• (bkz: ali teoman) ın bu gün itibari ile raflarda yer alan yeni romanı. kitabın girişinde belirtildiğine göre bu kitap, (bkz: uykuda çocuk ölümleri) ile başlayan konstantiniye üçlemesinin ikinci kitabıdır.

    edit : daha bitmese bile uykuda cocuk olumleri'ndeki ansiklopedi kısmının ozlemle anıldıgı, ali teoman'ın kafayı biraz fazla cinsellige taktıgının gozlemlendigi bir kitaptır
  • ali teoman'ın fantazi dünyasını fazlaca çalıştırdığı kitaptır. kitabın merkezinde cinsellik vardır dersek belki abartmış oluruz fakat illa ki gerçeğe yakın bir yargıda bulunmuş oluruz.
    bunun yanında, uykuda çocuk ölümlerindeki ansiklopedik kısımların aksine teoman bu kitapta karakter tasvirlerinde zirvelere oynamaya çalışmıştır. bu tasvirlerin başarısı kitap bittikten ve hatta üzerinden aylar geçmesinden sonra daha iyi anlaşılmaktadır. sokakta yürürken, otobüste otururken sürekli kaynağı bilinmeyen tasvirler gelir insanın aklına ve sonra bunların karadelik güncesinin karakterleri olduğu hatırlanır.
    illa ki okunacak ali teoman kitapları arasında olmasa da, okunduğunda tadı damakta kalan kitaplardandır
  • götünden sallamanın en güzel örneği, karadelik güncesi.. seyfettin stigma iyi bok yedi / goethe yazmıştı / yazar götünden element uydurmuştu / acıma yetime döner koyar götüne demişler / zaten götü yere yakın olandan korkacaksın / ne de olsa 'mazeret göt gibidir, her canlıda bulunur ibrahim/ işte öyle göte gelirsin / ak göt kara göt belli olur önünde sonunda / zaten biliyordun, göt kıspetten çıkınca yarrak bağdat'tan gelirdi.. / adamın götünden kan alırlardı ibrahim, kan ! / şimdi artık dünya sikime minare götüme de diyemezsin / götünün kılları kadayıf olmuştu ama sen götüne güvendin ve göt oldun / işini bilmeyen çavuşlar, döner götünü avuçlar, artık biliyorsun / oysa sen ağzını hayıra götünü bayıra açardın bir zamanlar / şimdi götüm götüm ölüme yürüyorsun / yürü, orda görüşürüz..
  • uykuda çocuk ölümlerindeki kafkaesk havadan sonra, postmodern-kafkaesk ve fantestik disütopyayı çocuk gözünden tamamlamış bir kitap karadelik güncesi. ali teoman'ın gene merkezinde istanbul var. istanbul'daki disütopik yaşam, ibrahim nemrüt karakterinin şazinuş adlı bir çocuğu araması üstünden anlatılıyor. her ne kadar millet sallama falan dese bile, kitabı okudukça tasavvufa, danteye, kıyamet gününe vs. göndermeler olduğunu anlıyorsunuz. ben gene iddia ediyorum ali teoman kurgusal olarak temelini bu üçlemede istanbula ve arayışa dayandırdığından ötürü orhan pamuk'un içiçe geçmiş postmodern yapısından (metinlerarasılık) oldukça etkilenmiş. (kurgusal olarak elbette ama konu olarak kitap gene bir bireyin diğer bir bireyi şehirde/insanlarda arayışı olarak aynı)
    misal kurgu olarak;
    " niçin mi arıyorum ibrahim'i? niçin mi? .... başka kimi arayacağım, ibrahimden başka kimim var ki benim? onu arayacağım elbette. herkes onu ibrahim'i arıyor." (karadelik güncesi, yky, 2013, sf 343)
    " hepimiz onu bekliyoruz, hepimiz yılardır onu bekliyoruz. bazılarımız galata köprsüüzerindeki kalabalıktan bunalıp haliç'in kurşuni mavi sularına kederle bakarken..." (kara kitap, yky 2015, sf 163)

