• tarihsel olarak bakınca enteresan bir trend izlemiş olduğunu söyleyebileceğimiz betimleme.

    günümüzden başlayalım: 1980lerden sonra bilimsel pratik uzmanlaşmaya doğru kaymaya başlayınca, "ben sadece ayçiçeklerindeki zıbırtak böceklerinin kozalama dönemini bilirim, başka da birşey bilmem" diyen bilim adamları ortaya çıkmaya başladı dememiz yanlış olmaz herhalde. ha konu zıbırtak böceklerinin kozalama dönemiyse bu adamın üzerine kimse söz söyleyemez, kimse onun kadar araştırmamıştır, doğrudur. ama ayçiçekleriyle ilgili bir hastalık başgösterdiği zaman bilirkişi olarak kendisine başvurulduğunda bu arkadaştan "kozalama dönemiyle ilgisi yok" cevabı da almak pek muhtemeldir. bu ve benzeri kısırlıklar özellike 1990larda bilimsel pratikte disiplinlerarası programların açılması gerektiğine dair bir kanı oluşturdu bilim camiasında*, açıldı da. mesela göreceli eski bir alan olmasına rağmen cognitive science, felsefe, psikoloji, bilgisayar bilimleri, dilbilim alanları arasında bir yerde hayat bulmaya çalıştı. fakat alandakiler nispeten eski olduğundan olabilir -belki thomas kuhn'un ellerinden öpmek gerek burada- disiplinlerarasılık oluşturmanın bu kadar kolay olmadığı bilimsel aktivitenin büyük ölçüde sosyolojik/tarihi unsurlar içeren bir hadise olduğu yeniden anlaşıldı. kendi konularında çoktan uzmanlaşmış profesörler bir araya geldiklerinde disiplinlerarası değil multidisciplinary iş yapıyor olduklarını farkettiler, yani konu ortak ama herkes kendi düdüğünü çalıyor. gelecek nesillerden ümit beklemekten başka çare kalmadı, kanımca şu anki durum budur birçok alan için.

    ama kendi içinde kısırlıkları vardır bu disiplinlerarasılığın da. mesela bu alanda yetişen adamlar hangi bilim dalının uzmanı olacak ki kendilerine akademik camia içinde yer bulabilsinler? bu pratiği yaşayan -şimdilik az sayıda- akademisyen de farkına varıyor ki "ben disiplinlerarası iş yapıyorum" diyerek kolay akademik kariyer elde edilemiyor. çünkü pratik, hala akademik kariyer ödülünü uzmanlaşmaya vermek yönünde.

    tarihsel ilginçliği ve gözden kaçan yönü şudur olayın: disiplinlerarasılık yeni bir tabirdir ama pratikte uygulanan bir olaydır, 1980'lerde unuttuğumuz, 2000'lerde hatırladığımız bir olaydır. mesela aristoteles'e bakınız, herşeyi bilir, her konuda fikri vardır. bu durumu o zamanlar bilimsel aktivitenin -dolayısıyla uzmanlaşmanın- olmamasına bağlayasımız gelir ama zaten bu tam da 1980lerdeki uzmanlaşma kısırdöngüsüne girmemizin nedenidir (ayçiçeği problemini hatırlayınız). sonrasına bakarsak: 1960'larda akademik camiada "ben x'ten anlarım x dışında birşey bilmem" demek ayıp karşılanırdı herhalde, ama bu ayıp uzmanlaşmanın gerekli olduğu düşüncesiyle 80lerde ortadan kalktı. (uzmanlaşma gereksizdir demiyorum, bunun yol açtığı sıkıntılardan bahsediyorum).

