• konunun baslica alman sorunu olarak adlandirilmasinin sebebi, 18., 19. ve 20. yuzyillarda almanya'nin bu kadar cok savasin ana kaynagi olmasinda yatmaktadir. ancak bu, almanlarin barbar kan emiciler olduguna isaret etmedigi gibi, almanlarin her savasa buyuk bir istekle girdikleri demek de degildir. ortada bircok sebep vardir. bu yuzden oncelikle bu donemlerde avrupa'nin halini incelememiz gerekir.

    ozellikle 19. yuzyil'da avrupa'da birkac farkli guc mevcuttur. napoleon savaslari sirasinda ve sonrasinda hep farkli sekillendirmelere giden gucler olmalarina ragmen, belli basli gucler rusya, prusya, fransa, avusturya ve ingiltere'dir. ortak kultur ve ortak diplomatik lisan ise, kraliyet evlilikleri nedeniyle fransizca olmustur. devletler arasindaki guc dengesini saglayan ana unsur ise, elde tutulan toprak miktari olarak gorulmektedir.

    donemin avrupa'sinda en buyuk hedef, ulkelerin kendi sistemlerini guvence altina alip, guc dengesini saglayip kendi bagimsizliklarini korumaktir. oyle ki, baris o zamanlarda pek de sevilen bir kelime degildir. "catismayi yaratan taraf, barisa en cok ozlem ceken taraftir" fikri yogun olarak mevcuttur.

    ulkeler, birbirlerini bir sekilde izlemek zorunda hissetmekteydiler kendilerini. avrupa'da bircok ulke de bunu, konsolosluklar ve buyukelcilikler vasitasi ile yapmaktaydilar. boylece aralarindaki diplomatik trafik daha da bir artmaktaydi.

    ittifaklar da cok onemli bir yer kaplamaktaydi avrupa'da. oyle ki, bir devletin butun gucunu butun topraklarina yaymasi gibi birsey sozkonusu degildi ve butun ulkenin tek basina korunmasi bir o kadar da zor gozukmekteydi. bu nedenle belli ittifaklar icerisine girerek avrupa devletleri, zamanina gore kendileri icin bir guc dengesi yaratma cabasi icindeydiler.

    avrupa devletleri icin mudahale, vazgecilmez bir hamleydi. bir baska komsu ulke cok guclenmi sise, mudahale etmek gerekmekteydi. aksi taktirde kendilerine gelecekte tehdit olusturacaklarindan korkmaktaydilar. avrupa'da hemen hemen butun devletler bunu yapmislardir.

    denge saglayici, tipki bir futbol karsilasmasinin hakemi gibi, avrupa'da mutlaka bulunmasi gereken bir unsurdu. 19. yuzyil'da da ana kitadan jeolojik yapisi itibariyle ayri olan ingiltere, bu jeopolitik avantajini kullanarak denge saglayici rolunu ustlenmistir. guc dengeleri icerisinde hangi tarafin daha guclu hale geldigine, hangi devletin dengeyi bozduguna karar veren guc olarak ingiltere, aslinda avrupa'daki savaslarin cogunun cikmasinin bas sebebidir (saka bir yana, ingiltere dunyada su anda mevcut olan butun ana catismalarin ana kaynagidir. israil-filistin, turk-kurt, irak sorunu, kaddafi, kesmir bolgesi icin hindistan-pakistan, amerika'nin varligi, irak savasi'nda aldiklari cephe... hehe).

    avrupali devletler, ittifaklarini saglamakta ve taraf degistirmekte fevkalade hizli davranmaya ozen gostermislerdir. bu ozeni gostermek isteyen bir devlet, inanin, hicbir sekilde demokratik olmak istemeyecektir. zira demokrasi ile yonetilmek isteyen bir devlet, demokrasinin getirdigi agir karar verme mekanizmasindan da muzradip olacaktir ve bu kadar hizli taraf degistirmesi gereken devletlere demokrasi pek saglikli gelmeyecektir. zaten insanlarin da fikirlerini rahatlikla beyan edebilmeleri, guc dengesinin saglanmasini bir hayli zorlastiracaktir.

    avrupa'da genellikle devletler, gucunu arttirmaya baslamis olan rakip devletlerden belli olcude harac istemekteydiler. fransa, nasil prusya'dan luksemburg'u istemis ise, prusya nasil avusturya'yi hep alman birligine rakip bir diger alman birligi olarak gormus olsalar bile (ki avusturya multi kulturel bir yapiya sahipti zamaninda) , veya almanlar, nasil her zaman alman olmayanlarin guclenmesine dayanamaz hale gelmislerse, burda da durum aynen budur.