    tabi kitabın ana konusu bir kayıp/arayış olmasına rağmen yan konulardan biri cinsellik ve cinsellikle tanımlanabilecek yaşam. bu bağlamda, her ne kadar daha önce yengeç/oğlak dönencesi kısmen tasviri yüksek kitaplar okumuş olsam da kitabın belli bölümleri ters köşe yapıyor. hem de üstüne hiç düşünmediğiniz kelime oyunları ile. rektüm haritası, psik(anal)iz bunların örnekleri elbette.
    asıl hikaye gene yaşam-ölüm döngüsü üstüne olduğunu da son birkaç sayfa da görüyorsunuz, bu bağlamda şazinuş'un yazdığı mektup/günce varoluş-nihilist bakış açısının disütopik birdünya da sözde birçocuk üstünden meselenişi.

    " iyi bana sorarsan bir insanın geberip gitmesidir, cenaze levazımatçıları ve solucanlar aç kalırdı yoksa. eğer insanlar birdenbire ölmemeye başlasalardı bunun toplum düzeni ve doğal yaşam döngüsü üzerinde nasıl yıkıcı etkileri olacağnı bir düşün...... kötü ise bir çocucuğun dünyaya gelmesidir örneğin. " (karadelik güncesi, yky, 2013, sf. 456)

    elbette uykuda çocuk ölümleri daha başka, bambaşka. özellikle ansiklopedi kısımları.
    ama bu da lazım türk edebiyatına.
  • ilk kitaptaki*, hiçbir şeyin garip karşılanmadığı bir rüya atmosferinde geçen, kedi fare oyununa bu kitapta da (farklı bir düzlemde) devam ediyor ali teoman. yine bu kitapta da alabildiğince genişleyen(evet, genişleyen) mekanlara tezat olacak şekilde yoğun bir klostrofobi hissi hakim. sanırım bu ayrıntılar üclemeyi birbirine bağlayan görünmez iplikler. üçüncü kitabı da bitirince bu fikrimi tekrar değerlendiririm.

    --- spoiler ---
    kör adamın "ibrahim ibrahim nerdesin" diye bağırdığı bölüm asaf halet çelebi nin ibrahim* şiirindeki haykırışları anımsattı bana . (bu şiiri sevmemin de etkisi olabilir tabii bu çağrışımda.) biraz daha düşündüm ve buraya bi ekleme yapmak istedim: bu şiirin çagrışması tesadüf değil bence; bu şiirde ibrahim e seslenen kişi onu ilahi aşktan uzaklaştıran şeyleri kastederek "ibrahim içimdeki putları devir" der, arınmak ister. bu kitapta da ibrahim nemrud un arınmasını okuyoruz. kitabi okuyanlar bu nasıl arınma diyecek şimdi, insanın içindeki kötülükle yüzleşmesi ve onun varlığını kabullenmesi de arınmak için atılmış bi adımdır bence.

    bütün kenarlarda köşelerde aranan şazinuş*tan bahsetmeden olmaz:
    "derin ve bulanık bir sudur şazinuş, ne kadar dikkatli bakarsan bak dibini göremezsin. gördüğünü sandığın anda, bir de bakarsın ki, aslında bir yanilsamaymış gördüğün. kaygan bir yakamoz kamaştırmıştır gözünü ya da derinlerde bir yerde ne idüğü belirsiz devingen bir karaltı -iri ve tembel bir balık veya ürkünç bir su ejderi- takılmıştır gözüne, hangisidir, bilemezsin. yahut -ki hayli sık olur bu- kendi çarpık yansını görmüşsündür suyun durgun ve dumanli aynasında ve bunun şazinuş olduğunu sanmışsındır."

