• suriye’deki kürtler ve türkiye’ye etkisi - dr. göktürk tüysüzoğlu

    suriye’nin kuzeyi, bugünlerde iki aktörün çatışmasına ev sahipliği yapıyor.. bu aktörlerden birincisi, türkiye’nin bölünme psikozuna gönderme yapan pyd, diğeri de irtica psikozuna gönderme yapan özgür suriye ordusu ve el nusra cephesi’dir. yani bölgede kim üstün gelirse gelsin, türkiye’de ciddi bir rahatsızlık yaratacaktır...

    düşünenlerin düşüncesi bir milliyet klasiği

    dr. göktürk tüysüzoğlu

    1984’te giresun’da doğdu. lisans öğretimini doğuş üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü’nde burslu olarak tamamlayan tüysüzoğlu 2008’de kadir has üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler ve küreselleşme yüksek lisansı yaptı. tüysüzoğlu 2012 yılında istanbul üniversitesi siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler bölümünde doktorasını tamamladı. bir süre istanbul aydın üniversitesi’nde öğr. gör. olarak da çalışan tüysüzoğlu, giresun üniversitesi iktisadi ve idari bilimler fakültesi uluslararası ilişkiler bölümü’nde çalışmaktadır. çeşitli ulusal ve yerel gazetelerde yayımlanmış çok sayıda makale ve değerlendirme yazısı bulunan tüysüzoğlu iyi seviyede ingilizce bilmektedir.

    suriye’de yaşanan iç savaş, daha önce türkiye’nin gündeminde yer almayan bölgesel bir meselenin daha gün yüzüne çıkmasını sağladı. üstelik bu mesele, türkiye cumhuriyeti’nin içselleştirmiş olduğu en önemli iki meseleden birine, yani bölünme endişesine (diğeri de irtica) doğrudan referans verebilecek niteliktedir. türk hükümetinin kuzey suriye sorunu olarak adlandırdığı ve suriye’de yaşanan iç savaş ile doğrudan ilişkilendirdiği bu husus, esasen kürt ulusçuluğunun gelişimine ve beliren siyasal taleplerine dair bölgesel bir algıya da işaret ediyor.
    nitekim sorunun adlandırılış şekli dahi, meselenin esasında kürt ulusçuluğu ile yakından ilgili olduğunu göstermektedir. zira türkiye bu sorunu kuzey suriye üzerinden okumaya devam edip kendisini meselenin ulusal boyutundan sıyırmaya çalışırken, sorunun tarafı olan kürtler bölgedeki gelişmeleri rojava (batı kürdistan) terminolojisiyle anlamlandırıp dünya medyasına yansıtmanın peşindedirler.
    suriye’nin en fakir toplumu olarak bilinen kürtlerin bazılarının suriye vatandaşlığı dahi bulunmamaktadır. yıllar boyunca pkk’nın en önemli insan kaynağını teşkil etmiş olan suriye kürtleri, suriye’de karşı karşıya kaldıkları insanlık dışı muameleye paralel olarak, pkk içerisindeki “şahin” kesimin de en önemli destekçisi olmuşlardır.
    suriye kürtlerinin, örgütün askeri kanadı içerisinde çok etkin bir rol üstlendikleri ve pkk’nın kuruluş ve gelişim aşamasında sürekli olarak vurguladığı “devrimci mücadelenin” en çok da suriyeli kürtlerce içselleştirildiği bilinmektedir. türkiye’de son dönemde ortaya konan “çözüm süreci”ne paralel olarak, başta fehman hüseyin olmak üzere “şahin” kesimde yer alan suriyeli kürtlerin geri plana çekilmesi de, örgütün süreci baltalama ihtimali yüksek olan suriyeli kürtleri yatıştırma stratejisinin bir sonucudur.
    kuzey suriye ya da rojava, suriye’de kürtlerin yoğun yaşadığı toprakları ifade ediyor olsa da bölgedeki kürt varlığı oldukça parçalı ve dağınık bir görüntü sergilemektedir. başta afrin, kobani, derbesiye, kamışlı, derika ve amude olmak üzere bölgedeki şehir ve kasabalarda yaşayan suriye kürtleri, suriye’nin kuzeyine ilişkin geniş çaplı bir batı kürdistan (rojava) söylemi geliştirmiş olmalarına karşın, bölgede yaşayan araplar ve türkmenler ile kürtlerin nüfusu birbirlerine oldukça yakındır. yani batı kürdistan olarak görülen bölgede, homojen bir nüfus yapısı yoktur. genel olarak suriye’nin doğusunda ırak kürdistan’ına komşu olan şehir ve kasabalarda yoğunlaşmakta olan kürt nüfusu, batıya doğru ilerledikçe azalmakta ve araplar ile türkmenlerin sayısı kürt nüfusunu aşmaktadır.

