• ing. insanlık alemi.. sosyal, kültürel ve kişisel bağlamda "insan olma" davranışlarını çevreler. soya, cinsiyete, sınıfa vb. bağlanmayan ve kalıtsal olan indirgenemez kişilik olarak açıklanabilir. tarih, felsefe, edebiyat ve tüm sanat dalları insanlık aleminin doğasını, daha geniş bi kültürü ve insan yaşamını oluşturan toplumsal sözleşmeyi anlamaya yardım eder.
  • filmi için (bkz: ningen no joken)
  • 1958 yılında yayınlanmış, martin heidegger’in biricik sevgilisi, karl jaspers’ın hayat boyu dostu olan hannah arendt tarafından yazılmış sıkı bir modernite eleştirisine sahip, insan varoluşunun politik boyutunu yüreklendirici bir yeniden başlama ve özgürleşme alanı açma gücü olarak kavramlara döken, insanın kendi olmasının uydurulmuş bir mahrem alana sıkışmış özel ilgilerden, sözde yaşam tarzının dış etkilerden korunma çabasından, kısır bir üretme-tüketme döngüsünden çok daha fazla bir şey olduğunu hatırlatan kitaptır. bunu hep yapıyorum. ilk cümlede bir çırpıda her şeyi anlatmak istiyorum. açalım.

    kitapta arendt insanın dünyalılığını politik olarak gerçekleştirmesini farklı bir insan olma hali, deneyimi olarak anlatır. insanın deneyimlediği diğer oluşlarla ve kendini buluşlarla karşılaştırıldığında birlikte olma olarak ortaya çıkan politik var oluş insan olmanın zirvesidir. soru şudur: politik olarak var olmak nasıl bir şeydir = var olmanın politik boyutu nedir? kitapta insan olmanın halleri belirli edimlerle ya da uğraşlarla özdeşleştirilir ve bu edimler, ya da hareket biçimleri, öznenin dünyayla ve diğerleriyle girdiği ilişkinin temelidir. arendt üç farklı edime tekabül eden üç farklı insan olma hali olduğunu söyler: emek, iş, eylem. emeğimizle hayvan, işimizle teknisyen, eylemimizle siyasi aktör oluyoruz.

    arendt'e göre, emek verdiğimiz şeyler biyolojik gerekliliklerimizdir ve emek alanında hayvansallığımıza hapsolmuş köleler durumundayızdır. bu emek alanı sürekli kendini yenileyen, hayatta kalmamızı sağlayan bir üretim ve tüketim zinciridir. emek alanını insan olmanın en alt seviyesi olarak tarif eder arendt. emek alanı özgürlük alanı değildir. marx'a sorsan yalan der. arendt'çim bir silkelen, kendine gel, kör müsün der. arendt de diyor ki biz önce emek, iş ve eylemi bir ayıralım, farklı kategoriler olarak koyalım. çünkü işçi yalnızca emeğiyle tanımlandığı müddetçe en önemli siyasi boyutu unutulmuş oluyor. işçinin dünyayı değiştirme potansiyeli emeğinden gelmez siyasi aktör olarak siyasi mücadelesinden, eyleminden gelir ve bu başka bir var olma şeklidir. neyse, marx eleştirisi kitabın emeği anlatan bölümünde yer alıyor. biz devam edelim. ikinci edim planlama, inşa etme, yaratma edimidir: işlemek. bir nevi zanaatkarlık. bu edimiyle kendini belirleyen özne doğa tarafından verili olana bağımlılığının üzerine çıkar ve kendine kısmen daha uzun ömürlü kültürel ve sosyal alanlar, yapılar, duvarlar, yasalar inşa eder. kendine kendi için bir dünya yaratır; kendini dünyalılaştırır. kestirmeden medeniyet diyelim. medeniyet, kurumlarıyla ve yasalarıyla insanların birleştiği ve ortak dertler ve amaçlar edindiği bir kamu alanı yaratıp bireysellikten kurtuluşu ima eder. insanın daha da insan olması için bir zemin sağlar.

    geldik insanlığımızı belirleyen son hareket biçimine: eylem. eylem basitçe insanın siyasi olarak varoluşuna tekabül ediyor ama ne kadar basit desem de işler burada biraz karışıyor. en iyi şekilde eylem insanın kendi kurduğu yapay yapıların ve sistemlerin de dışına taşabilme gücü olarak anlaşılabilir. kestirilemeyen ve gerekliliği nedenselliğe bağlanamayan değişimleri sosyal yapılara yedirebilme gücüdür. ne zorunlu bir yaşama faaliyeti olan emektir, ne de belirlenmiş araç-amaç ilişkisi ile işleyen çalışmadır. kendi kendini amaç edinen var olanı değiştirebilme gücüdür eylem. biricik özgürlüğümüzdür. arendt modern yaşamda siyasetin yaşamsal edim ve ihtiyaçlar üzerinden yürüyen, onları kullanan, basit bir yapay araç-amaç ilişkisine sıkışmış bir iş haline gelmesini kıyasıya eleştirir. bu aynı zamanda temsili demokrasinin, iktidar-direniş ikiliğinin, modern bağımsızlaşma-özgürleşme özdeşliğinin, insan hakları ve yasaların üstünlüğü söyleminin ciddi bir eleştirisidir. toparlarsak, arendt modernliğin bize insan olmak diye yutturduğu şeyin tam da insan olma koşulumuzun yitimi olduğunu söylüyor. ve daha neler neler. insan belki de sahiden bazı fikirlere tutunup yaşıyor şu hayatta. ya da bazı fikirler sahiden tutturuk oluyor. hayatının tutturuk fikri özgürlük fikri olanlar için kitap ufuk açıcı olacaktır diye tahmin ediyorum. kendini durduramayanlar alain badiou ve slavoj zizek’le çapraz okumalara, başka ateşli ilişkilere sıçrayabilirler. baştan çıkarılmayı sevenleri tutmayalım.
  • çok sevdiğim, sık sık kullandığım kavramdır.

    insan olmakla ilgili yaşadığımız bir sürü şeyi açıklayıp buna bağlamak favım.
hesabın var mı? giriş yap