• bilindiği gibi, söylem, hegemonya, ideoloji, antagonizma alanlarından yola çıkarak, marksizmin sınıfsal özcülüğünden kopuşla temel tezini koyuyor post-marksizm. (burada, sermayenin sosyalist barikatları bir bir indirirken beri yandan toplumun algı evrenini yeniden örgütleme mücadelesinde aydınlara uyguladığı fiziksel saldırılarının üzerinden atlayarak, sorunun maddi-pratik yönünü ıskalayıp, mesele sadece teorik tartışmalardan ibaretmiş gibi davranıyorum) postun öne çıkan akademik yıldızlarından laclau-mouffe ikilisi, radikal demokrasi tezini, kopuş sonrası (ve daha çok gereği) sınıf-özsüz arayışa stratejik alan açma noktasında konumlandırarak öne çıkarıyor. toplumsal hareketlenmelerde sınıf birliği üzerine rosa luxemburg’un kendiliğindencilik ilkesine yönelen şu soru, radikal demokrasi teorisinin temel mantığını da sunar;

    “işçi sınıfının birliği devrimci üstbelirlenme süreci dışında oluşmuş altyapısal bir veri olsaydı, devrimci öznenin sınıf karakterine ilişkin soru ortaya çıkmazdı. gerçekten, bu durumda politik mücadele ile ekonomik mücadele, bu mücadelelerin kendilerinden önce oluşmuş bir sınıf öznesinin simetrik ifadeleri olurlardı. fakat birlik bu üstbelirlenme süreci ise, politik öznellik ile sınıf konumları arasında neden zorunlu bir örtüşme olması gerektiği üzerine bağımsız bir açıklama verilmelidir.” (*)

    işçi sınıfının birliğini oluşturan süreci ele alırken dikkat edilmesi gereken husus, luxemburg’un, tarihi sınıf savaşımlarının tarihi olarak gören marksist kimliğidir. yani luxemburg, laclau/mouffe’nin altını çizdiği üzere kapitalist gelişmenin nesnel yasalarının zorunlu karakterini öne sürer. kitaba eklenen dip nottan bir parça bu durumu daha açık gösterir;

    “…rose luxemburg’a göre, sosyalizmin gelişini bütünüyle kapitalist gelişmenin mantığı temelinde açıklamak gerektiğinden, devrimci özne ancak işçi sınıfı olabilir. (işçi sınıfının devrimci belirleniminin temeli olarak marx’ın yoksullaşma teorisine luxemburg’un dogmatik bağlılığı konusunda, bkz. g.badia, “l’analisi dello sviluppo capitalistico in rosa luxemburg”)“

    peki, luxemburg’un yoksullaşma teorisine bağlılığının dogmatik bir tutum olduğunun altı çizilirken tam olarak kast edilen nedir? laclau ve mouffe’ye göre luxemburg’un kendiliğindencilik mantığının yenileştirici etkilerinin en başından kendisi tarafından sınırlanmış olmasıdır. başka bir anlamda mücadele içinde politik özne belirleniminin sınırsız çeşitlenebilirliğinin karşısına proletaryanın konulması demektir. laclau/mouffe üçüncü dünyanın toplumsal mücadelelerini, faşizmin ortaya çıkışını, ileri kapitalist ülkelerdeki yeni mücadele biçimlerini mücadele çeşitliliğine örnek göstererek, bu argümanların belli sınıf eklemlenmelerinin zorunlu olduğu yolundaki görüşe amansızca son verdiğini ileri sürer. iş, bu safhaya vardığında sınıfsal çıkar farkındalığı altındaki ayrışma ve birleşmelerin karşısında verileriniz ne denli güçlü olursa olsun, sosyal pratik-teori ve bilim-teori alanlarının karışması durumu içinden çıkılmaz bir boyuta evriltiyor.

    luksemburg araştırmasını “ortodoks” kimliğiyle ortodoks sosyalizme yöneltirse, klasik anlamda proleter diktatörlüğün oluşum koşullarını muhatap alacaktır. luksemburg kimliğinin önemi şudur ki, onun sularına girdiğimiz anda laclau/mouffe’nin örneklediği toplumsal düzenlenmeler marksizmin öne sürdüğü sosyalizmin oluşabilme koşullarıyla, diğer deyişle kuramın sınıfsal determinist boyutuyla artık çelişik değildir. eğer öyle olsaydı sosyalizmin, tarihsel çağların en başından kurulması için nesnel zeminin hazır olduğunu ileri sürebilirdik ki radikal/teorik olarak öne sürülen budur. yani marks’ın bilimsellik iddiasıyla kurguladığı proleter diktanın tam zıt yönünde kalan ütopik komünizmi, daha değişik bir biçimde söylenirse determinizmden soyularak toplumsal inceleme alanının (bilim) dışında ele alınan, politik amaç olan toplumsal kurguyu temel alarak buradan bilimsel sosyalizm eleştirisine geçiştir. üç dünya hareketlerinden, ileri kapitalist ülkelerde yeni mücadele biçimlerine, doğa örgütlerinden çiçek çocuklara, anarşist fraksiyonlardan öğrencilere, eşcinsel örgütlere kadar çok değişik toplumsal katmanlar hak ve demokrasi çatısı altında mücadele biçimleri kurgulayabilmekteler. bu mücadele biçimleri sosyal alanın günlük pratiği içinde ortaya çıkıyor. ancak kritik ayrım referans aldığımız varış noktası ve onun için yeter şartlar meselesinde.

    (*)laclau/mouffe, hegemonya ve sosyalist strateji/radikal demokratik bir politikaya doğru, iletişim yay.
  • gün geçtikçe bu kitaptaki de sassure etkisi ile ifade edilen şeylerin yüzergezer niteliğine ikna oluyorum. aslında ideolojiler de onların söylemsel farklılaşmaları da tamamen bağlamsal. siyaset bilimi gün geçtikçe kabaran artık içinden çıkılamaz birikimi bence tekrar toparlanıp sadeleşme sürecine girmeli. kavramlar da teoriler de sadeleşmeli. bunun dallanıp budaklanan özellikleri bir tarafa onların hangi ortaklıklar üzerinde tasnif ve tahdit edildiği önem kazanacaktır. söz gelimi klasik liberaller de özgürlük fikriyle yanıp tutuştular, marksistler de, cevat atilhan da eşref edip de hatta recep tayyip erdoğan da özgürlük istiyorum diyor, ben de. birbirimizi ayıran sadece bağlam bana göre. muhafazakarlığın milliyetçilikle eklemlenmesi ardından akıl almaz (bana göre) şekilde liberalizmle eklemlenmesi nasıl açıklanabilir? nereden aklıma geldi bunlar? bugün kendini muhafazakar olarak pazarlayan bir siyasetçinin balkon konuşmasında statükoya karşı geliştirdiği söylem. düşünebiliyor musunuz? statüko karşıtı bir muhafazakar. ilk bakışta teorik olarak "nasıl yani" etkisi uyandırsa da aslında statükodan ne anladığını sorgulayınca anlam kazanıyor. öyle ya da böyle aslında hiçbir verili mefhum yoktur. siyaset bilimi teorileri bağışlayın ama hayatı açıklamıyor.

    edit: düşündüm de teori hayatı açıklamıyor derken bile yine teorik bir analiz ve dayandırma yapmışım. neyse işte boşverin fazla takmayın kafaya.
hesabın var mı? giriş yap