• (bkz: j'accuse...)
  • aynı zamanda yönetmenliğini abel gance'in üstlendiği 1938 tarihli bilimkurgu.

    stalemate uyardılar, 1919 tarihli ve savaş filmiymiş.
  • damien saez'in mükemmel şarkısı, noir desir'in tostaky albümü tadını verir, ardından da pilule plase olur. bunun yanında zola'nın tarihi sloganı. 753 kişinin ölümünden suudi'ler sorumlu değil diyenlerin suratına tükürerek söylenmesi gereken kelime. arapçası tabi.
  • emile zola, 19. yüzyılda yaşamış dünyaca ünlü bir fransız yazar. dünya edebiyatı meraklılarının mutlaka bildiği, bazı eserlerini okumuş olduğu bir yazar. emile zola'nın dünyada tanınmasının en önemli sebebi ise yazdığı romanlar değil, 13 ocak 1898 tarihinde dönemin fransa cumhurbaşkanı'na açık mektup şeklinde kaleme aldığı ve l’aurore gazetesi’nde yayımlanan makalesi. "itham ediyorum", "suçluyorum" başlığıyla yazılmış olan bu makale, iftira atılan ve haksız yere casuslukla itham edilerek mahkum olan yüzbaşı alfred dreyfuss'dan bahsetmektedir.

    ünlü yazar emile zola, dreyfuss olayını yakından takip etmiş, olayın bir hukuk faciası olduğuna kanaat getirerek en ince ayrıntısına kadar dreyfuss olayında, delillerin düzmece olduğunu, kendisi bir yahudi olan richard dreyfuss'ün masum olduğunu, çok başarılı ve geleceği son derece parlak bu yüzbaşının başına gelenlerin fransa'da giderek artan yahudi düşmanlığından kaynaklandığını ve bu hukuksuzluğun fransa'ya yakışmadığını belirtmişti makalesinde.

    bununla beraber dreyfuss davası, yalnızca bir hukuk ve ayrımcılık skandalı değil, aynı zamanda başta ordu ve yargı olmak üzere ülkenin tüm kurumlarını temellerinden sarsan bir toplum olayıydı. tam 12 yıl sonra dreyfuss'ün aklanmasıyla sonuçlansa da, üçüncü cumhuriyet ve çağdaş fransa'nın tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu.

    emile zola'nın "suçluyorum" adlı makalesinin 2016 yılının başlarında kaybettiğimiz yazar tahsin yücel'in çevirisi ve önsözüyle yayınlanmış olduğunu burada hatırlatalım.

    dreyfuss olayından ve ünlü yazar emile zola'nın "suçluyorum" makalesinden neredeyse 120 yıl sonra biz de 2016'nın türkiye'sinde "suçluyorum" diyoruz ve ekliyoruz "artık bu kadar yalan yeter!"

    15 temmuz darbe girişiminden sonra sanırım akıl sağlığı yerinde olan herkes fethullah gülen terör örgütünün ne kadar tehlikeli, acımasız ülkemizi felakete sürüklemek isteyen bir yapılanma olduğunu ve bu örgütle devletin mücadele etmesi gerektiğini anlamıştır. buraya kadar tamam.

    ancak sonrasında, fethullahçı terör örgütü/paralel devlet yapılanması'na (fetö/pdy) karşı mücadele kapsamında, devlet memurlarına uygulanan, görevden uzaklaştırma ve sonrasında memurluktan ihraç uygulamalarının son derece büyük haksızlıklara sebebiyet verdiğini görüyoruz.

    dr.ümran çetinçelik 18 yıllık bir devlet memuru. özel sektörde çalışmak yerine devlet hastanelerinde vatandaşa hizmet etmeyi tercih etmiş bir uzman hekim. fetö'cülükle, fetö/pdy ile hiç bir alakası yok. ne bankasya'da parası var, ne herhangi bir sendikaya üye, eşi cemaatçi okulda öğretmenlik yapmıyor, tıp eğitimini alırken cemaatçilerin yurtlarında değil devletin yurtlarında kalarak vatanperver ailesinin kısıtlı imkanlarıyla eğitimini devam ettirebilmiş. bylock'u yok, sosyal medyada yok. peki nedir suçu?