    siyasal bölünme
    kuzey suriye ya da rojava’daki şehir ve kasabalara ilişkin en önemli hususlardan biri, bu şehir ve kasabaların suriye yönetimi tarafından uzun yıllar boyunca araplaştırılmaya çalışıldığı gerçeğidir. ne var ki, kürt ulusçuluğunun yükselişinin de ortaya koyduğu üzere, bu çabalarında başarılı olamamıştır. kürtlerin yaşadığı şehir ve kasabalara ilişkin en önemli coğrafi gerçekliklerden biri de, bu şehir ve kasabaların türkiye’nin güneydoğusundaki şehir ve kasabalardan yalnızca sınır hattı ile ayrılıyor oluşudur. mardin’in nusaybin ilçesi ile kamışlı; ceylanpınar ile serekaniye (rasulayn) gibi örnekler bu durumun birer örneğidir. ne var ki, bu sınır hattının, kürtlük bilincinin ve kürt ulusçuluğunun toplumsal meşruiyetinin ortadan kaldırılması noktasında başarılı olamadığını da görüyoruz.
    suriye’nin kuzeyinde, kürtler arasında siyasal manada bir bölünme olduğu söylenebilir. öyle ki, nüfusun çoğunluğu, özellikle de gençler, abdullah öcalan’ı ulusal önder olarak kabul edip pkk’nın suriye’deki paydaşı pyd’ye destek verirken; ırak kürdistan’ının siyasal önderi mesud barzani’nin kontrolünde olan siyasal örgüt ve partiler aracılığıyla birleşen ve pyd’nin bölgedeki askeri/siyasal gücü eline geçirmesinden hoşnut olmayan önemli bir kürt nüfusu da bulunmaktadır. aslında kuzey suriye (rojava)’deki toplumsal/siyasal bölünmenin, kürt ulusçuluğunun gelişimi noktasında barzani-talabani ittifakı ile pkk arasında belirginleşen rekabet ve siyasal önderlik mücadelesine paralel olarak yaşandığını söyleyebiliriz. bu mücadele çerçevesinde pkk, türkiye’nin güneydoğusundaki (kuzey kürdistan) toplumsal/siyasal etkinliğine paralel olarak suriye’nin kuzeyini (batı kürdistan) de pyd ve onun askeri kanadı ypg eliyle kontrolüne alarak kürtler arasındaki siyasal etkinliğini arttırmak istemektedir. pkk’nın, pjak eliyle iran’ın kuzeybatısında (doğu kürdistan) da ciddi bir siyasal etkinlik kurduğunu ve mahabad cumhuriyeti’nin kurulduğu topraklarda toplum tabanının barzani-talabani ittifakından daha çok pkk’ya sıcak yaklaştığını biliyoruz.

    barzani - talabani
    bu ahval içerisinde, mevcut konjonktürde, ırak işgali sonrası abd ile kurduğu müttefikliğe dayalı olarak siyasal/bölgesel bir meşruiyet kazanan barzani-talabani ittifakının toplumsal nüfuzunun kuzey ırak’ta sıkışıp kaldığı ortadadır. pkk’nın, pyd ve pjak gibi çeşitli yan oluşumlar eliyle suriye ve iran’da elde ettiği etkinlik ve hatta kuzey ırak’ta yaşayan kürt gençlerinin önemli bir bölümünün abdullah öcalan’a olan sempatisi de göz önünde bulundurulduğunda, orta vadede pkk’nın kürt ulusçuluğunun önderi olma pozisyonunu ele geçirebileceği görülebilmektedir.
    mesud barzani’nin, pyd ile suriye’de kürtlerin yaşadığı şehir ve kasabalarda teşkilatlandırılmaya çalışılan “yönetimsel özerklik” noktasında “güç paylaşımı” noktasında anlaşmak istemesi ve barzani-talabani ittifakının kuzey ırak’ta, erbil’de, türkiye, suriye ve iran’dan gelecek kürtlerin de katılımıyla düzenlediği kürt ulusal konferansı, mesud barzani ve celal talabani ortaklığının kürt ulusçuluğunun gelişimi ve siyasallaşması noktasında liderliği pkk’ya bırakmama yönünde belirginleşen iradesinin bir göstergesidir.

