• "dereceler", la vie mode d'emploi tadında bir michel butor romanı. georges perec ile aralarındaki akrabalıkları bilen bilir. butor, yeni roman akımından kurtulmak isteyip kurtulamayanların başında geliyor. hazır kurtulamamışken de, bir lisenin hocaları ve öğrencileri arasındaki ilişkilerin, şayet dışarıda akrabalık bağıyla bağlılarsa, içeride nasıl cereyanlara yol açabileceği fikrinden yola çıkarak alın teriyle, destansı ve lezzetli bir zihin egzersizi metni ortaya çıkarmış.

    kitabın yazılma nedeni yerine geçebilecek bir kendine konuşma, kitaptan: "ben, mabillon'da kahve içerken senin için yazdıklarımı, bütün bunları ve daha binlerce şeyi unutacak olan 'sen' için, ama bu okumayla, yazılanları yakalamana ve sabitlemene, yerli yerine koymana yardımcı olacak belli bir sıra, belli biçimler ve düzenlemelere göre olayları hatırlayacak olan, ama bugün sana kazandırılmaya çalışılacak olan şu referans sistemi henüz eksik olduğu için yetkin bir biçimde bunları değerlendiremeyecek olan 'sen' için, birkaç yıl sonra düşüneceğin 'sen' için yazdığım şu notlar üzerinde düşünüyordum,
    öyle ki bu yazdıklarım sende yeni bir bilinç doğurabilsin ve içine bilinçsizce kımıldayıp durarak sürüklendiğin, çamurlu ve girdaplı bir ırmak gibi akıp duran,
    üzerinden kayan, yozlaşan, yiten, çelişen,
    hepimizin, tüm arkadaşlarının, birbirlerini karşılıklı bilmezden gelen tüm öğretmenlerin üzerinden,
    hepimizin arasından, iki yanımızdan kayan
    bu kocaman bilgiler kütlesini tastamam kavramakta becerikli olasın istiyorum bir gün."

    butor, öğretmen kılığında korkuyor da: "ben saint-sulpice sokağında ilerliyordum; aklımda tek bir düşünce vardı: nasıl yapsam da senin ve daha dolaylı olarak arkadaşlarının okumanız için; ve yine senin ve onların aracılığıyla yazdığım, lise iki öğrencisi olacak olanların, hatta biraz daha ileri gidelim, lise ikinci sınıftan geçmiş olan öğrencilerle ilişkisi olacak herkesin okuması için yazdığım bu notların, evet, nasıl yapsam da, bu notların kaleme alınışı, böylesine yeni, böylesine yorucu, derinlemesine zorbalık dolu bu uğraş, daha şimdiden farkına vardığım gibi mesleki yükümlülüklerimi engellemese..."

    dikkat çeken bir ayrıntı: "...arkadaşlarının büyük bir bölümünü ilk kez görüyordum, ve bu yüzden coğrafya dersimize başlamadan önce, sıradan sıraya boş bir kağıt dolaştırıp sınıfta oturduğunuz yere denk düşen dikdörtgenin içine, soyadınızı, adresinizi, doğum tarihinizi, ve anne babalarınızın mesleklerini yazmanızı istedim..."

    niyet iyi olduğu ve cümle aleme duyurma amacıyla sözlü sorulmadığı sürece anne baba mesleklerinin öğrenilmesi yeterli duyarlılığa sahip bir öğretmen için olumsuz bir davranış olarak nitelendirilmeyebilir.

    kendi iç koşulları içinde ayrıntılı şekilde incelendiğinde, genellemelere gidilememesi, benzerliklerin fazlalığının tamamen alakasız sonuçların doğmasına engel olamaması büyüleyici. daha da ileri gitmeli; kişi, bir sorunsalın çözümü için üst üste binmiş anlar kadar farklı sayıda doğru sonuca ulaşabilir.

    bunlar hep güzel şeyler. devam edilesi...