    buradan sormak istiyoruz, dr.ümran çetinçelik hiçbir fetö/pdy kriterine uymazken, hangi suçlamayla görevinden önce uzaklaştırılıp sonra da ihraç edildi? hangi delillerden dolayı soruşturmayı yöneten sağlık bakanlığı yetkilileri bu hükmü verdi?

    yoksa dr.ümran çetinçelik işini iyi yaptığından mı, menzil ya da herhangi başka bir tarikata üye olmadığından mı suçlu? sosyal demokrat bir duruş sergilemesinden mi, yoksa başıaçık olmasından dolayı mı suçlu? bir cumhuriyet kadını olmaktan mı suçlu? eğer doktor ümran çetinçelik'in başı kapalı olsaydı, bu suçlamalar karşısında ona sahip çıkar mıydınız yoksa çıkmaz mıydınız?

    15 temmuz darbe girişimi ve fetö/pdy ile mücadele bahane edilerek, hiç bir kritere uymaksızın tamamen keyfi nedenlerle devlet memurluğundan ihraç edilen ve tüm hakları elinden alınan tek mağdur dr.ümran çetinçelik mi? hiç sanmıyorum. tüm bu gerçek anlamda mağdur insanların durumu ne olacak?

    sağlık bakanı sayın akdağ'ın buna cevabı hazır görünüyor. sayın akdağ milat gazetesine verdiği röportajda bakınız ne diyor:
    "bunların kendilerini tamamen saklamış olanlarını yakalayıp çıkarmak kolay değil. bu mücadeleyi kamuda bitirdik dersek yanlış hareket ederiz. her zaman dikkatli olmak zorundayız. bu fetö'cülerin asıl tehlikeli adamları by-lock da kullanmıyor, by-lock kullananlar da orta sınıfta belki. bank asya'ya para yatırır mı o adam, sendikaya üye olur mu? bunlar böyle tehlikeli bir sınıf ve hakikaten dünya tarihinde de eşi benzerleri var mı bilmiyorum.."

    bu açıklamadan anlaşılıyor ki, fetö'cülükle suçlanan ve memurluktan ihraç edilenlerin tümü en kötü, en tehlikeli terör örgütü üyeleri! bir diğer deyişle "büyük başlar". hiç bir kritere uymaksızın fetö/pdy bağlantılı olmakla suçlanmış memurlar "bak gördün mü, hiç bir kritere uymuyor, demek ki kendini çok iyi gizlemiş!" mantığıyla suçlanıyorlar. tabi canım, iftiraya uğramış olabilmeleri ihtimali zaten sıfır hem bizim memlekette kimse kimseye iftira atmaz, kimse gıybet yapmaz ki! oysa sayın akdağ'dan sağduyulu bir açıklama olarak"hata payımız elbette halen var, mağdur olanlar şikayet dilekçelerini şu veya bu birime göndersin" demesini beklerdik.

    devlet büyüklerimiz belki de farkında değil, bu ülkeyi seven, ülkesine hizmet etmeye kendini adamış masum insanlar ötekileştiriliyor, yakın çevreleri, meslektaşları onlardan ortaçağ'da vebalılardan kaçıldığı gibi kaçıyorlar. bu masum insanlar, çaresiz ve ümitsiz bırakılıyor. bu süreç fetö/pdy mücadelesini sulandırmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmiyor.

    bir sözümüz de bu tür haksızlıklara sessiz kalan, yakınında, çevresinde fetö'cülükle hiçbir alakası olmadan ihraç edilmiş insanların varlığına şahit olan ve korkudan bu duruma "hiç bulaşmak istemeyen", "ben de aile geçindiriyorum" diyen, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" düşüncesiyle hareket edenlere. unutmayın bir gün sizler de mağdur olursunuz ve kafanızı kaldırıp baktığınızda yapayalnız kaldığınızı görüverirsiniz.