    işin özeti: 1980lerde öldüğü anlaşılan disiplinlerarasılık 2000lerde yeniden canlanmaya çalışıyor ama bilimsel pratiğin sıkıntısını bu alanlarda çalışmaya başlayanlar çekecek gibi. göreceğiz zamanla, edit edeceğiz bu entry'yi de..
  • her gittigi lisede disipline gonderilen ogrencinin icinde bulundugu durum.
  • en mükemmel haliyle rönesans adamı*nın bünyesinde vücut bulmuş kavram...
  • yapısal ve konjonktürel iki ayrı gelişmenin ürünüdür ve asıl olarak sosyal bilimler alanında ortaya çıkmıştır. konuyu anahatlarıyla ele alırsak şunları söyleyebiliriz:

    yapısal gelişme, kapitalist dünya-ekonomiyle birlikte, temelleri machiavelli ile atılan, amaç-araç ayrışmasının bir sonucudur. amaç-araç ayrımı, kaçınılmaz olarak iyi/güzel ile doğru/yapılması gereken bilgilerinin ayrışmasına yol açmış, bunun sonucunda bilim dünyası doğa bilimleri ve beşeri bilimler olarak ayrılmıştır. zaman içinde beşeri bilimler iyi/güzel bilgisine yönelirken, toplum alanında doğru/gereken bilgisini araştıran sosyal bilimler ortaya çıkmıştır.

    konjonktürel gelişme ise, 1945 sonrası abd hegomonyasının kurulmasıyla yaşanmıştır. abd, dünyayı yönetmeye soyununca, dünyanın bilgisini üretmek üzere, abd üniversitelerinde bolge araştırmaları bölümleri kurulmuştur. bu bölümler, inceledikleri bölgelerin dil, tarih ve coğrafya bilgisini üretmek ya da abd elitine aktarmak üzere beşeri bilimlerden bilim adamları ile inceledikleri ülkelerin ekonomi, toplum ve siyaset bilgisini üretmek ya da aktarmak üzere sosyal bilimler alanından bilim adamlarını biraraya getirmiş ve disiplinlerarası çalışmaları başlatmıştır.

    bugünün sorunu bilim alanında disiplinlerarası çalışmalar değil, iyi/güzel ile doğru/gereken arasındaki uçurumu aşmak bilim dünyasını yeniden birleştirmektir.
    (bkz: iki kültürü aşmak)
  • guzel bir ornegi icin (bkz: biyomedikal mühendisliği)

    elektrik-elektronik muhendisligi'nin bu alt dalinda tip doktorlariyla ortak calismalar yapilir. altinda hem muhendislerin, hem doktorlarin imzasi olan makaleler yazilir.
  • eger bir konuyu kesisen kumeler semasindaki gibi bir cok disiplin altinda inceliyorsak disiplinlerarasi bir is yurutuyoruz demektir.
    her kavramin su ya da bu sekilde birbiri ile alakali olduguna ve red herring denilen seyin bir sacmaliktan oteye gitmedigine akil erdildigi vakit her konu ve kavram disiplinlerarasi irdelenmeli diye dusunuyorum cevat abi, yanlis mi ediyorum?
  • tuna kiremitçi'nin kişisel blog sahifesi imiş: http://disiplinlerarasi.blogspot.com/
  • bu entry sosyal bilimlerle sınırlıdır.

    son derece faydalı olmakla birlikte, biraz da akademik bencilliğimin etkisiyle diyebilirim ki sosyal bilimler alanındaki çalışmalarda sosyolog olmayıp da sosyolojinin engin kaynak ve yorumlarından faydalanmak isteyenlerin projelerine bu alandan kişileri katmasını sağlayan anlayıştır disiplinlerarasılık. buradan bakılınca böyle görünüyor tabi, başka yerden bakınca başka da görünebilir. bir de, ingilizcesi interdisipliner olan bu disiplinlerarası olayınn da modası geçti biraz, şimdi transdisipliner anlayıştan daha çok bahsediliyor. bunun ne olduğundan da tam emin değilim. aslında interdisipliner çalışmalar bile tartışmaya açık bence.