    hepsinin basindaki en onemli etmen olarak da savas gosterilebilir. oyle ki, avrupa'da savas, diplomasinin bir devami olarak gorulmekteydi. yani cok sasilacak birsey yoktu savaslarin cikmasinda; nasil iki aristokrat aile birbirleri ile diplomatik gorusmelerde bulunuyorsa, ayni sekilde de savasa giriyorlar, insanlarin olumune neden olsalar bile, butun olayi genel olarak bir "oyun" olarak goruyorlardi (hearts of iron adli oyunun basinda "where diplomacy ends, there is war" yazar ki dogrudur, ikinci dunya savasi'ni tamamiylen bu anlatir, ama 19. yuzyil avrupasi cok farklidir, victoria donemi cok farklidir, cok da guzeldir aslinda).

    genel olarak avrupa'daki guc dengesi sisteminde belli basli kurallar mevcuttu. tabii bu kurallar hicbir sekilde yazili degildi, veya dilden dile de gecmemekteydi, ancak daha genel baglamda "yapilirsa daha iyi olur" tarzi kurallardi. bunlarin sebeplerine mumkun oldugunda daha sonra deginecegim, ancak kurallari bir bir hatirlayalim.

    oncelikle, iki ulke savasa gitmeden once belli bir sekilde, belli bir seviyede gorusmeler duzenlemeliydiler. casus belli'si olmadigi surece bir ulkenin digerine savas acmasi pek de kabul goren birsey degildi. ote yandan, savasa yalnizca bu diplomatik gorusme surecinde basariya ulasilamazsa gidilmekteydi. boylece guc dengesi de korunmus olacakti. en onemli kurallardan biri de, galip olarak ayrilacak olan tarafin diger tarafi tamamen yok etmemesi kurali olarak eklenebilir. yani, eger karsi tarafi tamamen yok ederseniz, prestijiniz buyuk olcude dusecektir ve cok daha fazla dusman edineceksinizdir. bunun yerine, malup edilen devlet, guc dengesi sistemine bir sekilde geri kazandirilmak zorundadir. boylece guc dengesinden birsey eksiltmek yerine, guc dengesini tekrardan saglamis olursunuz. son olarak da, guc dengesini oyle ya da boyle bozmak isteyen, bunu can-i gonulden amaclayan devletlere de mutlaka savas acilmasi gerekmektedir.

    avrupa’daki bu sistem, genellikle savasi bir minimumda tutmasini becermistir cogu zaman. devletlerin birbirlerinin islerine karismasi genelde kisisel olarak algilanmamis, daha cok “profesyonel” seviyede bir “is meselesi” olarak gorulmustur. bu sistem icinde de devletler her zaman degisken bir yapi icerisinde kalmislardir. ornek olarak avusturya’nin ilk baslardaki onlenemez yukselisi, ancak daha sonraki dususu gosterilebilir. ingiltere, genellikle bu durumda sabit kalmistir. sistemin maksadi arasinda hicbir zaman “baris” mevcut olmadigi gibi, sistem altinda bazi durumlarda zayif devletler de yokolmuslardir; tipki polonya gibi…

    eger bir devlet, bahsettigim bu kurallarlan ve avrupa’nin o zamanki durumu icerisinde oynamak istemiyorsa, yeterince guclenip bu duzeni bozabilirdi. napoleon bonaparte bunu bir defa yapmistir. adolf hitler de aynisini yapmis ve dengeleri alt ust etmistir.

    devletlerin, guc dengeleri icerisinde bir ittifaktan diger ittifaka gecebilmeleri ise bir arti olarak kabul edilmelidir. zira bunu yoklugu, guc dengelerini bozabilecek bir seviyeye bile gelebilir. oyle ki ikinci dunya savasi sonrasinda bunu gormustuk: ideolojilerin baskin cikmasi, sscb gibi guclerin ve demir perde olarak adlandirdigimiz ulkelerin ortaya cikmasina sebep olmus, tabii ki iki ideoloji arasinda sikisip kalan devletler guc dengesinin disinda kalmak zorunda birakilmislardir. ideolojilere siki sikiya bagimli olan devletler ise guc dengelerinin bozulmasina onayak olmuslardir. ayni durumu milliyetcilik de yaratmaktadir; savasi profesyonel bir boyuttan cikarip tamamen kisisellestirdigi icin milliyetcilik, devletlerin birbirlerinden nefret etmesine sebep olmaktadir. demokrasilerin varligi da guc dengelerinin bozulmasina sebebiyettir, zira herhangi bir sekilde taraf degistirmek, daha once de soyledigim gibi gayet zordur, cunku herkesin fikri alinana kadar savas coktan baslamis, siz de capraz ates altinda kalmissinizdir.

    avrupa’daki bu guc dengeleri, diger devletlerin gucunu pek de kestirememe problemlerinden dolayi da bircok yara almistir. fransa’nin pek guclu olmadigi, ancak ikinci dunya savasi’na kadar olan sure icerisinde anlasilacaktir –ki bu da aslinda pek bir gec olmustur fransa adina…

    taraf degistirmeme olayi, birinci ve ikinci dunya savaslarinda da gorulmustur. bu nedenle savaslar cok daha kanli olmustur ve cok daha fazla yikim sozkonusudur.

    gunumuz avrupasi ise bundan cok farklidir. ancak bu donemin avrupasini anlamak, birazdan daha detaylica anlatacagim alman sorunu’nu kavramak icin fevkalade onemlidir.
  • waltz’in uc imgesi’ni de kullanarak anlatabilecegimiz gibi, daha bir ozet gecerek de almanya’nin nicin bu kadar cok savaslarin ana nedeni oldugunu aciklayabiliriz.

    buyuk olcude bir stabiliteye sahip olan avrupa’nin ortasinda aniden yukselen bir guc olarak almanya, tabii ki de birden bire guc dengelerini alt ust edecektir. ote yandan, almanlar, karakter olarak daha cok savasa yatkin insanlar olarak gorulmektedirler. gayet verimli olmalarinin yanisira, bir o kadar da caliskan ve uretkendirler. pek tabii bunlarlan birlikte agresiflik kacinilmazdir. her ne kadar daha onceden bircok kucuk sehir devleti olduklarindan dolayi bunlari birlestirmek gayet zor olarak gozukse de, otto von bismarck bunu basarmistir. ancak bu tur “defansif” nedenlerden dolayi yapilmis guclenme harekatlari, diger devletler tarafindan tamamiylen ofansif olarak algilanmaktadir.

    onceleri frederick the great donemi hukum surmustur prusya’da. bu donemlerde mevcut olan savaslar, genel olarak silesya savaslari olarak adlandirilirlar.

    birinci silesya savasi, maria theresa’nin tahta gecmesi ile avusturya’ya karsi savas acmaya karar veren frederick tarafindan cikarilir. fransa ile ittifak kurup avusturya’ya saldirir. savasi kaybeden avusturya, birkac bolgesini almanlar’a ve fransizlar’a vermek zorunda kalir.

    ikinci silesya savasi, avusturya’nin tekrardan cok guclu hale gelmesi nedeniyle cikar (unutmayalim, avusturya da bir alman kokenli devlettir, bu nedenle alman sorunu icinde onlarin da payi vardir). ilk savasta kaybetmis oldugu bolgeleri geri almak istedigi icin savasa girme karari alirlar. bu yuzden prusya bunu onceden sezip avusturya’ya tekrardan savas ilan eder. avusturya, prusya’yi bircok alanda malup etmis olsa bile, frederick’in o “the great” sifatini almasini saglayan meshur savaslar neticesinde ve akilli taktikler sayesinde prusya savasi kazanir.

    ucuncu silesya savasi ise, daha sonralari yedi yil savaslari olarak bilinmistir. boylece avusturya ve prusya tekrardan ortada bulunan devletler halini alirlar ve savasa girerler. avusturya tekrardan malup olur, prusya da avusturya’dan almak istedigi bolgeleri (yanlis hatirlamiyorsam bavyera) alir ve kurtulur.

    savaslar, buyuk kayiplara da vesile olur. zira almanya %10 gibi bir nufus kaybederken, ingiltere ile birlikte buyuk bir borca gomulurler. gayet yikici bir savaslar butunudur bunlar. daha fazla bilgi icin (bkz: yedi yil savaslari).
  • kendisinin hemen ardindan otto von bismarck donemi baslar. kendisinin en buyuk istegi, birlesmis bir almanya kurmaktir ve bu azmi ile calisarak butun alman devletlerini bir bir birlestirmesini bilmistir.

    19. yuzyil’da yasamis olan bismarck, birlesik almanya hevesi ile bircok girisimde bulunurken, bircok savasa da sebebiyet vermistir. 1864 yilinda danimarka ile savasmis, 1866 yilinda avusturya ile savasmis, 1870 yilinda ise fransa prusya savasi’na sebebiyet vermistir. ancak ilk iki savas, bismarck’in nasil bir devlet adami oldugunu daha iyi bir sekilde yansitmaktadir. zira diger savasta bircok karari kendisi almadigindan dolayi, yapilmis olan hatalara kendisinin ismi aranmamalidir.

    danimarka savasi, holstein’in hakimiyeti uzerine verilmistir. oncelikle kendi basina bagimsiz bir alman devleti iken daha sonralari danimarka kontrolune girmistir. danimarka aleyhtari bir isyan cikaran almanlar, daha sonra prusya’nin ve avusturya’nin da bir ittifak kurup danimarka’ya saldirmalarina sebebiyet vermislerdir. savas bitiminde holstein ve bir baska bolge daha hem avusturya hem de prusya’ya verilmistir. problem ise, hangi bolgenin kime verildiginin bilinmemesidir; danimarka sadece savasi bitirmek adina boyle bir girisimde bulunmustur.

    avusturya ile olan savasin sebebi ise, danimarka’nin vermis oldugu bu iki bolgenin kime ait olacagi sebebiyle yapilmistir. bismarck, dunyaya prusya’nin avusturya’dan daha guclu oldugunu gostermek istemektedir ve 7 hafta surecek olan bir savas baslatir. o kadar da buyuk olcude olmamaktadir bu savaslarin cogu aslinda, ancak yine de insnalar olmektedir. donemin imparatoru olan wilhelm, her ne kadar viyana’nin icine kadar ilerlemek istemis olsa da, bismarck bunu onlemek icin elinden geleni yamis ve kendisi cok sakin bir dil ile avusturyalilar ile anlasmasini bilmistir. zira herhangi bir sekilde avusturya’yi parcalayacak olsalar, hem avusturya’nin ebedi nefretini kazanacak, hem o devleti guc dengesinden cikaracak, hem de gelecekte kendilerine yardimci olabilecek bir muttefik bulmakta zorlanacaklardir. bu nedenledir ki prusya bunlari yapmaz ve avusturya’dan daha guclu bir devlet oldugunu dunyaya kanitlar.

    fransa savasi ise biraz daha karmasiktir. ucuncu napoleon altindaki fransizlar gayet mutsuz idiler, bu yuzden de fransa’nin gucunu kanitlamasi icin prusya ile bir savas yapmasi gerektigini dusunmekteydiler. pek tabii ki bu sadece halkin gorusunu yansitmaktadir. bu nedenle devlet, prusya’dan luksemburg’u ister. prusya, luksemburg’un serbest olacagini soyler. fransa ise bunu kabul etmez ve luksemburg’un fransa’ya verilmesini ister.

    bismarck, hemen olayin bir savasa donusecegini gorup alman milliyetciligini goruklemeye baslar. eninde sonunda savas gelir ve kisa bir sure sonrasinda prusya savasi kazanir.

    oyle ki bismarck’in butun itirazlarina ragmen wilhelm fransa’dan agir nafakalar alir. alsace ve lorainne prusya’ya verilir (ki bu daha sonra bu iki bolgenin onemi, birinci dunya savasi’nin sebeplerinden biri olacaktir), wilhelm kendisini almanlarin imparatoru ilan eder ve bunu da fransa’nin gobeginde, versailles’da (versay) yapar.

    pek tabii fransizlar, bu savastan sonra almanlardan uzun bir sure boyunca olesiye nefret eder hale gelmislerdir. oyle ki kisa donemli kazanclar, uzun donemli kayiplara neden olabilecek seviyededir. prusya’nin fransa’yi bu sekilde ezmesi, alman sorununun gelecekte daha da vahim bir hale gelmesine neden olur ve kendisini birinci dunya savasi sirasinda butun urkutucu ciplakligiyla gosterir.

    bir diger yandan da buyuyen karasal sinirlar, devletlere problem olmaya baslamistirlar. almanlar basta olmak uzere bircok devlet, karasal sinirlarini koruyamaz haldedir. bu da almanlarin butun problemlerin ortasinda olmasina sebebiyet vermistir. savasin kacinilmazligi konusunu da tekrardan buraya sikistirmak isterim.
  • frederick the great’den bismarck’a kadar olan surede bircok sey degismitir almanya’da. bu yuzden kesinlikle alman sorununun nedenleri bu degisimler icinde gorulebilir.

    frederick, istedigi herseyi yapabilecek gucteydi, zira kendisi imparatordu. ancak bismarck bir basbakandi ve gorevi belli seviyede sinirlandirilmisti. frederick, savasi bir zorunluluk olarak gorurken bismarck, savasi yavas yavas bir zorunluluk olmaklan birlikte cok onemli bir diplomatik oyun olarak da gormeye baslamisti (real politik kokuyor degil mi hafif?). frederick’in ordusu gucsuzken, bismarck’in ordusu cok disiplinli ve inanilmaz gucluydu. kalabalikti da. frederick’in oldugu donemlerde bir alman milliyetciligi soz konusu degilken, bismarck donemlerinde milliyetcilik tavana vurmustu. hepsinden onemlisi, frederick’in genel bir motivasyonu yoktu; bismarck ise, butun almanlar’i tek bir cati altinda birlestirmek istiyordu.

    bismarck, hicbir savasi gereksiz yere savasmamaktaydi. kendisinin diger devletlere karsi bir garezi olmadigi gibi, “dusmanlarini yen, ancak hicbir sekilde onlari asagilama” politikasina da onem vermistir her zaman. “kendini simdi biraz tutarsan, gelecekte bircok sey elde edersin” dusuncesindedir.
hesabın var mı? giriş yap