    kürt konferansı
    türkiye’de başlatılan çözüm süreci çerçevesinde abdullah öcalan ve pkk’nın muhatap olarak kabul edilmesi ve türkiye’nin aynı zaman dilimi içerisinde barzani’nin liderliğini yaptığı ırak kürdistan’ı ile ilişkilerini stratejik ortaklık düzeyine kadar yükseltmesi, türkiye’nin yükselen kürt ulusçuluğunu kontrolü altına alabilme çabası olarak görülebilir. ne var ki, bu süreç çerçevesinde türkiye’nin, kürt ulusçuluğuna önderlik edebilme noktasında anlaşmazlık yaşayan barzani-talabani ittifakı ile pkk’yı aynı potada eritmeye çalışması, çatışan tarafları bir araya getirebilme ve ironik bir şekilde, türkiye’nin kâbusu olan birleşik, bütünleşmiş ve tek ses olarak hareket edebilen bir kürt ulusçuluğu yaratma potansiyeline haizdir.
    erbil’deki kürt ulusal konferansı’na pkk destekçilerinin de katılması, suriye’nin kuzeyinde pyd ile barzani yanlısı grupların yönetim paylaşımı noktasında anlaşma aşamasına gelmeleri ve türkiye’nin suriye’nin kuzeyine yönelik olarak izlediği politikanın daha önce ırak’ın kuzeyine yönelik olarak izlediği politikayla neredeyse aynı olması bu durumun bir göstergesidir.
    suriye’nin kuzeyi, tıpkı bölgedeki şehir ve kasabaların çift isimli olması gibi (arapça-kürtçe) bugünlerde iki aktörün çatışmasına ev sahipliği yapmaktadır.
    bu aktörlerden birincisi, türkiye’nin bölünme psikozuna gönderme yapan pyd, diğeri de irtica psikozuna gönderme yapan özgür suriye ordusu ve el nusra cephesi’dir. yani bölgede kim üstün gelirse gelsin, türkiye’de ciddi bir rahatsızlık yaratacak ve hatta toplumsal bir kutuplaşmayı dahi gündeme getirebilecektir.

    kaynak: http://gundem.milliyet.com.tr/…/1763329/default.htm
  • türk dış politikası nasıl şekillenecek?
    düşünenlerin düşüncesi

    yrd. doç. dr. göktürk tüysüzoğlu

    28.10.1984 tarihinde giresun’da doğdu. 2002-2007 yılları arasında lisans öğretimini doğuş üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü’nde burslu öğrenci olarak tamamladıktan sonra, kadir has üniversitesi uluslararası ilişkiler ve küreselleşme yüksek lisans programı’na kaydoldu ve bu programı haziran 2008’de savunduğu “kosova’nın bağımsızlığı ve dünya politikasına etkileri” adlı tez çalışması ile tamamladı. eylül 2008 itibarıyla kaydolduğu istanbul üniversitesi siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler doktora programı’nı ise mayıs 2012 itibarıyla savunduğu “karadeniz havzası’nda rekabet analizi; işbirliği söylemlerinin bölgesel çatışma beklentilerine yansıması” adlı tez çalışması ile tamamladı. bir süre istanbul aydın üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak da çalışmıştır. giresun üniversitesi iktisadi ve idari bilimler fakültesi uluslararası ilişkiler bölümü’nde yardımcı doçent olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