    120 yıl öncesinin fransa'sında vuku bulmuş "dreyfuss olayı"na geri dönersek, emile zola, dreyfuss olayında kayıtsız kalan ve adaletin gerçekleşmesi için fazla bir şey yapmayan hükümetin acziyetini ortaya koyuyor ve onu harekete geçmeye çağırıyordu. ünlü yazar bu haksızlığı korkusuzca kaleme alıp, kamuoyunu bu konuda bilinçlendirmeye çalışırken, bizzat kendi başının derde gireceğini elbette biliyordu ve girdi de. fakat bunun pek bir önemi yoktu, ünlü yazar bir vatanseverdi ve bu hukuksuzluk ve adaletsizlik çok sevdiği ülkesine, fransa'ya yakışmıyordu. 1906’da dreyfuss, yüksek mahkemede beraat etti. orduya dönmesine de izin verildi. hem de binbaşı rütbesi ile devam edecekti. dreyfuss’a aynı zamanda legion d’honneur nişanı verildi. dreyfuss birinci dünya savaşı sürerken general oldu. 1930’da alman askeri ateşesi shwarztkoppen’in anıları yayınlanınca dreyfuss’ün suçsuzluğu bir kere daha ortaya çıktı.

    bizler de tıpkı emile zola gibi, ülkemizdeki adaletsizliğe ve hukuksuzluğa -ab devletleri öyle diyor diye değil- karşıyız. çünkü ülkemize yakışmadığını düşünüyoruz. dr.ümran çetinçelik ve onun gibi daha nicelerinin, haksız yere memurluktan ihraç edilmesine göz yumanları, kişisel husumet, kıskançlık, hırs gibi duygularla masum insanlara iftira atanları, tıpkı emile zola'nın yaptığı gibi suçluyoruz, itham ediyoruz.

    "fetö'nün devletten ayıklanmasında kılı kırk yarıyoruz", "mağduriyet yaşanmasına izin vermeyiz", "at izi it izine karışmış, bunun böyle olmaması lazım","kamu'da soruşturmalar büyük bir titizlikle yürütülüyor" diyenleri suçluyoruz. "biz kriz masaları kurduk, mağduriyetlerin takipçisi olacağız" diyen ana muhalefet partisi chp yetkililerini suçluyoruz. hangi mağdurun dilekçesini okuyup durumunu incelediniz ve hükümet yetkililerinden hesap sordunuz.

    suçluyoruz ve ekliyoruz, yalan söylüyorsunuz ve artık bu kadar yalan yeter!

    kamu hastanelerinde görev yapan ve khk'lar ile ihraç edilmiş olan hekimler gitti ve artık sağlık bakanlığı'na bağlı tüm hastanelerde fetö temizliği tamamlandı. sizler kendi söylediklerinize gerçekten inanıyor musunuz?

    görevden uzaklaştırılmış olup sağlık bakanlığı'na, valiliklere, bimer'e, cumhurbaşkanlığı makamına "ben masumum, fetö/pdy ile hiçbir alakam yok, lütfen soruşturmayı titizlikle yürütün, masum olduğumu göreceksiniz" diye kendi durumunu anlatan masum insanların sayfalar dolusu dilekçelerini sağduyulu bir yetkili bir kere olsun okudu mu? hepsinin okunmadan çöpe gittiği anlaşılıyor. sözüm ona mağduriyet masalarında, kriz masalarında ve komisyonlarda görevli olan insanlara, 15 temmuz darbe girişimini fırsat bulup masum insanlara iftira atanlara sesleniyorum, rahat uyuyabiliyor musunuz? vicdanınız rahat mı? halk arasında "emir büyük yerden" diye bir laf vardır, buradaki duruma uyarlaması herhalde "iftira büyük yerden" olurdu. e tabi, iftira büyük yerden olunca yapılabilecek birşey yok.

    dr.ümran çetinçelik'in başına gelenler, uğramış olduğu haksızlık, çaresizliği, devletine olan inancını yitirmesi, ülkemizde masum insanların başına gelebilecek kötü şeylerden sadece bir tanesidir. çok daha büyük haksızlıklara uğrayanlar onlar ne yapsın? demekte olduğunuzu duyar gibiyim. ama bir yerden başlamak lazım, sessiz kalma tercihinin kullanılmasını, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" şeklindeki düşünce yapısını suçluyorum.