    --- spoiler ---

    *sazenuş denmiş ama benim elimdeki 2007 yky baskısında şazinuş olarak geçiyor bu isim.

    bu kitabı birinci kitaptan daha cok beğendim, bakalım üçüncüyü okuyunca fikrim değişecek mi.
  • yersaray: yerebatan sarayı
    telörgü: tellaklar örgütü
    tekbir: tellak köçekleri birliği
    safha: safran hanı
    postiş: posta işleri
    mide: milli dedektiflik enstitüsü
    lavaş: lavman anonim şirketi
    imge: iman gençlik
    haykır: hayal kıraathanesi
    gog: goliath ile grand

    gibi kısaltmaların yaratıldığı ali teoman romanı.
  • uzun zamandır okumak isteyip de bir türlü zamanını denk getiremediğim "konstantiniyye üçlemesi"ne tam ortasından giriş yaptım: "karadelik güncesi"

    sahafta gezerken karşıma çıkan kitaba, tutarlılıkta ülke gündemi gibi olan bilinçaltım "al bunu, tam zamanı!" tepkisini nasıl olduysa tutarlı bir şekilde verdi. ikinci kitap olması pek de önemli değildi ne de olsa çok da bir şey anlatmayan arka kapak yazıları gayet güzel şeyler fısıldamıştı bu sefer dimağımıza.

    kitapta altı, üstü, köşesi, sayfası, bölümü vesaire derken çizili o kadar fazla cümle var ki buraya alıntılamaya kalksak kitaba çok fazla "spoiler" vermiş oluruz, tadımız kaçar.
    anahtar kelimeleri vermeyi yeğlerim: ibrahim nemrud(tarihi şahsiyetler babında düşünün), psikanaliz(kelimeler albayım bazı anlamlara gelmiyor), kulamparalık( kitabı skolastik kafayla okuyacaklar için bu bile yeterli)

    ali teoman, uzun boylu düşünmek isteyenlere bol göndermeyle dolu ama aynı zamanda "ben göndermelerle uğraşamam bana sürükleyici bir kurgu, grotesk atmosfer, bol kahkahalı bir şeyler lazım" diyenlere de hitap eden bir üçleme kaleme almış. bu kitapta "insanın yazgısı toplumun yazgısıdır" ve "insan, kilitli bir sandukadır; açılınca içinden ne rezillikler çıkar bilinmez efendi." cümleleri detaylı şekilde nasıl bir roman haline getirilir, bunu cevaplamış.

    romanda üslubun çekiciliği bana göre kurgunun önüne geçmiş. bu da beni, romanda acaba daha neler olacak yerine, okurken en çok aradığım şey olan "dilsel maharetin yaratmış olduğu okuma zevki"ne götürüyor.

    iyi okumalar...
  • üçlemenin ilk kitabı uykuda çocuk ölümleri’ndeki farklı istanbul tezahürünün bu kitapta çok daha açık ve ayrıntılı olarak işlendiği, nevi şahsına münhasır istanbul algısını farklı yöntemlerle ortaya koyan, ali teoman’ın konstantiniyye üçlemesinin ikinci kitabıdır.

    --- spoiler ---

    ilk kitapta kurgulanan istanbul, bu kitaba nazaran üstü kapalı bir biçimde farklı olduğunu hissettiriyordu. ilk kitabın boğucu ve karanlık atmosferi, büyük kısmının yeraltında geçmesi gibi durumlar buna sebebiyet vermekteyken; ikinci kitap bir arayışı anlattığı ve doğal olarak istanbul’un muhtelif yerlerinde geçtiği için ali teoman’ın kurguladığı istanbul tüm farklarıyla ve çok daha belirgin biçimde karşımıza çıkıyor. öncelikle ali teoman’ın kurguladığı istanbul’un aslında osmanlı imparatorluğu’nun yıkılmadığı bir kurguya oturtulduğu aşikâr. her iki kitaptaki osmanlı bankası, sikke, mecidiye, altın gibi para birimleri; ölçü birimi olarak arşın, kulak gibi birimlerin kullanılması; bu kitapta ayasofya’nın hala camii olarak varlığını sürdürmesi-günümüzde tekrar camii olsa da kitabın yazıldığı dönemde müzeydi-; idari görevlilerin ve kurumların osmanlı döneminden kalma unsurları da barındırması bu kurguyu önümüze koyuyor. aynı zamanda mevsimlerin bile ters yüz edildiği bir evrende geçen bu kitapta, temmuz ve ağustos ayları kar yağan, soğuk aylar olarak karşımıza çıkıyor.