    2014 yılı türkiye için zor bir yıl olacak. zira türkiye, bu yıl içerisinde iki kez seçim sandığına gidecek. seçimlerin yapılacağı yıllarda, siyasetin gündeminin ve işleyişinin daha çok iç politikaya yönelik olarak kurgulanacağı da aşikâr. türkiye gibi, toplumsal/siyasal kutuplaşmanın görünür bir gerçeklik haline geldiği ülkelerde ise seçim dönemlerinin çok daha sancılı ve içe dönük bir arz ettiğini biliyoruz. bu ahval içerisinde, yeni yılın dış politika açısından nasıl geçebileceğine dair bir çıkarımda bulunmak da güçleşiyor.

    türk dış politikasının yeni dönemde karşı karşıya kalacağı en önemli meselelerden biri ermeni iddiaları olacaktır. nitekim 2015’e çok kısa bir süre kaldı ve özellikle diaspora ermenilerinin bu yıl içerisinde başta abd, fransa ve rusya olmak üzere birçok ülkede soykırım iddiaları bağlamında gündem yaratmak isteyecekleri ortadadır. dışişleri bakanı davutoğlu’nun geçtiğimiz günlerde erivan’a gidişi önemli bir farkındalık yaratmıştır. ne var ki, türkiye’nin iç politika gelişmeleri ve ortadoğu’daki krize bu denli eklemlenmiş olduğu bir dönemde, özellikle diaspora ermenileri tarafından girişilecek propaganda girişimlerine yanıt vermesi oldukça zor olacaktır.

    geçici antlaşma
    bir diğer önemli husus ise ortadoğu’da yaşanan gelişmeler olacaktır. suriye, mısır ve ırak ekseninde izlediği dış politika yaklaşımı çerçevesinde küresel/bölgesel aktörler tarafından yalnız bırakılan ve özellikle abd’nin ortadoğu politikası ile uyumlu olmayan bir görünüm arz eden türkiye’nin ortadoğu stratejisi, esnetilmediği takdirde, 2014’te de çok ciddi sorunlar ile karşı karşıya kalabilir. “değerli yalnızlık (precious loneliness)” olarak adlandırılan ve gerek halk, gerekse de uluslararası aktörler bazında meşrulaştırılmaya çalışılan ortadoğu stratejisi, ahlaki bir boyut çerçevesinde işlediği, mezhepsel bir görünüme büründüğü ve bölgesel değişimleri göz ardı ettiği için işlevsel olmayan bir hale bürünmüştür. bu nedenle, türk dış politikasının, suriye ve mısır’daki değişimleri göz önünde bulunduran ve ahlak tabanlı değil, çıkar odaklı ve değişimleri fark eden bir yapıya kavuşturulması gerekecektir. dış politikanın yalnızca söylemler üzerinden işletilemeyeceği / meşrulaştırılamayacağı anlaşılmış olmalıdır.
    iran’ın nükleer programı konusunda p5+1 ülkeleri ile yaptığı “geçici antlaşmanın” devam edip etmeyeceği de türkiye’nin dış politika hamlelerine etki edecektir. zira bu antlaşmanın kalıcı hale gelmesi durumunda, 1979’dan beri uluslararası işleyişin dışında tutulan iran, yeniden bu işleyişin bir parçası haline gelecektir. iran’ın statüsünün değişmesi ise başta ortadoğu (özellikle ırak, körfez ülkeleri, suriye ve lübnan) ve enerji stratejileri olmak üzere birçok konunun yeniden ele alınmasını gerektirecektir. iran’ın yükselişi, türkiye’nin ortadoğu ekseninde yalnızlığa itilmesine ve batılı aktörler ile kurduğu bağların derin bir sorgulamadan geçmesine neden olabilecektir. türkiye, ya mevcut tutumunu koruyacak ve daha da yalnızlaşmayı kabul edecek, ya da iran ile batılı aktörler arasındaki müzakerelerde aktif bir arabulucu olmayı ve özellikle suriye, mısır ile ırak bağlamındaki yaklaşımını değiştirmeyi kabul ederek pragmatik bir söylem benimseyecektir.