    diyelim psikoloji, sosyoloji ve iktisat disiplinlerini birlikte kullandığımız bir interdisipliner çalışma yapacağız. iyi güzel de sonuç bu çalışmanın veri toplama aracı ile her üç disipline hitap eden verilerin toplanması ve herkesin verileri kendi teorileri çerçevesinde ayrı ayrı yorumlaması olur. yok, hepsi birlikte tek bir açıklama yapacaklarsa "bu iş zor yonca" şarkısını göndermek istiyorum kendilerine. nitekim fiilen yapılmış olan interdisipliner çalışmaların sunuşlarını dinlediğimde mesela kitle iletişim sosyolojisi ile iletişimcilerin, yani ortak teoriler kullananların çalışmaları olduğunu görüyorum. teorik bakışınız, yönteminiz farklı iken farklı bir disiplinle nereye kadar ilerleyebilirsiniz? mesela benzer bir şeyden bahsederken psikologa göre o kişilik olabilir, sosyologa göre benliktir mesela ve iktisatçı bunu üretici-tüketiciye ya da başka bir şeye indirger, felsefe özne olarak görür, vs.

    belki de şunu demek lazım, yöntemsel yaklaşımlar açısından ortak olanlar disiplinler arası çalışmayı daha kolay yapar. yani bir iktisatçı ile etnografın değil de pozitivist bir psikologun ya da sosyologun çalışması daha kolay olabilir.

    bu nedenle ben disiplinlerarasılığın bulguları ve sunumu zenginleştirdiğini ama teorik açıdan yeni bir şeyler katmaktan uzak olduğunu düşünüyorum. bu daha çok nicel ve nitel yöntemin dünya hakkında farklı veri toplama yollarından ibaret olduğunu, bu nedenle birlikte kullanılabileceğini ileri süren ve bana matıklı gelen yöntemsel çoğulculuk yaklaşımının uygulanma şekillerinden biri gibi geliyor bana.

    şöyle örneklendirmek istiyorum, bir iktisat kongresinde yoksulluk oturumu olduğunu duydum ve hemen gittim çünkü o sırada ben de bir yoksulluk projesi içinde yer almaktaydım (sosyoloki alanında). sunumlar bana göre tam bir felaketti, her seferinde insanlar powerpointle bir takım formüller gösterip başına da toplam işaretini koyup yoksulluğun "formülünü" gösteriyorlardı. eleştirilerden medet umdum ama eleştiriler de formüldeki katsayılarla ilgiliydi. şimdi bu disiplinle ben nasıl interdisipliner çalışacağım? ben bir yandan genel resmi görebilmek için gelir vs gibi veriler topladım, bir yandan da insanların yoksulluktan ne anladıklarını öğrenmeye çalıştım, diğer proje çalışanları ile birlikte. yoksulluğun nedenini neye bağladıklarını anlamaya çalıştım. hem nicel hem de nitel verilere sahip olan bir çalışma olsa da bu, nicel analizlerimiz hiçbir zaman iktisatçıların indirgeme ve soyutlama düzeyine ulaşmadı. çünkü nihayetinde benim verileri bağlamında yorumlayacağım teori iktisatçılarınkinden farklı. iktisatçının da sosyologun da marksist olduğu bir çalışmayı örnek göstererek buna karşı çıkılabilir, ama bu da aslında interdisipliner değil, sonuçta iktisatın ve sosyolojinin disiplin olarak genel bakış açıları farklı.

    bu nedenle akademik yöneticiler tarafından desteklense, popüler olsa ve ilk duyulduğunda kulağa hoş gelse de bence pek mantıklı değil. sadece şey gibi geliyor, "kadro olarak farklı bölümlerde yer alan ama ortak bir teoriyi paylaşan akademisyelerin birlikte çalışma platformu". evet, tanımlayacak olsam böle tanımlardım. çünkü farklı teorilere sahipseniz ortaklık veriler toplandığı anda biter.
hesabın var mı? giriş yap