    bu kurguda ilk kitaptaki gibi anakronistik ögelerin mevcudiyeti de göze çarpıyor. ilk kitapta geçmişte başat unsurların günümüz dünyasında da hala çokça kullanılması gibi bir yaklaşım mevcuttu. bu kitapta ilk kitap kadar anakronistik ögeler en önde gelen unsurlar olmasa da, hikâyenin gidişatı boyunca ara sıra karşımıza çıkmakta. ilk kitaptaki anakronistik ögelerin çokluğundan ötürü geçmiş ile günümüz arasındaki farkların eritildiği, adeta geçmiş ile günümüzün bir olarak var olduğu bir postmodern istanbul algısı mevcutken; bu kitapta osmanlı imparatorluğu’nun yıkılmadığı ve istanbul’un bu minvalde var olmaya devam ettiği bir alternatif kurgu ile oluşturulan bir istanbul var.

    bu kitabın bir diğer farklı yönü ise, istanbul’un ve aynı zamanda bazı olguların bilindik istanbul’dan farklı bir yapıya sahip olması. bunu ise ya bazı konularda eski veyahut yabancı düzenleri örnek alarak ya da istanbul’da bilinen olguları değiştirerek veya yeni olgular ekleyerek yapıyor. karakterin dava vekilliği mesleğini yürütmesini ele alacak olursak, bu meslek türü ülkemizde yaklaşık 50-60 senedir bulunmamakta. aynı şekilde hukuk düzeninde avukatlık sınavı, savcı yardımcılığı gibi halihazırda ve kitabın yazıldığı dönemde kesinlikle bulunmayan avrupa menşeili kurumlar mevcut. ali teoman bu kurguyu oluştururken kendine has bir evren oluşturabilmek için bilinen meslek yahut kurumlara ekleme yaparak ya da eskileri devam ettirerek ilginç bir yol izliyor. bunun yanında, bilindik istanbul’a da eklemeler yahut belli şeylerde değişiklikler yapıyor. karakterin ofisinin yerebatan sarnıcı’nda olması, ayasofya’nın hala camii olması-kitabın yazıldığı dönemde müzeydi-bu değişikliklere verilebilecek örnekler iken; karşıya denizin altından metroyla geçiş imkânı-o dönemler marmaray da yoktu- ve özellikle yabancı film* ve eserlerdeki distopik cyberpunk havası veren uzak doğu esintilerinin de her yere açılmış çin lokantaları ve arabesk eserlerin çin ezgileriyle süslenmesi şeklinde ortaya konulan olgular da yapılan eklemelere örnek olarak verilebilir. cyberpunk evreni özellikle japon ögelerle süslenmekte ise de, ali teoman burada çin etkisini başat tutarak farklı bir yola başvurmuş.