    ab ile ilişkiler
    ab ile ilişkiler ise türk dış politikası’nın yeni yıldaki bir diğer sac ayağı olacaktır. hükümet, ortadoğu’daki sıkışmışlığı biraz olsun aşabilmek ve kendisine yönlendirilen eleştiri oklarından sıyrılabilmek için ab çıpasını kullanmak isteyebilir. aralık ortasında yürürlüğe giren ve oldukça maliyetli ve zor bir sürece işaret eden “vize muafiyeti ve geri kabul antlaşmaları”, türkiye’nin ab ile ilişkiler anlamında adım atmak istediğini göstermektedir. ne var ki, ab’yi derinden etkileyen ekonomik krizin etkileri halen silinebilmiş değildir ve ortadoğu’da yaşananların ardından, türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan kesim daha da güçlenmiştir. fransa ve belçika örneğinde görüldüğü üzere, aşırı sağın yükselişte olduğu ab’nin, kıbrıs sorunu konusunda ileri bir adım atılmadığı müddetçe müzakere başlıklarının açılması yönünde bir irade ortaya koyması da sürpriz olacaktır. bu arada, ocak 2014 itibarıyla ab dönem başkanlığının yunanistan’a geçtiğini de belirtelim.

    enerji projeleri
    türk dış politikası’nın çok boyutluluk ve bölgesel dengeleyicilik iddiasının önemli birer parçası olan balkanlar ve güney kafkasya özelinde ise ilişkilerde büyük bir değişim beklenmemelidir. balkan ülkeleri ile ilişkilerde ab çıpası önemini koruyacaktır. güney kafkasya’daki gelişmeler bağlamında ise, iran’ın pozisyonuna ilişkin değişim beklentisi, enerji projeleri, gürcistan lideri bidzina ıvanişvili’nin belirsiz bir görünüm arz eden tutumu ve tabii ki rusya’nın politikaları etken birer faktör olacaktır. rusya’da, soçi’de düzenlenecek kış olimpiyatları esnasında kuzey kafkasya’daki selefiler tarafından gerçekleştirilebilecek bir saldırı ise, türkiye’nin rusya ile ilişkileri anlamında da önemli bir unsur olacaktır. zira böyle bir saldırıyı gerçekleştirecek olanların türkiye içerisinde bağlantıları olması her zaman için dikkate alınması gereken bir gerçekliktir.

    içe kapanma
    afrika açılımı çerçevesinde de bazı adımların atılması söz konusu olabilir. zira afrika, tüm küresel/bölgesel aktörlerin olduğu gibi türkiye’nin de ilgi alanına girmiş durumdadır. ne var ki, türkiye’nin bu bölgede etkinlik kurabilme anlamında kaybettiği zamanı geri alabilmesi için çok ciddi bir çalışma içerisine girmesi ve adeta bir afrika seferberliği başlatması gerekir. kuzey afrika ve somali odaklı olarak işletilecek, yani sınırlı bir kapsam doğrultusunda ve özellikle dinsel yakınlık faktörünü ön plana alarak izlenecek bir politika, türkiye için yeterli olmayacaktır. bu bağlamda, sahra altı afrika ile daha fazla temas alanı yaratılması ve büyük bir gaf olarak görebileceğimiz, “nelson mandela”nın cenazesine devlet başkanı/başbakan düzeyinde katılmama gibi yanlışlardan da uzak durulması gerekir. anlaşıldığı üzere yeni yılda da türkiye’nin önünde çok ciddi bir dış politika ajandası olacaktır. her biri ayrı bir özen, plan ve kadro isteyen bu gündem maddelerinin, ülkenin içe kapanma emareleri gösterdiği ve şimdilik kaydıyla iki adet seçim ile çalkalanacak olan türkiye’de nasıl değerlendirileceği ise üzerinde önemle durulması gereken bir husustur.

    kaynak: http://gundem.milliyet.com.tr/…/1818230/default.htm
  • genç kuşağın en yetenekli dış politika analistlerinden.

