• "ester'in söyledikleri"
    kendime, istek, kan yargısı, göz suyumda, akmayı duydum, o bile, düşüş, duruş, doğuş, umuş, ikilemler, özleyiş, saplantı, gidemeyiş, biliş, yeniliş, bitmeyen, düş, uyanış, bitiş şiirleridir söyledikleri esterin. başlıkların kendi içindeki sırasının ve ahenginin sarsıcılığıyla bezik oynayan kadınlarda edip cansever kurduğu son sahnedir.
  • "...
    ester'in söyledikleridir
    dünyada bakınıp durma
    bütün ol ve ayrı tut ki kendini
    zaten öyledir
    çünkü öyledir.
    ..."*
  • "sütten kesilmiş çocuk mudur ki canım
    canımı yatıştırdım, susturdum."
  • <<
    ve hemen gidemedim
    ve artık gidemedim
    ve sonra hiç gidemedim
    kurtuluş'ta, son durakta bir tramvay ölüsü
    sanki ben
    öylece kalakaldım

    hepimiz kalakaldık
    elimizde tetiği çekilmeyen
    namlusu yönsüz bir tabanca gibi..
    >>
  • "açılmamış bir şarap şişesiydim
    ki öyle kaldım
    acımı köpürtmedim
    içime sağdım
    gözyaşlarımı göstermedim
    ki sildim
    özgürlüğüm beni tutsak düşürdü
    başaramadım

    içimde kara kara bulutlar sallandı
    ki sallandılar
    dışarı yağamadım

    ve yenildim ve sustum."
  • "ester'in söyledikleridir
    insanlara uzaklık vurma
    ama herkes ki kendisi olsun
    sonra herkes kendisi olsun
    bir gün herkes kendisi olsun."
  • edip cansever şiirleridir.

    kendime

    kimseye karıştım mı? hiç karışmadım
    bu ki bana tuhaf sayılmadı
    gözleyip sordum mu hiç? hayır sormadım
    bu ki bana yalan sayılmadı
    acımak işim miydi? hayır
    bir evden olmak kötü müydü? hayır
    zamana zamanla bakmak ne idi ki
    baktım
    tarlayı tarlayla ölçtüm
    meyvayı meyvayla ölçtüm
    denizi denizle ölçtüm
    göğü gökle ölçtüm
    zaten insanı insanla ölçtüm ki
    buruk bir tat mı duydum
    ve duydum
    her şey ki bir yorumdu, sonuç değildi
    sonuç ki zaten yoktu

    sen ki kim
    beni bütün bütün bırakma.


    istek

    çünkü ağzım öyle istedi
    dudaklarım öyle istedi
    ve göğsüm ve avucumun çukuru
    ve arkam ve önüm ve boynum
    öyle istedi

    çıplaklığımla övünürüm
    dişiliğimle övünürüm
    benim olan her şeyi kullanırım
    kullanmak ayıp mıdır? değildir
    ayıp olan ki nedir?
    ben bunları bir güzellik bilirim
    yüreğimin gözlerini kapatma
    o ben ki her şeye daha iyi -bakayım
    bir evdeki dört kişiden biriyim
    kendimi onlardan istedim mi? istemedim
    sözlerine uydum mu? hayır uymadım
    ve bana demediler ve zaten demediler
    herkes suyuna daldı
    levyatanı olta ile çekebilir misin
    herkes suyuna daldı

    yüreğim pekişiktir.


    kan yargısı

    akşamı karşıma aldım
    cemile karşımdaydı
    cemal’i karşıma aldım
    seniha karşımdaydı
    güzel otlar yaktım onlara
    zeytin çıkardım
    sürahiyle içki çıkardım
    seniha’nın gözlerinde pek çoktur
    kan yargısı çıkardım
    bugün akşama ‘kadar
    her şey bana iyi oldu
    çünkü durgun günler bana çoktur
    dışarı çıktım, dolaştım
    gün gündür kendimle söyleştim biraz
    bir lavtaya girdim, boşaldım
    eve döndüm, o ne ki bana çoktur

    sütten kesilmiş çocuk mudur ki canım
    canımı yatıştırdım, susturdum.


