• eğer sanat, edebiyat ve felsefe ile birazcık bile ilgiliyseniz bitik adam’la tanışmalısınız. çok şeye başlamak için bittiğini, her şey olmak istediği için artık hiçbir şey olamadığını sanan; fakat aslında çevremizde gördüğümüz çoğu kişiden, ya da çoğumuzdan daha çok “bir şey” olan adam, bitik adam... hayatın iniş çıkışlarını, müzikte kullanılan ritim ve tempo terimleri ile ifade etmiş ve hayatının her evresini bu şekilde isimlendirmiş. kitabı okurken, aslında ne olduğumuzdan çok kendimizi nasıl algıladığımızın önemli olduğunu düşündüm hep. aslında hepimizin yeterli ve tamam olduğumuza dair korkunç bir yanılgı içinde rehavette olduğumuzu düşündüm. bomboş, fakat tam olduğunu düşünen bir adam olarak huzurlu bir şekilde ölebilirsin, ya da tam tersi, tüm hayatını kendine ve hayata bir şeyler katmak için adamış, fakat yetişemediğin diğer milyonlarca bilgi için pişmanlık ve yetersizlik duygusuyla da ölebilirsin. önemli olan denge ve farkındalık...
  • çok etkileyici bir kitap . bana göre herkes kendine başka bir çıkarım yapabilir. bu sanrılar ve sayıklamalar arasında insanın kendine neler yaptığını tabularını egolarını ve dünyayı algılayış şeklini yorumlayabiliyorsunuz?
  • kendime en yakın hissettiğim kısım;

    insanın güvensizliği doğasında vardır, wertheimer düş kırıklığını da çok sık ve çok doğru olarak dile getirdi, ama kendi dediklerine uymayı, onlara sıkıca sarılmayı beceremedi, kafasında hep müthiş, gerçekten de müthiş bir kuramsallık vardı (ve de aforizmalarında!), diye düşündüm, gerçekten de kurtarıcı bir yaşam ve varoluş felsefesine sahipti, ama bunu kendine uygulama yeteneği yoktu. yaşamın tüm rahatsızlıklarını, tüm düş kırıklığı durumlarını, dünyadaki tüm ezici kötülükleri kuramda ustaca hallediyor, ama uygulamada asla beceremiyordu. böylece o kendi kuramlarının tamamen aksine olarak, gittikçe daha da batağa gömüldü, intihara kadar, diye düşündüm.
  • (bkz: #132145056)
  • özgün adı: (bkz: der untergeher)
    (bkz: the loser)

    (bkz: thomas bernhard) roman, biyografik kurgu (1983)

    ----

    thomas bernhard's novel the loser is the story of three aspiring concert pianists--glenn gould (drawn from real life), an austrian pianist named wertheimer (the notional protagonist) and the unnamed narrator--who become friends in 1953 in salzburg while studying piano with the great horowitz.
    brooklynrail

    my last teacher before horowitz had been wührer, one of those teachers who suffocate a pupil with their own mediocrity, not to mention the teachers who ...

    ----

    füg sanatı

    wiki: bach

    ----

    (bkz: gulda), brendel, gilels,brahms: http://classicalnotes.net/columns/pianoweb.html

    schönberg'i webern'den daha üstün tutardı, herkesin inanmak istediği gibi tersine değil.

    ----

    kitara

    piyano: steinway , bösendorf

    intihar dağı: mönchsberg, salzburg

    deniz seviyesinden 508 metre yükseklikte bulunan mönchsberg, avusturya'nın salzburg kentindeki beş dağdan biridir. salzburg'un tarihi şehir merkezinin batı tarafını kuşatır ve şehrin unesco dünya mirası alanının bir parçasını oluşturur. wikipedia (ingilizce)

    salzburg.info

    richterhöhe: http://www.salzburg-reiseinfo.com/…rhoehe-panorama/

    ----

    rockefeller bursu
  • (bkz: thomas bernhard)’ın 1983 yılında kaleme aldığı, özgün adı (bkz: der untergeher) olan eser.

    bitik adam, anlatım biçimi ve içerik olarak edebiyat dünyası için yeni bir soluk anlamına gelmekteydi. eser kaleme alındığı dönem itibariyle, avrupa’nın savaşın etkisini üzerinden attığı ve sanayileşmenin hız kazandığı bir döneme denk gelmektedir. avusturya’nın ekonomik anlamda yenilenme çabası her alana sirayet etmiş ve modernleşme sürecinin getirilerinden biri olarak şehirleşme, bireyin süratle adapte olmak durumunda kaldığı kavramlardan biri olmuştur.