    ışid’le mücadele ve türkiye
    13 eylül 2014 cumartesi 04:14

    serbest kürsü'nün bügünkü konuğu göktürk tüysüzoğlu. tüysüzoğlu, ışid ile mücadeleyi ve türkiye'nin bundan nasıl etkileneceğini yazdı.

    suriye ve ırak topraklarında “vahşet” ile anlamlanan ve bir toplumsal/siyasal yapı kurgulamaya çalışan ve bu anlamda da terör eylemlerini hız kesmeden sürdüren ışid’e karşı verilecek mücadele, abd başkanı barack obama’nın açıkladığı “plan”ın ardından artık tüm yönleriyle ortaya çıkmaya başladı. obama’nın açıklamaları, hiçbir batılı ülkenin ya da nato üyesinin suriye ve ırak’a kara operasyonu düzenlemeyeceğini, havadan gerçekleştirilecek nokta operasyonlar ile ışid’in zayıflatılacağını ve öldürücü darbeyi vurmanın ise bölgenin yerel unsurlarının işi olduğunu açıkça vurguluyor.

    yerel aktörler
    peki, kimdir bu obama’nın planında altı çizilen yerel aktörler? her şeyden önce, ırak merkezi yönetiminin rolünün altı çizilmiş durumda. tabii bu noktada türkiye’nin de elini güçlendirecek bir değişim yaşandı. nitekim gerek türkiye’nin, gerekse de kürtlerin karşı çıktığı nuri el maliki başbakanlık koltuğunu haydar el ıbadi’ye bıraktı ve cumhurbaşkanlığı yardımcılığına getirildi. hatta bu değişimin gerçekleştirilebilmesi noktasında abd ile iran ortak noktada buluştu ve bir “nefret objesi” haline gelmiş olan maliki, koltuğundan uzaklaştırıldı. böylece ırak merkezi hükümetinin ulusal/bölgesel meşruiyeti arttı. hiç şüphesiz, ışid’e karşı verilecek mücadelede en ön safta yer alacak olması, elde edilecek başarıya paralel olarak ırak merkezi hükümetinin meşruiyetini daha da arttıracaktır.

    obama’nın altını çizdiği operasyon bağlamında bölgesel meşruiyetini arttıracak bir diğer aktör ise iran. zira iran, gerek nuri el maliki’nin iktidardan uzaklaştırılması hususunda verdiği destek, gerek “kudüs birliği” eliyle sağlayacağı operasyonel katkı, gerekse de askeri ve lojistik çerçevede sağlayacağı tamamlayıcı yaklaşım ile kara operasyonu ekseninde ırak’ın ve ışid’e karşı kurgulanacak uluslararası koalisyonun en önemli üyesi haline gelecek. hiç şüphesiz, bu durum, ırak ve suriye’de yaşanan siyasal kriz ekseninde iran’ın söz söyleme ve uluslararası algıyı şekillendirebilme yetisine katkı sağlayabileceği gibi, bu ülkenin bölgesel bir dengeleyici/lider olabilme yönündeki iradesine de uluslararası bir meşruiyet kazandıracaktır. tüm bu faktörler ortada iken, türkiye’nin de iran ile olan ilişkilerine gerçek bir stratejik boyut kazandırma anlayışını içselleştirmesi ve özellikle iran üzerinden şiilere yönelik olarak gerçekleştirdiği “rekabet” algısını işbirliği temelinde farklılaştırması gerekiyor.

    kürt yönetimi
    bölgesel kürt yönetimi ile pkk/ypg unsurları ise obama’nın bahsettiği hava operasyonunu tamamlayacak en önemli kara unsurları arasında görülmeli. bölgesel kürt yönetimi’ne bağlı peşmerge gücü, musul’un işgalinin ardından ırak ordusu’nun da çekilmesiyle ırak’ın kuzeyinde görülen ışid yayılmacılığına karşı koymaya çalışan en önemli operasyonel kuvvet olarak zaten ciddi bir toplumsal/siyasal meşruiyet kazanmış durumda. c. türkiye’nin, bölgesel kürt yönetimi ile ilişkileri ekonomi ve enerji tabanlı bir stratejik işbirliği eksenine oturmuş durumda. ancak bölgenin ışid ile mücadele bağlamında elde ettiği siyasal desteğin orta vadede bölge yöneticileri tarafından dillendirilen “bağımsızlık” söylemine desteğin de artması anlamına geleceği ortada. hiç şüphesiz, bu durum en fazla türkiye’yi etkileyecektir. bu nedenle, şimdiden bu duruma hazırlıklı olunması gerekir.

