• florida keys adlı adalardan biri. kokomo'da ve sade'nin smooth operator'ında da geçer.
  • malta sahini en güzel film olmasa *, african queen'i cocukken izlemis halimle hatirliyor olsam, diyecegim ki, john huston ile humprey bogart beraberliginin en nefis filmidir bu. savastan dönmüs eski asker frank mccloud (bogart), savasta sehit düsen arkadasinin dul karisi (en güzel haliyle lauren bacall) ve babasini ziyarete gider. bir pansiyon isletmekte olan babanin mekaninda firardaki gangster johnny rocco (edward g robinson) ve adamlari kalmaktadir. rocco ve adamlari bir teslimat islemi tamamlanincaya kadar pansiyonu terörize ederler. rocco loves bacall gibi bir hadise bekleyenler hayalkirikligina ugrayabilirler, lakin beklemeyenler icün enfes bir psikolojik gerilim söz konusudur.

    filmin tamami bir pansiyonda gecer, disarida firtina etrafi yakip yikmaktadir. daracik alan icerisinde yönetmenlik nasil yapilir, onu gösterir bize huston. yillar sonra roman polanski knife in the water filminde bize böyle bir ders daha verecektir ya, daha da sonradan chinatown'da ustasi huston'a rol vermesine sasmamak lazim gelir bu filmi izledikten sonra.
  • florida keysin ilki ve en buyugu
  • humphrey bogart'ın trençkotsuz görüldüğü belki de tek filmi. ama buna rağmen karizmadan ödün vermemiştir. bütün senaryo onun karizmasını yıpratmak üzere kurulu olsada bakışlar ve mimikler adeta senaryoya meydan okumuştur. alın size filmden karizmatik bir replik;

    --- spoiler ---
    polis otelde bulunanları sorguya çeker. herkese teker teker ismini ve adresini sormaktadır.

    - brown, what's your first name? (johnny rocco ya soruluyor)
    - howard.
    - address?
    - hotel central, milwaukee.

    - you?
    - hoff. richard. hotel central, milwaukee. we're all together.

    - your full name?
    - frank mccloud. (humphrey bogart)
    - your address?
    - no address.
    - what are you doing here?
    - passing through.
    --- spoiler ---
  • amerika'nin ilk sualti parki john pennekamp coral reef state parki barindiran ada.
  • öncelikle yazıklar olsun. dandik bir filme 500 entry girebilen sözlük halkı, bu muhteşem filme sadece 4 entry yazmış. elit sözlük yazarlarına yakışmıyor...

    bırakın top 250'yi, top 100'de bile öyle filmler var ki, key largo'nun yanında adını bile anmam. gerçi imdb notu 8.0, yani düşük değil ama listede yok sonuç olarak.

    filme gelince.. anlatılması gereken birçok karakter var. edward g. robinson'ın canlandırdığı johnny rocco'dan başlayalım. başlı başına bir film konusu aslında rocco. mafya babası ama acayip korkak bir insan. ayrıca yeterince zeki olduğu söylenemez. büyük bir mafya babası zeki olur. robinson gerçekten harika oynamış. bogart baba her zamanki gibi karizma. haklının yanında, haksızın karşısında. fakat bu filmde diğer filmlerine oranla daha farklı bir karakterde. hani kadir inanır hapisten çıkar, silah almamaya yemin eder, bogart baba da öyle. fakat o savaş yüzünden bu halde. ama zaman zaman kendini tutamıyor. lauren bacall'ın canlandırdığı karakter nora temple, tam evlenilecek cinste birisi. yani karşıma öyle birisi çıksa ne isterse yaparım. claire trevor'ın oynadığı gaye var ki, o da başlı başına bir film konusu. trevor oscarlık oynamış diyeceğim ama baktım da zaten en iyi yardımcı oyuncu oscar'ını kazanmış bu film sayesinde. bu karakter olmasaydı filmde, bir şeyler eksik kalacaktı...

    film mutlu sonla bitiyor. fakat esas oğlan ile esas kız birbirlerine açılamadılar ya, ben ona yanarım. son cümlem, "key largo'yu izlemediyseniz, izlesem mi acaba diye düşünüyorsanız, 1 dakika bile düşünmeden izlemeye başlayın."
  • spoiler içerir.