    göz suyumda

    yüreğimi genişlettiğim zaman
    cemile bana sığsın
    ben onun göklerinden biraz fazlayım
    o bana sığsın
    yalnızlık ondan gitsin, kötü mü dedim
    gitmezse ne yapsın, kötü mü dedim
    ben neyin nesiyim ki ve herkes neyin nesi
    alışamıyorsak birbirimize
    sevemiyorsak birbirimizi
    demem ki bir ben mi kaldım
    kurtuluş’ta üç kış ne demek
    birinde portakallar dondu
    birinde ipler dondu pencereden pencereye
    birinde yaşam dondu ve soldu
    seniha’yı koydular ol solgunluğa
    o istedi ve oldu
    her otelden bir mektup
    dünyada sanki çok şemsiye bozuldu

    gittim ki yetişemedim
    döndüm ki yetişemedim
    her otel bir oteli bir gül gibi doğurdu
    canım ağrıdı gün gün

    küçüldü küçüldü küçüldü
    göz suyumda bütün oteller.


    akmayı duydum

    ben ben idim, onlar oydular
    karanlık indi bize sığındı
    yılları çok çağlar gibiyiz
    günleri çok yıllar gibiyiz
    uzun sessiz bir ağlamak gibiyiz
    geyik akar suları özleyince
    akmamız yok, çekilmiş nehirler gibiyiz

    yelin sürdüğü yaprağı mı iteceğim
    kötülük nedir, var mıydı bilenimiz
    iyilik nedir, var mıydı bilenimiz
    ana karnında sütten
    bembeyaz örülmüşüz de
    derim ki ‘demek istemem’ vahşetin imleriyiz

    ben ben idim, onlar oydular
    geçip de geri dönmeyen bir yeliz
    insan akar insanı özleyince
    yılları çok bir gün gibiyiz

    akmadık.


    o bile

    benim sözüme göre
    gözün bildiğini el bilmez
    elin bildiğini ağız bilmez
    sözüme göre utanırım
    yüreğim utanmak bilmez

    hey şimdi ne oldular. seniha
    çelişkili yaşamına kovuldu
    herkes ki biraz kovuldu
    büyüdükçe yaşlanıyorsa çocukluk
    cemal ne oldu

    bildiğimiz tek şey yalnızlık
    o bile şimdi ne oldu
    hey şimdi ne oldular. cemile
    anısız dünyasında anılarla boğuldu

    kaldıysa bir o kaldı
    içimizde bir vahşeti uyandırma .korkusu.


    düşüş

    cüce bir icadınla kambur bir kadın
    günü söylendiler bir park kanepesinde
    ve artık gitmediler, çünkü hiç gitmediler
    ayaklarının altına düşüp
    orada gizlendiler

    seniha’yla cemile
    dünyalarının altına düştüler
    günlerinin kışları
    karlarıyla örttü onları

    sen bunu söyledin ya
    kendin için bilme.


    duruş

    ki bazı sözlerin anlamı
    o sözlerin söylenişindedir

    yılların sayısına girmediyse seniha
    nereden zaman almıştır

    ki bazı durumlara söz yoktur
    hem neden olsun
    her durumun dili daha başka durumlardır

    ben bu derinliği bu kadar
    nerden bulayım
    ki herkes nerden bulsun
    bulmanın dili aramaktır.


    doğuş

    insan ki yok ise yoktur
    kimdir bu hilmi bey ki, yoktur
    bu böyle değilse benim sözüm hiçe insin

    ileri gidiyor cemile, o orada yok
    arkaya gidiyor, onu sezemiyor
    sola yönleniyor, onu seçemiyor
    sağda gizleniyorsa, onu göremiyor

    öyleyse yığınla mektup
    ne durur bir çekmecede

    o ki bir gün bunu bana söyledi:
    olana değil de olmayana yazmak
    çünkü beni süsledi

    ey benim ıslak yalnızlığım
    umudum senden doğsun.


