• (bkz: dile gelmek)
  • hakkinda neden hususi bir entari olmadigini, aratinca neden "dile gelmek" entrysine yonlendirilmek mecburiyetinde kaldigimizi anlayamadigim; kendi guzel, icindeki muazzam felsefesi ayri guzel harikulade bir deyim. ecnebilerde var midir boylesi bilemem, cok da dusunmedim esasen, ama yapmissa alman filozoflari, dil bilimcileri bir devirde kesin turetmistir boyle bir sey. ha yoksa, bu da turkcemizin dunya literaturune bir katkisi olsun, fena mi?

    "dile getirmek", dilin alemin yapi tasi oldugunu, dilde ifadesini bulmamis hicbir seyin aslen mevcut olmadigini, hakikatin dilce ve dilde yaratildigini yuzyillardr anlatmaya calisan birtakim tasavvufi akimlardan postyapisalcilara bir dizi teorinin/inanisin en vazih ifadesi bana gore. "dile gelmek" gibi pasif, kendiliginden olusuyormus hissi yaratan, bir bilinmez guc vehmeden deyise inat "dile getirmek", olgulari, alemi, hakikati kendi kendimize yaratip dil uzerinden bizzat meydana saldigimizi "dile getiren" muthis bir bulus. ilk bulandan, ilk duyup da unutmadan baskasina aktarandan allah razi olsun.
  • plaza dili ve edebiyatında kullanılan kalıplardandır.
  • iç sesini söze değil bedene döküyor insanlar.

    arzusunu dile getirmek, suçunu/günahını itiraf etmekten hiç aşağı değildir, arzu tıpkı günahtır.

    zamanında, çağdaş olmayan geçmişte dünyanın ve hayatın bize bağlı olmaması çok güzel bir güvenceymiş. özerk varlıkları. yalnız evren genişlediği* halde hayatın sonu bize bağlı hale geldi. küresel ısınmadan bile önce o sabitlik, kendikendinelik nükleer bombayla, dünyanın bir anda yok edilebilirliğiyle kırıldı. cin şişeden çıktı, jung buna sırlarını bilmediğimiz bir cin olan fiziksel madde diyor. hayat bize tabi değil, ama artık göbekten bağlı. asıl bu tehlikeli zamanlarda, en zararlı ve cahilinden tanrılar olduğumuzu sezdik. daha dile getirmiyoruz, var gücümüzle unutmaya ve bilmemeye çalışıyoruz.

    "hayvanlar birkez bizim kadar çok şey yaşamaları, ama yaşadıklarını dile getirememeleriyle bizden daha ilginç. konuşan bir hayvan, bir insandan daha fazla bir şey olmazdı." elias canetti - die stimmen von marrakesch

    "tintoretto, golgotha'nın üstündeki göğün bu sarı sarı yırtılışını, bunalımı anlatmak, ya da doğurmak üzere seçmemiştir; be hem bunalım, ham de sarı gök'tür*. bir bunalım göğü, ya da bunalan bir gök değildir; nesneleşmiş bir bunalımdır bu, göğün sarı sarı parçalanışına dönüşmüş ve, aynı zamanda, nesnelerin öz nitelikleri, geçirimsizlikleri, yayılışları, kör süreklilikleriyle, dışardalıklarıyla ve öteki nesnelerle aralarındaki sayısız ilişkilerle dolup taşmış, yoğrulmuş bir bunalımdır; yani bunalım hiçbir yerde okunmaz artık, gökle toprak arasında hep yarı yolda kalmış, onların, yapıları yüzünden dile getiremediği şeyi dile getirmek üzere girişilmiş engin ve boş çabadır." jean-paul sartre - edebiyat nedir

    "oynamak zorunda olduğumuz oyun şudur: artık özel mülkiyetin kimseye ait olmadığını, çünkü tüketim mallarının bu kadar bollaştığı koşullarda hiç kimsenin bunların kısıtlanması ilkesine tutunmaya hakkı olmadığını, ama yine de sırf mülkiyet ilişkilerinin körce sürdürülmesine hizmet eden o bağımlılık ve muhtaçlık durumuna düşmemek için bile kişinin bazı şeylere sahip olmak zorunda olduğunu görmek ve dile getirmek. ama bu paradoksun tezinin varacağı yer yıkımdır: nesneler karşısında, sonunda insanlara da yönelen sevgisiz bir umursamazlık. antitez ise, telaffuz edildiği anda, rahatsız bir vicdanla sahip oldukları şeylere tutunmak isteyenlerin ideolojisine dönüşür. yanlış yaşam doğru yaşanamaz*." theodor w. adorno- minima moralia

    (ilk giri tarihi: 8.3.2017)

    (bkz: dillendirmek)
  • ilk anlamı “konuşturmak” olan deyimdir. bir şeyi belirtmek açıklamak ve anlatmak anlamlarınada gelmektedir.
hesabın var mı? giriş yap