• istanbul hükümetinin tbmm hükümetine karşı kurduğu ordu. kuvayi inzibatiye de denir. ahmet anzavur tarafindan kurulmu$tur.
  • damat ferit'çe kurdurulmuş ordu; zira istanbul hükumetleri damat ferit dışında hep tbmm'nin yanında olmuştur.
  • nutuk'tan..

    "...

    efendiler, izmit'te de süleyman şefik paşa komutasında, hilâfet ordusu adını taşıyan bir hain kuvvet yığınak yapıyordu. bunun bir kısım kuvveti de, bolu yakınlarında kurmay binbaşı hayri bey komutasında âsîleri desteklemişti. btz kuvvetle birlikte istanbul'dan gönderilmiş birçok subay da vardı.

    hilâfet ordusu'nun, süleyman şefik paşa'dan sonra, belli başlı komutanları, süvari tümgenerali suphi paşa ve topçu yarbaylarından senaî bey'di. istanbul'da da özel olarak kurulmuş bir kurmay hey'eti vardı. bu hey'etin başlıca komutanları da, kurmay albay refik ve kurmay yarbay hayrettin bey'lerdi.

    suphi paşa ile ilgili küçük bir hâtıramı anlatayım: suphi paşa'yı selânik'ten tanırdım. ben yüzbaşı (kolağası) iken, o daha o zaman tümgeneral ve süvari tümeni komutanı idi. aradaki rütbe farkına rağmen, çok yakın arkadaşlığımız vardı. meşrutiyet'in ilânında, ilk defa iştip dolaylarında cumalı adında bir yerde süvari manevraları yaptırmıştı. diğer bazı kurmaylar arasında beni de tatbikat ve manevrada bulunmak üzere davet etmişti. kendisi almanya'da yetişmiş çok usta bir biniciydi. fakat askerlik sanatını anlamış bir komutan değildi. manevranın sonunda, ben, yetkim ve rütbem elvermediği halde, paşa'yı bütün subayların önünde acı bir şekilde eleştirmiştim. daha sonra "osmanlı ordugâhı" adlı küçük bir eser de yazmıştım. suphi paşa, gerek açıkça yaptığım bu eleştirilerden ve gerek yayınlanan bu eserimden dolayı pek üzüldü. kendisinin itirafına göre, maneviyatı kırıldı. fakat, şahsen bana gücenmedi. arkadaşlığımız devam etti. işte hilâfet ordusu'na buldukları komutan bu suphi paşa'dır. paşa, sonradan ankara'ya geldi. geziye çıkıyordum. istasyonda büyük bir kalabalık içinde biribirimizle karşılaştık. kendisine ilk sorum şu oldu : "paşam niçin hilâfet ordusu komutanlığını kabul ettin?" suphi paşa, bir an bile duraklamadan : "size yenilmek için" cevabını verdi.

    bu cevabı ile anlatmak istiyordu ki, bu görevi özel bir maksatla kabul etmişti. suphi paşa, öyle bir duygu içinde bulunabilir. fakat gerçekte, komutayı üstüne aldığı zaman kuvvetleri zaten yenilmiş bulunuyordu.

    bolu, düzce, adapazarı ve izmit dolaylarındaki bu isyan, bu defa haziran 1920 tarihine kadar üç aydan fazla sürdü. fakat bundan sonra, 29 temmuz'da yeniden bir isyan oldu. ancak, bundan sonra da, bu bölgede tamamen sakin kalınmış değildir. bununla birlikte, sonuç olarak âsîler tamamiyle bozguna uğratılmış ve elebaşları, türkiye büyük millet meclisi'nin kanunlarına teslim edilmiştir. hilâfet ordusu'nun bolu yakınlarında bulunan kısmı da bozguna uğratıldı. komutanı binbaşı hayri ve subayları yüzbası ali, üsteğmen şerefettin, üsteğmen hayrettin, makineli tüfek subayı mehmet hayri , tabur kâtibi hasan lütfi, cerrah ibrahim ethem efendilere de öteki âsî elebaşılarına yapılan işlem uygulandı. hilâfet ordusu da, izmit'ten istanbul'a kaçmaya mecbur edildi.

    ..."
  • (bkz: halife ordusu)

    tbmm meclis tutanaklarında halife ordusu olarak bahsedilen, bursa'nın işgali için yunanlılara destek verdiği söylenen topluluk.

    10 temmuz 1920 cumartesi , 31. birleşim , sayfa 241

    --- spoiler ---

    bu kerre bursa'ya duhul eden ve maalesef osmanlı bayrağını hamil halife ordusu ismindeki eş'irrâ güruhiyte refik bulunan yunanlıların oradaki meabidi mukaddese ve asarı nefısemizi tahrip ve tahkir ve müslüman türk kızlarının ırzlarını hetk ve telvis eyledikleri işitifmiştir.

    cihanda misli görülmemiş derecede ağır olan bu mezalim ve fecayjin bugünkü ruznameye ithafı ile memleketin her tarafında neşir ve tamim edilerek milli heyecan ve intikam hislerinin uyandırılması hususunun heyeti tcraiyeye müstacelen tebliğini teklif eylerim.

