallarına, görgüsüz varsıllardan, para düşkünü yoksullara hemen herkesle dalgasını geçmiş durmuş, eğlenmiş. ulu ozanlar homeros ile hesiodos, tarihçi herodotos da payını almış bu tatlı tatlı dalga geçmelerden. gelgelelim lukianos'un asıl gözüne kestirdiği kişiler yalancılar dolancılar, düzenbazlar, onursuzlar, kendini beğenmişler, dalkavuklar, yüzsüzler, kısacası insanoğlunun içinde türeyen her tür aşağılık yaratıklar olmuş. keskin alayından hiçbiri kurtulamamış malatya kökenli bu yazarın.

    başta tanrılarla eğlenmiş dedik, öyledir. örneğin kyniskos ile zeus'un karşılıklı konuşmalarından oluşan "zeus'un bozulması" başlıklı bölümde lukianos, tanrıların, dolayısıyla da tanrı olmanın ("tanrı"nın) tutarsızlıklarını sergiler, alçakgönüllü bir biçimde savlarını kanıtlar, zeus'un rheia'dan emdiği sütü burnundan getirir neredeyse. dahası, onun gözünde zeus eli uçkurunda dolaşan, erkek, dişi, ölümlü, ölümsüz herkesi bir punduna getirip beceriveren sapığın biridir. tanrıların tanrısından bile sözünü esirgemez sivri dilli filozof.

    lukianos'un türkçede yayımlanan üç kitaplık "seçme yazılar"ının son kitabı, "olmuş bir öykü" başlıklı uzunca bir bölümle biter, ki dilimize çevrilen yapıtlarının arasında sanırım en eğlencelisidir. yazarının da doyasıya eğlendiği, uçtukça uçtuğu bu bölüm temel olarak homeros'un odysseia'da anlattıklarının tiye alınmasıdır, odysseus'un benzersiz yolculuğunun bir tür parodisidir. bununla birlikte lukianos "olmuş bir öykü"de yazdıklarıyla güliver'den alis'e, kurşun asker'den peter pan'a birçok masalı yüzlerce yıl öteden öncellemiş gibidir. öyle ki bir yerinde, ayda yaşayan canlıların giysilerini "yumuşak, kolayca biçilip dikilir bir çeşit camdan" diye betimlerken bilim-kurgunun sınırlarında dolaşır (çevirmen de dayanamaz, sayfanın dibine "lukianos nylon'u haber veriyor!" diye not düşer).

    çevirmen dedik, geldik "seçme yazılar"ın dilimizdeki serüvenine. lukianos belki kendisi bilmez ama çok talihli bir yazar... başka dillerde nasıl olacak onu kestiremem ya, türkçede yapıtının sonsuza dek yaşayacağı kesin. neden? çevirmeni nurullah ataç da ondan. söylemeye gerek var mı, olağanüstü bir çeviri! kendisi de iskambil oyunlarına tutkun olan ataç rusça bilmemesine karşın dostoyevski'nin "kumarbaz"ını çevirirken, "bu kitabı benden iyi kimse anlatamaz," demiş, lukianos'un yapıtında da durum ona benziyor : yunanca yazan yazar ile yunanca bilmeyen çevirmenin kişilikleri öylesine örtüşüyor ki yer yer şaşırıyorsunuz bunu kim söyledi, bu hangisinin düşüncesi; "tanrıların konuşmaları"nı mı okuyorum yoksa "keziban'a mektuplar"ı mı diye? öyle güzel bulmuşlar birbirlerini. yeri gelmişken şunu da eklemek isterim bu çeviri konusuna : türkçenin konuşma diline, yapısına en uygun çeviri, başka bir deyişle türkçeye çevirmek, "türkçe söylemek" denildi mi ilk can yücel gelir hemen herkesin aklına. evet, nefistir çevirileri. "türkçe"dir, akmaz, kokmaz, sırıtmaz. ama o çevirilerin ünü çokluk can yücel'in ünüyle birlikte artmıştır. can yücel daha göz önünde olduğu, adı daha çok anıldığı için bu yolda (türkçe söylemek yolunda) ondan önce ilerlemeye başlayan ataç'ınkilerden daha iyi bilinir yücel'in çevirileri. ha, kesinlikle karşılaştırmıyorum bu iki ustayı, biri ötekinden daha üstündür demiyorum. her ikisi de kendilerine özgü yollarla sürmüşler verimli dil tarlasını. ama diyorum ki bir de ataç'ın dilinden (çevirisinden, çevirilerinden) tadın türkçeyi – özellikle de lukianos çevirisinden :

