• dokumanlari bir arada tutmaya yarayan ici bo$ defter gibi bi$ii.. kalin kartondan veya plastikten olurlar..
  • üzerinde dosya yazardı eskiden başka muzır işlerde kullanılmasınlar diye...
    ferhan şensoy.
  • ingilizcesi file olan ve belirli bilgisayar birimlerinde saklanan, belli adlı bilgi öbeği
  • belli bir baslik altinda toplanabilecek isler, olaylar, belgeler toplulugu. ornek: susurluk dosyasi
  • fransızcası dossier olan sözcük.
    içinde evrak, belge saklar. gelen yazılar dosyası, giden yazılar dosyası gibi isimler alır.
  • 80'li yıllardaki yolsuzluk olaylarını dramatik bir bakış açısıyla irdeleyen bir istanbul büyükşehir belediyesi şehir tiyatroları oyunu. tuncer cücenoğlu yazmış, erhan yazıcıoğlu yönetmiş. oyuncular ise şöyle: tomris incer -ki kendisi aynı zamanda oyuna gitme nedenimdir- erhan abir, sibel topaloğlu, sezai aydın -ki kendisi fred çakmaktaş olarak da bilinir- emin and, hakan güner ve mahperi mertoğlu -ki kendisi şaşıfelek çıkmazı'nın seda'sı olarak da bilinir.

    dürüst bir devlet memuru olan tamer* işyerindeki bir yolsuzluğu ortaya çıkarmak üzere hazırladığı dosyayı üslerine vermesinin üzerine, hiçbir gerekçe gösterilmeden, görevinden alınır. olayın iç yüzünü araştırıp, suçsuzluğunu ispatlamak üzerine verdiği mücadele ise, düştüğü durumu daha da karmaşıklaştıracaktır. gerçekleri ortaya çıkarmak üzere attığı her adım, onu her seferinde aynı çelişkiyle karşı karşıya getirir: çarkın parçası olmak ya da olmamak.

    öncelikle şunu kabul etmek gerekir ki, bir şehir tiyatroları oyunu için, son derece cesur bir konu seçilmiş. ancak konunun işlenişi için aynı cesaretten söz etmek mümkün değil malesef. siyasî içeriği nedeniyle -mecburiyetten- bazı kelimeler yutulmuş, olaylar gayet üstünkörü bir şekilde işlenip, yüzeysel bir anlatıma gidilmiş. yani anlayacağınız, sistemin çarkları sisteme o kadar da karşı gelememiş, "dengeleri bozmak"a cesaret edememiş. bütün bunları normal karşılayabiliyorum. ancak oyunda beni gerçekten rahatsız eden şey, söylenemeyen bu sözler yüzünden fazlasıyla tekerrüre düşülmüş olması. nasıl bir görevde bulunduğunu bilmediğimiz memurun ortaya çıkardığı, içeriğiyle ilgili hiçbir bilgi verilmeyen yolsuzluğun her sahnede telâffuz edilmesi. yani elimizde somut bir olay yok. sadece bir yolsuzluk olduğunu biliyoruz. ama son derece havada kalmış bu konu, sürekli yolsuzluk da yolsuzluk diye kafamıza kakılıyor. bu kör kör parmağım gözüne üslûp da seyircinin oyunun içine girmesini engelliyor.

    oyunun etkileyiciliğini zayıflatan bir diğer unsur ise diyaloglar. mesaj kaygılı iş konuşmaları bir yana, aile arasındaki konuşmalar bile, o kadar yapay, o kadar gerçekdışı ki.. örneğin: baba, kızına elinde tuttuğu dosyayı gösterek, "bugün öyle yolsuzluklar çözdüm ki aklın durur" gibisinden bir cümle sarf ediyor. hâl böyleyken kötü dublajlı bir belgesel ya da "gerçek kesit" türünden vasat bir canlandırma programı izlediğiniz hissine kapılabiliyorsunuz.

    benzer şeyi erhan abir'in oyunculuğu için de söylemek mümkün. yaşadığı olaylar için fazlasıyla sakin, ağır, hatta anormal bir öğreten adam üslûbu var. çizgifilmin sonunda heman'in dişlerimizi fırçalamamız konusunda tembihte bulunmak üzere ortaya çıkması kadar abes ve sunî bir duruşu var sahnede.

    tomris incer her zamanki gibi, böyle aksaklıkları olan bir oyunda bile, kusursuz bir oyunculuk çıkarıyor. şahsen, kendisini ilk defa iyi bir rolde görmüş olmama rağmen, özverili eş karakterinin üzerinde hiç yabancı durmadığını söyleyebilirim. bunun yanında erhan abir'le tökezleyen oyunu, son derece akıcı performansıyla dengeliyor.

    mahperi mertoğlu kısacık rolüyle de olsa -her zamanki gibi- oyuna renk katmayı başarmış. sahneye çıktığı anda seyirci gülümsemesine engel olamıyor. kendisinin tv ya da sinemada son derece ihtiyaç duyulan bir enerji kaynağı olduğunu düşünüyorum naçizhane.

    değinmeden geçemeyeceğim diğer iki oyuncu ise, sezai aydın ve emin and. her ikisi de, sistemin çarkları olarak, oyuna mükemmel bir ritm kazandırmışlar.

    çarklardan söz etmişken, dekorun da hakkını yemeyelim. sahne çarklarla süslenmiş. akıp giden zaman, işleyen düzen(!), çarkların dönmesiyle sembolize edilmiş. bu düzene alet olan adamların çalışma(!) masaları hortumlarla birbirine bağlanmış. dekor tasarımıyla sabahat çolakoğlu sistemin çarklarına çok güzel "çomak sokmuş" deyim yerindeyse.

    sonuç itibariyle: böylesi kaliteli bir kadronun attığı, böylesi cesur bir adım sanki biraz yarım kalmış; eksik, yavan bir tat vermiş. yine de yazılsın, yönetilsin yeni oyunlarımız. bizden bir şeyler görelim; yeni bir şeyler görelim. bütün bu işlerin nasıl zor şartlar altında yapıldığını bilen tiyatro seyircisi, sadece bu emeği bile, yine ayakta alkışlayacaktır.
  • bir kelime bir islem de kisiye, soyad kelimesini yazan yarismaciyla ayni puani kazandiracak kelime.
  • şehir tiyatrolarının, seyircinin üzerine üzerine gelen hantal dekorlardan vazgeçmeyeceğinin göstergesi bir oyun. büyük ve gösterişli olan her zaman iyi olan değildir diye söyleyen birileri yok mudur, ona dökeceğiniz parayla çocuk-gençlik tiyatrolarını ilerletin, yeni metinler bulun, yazarlar yetiştirin demezler mi hiç, bilinmez...
  • türk insanı tarafından kırtasiye malzemesi olan sayfaları bir arada tutmaya yarayan dosya'dan gelen alışkanlıkla file'dan ziyade folder yerine kullanılan kelime.
  • edebiyat çevrelerinde sıkça kullanılan bir kavram. bir yazarın/şairin tamamlayıp değerlendirilmeye alınması için yayınevine verdiği ya da basılmak için sıra bekleyen eserler dosya olarak adlandırılıyor. mesela:
    - zeynep arkan'ın ikrar diye bir dosyası var. yakında basılıyor. çıkınca ortalığı sallayacak..
    edit: çıkmış bile
hesabın var mı? giriş yap