• albayın bir üstünde, generalin bir altındaki rütbe. her albay kurmay olamaz.
  • harp akademisinden mezun olmuş albay. normal albay ile bir rütbe farkı yoktur. yalnızca ileride general olma şansı daha yüksektir.
  • rütbe değildir. (bkz: subay rütbeleri)
  • akademik kariyer olarak kıyaslamak gerekirse, üniversitede konusunda master/yüksek lisans eğitimine karşılık gelen eğitim görmüş subayın albay rütbesine gelmiş olanıdır. alanı, yök denkliğinde; yönetim bilimleri, uluslararası ilişkiler, personel yönetimi gibi konulara denktir.
  • paşa olabilmek için her şeyi yapabilecek olan albaydır.

    yıllar sonra gelen edit: lan adamlar vatan hainliği bile yapmışlar ya la.
  • bulundukları birliklerde "kurmay başkanı" gibi bir sıfat ile dolaşıp terör estirebilirler. kendi birliğimden biliyorum.
  • koca bir tümende kurmay başkanı olarak görev yapan bir adetinden zavallı bir çavuş olarak hayatımda yediğim en sağlam fırçayı haksız bir şekilde yediğim ama çıkıp da tek kelime söyleyemediğim bir adamın sahip olduğu rütbedir. adam bu sene yaş'da paşa olmuş bir de totosu tavana ermiştir eminim.
  • kurmay sınıfına mensup bir albaydır, paşalık şansı yüksek olsa da garanti değildir. önceki sınıfı piyade yüzbaşı, topçu üsteğmen vb gibiyken harp akademileri sınavını kazanıp, akademiden mezun olarak kurmay sınıfına geçmeye hak kazanmıştır.
  • ordudaki temizlik sonrasında birçok kurmay albayın general olma şansı olacaktır
  • dört yıl önce kadıköy'de bi kitapçıda çalışıyorum. bi sabah bi adam geldi. böyle soğuk yüzlü, çipil gözlü, yetmişlerinde bi adam. sonradan öğrendim meğer seksenaltı yaşındaymış. günaydın evlat dedi. günaydın dedim ama içimden'' evlat ne mk, rimbaud okuyoruz burada '' diye söylenerek tabi. dükkan sahibini filan sordu. yok dedim. geçti raftan bi kitap aldı bizim gözat köşesi dediğimiz yerde oturdu okumaya başladı. gözat'da kitabı almadan önce incelemek isteyenler için dükkanın köşesinde ayrılmış bi bölüm. ne kadar yaratıcı bi isim değil mi? neyse. bi saat filan oturdu kalktı çıktı. bir hafta sonra yine aynı gün günaydın evlat dedi ve girdi içeri. yine dükkan sahibini sordu yok dedim oturdu kitabını okudu gitti. heralde onla bir işi filan var diye düşünmeye başlamıştım ki ertesi hafta dükkan sahibi oradayken geldi burada mı dedi, burada dedim. kafayı uzattı meraba nazif dedi, nazif abi'de
    meraba komutanım dedi, adam yine oturdu bi saat kitap okudu kalktı çıktı. ben tabi haydaaa dedim.

    nazif abi'ye sordum olayı nedir diye, deli gibi sıradışı hikayeler arıyorum, nazif abi valla emekli kurmay albaymış iki yıldır böyle haftada bir gelir bir saat kadar oturur gider dedi. bu kadar mı dedim, bu kadar dedi. bu kadar olamazdı. kurmaya başladım. adam kesin kitaptaki şifreyi çözmeye çalışıyor, geçmişindeki acılardan kaçıyor, yok yok burada gözlem yapıyor, belki telekinetik güçleri var. kurmay albay lan bu boru mu? sahi kurmay albay ne nazif abi? valla albayın kurmayı işte, ben de pek bilmem.

    sonraki hafta o geldiğinde yine elime bi kitap geçirdim okurmuş gibi yaparak onu gözlemeye başladım. aldığı kitap bi çeşit atlastı. atlası almış resimlere bakıyordu. benim ortaokulda yaptığım şey. takibe devam ettim. altı kere elini çenesine götürdü, üç kez saatine baktı. iki kez gözlüğünün camını sildi. hiç enteresan bişey yapmadı. dayanamadım yanına gittim. özür dilerim komutanım, ne okuyorsunuz dedim. irkildi. haa bu mu, bu şey yaa, öyle elime geldi aldım bakınıyorum. okumak için uygun kitap arıyorsanız yardımcı olabilirim dedim, tanışmış olmak için. o sırada elimdeki kitaba bakıyordu. onlar için biraz yaşlıyım evlat dedi. kitaba bi baktım '' evlilikte cinsel yaşam '' the siktir. aniden içeri girince kitap okuyormuşum gibi görünmek için çok satanlardan çeke çeke bunu çekmişim meğer. bunu rafa koymak için almıştım dedim dönüp orada bir yere sıkıştırdım. sonra seveceğini düşündüğüm bi kitap aldım raftan. gittim oturdum karşısına kitabı anlatıyorum. ilgiyle dinliyor, arada bir gülümsüyor. bunu okumak ister misiniz diyorum adam boş boş bakıyor. nasıl oldu bilmiyorum, aniden '' sizin hikayeniz nedir komutanım '' dedim ve o kaotik durumun ortasına şu cümleler yığıldı;

    hikayem can sıkıntısı. başka hiçbi numara yok bende. bi zamanlar itibarlı bi adamdım. vali, emniyet müdür ve ben şehrin azizleriydik. bi çok insan göz göze gelmeye korkardı benle. bi çok insanın hayatını değiştirdi bu dudaklardan çıkan iki kelime. sonra bi sabah yoruldum. dik durmaktan, sert bakmaktan, pozisyonumu korumaktan yoruldum. emekliliğimi istedim. ama yıllarca dik durup sert baktığım için bu artık benim kimliğim olmuştu. ve artık pozisyonum elimden alınmıştı. kullanıldıktan sonra etiketi sökülüp atılmış ambalaj kutusu gibi bir his. bununla başa çıkmaya çalışıyorum. bi arkadaşım kitapları tavsiye etti. ancak onlarla da aramızdaki mesafe bayağı açılmıştı.

    tabii bi takım edebi düzeltmeler yapmaya çalıştım dediklerinde ama bu minvalde şeyler söyledi. sonra bunla biz iyi arkadaş olduk. her hafta uzun uzun sohbetler ettik. ben okulu tamamen bitirip başka bir işe başladığımda dahi buluştuk görüştük filan. derken ne oldu. derken bişey olmadı. etiketlerin insanı başkalaştırmasıyla alakalı ufak bir anıydı bu benim için. umarım herkes için öyle olur.
hesabın var mı? giriş yap