    pkk/ ypg
    pkk/ypg unsurları ise, ışid ile mücadele bağlamında peşmergelere yardımcı oluyor. hatta başta türkiye kürtleri olmak üzere, kürtlerin önemli bir bölümünün pkk çizgisi ile bölgesel kürt yönetimi arasındaki rekabetin/anlaşmazlığın artık giderilmesi gerektiği yönünde bir söylemi benimsediğini de görüyoruz. bu bakımdan, ışid faktörü, kürt ulusçuluğunun yekvücut hale gelmesi/getirilmesi yönünde önemli bir dışavurum haline geldi. ışid ile mücadele ekseninde peşmergeye verilecek silahların önemli bir bölümünün pkk’nın eline geçeceği de unutulmamalı. bu bakımdan, türkiye’nin pkk’yı dengeleyebilmek için bölgesel kürt yönetimi ile geliştirdiği ilişkilerin orta vadede işe yaramama ihtimali artıyor.

    esad yönetimi
    ışid ile mücadele ekseninde uluslararası meşruiyetini arttıracak bir başka aktör ise esad yönetimi olacaktır. zira obama’nın da açıkladığı üzere, ışid ile mücadele suriye topraklarını da kapsayacak. hatta abd ile suriye yönetimi arasında, almanya eliyle bir istihbari köprünün oluşturulduğuna yönelik haberler de batı medyasında yayınlanıyor. türkiye’nin esad karşıtı tutumunun bu durumdan nasıl etkileneceği ise tam bir soru işareti. suriye’de muhalefetin tam anlamıyla köşeye sıkıştığı ve ışid eliyle adeta “şeytanlaştırıldığı” bir ortamda türkiye’nin suriye politikasını değiştirmesi ve duygusallığı terk ederek rasyonel davranmaya başlaması gerektiği de ortada.

    türkiye nasıl etkilenecek
    ışid’e karşı karada mücadele verecek aktörlere göz gezdirdiğimizde, bu yerel unsurların çok büyük bir bölümünün türkiye’ye şüpheyle yaklaştığı ya da türkiye’nin onlara şüpheyle yaklaştığını görürüz. bu bakımdan, abd’nin planı doğrultusunda “başarı elde etmesi” öngörülen aktörlerin elde edecekleri başarı onların türkiye ile olan ilişkilerinde “siyasal ve bölgesel meşruiyeti” ele geçirmesi ve güçlenmesi anlamına gelecektir. hiç kuşkusuz, bu durum, dış politika stratejisini değiştirmediği müddetçe türkiye’ye olumsuz anlamda etki edecek ve türkiye’nin bölgesel anlamda ikinci plana itilmesine yol açacaktır.

    kaynak: http://www.yurtgazetesi.com.tr/…turkiye-h60929.html
  • gürcistan-türkiye ilişkileri hakkında yeni ve faydalı bir kitap çalışması için; http://www.amazon.de/…639670205/275-4851656-8888821
  • son dönemde (bkz: no. 226 sohbetleri)adlı youtube kanalında meslektaşları (bkz: selim kurt) ve (bkz: cenk özgen) ile birlikte uluslararası politikaya ilişkin güncel konuları değerlendirmeye başlamış olan giresun üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi. karadeniz jeopolitiği, avrasya/avrasyacılık, balkanlar ve rus dış politikası ana çalışma konularını oluşturmaktadır.
  • çalışkan bir uluslararası ilişkiler akademisyeni.

    memleketimde çok sevdiğin bir astsubay emeklisi ağabey var. meslek hayatının ağırlığı incirlik üssü'nde geçmiş. geçen "türk ordu'sundaki nato'cu ekol ve avrasyacı ekol" üzerine muhabbet ederken. emekli astsubay ağabey "ya ben nato'yu ciğerine kadar bilirim de bu avrasyacılığı tam çözemedim" dedi. ben de malumatfuruş kralıyım ya hemen google scholar üzerinden anahtar kelimeler ile arama yapmasını ve çıkan makaleleri okumasını salık verdim. ağabey benim yanımda scholar'a "avrasyacılık, ordu, uluslararası ilişkiler" yazdı. en üstte çıkan makale göktürk tüysüzoğlu hocanın. kıssadan hisse, alanında özgün, işinize yarar çalışmaları olan akademisyen. takip edin, ettirin.
  • yanılmıyorsam kendisi de bir ekşi sözlük yazarı, akademisyen.
    (bkz: zdravko milicic)
hesabın var mı? giriş yap