    ali teoman her zaman orhan pamuk ile karşılaştırılırken, bu kitabı da kara kitap’a benzetilmekte. her ne kadar iki kitap da arayışı konu alsa da ve bu hususta tasavvufi alandan-bu kitapta çok daha arka planda da olsa ve baskın bir şekilde yer almasa da-yararlansa da, kanaatimce okurların iddia ettiği kadar bir benzerlik yok. kara kitap’ta ortada kayıp bir kişi mevcut ve bu kişinin nerede olduğuna dair bir fikir yok iken, bu kitapta kayıp bile denemeyecek bir kişi aranmakta ve kitabın ortalarına kadar gayet akıcı ve bilgilerin kolayca edinilebildiği bir iz sürme mevcut. bu kitapta kara kitap’a nazaran çok daha rahat ve açık olarak hissedilen şey, önemli olanın aranan değil arayış olduğu. zaten bu kitabın yarısından sonra arayış şekil değiştirip saklanışa dönmekte. gerek karakterler gerekse de gidişata bakıldığında kara kitap’tan ziyade aslında lolita’yla çok daha fazla benzerlik olduğu söylenebilir. her ne kadar aynı zamanda lolita’dan farklı olduğu da aşikar olsa da, kitabın yarısından itibaren bir çocuk bir yetişkinin saklanarak otellerde vakit geçirmesi, aralarındaki sıkıntılı ilişki ve bunun kitap ilerledikçe lolitavari bir durum alması ve daha sonra taraflardan birini kaybetmek gibi kısımlar lolita’yı bir hayli andırmakta. işleniş açısından da lolita’nın tam tersi bir gidişat söz konusu. lolita’da başta birlikte vakit geçirildikten sonra, olay kayıp birinin aranmasına dönmekteyken; bu kitapta başta aranan birinin bulunması ve sonra birlikte vakit geçirilmesi ve tekrar bir kayıp söz konusu. işlenen durumların lolita gibi sıkıntılı hususlar olması da bu kitapları birbirlerine tabii bir şekilde benzer kılmakta.

    bu istanbul tezahürlerinin yanında, bu kitapta da artık ali teoman’ın kurguladığı evrenlerde alametifarikası haline gelmiş kurumların eğlenceli kısaltmalarının yanında, oldukça edepsiz bir dil kullanımı da mevcut. ilk kitaptaki argo kullanımı fersah fersah aşan bu kitapta, kelime oyunlarının kurgusunda da oldukça fazla argo mevcut. kitabın genel gidişatı göz önünde bulunduğunda kanaatimce zerre sırıtmayan ve her ne kadar garip dursa da gerçekçilikten uzak olmayan bir dil kullanımı-kendim de her ne kadar kitaptaki kadar yoğun ve her an olmasa da ara sıra böyle saçma sapan argo kullanımları yaptığım için gerçekçi geliyor olabilir-mevcut.

    dil demişken, bu kitapta da ali teoman kendi üslubunu başarılı bir şekilde devam ettiriyor. özellikle ilk kitapta başta abartılı bir üslup gibi görünse de, kitaplarının geçtiği kurgu anlaşılınca ustalığı ortaya çıkan dil kullanımı, bu kitapta da oldukça başarılı bir şekilde göze çarpıyor. dil kullanımının yanında, eski mısır, mistik öğretiler, tasavvufi düşünceler gibi eserin altını dolduran konular da aynı şekilde devam etmekte.

    ilk kitap kadar yararlandığı kaynakları açık etmese de dolu bir temeli haiz, sürükleyici bir kurgu ile ilgi çekici bir konunun bulunduğu bu kitap ali teoman’ın iyi işlerinin arasında yer alıyor.
    --- spoiler ---
  • hayalgücüne hayran kaldığım mükemmel bir yazar ali teoman. konstantiniyye serisinin ortasındaki kitap bu. ancak serideki kitapların birbirleriyle bağlantıları yok. istediğiniz sırayla okuyabilirsiniz. ibrahim nemrud bey'in bu sürreal yolculuğunda karşısına çok ilginç karakterler çıkıyor. bir sonraki adımı zaten tahmin etmeye hiçbir zaman imkan olmuyor ali teoman'da. kafkaesk türü eserlerimizin en iyilerinden biri. ancak yazarın bazı cinsel öğelere aşırı takıntısı arada illallah ettirtti bu kitapta. insanların birbirine yazarı yeterince tavsiye etmemesi ya da yazarın bu müthiş hayalgücüne rağmen az bilinirliği muhtemelen bu yüzden. aşırı beğendim ama kimseye de oku demedim. serinin diğer iki kitabında bu durum yok bu arada.
  • dili çok gelişmiş olmakla birlikte ifade biçimi ve savunulan görüşü maalesef tasvip edemediğim bir kitap.
hesabın var mı? giriş yap