    ülkesini seven biri olarak ve çocuklarımıza daha iyi bir gelecek sağlama adına,

    suçluyorum.
  • fransa'da bir subayın yahudi olduğu için sahte kanıtlarla suçlanarak sürgüne gönderilmesi* üzerine emile zola'nın üçüncü fransa cumhuriyeti'nde zamanın cumhurbaşkanına hitaben yazdığı mektubun ismi. başkalarına haksızlık yapılırken de zaman zaman susmayı tercih etmiş şahsımın da okurken iğnelendiği yazın. "nasıl rahat uyuyorlar" ifadesi bana, bize, hepimize....

    --- spoiler ---

    fransa'yı ayağa kaldırıyorlar, onun haklı heyecanının arkasına gizleniyorlar, yürekleri bulandıran ağızları kapatıyorlar, kafaları saptırıyorlar. ben bundan daha ağır bir yurttaşlık suçu bilmiyorum.

    bu andan sonra sorumluluğu yalnızca ağırlaştı, başkalarının suçunu kendi üzerine aldı diğerleri kadar suçlu o da, hatta onlardan daha suçlu çünkü adaleti yerine getirmek elindeydi ama hiçbir şey yapmadı.

    üstelik bu insanlar uyuyabiliyorlar, eşleri ve çocukları var, onları seviyorlar!

    o tüm dünya önünde yanlışı zorla benimsetmek gibi düşüncesizce bir komplo tezgahlarken, kendisini özgür ve dürüst ulusların başında yiğit bir ordu olarak görmek isteyenleri fransa'yı bulandırmakla suçlamış olmak da bir suç. kamuoyunu saptırmak, yoldan çıkmış olan, onu sabuklamaya götürecek ölçüde bir ölüm görevinde kullanmak da bir suç. içinde atamaması durumunda insan haklarının savunucusu fransa'nın ölmesine yol açacak iğrenç yahudi düşmanlığının arkasına sığınarak küçükleri ve alçakgönüllüleri zehirlemek, tutuculuk ve hoşgörüsüzlük tutkularını azdırmak da suç. kin yolunda yurttaşlığı zehirlemek de bir suç. son olarak, bilim, gerçek ve adalet çağını oluşturma yolunda iş başındayken, kılıcı tanrı yapmak da suç.

    gerçek su yüzüne çıkıyor ve hiçbir şey onu durduramayacak. gerçek toprağın altına kapatıldığı zaman, orada öyle bir toplanır, öyle bir patlama gücü kazanır ki, patladığı gün kendisiyle birlikte her şeyi havaya uçurur.

    benim tek bir tutkum var, öylesine acı çekmiş ve mutluluğu hak etmiş olan insanlık adına ışık tutkusu. ateşli karşı çıkışım ruhumun çığlığından başka bir şey değil.
    --- spoiler ---
  • "sırtını ahlaksız basına dayamak, paris'in tüm ipsizlerince savunulmaya boyun eğmek de bir suç; işte ipsizler takımı, hukukun ve yalın gerçeğin bozgunu içinde, hayasızca utkuya ulaşıyor. o tüm dünya önünde yanlışı zorla benimsetmek gibi düşüncesizce bir komplo tezgâhlarken, kendisini özgür ve dürüst ulusların başında yiğit bir ordu olarak görmek isteyenleri fransa'yı bulandırmakla suçlamış olmak da bir suç. kamuoyunu saptırmak, yoldan çıkarılmış olan kamuoyununu, onu sabuklamaya götürecek ölçüde bir ölüm görevinde kullanmak da bir suç. içinden atamaması durumunda insan haklarının savunucusu büyük ve özgürlükçü fransa'nın ölmesine yol açacak iğrenç yahudi düşmanlığının arkasına sığınarak küçükleri ve alçak gönüllüleri zehirlemek, tutuculuk ve hoşgörüsüzlük tutkularını azdırmak da bir suç. kin yolunda yurttaşlığı sömürmek de bir suç, son olarak; tüm bilim gerçek ve adalet çağını oluşturma yolunda iş başındayken, kılıcı çağdaş tanrı yapmak da bir suçtur."