    umuş

    bütün iyi kitapların sonunda
    bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
    meltemi senden esen
    soluğu sende olan
    yeni bir başlangıç vardır

    parmağını sürsen elmaya, rengini anlarsın
    gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın
    onu işitsen, yuvarlağı sende kalır
    her başlangıçta yeni bir anlam vardır.

    nedensiz bir çocuk ağlaması bile
    çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır.


    ikilemler

    bu gözyaşları benim mi
    camdaki yağmur taneleri mi yoksa?

    acıyla sevinç de
    birbiriyle içiçe mi
    terketmeden biri ötekini?

    mutsuzluk mutluluğu örerken
    masmavi bir boyun atkısı gibi?

    bunları ben mi söyledim
    ester mi, o mu söyledi?

    sesi yok kendisi var
    gözleri yok kendisi var
    cemal’siz cemile’siz
    seniha bir otelde
    ya ölü ya kimsesiz.


    özleyiş

    gülüşümü ıslattım ‘kar yağdı bütün gün’
    daha yağsın
    kar yağsın bütün otellerin üstüne
    üstüne üstüne bütün otellerin
    kar yağsın
    lacivert gözlerine seniha’nın

    hiç bitmesin, yağsın
    karla dolsun göğsünün katedrali
    avluya düşen org uyansın

    özlemim sanadır, varsın
    kar yağsın, daha yağsın
    seni andırıncaya kadar.


    saplantı

    sözlerim kendim üstüne
    gölgem beni istedi
    o ki istedi
    suyum beni istedi
    o ki istedi
    cemile beni istedi
    ne oldu? hiç! alışamadım
    kartalın bir kayaya çarpışı idi

    soyundum, giyindim, tekrar soyundum
    arada olacağın düşünü kurdum
    zevk duydum bundan
    cemile anlamadı, cemal hiç anlamadı
    seniha görmedi ki
    ve göstermedim

    sözlerim kendim üstüne
    bir uzak yerlere gitmek üstüne
    sanki günler tek bir güne birikti
    bense çıkmazda kaldım, usandım
    çıkmazlarda üstüste
    birikmiş ufuklar kadar derindim

    ve dedim: elbette deneyeceğim.


    gidemeyiş

    güz ve kış ve ilkbahar geçti
    yaz çarçabuk geçti
    hepsi tekrar tekrar geçtiler
    bu bana uzun geldi

    gecem avurtlarım gibi çöktü
    ve çöktüm
    sabahım, sabahlarım
    kabından taşan sütler gibi büyüdü
    ve taştım
    gün güne taşındı, yıl yıla
    gitmedim, gidemedim

    ki dedim
    bana söz vermeliydi biri
    sesi uzaklardan gelen
    görünmez yıllarla ilgili.


    biliş

    ve hemen gidemedim
    ve artık gidemedim
    ve sonra hiç gidemedim
    kurtuluş’ta, son durakta bir tramvay ölüsü
    sanki ben
    öylece kalakaldım

    hepimiz kalakaldık
    elimizde tetiği çekilemeyen
    namlusu yönsüz bir tabanca gibi.


    yeniliş

    açılmamış bir şarap şişesiydim
    ki öyle kaldım
    acımı köpürtmedim
    içime sağdım
    gözyaşlanmı göstermedim
    ki sildim
    özgürlüğüm beni tutsak düşürdü
    başaramadım

    içimde kara kara bulutlar sallandı
    ki sallandılar
    dışarı yağamadım

    ve yenildim ve sustum.


    bitmeyen

    ve ağzım ağzını öptü ise
    çünkü için sözle doludur
    elim eline değdi ise
    çünkü elin yaratılmış işler doğurur
    gözlerine baktım ise
    ki bakmışımdır
    onlar bir denizi sezme derinliğindedir
    ve saçlarına
    ve boynuna
    ve omuzlarına
    baktım ise
    ki bakmışımdır
    onlar bir kuşun uçuşunu
    sezme derinliğindedir

    ey sözlerim benim
    onlar ki bana her zaman
    bir diriliş verenedir

    meselim bitmeyendedir.