    sadece bir kaç klişeden ibaret olan taş gibi bir psikolojik gerilim filmi. burada belirtilmemiş. senaryoyu iki usta yönetmen kaleme almış. bu filmi yöneten john huston ile richard brooks beraber yazmışlar senaryoyu. film için huston'ın en sağlam filmlerinden demek mümkün kanımca. huston filmde her şeyi doğru yapar. bir iki klişe dışında fazlasıyla özgün bir film ortaya koyar. öncelikle fırtına başladıktan sonra film hep aynı mekanda geçer. kamera otelin dışına çok nadiren çıkar, çıktıktan sonra en fazla 2-3 dakika dışarıda kalır ve sonra içeri geçer. yani filmin 20.dakikalarından itibaren tek mekanda geçen bir gerilime dönüşür film. huston mekanı başarıyla kullanır, dördüncü filmi key largo'da döktürür bu konuda. cesur bir karardır filmi tek mekanda çekmek, huston da bu kararın altında ezilmez. diğer özgün tarafı ise karakterlerinde saklı. örneğin mafya babası johnny rocco bir gangsterden beklenilmeyecek kadar vasat birisi. zeki değil, cesur hiç değil. fırtına devam ederken üst kattan zemin kata indikten sonra volta attığı o uzun sekansta ne denli korkak olduğunu anlarız. fırtınadan, sel baskınıyla birlikte boğulmaktan fazlasıyla korkmakta. adamlarından birisine "konuş, susma, bir şey söyle, ne olursa" demesi korkusunu kanıtlar nitelikte. kısacası bir gangsterden beklenilmeyecek özelliklere sahip birisi rocco. nasıl bu noktaya gelebilmiş, diye düşünmemek zor. onun karşısında yerini alan frank tam da o dönemlerde sıkça işlenen karakterlerden birisi. savaşta cesurca savaşmış birisi, ama yakın arkadaşının ölümü ile savaştan kopmuş, hayattan soğumuş ve "bir daha elime silah alırsam..." diyen birisine dönüşmüştür. bacall da aşık olunan birisini oynar filmde.

    üç oyuncunun da performansı şahane. özellikle robinson, rocco rolünde döktürür. bogart gene karizmatik bir şekilde takılır. afili cümleler kurar. bacall ise güzelliği ile büyüler. tabi claire trevor'ı da unutmamak gerek. alkolik gaye rolünde oldukça iyiydi. film, bacall-bogart ortaklığının dördüncü filmi, bacall'ın beşinci filmi aynı zamanda. tabi huston'ın da dördüncü filmi. huston bu filmden önce üç film çekmişti. bu filmde bogart ile ikinci kez çalışmıştı (sonradan sıkça bogart ile çalışacaktı). bacall ise arka arkaya çektiği beş filmden dördünde kocası bogart ile çalışmış. bu da ortaklıklarının sonucusu. ikisini izlemek her zamanki gibi keyifliydi.

    basit bir konusu var filmin. bir gangster parayı parayla değiş tokuş edecek ve çekip gidecektir. otelin sahibini, bu adamın kızını ve "sadece buradan geçen" başka bir adamı (ve bir kaç kişiyi daha) burada rehin tutar. hikaye basit ama onu etkileyici kılan karakterlerini derinleştirip sağlam bir psikolojik gerilim ortaya koyması.
  • taraflı tarafsız herkesin ana avrat düz gittiği, sinema tarihindeki en kötü karakterler listesinde ilk 5'e rahat girecek it's a wonderful life filmindeki mr. potter karakterini canlandıran lionel barrymore bu filmde kızı ile key largo otelini işleten içi dışı bir, temiz huylu, yaşlı ve hasta bir adamı canlandırır. hayat gerçekten garip.
  • key adalarından ilki, adeta cennetten bir parça. hala aynı ise yolunuz düşerse adada bulunan kamp alanına muhakkak uğramalısınız. farklı tasarımlı karavanlar, sakin havuzu, atlas okyanusunun dalgasiz noktalarından birinde olan plajı ve geceleri size eşlik edecek sincapları ile huzurun yakalanması garanti. ek olarak kano yapmayı da unutmamak gerek.
  • john huston'un yönettiği 48 yapımı bir eser. bir film noir midir tartışılır ama açıkçası benim beklentilerimin altında kalan bir film oldu.

    o yıllardaki twist'li, sürprizli filmlerden biri olduğunu söyleyemem. fakat filmde üzerinde düşünülmesi gereken bazı alt metinler gözüme çarptı.

    --- spoiler ---

    suç işleyen kızılderililer, kızılderililer tarafından birleşik devletler diye adlandırılan iyi yürekli ama yaşlı mr. temple, savaştan yeni dönen yürekli, zeki ama uğruna savaşacağı değerleri sorgulayan bir binbaşı, birleşik devletleri yolsuzluk ve suçlarla ele geçiren bir gangster. bütün bunlar o yıllardaki birleşik devletleri ve içerisinde yaşadığı sorunları sembolize ediyor gibi. mesela mr. temple kızılderililerin iyi ve dürüst insanlar olduğunu söylemesine rağmen çaresiz kalarak istemeden de olsa onların ölümüne engel olamaması. filmi dikkatli izlerseniz bu sembolizmi fark edebilirsiniz.

    --- spoiler ---

    yönetmenin herkesi bir otelde toplayıp; değerler, cesaret, korku gibi temalar etrafında hesaplaştırıp güzel bir psikolojik gerilim filmi yaratması o yıllar için gerçekten başarılı denilebilir. fakat bu filmi o yıllardaki film noir'ler ile aynı kefeye koymamak lazım. stil ve yaklaşım olarak farklı bir yapım.
hesabın var mı? giriş yap