    modernleşme başlığı altında yer alan tüm kavramlar bernhard için bir sorun teşkil ettiği gibi eserlerindeki karakterlerine de bu durumu kendi çerçevesinden görüldüğü şekilde aksettirmiştir. bitik adam, avusturya’nın modernleşme sürecinin benimsendiği ve bireylerin meydana gelen birçok değişikliği kabul ettikleri bir atmosferde yazılmıştır. eserde çok fazla karakter yer almadığı gibi diyalogların sıralı ve olay örgülü meydana geldiklerini söylemek mümkün değildir.

    sarmal ve eliptik dilini sonuna dek kullanan bernhard, metinler arasında geçmişe gittiği gibi zaman zaman da metin arasında zamanı ileriye almaktadır. thomas bernhard’ın, okuyucu tarafından bilinen katı yönüne eserin tamamında anlatıcı tarafından rastlanılmaktadır. modern çağın birey üzerindeki olumsuz yönlerinin ağırlıklı olarak gösterilmeye çalışılan eserde çevresel koşullar, kent ve kırsal hayatın kıyaslaması üzerinden yapılmaktadır.
  • bitik adam (der untergeher) thomas bernhard 'ın 1983 yılında piyasaya çıkan kitabının adı...

    eserden yaptığım alıntılar:

    bir insana, hiç kimseyle olmadığımız gibi bağlı olmak için, yan yana olmamız gerekmez.

    ana baba, bizzat kendileri olan felaketi çocuklarında sürdürdüklerini çok iyi bilirler çocuk yapmayı ve onları yaşam makinesinin içine atmayı haince sürdürürler, dedi, diye düşündüm, lokantayı gözlemlerken...

    geriye bıraktıklarını talan ederiz, bize bunları bırakanı daha beter yok etmek, ölüyü daha beter öldürmek ve bize yeterince yok etme malzemesi bırakmadıysa biz yaratırız bunları, ona karşı olan sözleri bulup çıkartırız vesaire, diye düşündüm.

    bizi cezbeden şeylerle doğal olarak pratik bir ilişki kurmak isteriz, demişti bir keresinde, yani en çok da hastalar ve deliler ve yaşlılar ve ölülerle, çünkü teorik bilgi bize yetmez, ama uzun süre teorik ilişkiye bağımlıyızdır,...

    onu çeken, insanların mutsuzlukları içindeki halleriydi, insanların kendileri değildi, mutsuzluklarıydı ve insanın olduğu her yerde buna rastlıyordu, diye düşündüm, insankolikti o, çünkü mutsuzluk özlemi çekiyordu. insan mutsuzluktur, dedi hep, diye düşündüm, yalnızca budala olan bunun aksini savunur. doğmak mutsuzluktur, dedi, yaşadığımız sürece de bu mutsuzluğu sürdürürüz, bir tek ölüm kesip atar bunu.

    daha yakından bakıldığında, derdi, bu ihmal edilmişler denilenler, o yoksul denilenler ve o geri kalmış denilenler özlerinde aynı biçimde karaktersiz ve iğrençtirler ve aynen, kendi ait olduğumuz ve sırf bu yüzden iğrenç bulduğumuz ötekiler gibi reddedilesidirler.

    kuramda anlıyoruz insanları, ama uygulamada onlara katlanamıyoruz, diye düşündüm, onlarla çoğunlukla isteksiz birlikte oluyor ve onlara kendi bakış açımızla davranıyoruz. oysa insanlara kendi açımızdan değil her açıdan bakmalı ve ona göre davranmalıyız, diye düşündüm, onlara öyle davranmalıyız ki, onlara önyargılı davranmadığımızı söyleyebilelim, ama bunu beceremiyoruz, çünkü gerçekten de herkese karşı önyargılıyız.
  • orjinal adı un uomo finito olan giovanni papini'in 1913 yılında yazdığı muhteşem eseridir.

    arka kapakta şöyle der papini:
    "italya'da benim tükenmiş, güçten düşmüş, bitik bir adam olduğumu söylentileri dolaşıyor, öyle mi? gerçekten de benim bir saman alevi olduğumu ve son küllerimin de bahar esintisiydi uçup gittiğini mi söylüyorlar?

    yavaş olun çocuklar, durun biraz rica ederim. bitmek de neymiş! daha başlamadım bile. yapmış olduğum -ne zaman!- her şeyi bir önsöz, bir giriş, erkene alınmış bir kaynakça, bir duyuru, bir ilan ve hatta isterseniz içindekinin daha iyi bir şekilde olgunlaşmasını sağlayacak bir şira ve köpük taşıması olarak hayal edin. en iyisi şimdi başlıyor: ben daha bugün doğuyorum.

    saman alevi sevinç ateşiydi, yapay bir ateşti, kızların rüzgar gülüydü, gülünecek, eğlendirici şeylerdi ama bugün kendimi hiçbir zaman söndürülemeyecek ve dünyaya ateşe verecek bir yangını başlatıyormuş gibi hissediyorum!"
hesabın var mı? giriş yap