    10 temmuz 1336
    burdur mebusu
    ismail subhi
    --- spoiler ---
  • vahdettin'in mustafa kemal'i anadolu'da devrim yapsın diye gönderdiğini iddia edenler, damat ferit'i mustafa kemal destekçisi ve milli mücadelenin hamisi olarak lanse eden saçma sapan tipler acaba bu ordunun varlığını nasıl açıklıyorlar? acaba mustafa kemal'in gönderdiği subayların tırnaklarını çekerek işkence eden, sonra da öldüren, mustafa kemal'i idam etmek için padişahın emri doğrultusunda fellik fellik arayan böyle bir yapılanmanın varlığına rağmen nasıl da padişah milli mücadeleyi şöyle destekledi böyle destekledi diye atıp tutabiliyorsunuz? olayların üzerinden belli bir süre geçtikten sonra her şeyin unutulacağını sanıyor herhalde bazıları... ne güzel memleket diye boşa demiyorlar hakikaten...
  • diğer bir adıyla kuvayı ınzibatiye
  • türkiye adına hiç değişmemiş ve de değişmeyecek bir zihniyetin mahsulü olmak üzere karşımızda duran, bugün ''hadi'' dense canlandırılacak bir fikri altyapısı olan, izlerini ise kemal paşa'nın henüz atatürk olmadığı yıllarda, ankara'nın zorlu günlerinde aramak lazım gelen ordu.

    hilafet ordusunun ne maksatla vücuda getirdildiğini ve bugün bile halen niçin fikren canlı olduğunu anlayabilmek için, 1920 ankara'sına gitmek gerekir. çünkü 1920 ankara'sına gelinceye dek yaşanan olaylar, nihayet saray tarafından; kemal paşa'nın asi, temsil heyeti'nin suçlulardan oluştuğu noktasına getirilir. kemal paşa asi, başında bulunduğu oluşum da suçlulardan meydana geldiğine göre, kendilerine karşı savaşmak, kendilerini etkisiz kılmak, kemal paşa'yı tevkif etmek hatta öldürmek ''din vazifesidir.'' daha da ileri gidilip ''din ve padişah yolunda, kalanlar gazi, ölenler şehittir'' denilerek, galip devletlerin merhamet ve atıfeti arzulanmış, merhamet ve atıfet göstermelerinin önündeki tek engel olan ''kemal paşa ve başında bulunduğu hareketin ezilmesi'' yolunda telkinlerini sıklaştırmışlardır.

    işte, hilafet ordusu denen güruhun fikri dayanak noktası aşağı yukarı böyleydi. gerek kılıç ali'nin, gerek halide edip'in hatta gerekse mustafa kemal paşa'nın bile hatıratında bu ordunun kin ve garazkârlığına dair misaller görürüz. saldırılarını, saldırılarına nasıl karşı konulmaya çalışıldığını açık net okuyabiliyoruz.

    örneğin; saldırıların çok sıklaştığı, istanbul'un durmadan ölüm fetvaları yayımladığı, o dönem kalınan ve karargah haline getirilmiş olan ankara ziraat mektebi'nde bizzat kemal paşa'nın çok bizar olduğu, mihnetli günlerin birisinde ''hem kendimi bu teessürden kurtarmak, hem de böyle düşünceleri tevehhümden kurtarmak için, o güne kadar ihdas edilen vaziyet-i tarihiyenin ve bu vaziyetin o günden sonraki safahatına ait mesuliyetleri diğer bir arkadaşa tevdi ederek, kaşe-i nisyan ve inzivaya çekilmenin muvafık olacağını düşündüm. ve fikrimi o zamanlar temasta bulunduğum çalışma arkadaşlarımın hepsine açık ve kesin bir lisanla bildirdim. fakat arkadaşlarım, böyle bir hareketin, düşmanların niyet ve isteklerini yerine getirmekten başka netice vermeyeceği iddiasında bulundular...'' diyerek açıklıyor.

    mustafa kemal paşa'nın niçin bu denli bunalım dolu günler yaşadığını anlamak için, yine hilafet ordusu denen güruhun bazı eylemlerinden bahsetmek yerinde olacaktır.

    ankara'nın ve ziraat mektebi'nin o günkü durumu, akşam olduktan sonra tamamen savunmasız, güvensiz, ıssız, tenha bir görünüm arz etmekteydi. halide edip'in şu hatıratı, arka planı bilinmekle birlikte daima canlıdır; bolu'da, gerede'de, beypazarı'nda ve ayaş üzerinden ankara'ya bir isyan dalgası yaklaşmakta, yükselmektedir. anzavur askerleri, hilafet ordusu, kuva-yi ahmediye gibi isimler almış isyancılar, bayraklarının üzerine ''istanbul müftüsünün çıkardığı idam fetvalarını takıp'', ankara'ya ilerlemektedirler. bir gece yarısı ''bütün tellerin kesildiği'' ve ''karargah etrafından silah sesleri geldiği'' bilgisi paşa ile paylaşılır. ankara, elinde bulunan derme çatma kuvvetlerin tamamını, ayaş geçidine yollamış, isyancıları durdurmakla görevlendirmiştir. karargahın çevresini nöbetçi diye bekleyen tek canlı; bir köpektir, ki, hilafet ordusu denen güruh, bu köpeği de öldüreceklerdir.

    paşa, gelen bilgiyi dinledikten sonra masasından kalkar. elini tabancasına götürür. odada bulunan kişiler de aynı tavrı takınır. kimlerin merdiven başlarını tutacağı, kimlerin pencereden ateş edeceği kararlaştırılır. işte bu ahval içinde halide edip şunları nakleder; ''bu durum, her gece şafak sökünceye kadar devam ederdi. hepimiz yorgunluktan birkin bir hale gelirdik. mustafa kemal paşa'nın o günlerdeki kadar yorgun ve bazen de ümitsiz olduğunu görmüş değilim. umumiyetle birkaç saat uyuyabilmek için, sabahın erken saatlerinde aşağıya inerdik. fakat rahat uyumak mümkün olmazdı. çünkü hilafet ordusu mensuplarının ne zaman bizim yerimizi de basıp, yatağımızda bizi boğazlayacaklarını tahmin edemiyorduk. o günlerde bu vatan hainleri, bolu hastanesinde yatan bazı subayları da yataklarından sürükleyip, hastanenin önünde kafalarını taşla ezmişlerdi. en tehlikeli geceyi geçirdik. bütün teller kesildi. etrafta silah sesleri var. ortalıkta bir panik havası var.''

    hilafet ordusu ismini alan bu çapulcu grubunun karşısına dikecek 1 tek er bulunamadığından, şu nakil de kıymetlidir; kemal paşa, antep'e, denizli'ye kadar ''elde ne imkan varsa ulaştırılması'' için yardım telgrafları çeker. refet bey'in binbir müşkülle toplayabildiği, yarı atlı, yarı yaya, yarı silahlı, derme çatma 120 kişilik bir kuvvet, ankara'ya ulaştırılır. ankara'da vali vekili yahya galip bey bu askerleri karşıladığı zaman ''yarabbi, bu günleri de gördük. sana çok şükür'' diyerek hamd-ü senalar etmiştir çünkü o an için ankara'da 120 asker dahi yoktur.

    işte, bugün sahte, riyakar bir üslupla anıp geçtiğimiz o yıllar, üstelik çoğumuzun da bilmediği, bilmeye de çalışmadığı o yıllar, böyle zorlu, zahmetli ve mihnetli geçmiştir. atatürk, bol kuvvet içinde, bol para içinde, rahatı yerinde, gününü gün ederek değil; sefalet, çoğu zaman açlık, ölüm tehlikesi, arkadaşlarının ve istanbul meclisi'nin oyunbozanlıkları, saray'ın fetvaları, saray fetvalarına kulluk eden isyancılar karşısında devamlı tutum göstermekle bu mücadeleyi verebilmiştir.

    hendek tarafındaki isyanı bastırmakla görevlendirilen askerlerin başında bulunan yarbay mahmut bey, şehit edildiği yetmezmiş gibi, cesedinin gömülmesine dahi rıza gösterilmemiş, köpeklere parçalatılmıştır. kemal paşa'nın, asilere karşı yolladığı nasihat heyetinden 4 kişi ise yakalanarak, darağaçlarında asılmak üzere pusuya düşürülmüşlerdir.

    kemal ve ismet paşa'nın emirleriyle tahkimatlar kazılmış, siperler oluşturulmuş, karargahın basıldığı gecelerde, kemal paşa'yı dahi ''üstünde gündüz kıyafetiyle kendisini siperlere attığını'' gören gözler nakletmişlerdir.

    işte hilafet ordusu, saray'ın emriyle ortalığa çıkıp; din-i mübini, insanların iffetini, namusunu, vatanın namusunu korumak isteyen bu yokluk içindeki insanları katletmiş, başındaki liderini defalarca öldürmeye çalışmış, kuva-yı milliye'yi akamete uğratmak için ellerinden geleni ardlarına koymamışlardır. bugün dahi canlı oldukları bir hakikattir. isimleri değişmiş, belki daha yasal çerçeveye bürünmüşlerdir ama halen varlardır. milletine düşman, çıkarcı, emir almaya alışık, din ve allah adıyla kandırılan, harekete geçirilen, trollük yapan, propoganda ve manipülasyon yapan, silah alıp eylem yapan milyonlarca soysuz iti zaten zımnen tanıyoruz.

    üstümüze düşen; milli mücadele yıllarına önem verip, okumalar yapmak, anlatmaktır. milli mücadele yıllarının anlaşılabilmesi, türkiye cumhuriyeti'nin genel karakteri yanında, içinde bulunduğu ve sonsuza dek bulunacağı iç ve dış tehditlerin neler/ kimler olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
hesabın var mı? giriş yap