    //bu yazıları okurken de, tercüme ederken de ben çok zevk duyduğum için başkalarının da hoşuna gidebileceğini sanıyorum. lukianos, (...) şüphesiz dünyanın en büyük yazarları arasında değildir; ama yalnız en büyükler mi okunur? ötekiler bize daha yakın değil midir? lukianos gibi adamların yazılarını okurken, meselâ bir sophokles'i, bir eflâtun'u okurken duyduğumuz, yahut duymaya çalıştığımız hayranlığa, saygıya mecbur olmadığımız için doğrusu daha rahat ediyoruz, bunun için de bize belki daha büyük bir iyiliği oluyor.//

    "lise öğretmenlerinden nurullah ataç"ın çevirisiyle lukianos'un yapıtlarını okumak için birkaç seçeneğiniz var. son olarak, basım yıllarına göre onları da sıralıyorum :

    1) "seçme yazılar ı" (meb, 1944)
    2) "seçme yazılar ıı" (meb, 1944)
    3) "seçme yazılar ııı" (meb, 1949)
    4) "seçme yazılar ı" (hürriyet yayınları, 1976) - yalnızca ilk kitap
    5) "seçme yazılar" (sosyal yayınlar, 1992) - üç kitap bir arada
    6) "seçme yazılar ı-ıı-ııı" (kültür bakanlığı, 1999) - üç kitap bir arada
    7) "seçme yazılar" (koç kitaplığı, 2002) - üç kitap bir arada

    benim okuma önerim öncelikle eğitim bakanlığından çıkan, diline dokunulmamış basımlar olacak. olmadı koç kitaplığı'nın özenli basımı da yeğlenebilir. kültür bakanlığınınki üçüncü seçeneğiniz olsun.
  • "ruh zenginliği hakiki zenginliktir. çünkü diğer bütün zenginlikler beraberinde kendilerinden daha büyük bela ve dert getiriler.”
    lukianos, epigrammata 12
  • aya yolculuk, uzaylılar, gezegenler arası savaş gibi konular içeren, dünyanın bilinen en eski bilim kurgu kitabı olan gerçek tarih (true history) kitabının yazarı.
  • inebolulu bir şarlatan peygamber/kahin olan aleksandros'a dair anılarından sağlam bir film çıkabilir.

    lukianos'un yazdıklarına göre kahin çeşit çeşit con trick'le (konuşturduğu bir yılan kuklasının tanrı asklepios'un avatarı olduğunu iddia etmek; ve insanların mühürlü kağıtlarda ona getirdiği soruları güya mühürleri açmadan yılan üzerinden cevaplamak gibi) roma imparatorluğunun bir ucundan diğer ucuna, hatta devlet adamları arasında bile yığınla hayran/dalkavuk, ve bunun yanında epeyce para topluyor. kendisine yatak arkadaşı olsun diye erkek çocuklarını, kendisinden çocuk yapsın diye karılarını yollayan adamlar falan var. üçkağıtını açığa çıkarmaya çalışanları da takipçileri sayesinde susturuyor. en son lukianos'un kendisi baş düşmanı haline gelince onu da başkaları yoluyla öldürtmeye çalışıyor ama tuttuğu adamlar vicdanlı çıkınca başarısız oluyor. lukianos buna dava açmaya kalkışınca da devletteki nüfuzu yüzünden geri adım atmak zorunda kalıyor. anca aleksandros öldükten sonra yazdığı bu mektupla kısmen intikamını almış.
  • (bkz: dalkavuknâme)
hesabın var mı? giriş yap