    düş

    gökte, gökkuşağının üstünde
    yedi renkli musa’lar
    yedi lambalı, yedi güvercinli muhassen’den
    yedi renkli sesler üflüyorlar aşağıya
    aşağıda
    seniha
    bir elinde sigarası
    oturmuş kıpkırmızı bir bahçe koltuğuna
    önünde
    masa masa masa -çok değil, hepsi bir masa-
    mermer bir masa
    gümüş bir masa
    zümrüt bir masa
    seniha birasını içiyor -bir eli de birasında-
    sonsuz bir bira
    sessiz bir bira
    cam akışlı bir bira
    saçlarında başaklar, tavus tüyleri
    gözleri
    gözleri ses veriyor
    seng-i laciverdi gözleri
    son yudumunu da alıyor birasından
    yere dökülüyor ipek şalı
    yere sızıyor
    yeri alıyor
    birlikte götürüyor yeri
    katlar gibi bir halıyı durmadan
    parmaklarından altın bir anahtarlık sarkıyor
    ve anahtarlar anahtarlar
    -çok değil, hepsi hepsi bir anahtar-
    fildişi bir tahtırevana biniyor
    kaldırıyoruz onu dört kişi
    ben, cemile ve cemal
    bir de sonsuzluk
    tutuyoruz havada bir süre onu
    o gülümsüyor bize durmadan
    ve kalabalığa
    yaldızlar dökülüyor dudaklarından
    lambalar, güvercinler dökülüyor
    çiçekli laledanlar, çeşmibülbüller
    kristal boy aynaları
    ve gelin telleri, pırlantalı taçlar

    sedef kakmalı bir tramvay geçiyor yakınımızdan
    ince bir org sesini sürükleyerek
    benekli bir örtü çekiyor üstüne dünya

    hepimiz kayboluyoruz.


    uyanış

    uyanıyorum uyanıyorum
    dört duvar
    evet, dört duvar
    peki duvarın arkasında ne var

    – duvarın arkasında ne var
    – bir çocuk, bir çocuk daha, çocuklar..
    – duvarın arkasında ne var
    – bir kaçlın, katolik, yas giysilerini çıkarmış
    – duvarın arkasında ne var
    – yaşlı bir adam, dinleniyor güneşte
    – duvarın arkasında ne var
    – bir gemi, yolcu gemisi, ışıklar içinde
    – duvarın arkasında..
    – bir çim makası, bir havuz
    – duvarın arkasında, duvarın..
    – bir piyano, büyük çok, bir de viyola
    – duvarın arkasında ne var
    – avdan dönüyor balıkçılar, balığın ‘deniz içi’ renginde
    – duvarın arkasında ne var
    – ne olsun, bir lunapark, kartopu kadar o da
    – duvarın arkasında..
    – çünkü, işte, şimdi, sonra…
    – duvarın arkasında, duvarın..
    – beyaz beyazlık
    – duvarın arkasında ne var
    – bir şarkı, anlamlı çok
    – duvann arkasında ne var
    – bir melek, üç kanatlı
    – duvann arkasında..
    ne olsun duvarın arkasında
    yıkanmış, arınmış bir gök köpük köpük bir dünya
    dört duvar? evet, dört duvar.


    bitiş

    ester’in söyledikleridir
    yalnızlığına korku vurma

    ester’in söyledikleridir
    ve gelsin ve geçsin bütün sözlerim
    gelsin ve geçsin

    ester’in söyledikleridir
    insanların içinden
    kendim olup taşayım

    ester’in söyledikleridir
    insanlara uzaklık vurma
    ama herkes ki kendisi olsun
    sonra herkes kendisi olsun
    bir gün herkes kendisi olsun

    ester’in söyledikleridir
    dünyada bakınıp durma
    bütün ol ve ayn tut ‘ki kendini
    zaten öyledir
    çünkü öyledir.
  • en sevdiğim kısım olan bitiş kısmı için suno ai'da yaptırdığım dinletisi için
hesabın var mı? giriş yap