    01 şubat 2015; devam edelim...

    yukarıda 'sen' diye seslenilen ve ileride okuması için yazılan bu satırların ithaf edildiği, bu tuhaf projenin birinci dereceden ortağı pierre eller'nin ağzından şunlar dökülür: "akşam sen, benim devam ettiğim, daha doğrusu benden yararlanarak senin devam ettiğin bu metni yazmaya başladın, çünkü, gerçekte, yazan ben değilim sensin, sen sözü bana veriyorsun, olanı biteni benim bakış açımdan görmeye, senin sahip olduğun ve benim erişemeyeceğim öteki bilgileri bana aktararak, benim bilebileceklerimi, seninse bilmediğin şeyleri düşlemeye çalışıyorsun.

    bu metni, bana sunuyordun, onu bana okutmak niyetiyle yazıyordun, bittiği zaman, değerini ve bütün sözcükleri anlayacak duruma geldiğimde, ortaöğretim dediğimiz basamakları tırmanmayı tamamladığımda bana okutacağın metni yazıyordun ve 1954 yılı, 12 ekim salı günü canivet sokağında beni beklerken, henüz beni metnine böylece sokacağın, benden anlatıcı olarak yararlanacağın ve bunu yazdırırken, o gün olduğum ve kuşkusuz kendini bu biçimde hiç mi hiç ifade edemeyecek o pierre eller değil, belki bu birkaç yıl içinde dönüşeceğim pierre eller olduğum aklına gelmiyordu.

    bana saat on dokuzda randevu vermiştin, ama henri enişte beni oldukça uzun süre alıkoyduğu için, canivet sokağına ancak çeyrek geçe vardım, bizimkilerin zili yerine, senin kapını bir kez çaldım.

    bana kapıyı açmak için yazı makinesinin başından kalktın, niyetini kısaca açıklayarak ve benden yardım isteyerek, bana okutmadan, o zamana kadar yazdığın birkaç sayfayı gösterdin.

    her tür yanılgıyı ortadan kaldırmayı istiyordun elbet; gammazlama ya da hafiyelik söz konusu olmayacaktı hiç ve sana sağlayacağım bilgileri okuldaki işlerinde kullanmayacaktın. bütün kuruntularımı ortadan kaldırmak için de, herhangi bir bilgiyi sana iletmekte istediğim kadar gecikebileceğim konusunda ısrar ettin. denilebilirse, sınıfta olan küçük olayları sana iletmem, defterlerime düzenli olarak bakmana izin vermem, arkadaşlarımla ya da meslektaşların öğretmenlerle ilgili izlenimlerimi sana anlatmam söz konusuydu yalnızca.

    burada tehlikeli bir şeyler olduğunu, bu gizli görevi asla açık etmemeye özen göstermem gerektiğini hissediyordum ve bu bana çok çekici geliyordu; izcilikten bildiğim ya da kardeşlerimle ve kuzenlerimle tatillerde uydurduğumuz bütün oyunlardan çok daha ciddi bir oyundu.

    evden çıkmadan bir tür anlaşma yaptık. böylece bir rol üstlenmiş ya da yeni bir bakma biçimiyle donatılmış olmakla, kendimi şimdi gerçekten on beş yaşında ve bir eşiği aşmış hissediyordum. armağanlar da oldu yaş günümde, beş yüz franklık aylık cep harçlığı da verilmişti; bir de senin çok önem vermene ve sayesinde bana yepyeni bir tür saygınlık kazandırmana rağmen benim pek bir şey anlayamadığım bu garip serüvene atılmam söz konusuydu.

    saints-peres sokağındaki lokantada, yiyeceğim yemekleri ilk kez kendim seçtim, sonra saint-germain bulvarında öğleden sonra okula dönerken seni sık sık gördüğümüz kahvenin terasında bana bir bardak bira, dahası bunun benim için ne anlama geldiğini ve ağabeyim denis'nin cömertlik etmesini beklememe gerek kalmadığını, geçen yıl 10 kasım'da onun on altıncı yaş gününü kutlarken bile bu ayrıcalıkların ona verilmediğini düşündüğümü bilmeden, bana bir sigara ikram ettin.

    ertesi gün sınıfta birbirimizi yeniden gördük..."

    işbirliğinin böylesi göz yaşartıcı.
hesabın var mı? giriş yap