    suçluyorum bir dürüstlük, bir uygarlık, bir cömertlik ve gözü peklik örneği, kendi türü içinde bir başyapıt.

    çağının romancısı émile zola, xıx. yüzyılın sonlarına doğru fransa'da, yahudi kökenli bir subayın, yüzbaşı alfred dreyfus'ün, haksız yere casusluk ile suçlanmasıyla patlak veren dreyfus davası üzerine l'aurore gazetesinde bir yazı yayınladı.

    yüzbaşı alfred dreyfus neyle suçlandığını bile söylenmeden tutuklanmıştır ve sağcı basın büyük bir karalama kampanyası başlatmıştır. yalnız dreyfus'u değil, tüm yahudileri, fransa'daki tüm yahudi topluluklarını suçlamıştır hatta.

    askeri mahkeme kamuya kapalı olarak yapılan bir duruşma ile dreyfus'ün rütbesinin geri alınmasına ve yaşam boyu sürgün edilmesine karar vermiştir basının haberlerine paralel olarak.

    bir şekilde gerçek suçlunun yargıç önüne çıkarılması sonucu dreyfus üç dakika içinde oy birliğiyle aklanır.

    .

    tüm bu olanlardan sonra emile zola cumhurbaşkanına mektup başlığı ile müthiş bir başkaldırı örneği gösterir.

    mektup, çağının aydınlarının sesi niteliğindedir ve fransa'nın tarihinde önemli bir dönüm noktası olmuştur.

    gerçeğin su yüzüne çıktığını ve hiçbir şeyin onu durduramayacağını söyleyen yazar, mektubunda da edebi bir dil kullanmış, dava çerçevesinde önemli noktalar hakkında sorgulamalarda bulunmuştur.

    "suçladığım insanlara gelince: onları tanımıyorum, hiçbir zaman görmedim, kendilerine ne hıncım var ne de kinim. benim için önemsiz varlıklar, toplumsal kötülük ruhlarından başka bir şey değiller. burada yerine getirdiğim edimse, gerçeğin ve adaletin patlamasını çabuklaştırmak için başvurduğum devrimsel bir yol yalnızca"

    .

    birkaç sayfalık bir kitap haline zar zor gelen mektubu bir edebi klasik yapan ise isimleri değiştirdiğimiz zaman günümüzdeki birçok durum karşısında geçerliliğini sürdürmesi ve haksızlığa karşı hala cesur kalemlerin olmaması sayılabilir.

    can yayınları'nın dokuzuncu basımından yaptığımız alıntılar da gösteriyor ki medyanın ahlaksızlığı ya da korkak gazetecilerin varlığı hiçbir zaman değişmedi, her şey aynı döngüde sürüklenip günümüze kadar geldi.

    suçluyorum 'u okumak bu anlamda biraz üzücü, biraz da cesaretlendiren türden bir deneyim
  • roman polanski’nin dreyfus olayı'nı konu alan yeni filmi. kasım ayında fransa'da gösterime giriyor.
  • yönetmenlik koltuğunda roman polanski'nin oturduğu 2019 yapımı film.

    film dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen 76. venedik film festivali'nde yapmış ve burada "jüri büyük ödülü"nün sahibi olmuştur.
hesabın var mı? giriş yap