auctor
-
lat. yazar, yaratici, yetkili.
-
henüz değil, yeterince değil,
inanma
adı konmadı henüz
eksiksiz ve dolu dolu
borcunun dünyaya.
açık -
böyle açık
neşeyle sunulmuştu
sana dünyanın kitabı,
okunabilecek olanı okuyasın diye,
karayı akı
metni, metin aralarını
senin ve okumaya cesareti olmayan
daha acemi ötekiler için.
öğrendiğin nice şeyin
karşılığını sen ödemeliydin
kelimeyle.
görevin buydu görünüşe bakılırsa
ama zorlanıyordun,
zorlanıyordun görevi tanımakta.
nedendir bilmiyorsun
hayatını tuzbuz eden
şarkına eziyet eden
anlaşmazlık nerede, onu da bilmiyorsun.
neyin kalıntısıydı
o susku?
tarihin
insanın-
dahası
insan belleğinin-
özdeğin
son yıkılışının...?
öyleyse
o neredeydi,
geçmiş görkeminin
köreden ışığından olsun
neden yanıt vermiyordu?
hiç mi olmadı yoksa?-
birden
sıçrıyordu
telaş içinde aklı -
ölü müydü yoksa
kelimenin tükendiği
kara kayada taşlaşmış,
hiçliğiyle
meselin, şarkının...
utkusu o hiçlikti oysa,
o ürperti,
o red! tüm hücrelerden
olmayana yönelen, tohumdu
o, mayaydı.
sayısız ölümlerden konuşuyor
biz konuşurken.
onlarda, karanlık
ama orada
rahat vermiyor
onlara,
kemiriyor için için
hem destekliyor,
katı
güç, bir kalıt -
hangisi?
kaynağı kayıp,
uzak
uzak mı uzak
bir zaman
zaman değil henüz
ölçü de değil
gizliyor onu,
içkin bir uçurum - belleğin
yıkımı
yutuyor onu.
hangi im? hangi töz?
uyarmıyor
kan, kan kemiriyor onları, hepsi bu.
böylece sürüyorlar
yer yer kuma gömülmüş pistin
kıyısında
ve varamıyor hiçbiri yolculuğun anlamına.
zorunlu bir uzatma yalnızca...
neyin?
kum tepeleri, orada, ve böğürtlen
ve arada kopuk
bitimsiz kervan,
hepsi katediyor
bir bir kendi yolunu
o ölümsüz geçitte
karanlık yükünü deviriyor.
ne söylerse- okuyorlar,
evet, çözmeden gizyazıyı,
kavramadan
anlamı ve yapıyı,
uzun papirüs...
ve buyruk orada
harflerinde yazılı.
yürüyorlar
bönlüklerinin
imi altında,
daha çok
yıldırım
daha çok çatlak
körlüklerinin
uzamında
ve binlerce aydınlık sürçme
aydınlatabilirdi onları.
aydınlatabilirdi...
ama geçerli tek şey
insan anlığının
türün anlığında
o yırtıcı içolgunlaşması.
ve odur yaklaştıkları,
hiç kuşku yok, bildiklerinden habersiz,
bildiklerini bile düşünmedikleri
kadar bilerek gidiyorlar...
dağılacak içlerindeki sis
arınacaklar
ve okuyacaklar o zaman yazıyı...
peki sonra?
hayatın
hayata gönderdiği bir bildiri yalnızca
o kalıtyazı
(isterdim, ama yazgımızda yok
uyarmak): geçmiş ve gelecek
örtüşüyor orada,
biri ötekinde siliyorlar birbirlerini,
bengidir 'şimdi'. umut zamansız
ve her yerde. yeter ki okusunlar,
som okusunlar katışıksız.
auctor/mario luzi
(frasi e incisi di un canto salutare,1990)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap