• aşka gönül vermiş, hayat mottosunu bu yönde belirlemiş, aşkla yaşayan, aşk için yaşayan kadın
    (bkz: hayat kadını)*
  • sonsuz ask ve ruh esinin pesinden giden kadindir.
  • 1979 yapımı erotik türk filmi. başrollerinde feri cansel ve mete inselel var . kazım kartal ve şemsi inkaya da oynuyor. (bkz: erotik türk sineması)
  • sevmeden sevişmeyen kadınlardır.

    "bir şehir ol.
    mesela, tekirdağ gibi.
    de ki; er gün başka başka,
    abe sokayım böyle aşka."
  • mehmed rauf'un 1923 tarihli öykü kitabı.
  • cocuklukta goremedikleri ilginin* pesinde, arsizca bir omur harcayan kadinlardir... en basindan diyeyim; sadece kadinlar degil, kadin pesinde kosan erkekler de oyle... (bkz: histriyonik kisilik bozuklugu)

    eger gercekten sevgi olsaydi temeli, o zaman o sevgi herkes icin olurdu. dozunda ve iyilestirici olurdu. hak edene hakkiyla verir, karsilikli sever, hak etmeyeni kolaylikla gonderip kendi evreninde yasamaya devam edebilirdin.

    "ben ask kadiniyim" diye dolanan kadinlara bakalim mesela... surekli sevgili degistiren, her sevgili icin ayri gazeller dizen, "o bana buyuk vurgun etti" gibi kimilerini unutamayip arabesk halet-i ruhiyeler icinde senelerce gezen, eglenceye, uyusturucuya bile duskun, "ask"tan baska hayatinda bir degeri olmayan insanlar... ask dedigi de, o an kim ilgi gosteriyorsa ya da gosterdigi ilgiyi almaya hevesliyse onunla bi sure yasadigi fantezi yani...

    sevgi dedigin seyin icinde zor gunler, zor anlar vardir. kendine ve karsindakinin hosuna gitmeyen yanlarina bile tahammul etme esigini asma anlari vardir. peki "ask" pesinde kosanlar? hep daha "iyi bir kafa" arayan muptezeller gibi ortalikta doner durur, arar durur sonra en ufak bir anlasmazlikta "sen degmezmissin" diye eski gomlegine yeniden girmis gibi kolaylikla magduru oynarlar... degmezlerdi belki, ama dedim ya ilgi gormek ve ilgi gostermekten baska degerleri olmadigi icin, ne dogru ne yanlis degerlendirecek baska bir kistasi olamadigi icin zaten genellikle yanlis kisileri secer, yanlis sekilde sever, hep arar ama hic bulamaz hayatinda o cok hasretini cektigi "guven" ve "huzurla" kabul edip, edilmeyi. **

    sevgi var hayatta, ama etik de var. saygi da var, en basta kendine saygi var. adalet var, iletisim var, saglikli iletisim kurmak icin cabalamak var... kafana esti diye kavga etmekten, kiskanilinca sevildigini sanmaktan, kiskandirmak icin oyunlar oynamak vb seyler yapmaktansa durustce, seffaflikla kendini ifade edebilmek var...

    "tutkulu ama toksik" iliskilerin insanlari bunlar... ne kadar siddetli, ne kadar hayasiz, ne kadar fantastik gorur ama bir o kadar da yerlerde surundururse o kadar "sevmistir" karsisindakini... bunun aslinda bir adi var: baglanma travmasi*. cocukken hak ettigin gibi gorulmedigin, sevildigini hissedemedigin icin bu cok onemli ihtiyacini yanlis yerlerde karsilamak icin cirpinmakla geciyor hayatin. isin garip yani, ise yaramiyor da... ama nedense burada sıkısıp kalan cok... nedeni belli aslinda, terapi alma fikri yaygin degil (turkiye'deki cogu terapist de bu konuda yeterli degil ve asiri pahali ucretleri var o ayri)

    sonra ortalarda "ben ask kadiniyim" diye gezer durursun, guzel bir seymis gibi. kim gorecek, kim bilecek ya da kim duyacak esas derdini? sen bile bilmiyorsun, anlatamiyorsun cunku. derdin hep bir "ask" ama cektigin aci, gercekte yatan hislerin... dikkatin kendinde degil ki, hep karsinda olmayan, giden, gelmemis, olmamis bir seyde cunku... hep daha bir "esmer" hep daha bir "serseri" hep daha bir "umarsiz prens"in pesinde savrulup gidiyorsun, bir yudum sevgi icin. 'daddy issues' deyip gecmeyelim, ne hayatlar karartiyor o iyilesmeyen ilk kalp kirikliklari...

    sevgi bu degil... kirinti bunlar... "kendini neye layik buldugunu anlamak", insanin öz-degerini bulup gelistirmesine yardimci olan bir baslangic...

    aklima gelen ilk "ask" kadinlari: deniz seki, sıla, bilimum arabesk pop kralicesi... yildiz tilbe de 'emekli' bir ask kadini... bu sekilde senelerce yasadi, yoruldu, artik kendi keyfine yasiyor ama tahminim icinde bir yerlerde hala bu hayal vardir, ancak o zaman "tam" olacagina dair inanc vardir. en azindan 'ekmegini' hala bu kafada bi kadin olarak sarkilar yazarak kazaniyor gibi...

    bir de bu ask kadinlari allahli, "yuce ask"li laflara da pek duskundur diye ekstra genelleme yapayim hadi. deger yargisi bu yani, "ask yukari ask asagi" akil yoksunu hareketler... hic sevmem mantigini kullanmayi reddeden insanlari. ayni sekilde mantigindan baska hicbir seyi ciddiye almayan, duygulari reddedenleri de sevmem. ikisi de lazim, ikisinden de faydalanmak, dengesinde yasamak lazim...
  • bu benim sanırım. sevmeyince hiç sevmiyorum da, sevince ne güzel sevebildiğimi ve nasıl bir tutku ile bağlandığımı biliyorum, ne yazık ki bu güzel sevdalanmamın hak ettiği karşılığını bulamadığı noktalarda sürükleniyorum herhalde. anlamadım gitti.

    the feminine urge to block & ignore the existence of someone after they hurt me once* diye bir fenomen vardı, kapıları kapatınca da böyle oluyorum sahiden, ama o noktaya gelmem için de hırpalanmam gerekiyor mu ondan emin değilim ama kalbim kırılınca izole olmak istiyorum, ki bir bakışına, tatlı sözüne, gülüşüne yenik düşüp umutlanmayayım.

    ben de artık o sırf terk ettiği için akılda kalan, iz bırakan kadınlardan olmak istiyorum, ama böyle çekip gitmeler olmadan kıymetim bilinsin istiyorum.

    gönül ister ki hiç tartışma olmasın, olsa da sakinleştirileyim, gözümün yaşına kıyılamasın, şefkatle yaklaşılsın, hemen ''amaaan of ne uğraşacağım'' çekilmesin, benden anında vazgeçilmesin istiyorum. karşımda ilgisiz, kayıtsız kalınıyorsa resmen kalbim acıyor.
    birbirine karşı karşılıklı meftun olup güzel anlaşmak, çok mu, çok mu zor gerçekten?
hesabın var mı? giriş yap