*

  • jupp derwall'in galatasaray'da ve türkiye'deki ilk resmi maçıdır. sarı kırmızılıların büyük ümitlerle çıktığı maç, denizlispor'un şok galibiyetiyle sonuçlandı: 0-1.

    maçın ilk dakikalarında galatasaray kendinden emin, denizlispor ise ürkek ve temkinliydi. gerçi sarı kırmızılı takım dalga dalga saldırmıyordu ama paslaşmalarından, antrenman havasında sakin ve güvenli oyun kuruşundan galatasaray'ın kendi gücüne olan inancı hissediliyordu.

    kenarda jupp derwall her zaman olduğu gibi araştırıcı ve dikkatli bakışlarla metal çerçeveli gözlüklerinin ardından maçı izliyor, ara sıra almanca direktifler veriyordu. derwall'in saha içindeki ağzı, kulağı olan erdal keser ise bu talimatları ilgili adreslere iletiyordu. daha birkaç ay önce alman milli takımı başında avrupa şampiyonluğu hayalleri kuran derwall, şimdi hiç tahmin edilmeyen bir takımın başında lig mücadelesi veriyordu. fransa 84'de gruptan çıkamayan batı alman milli takımının teknik patronu, koltuğunu diplomasız franz beckenbauer'e bırakarak takımın başına gelmişti. tabii mümtaz türk basın da boş durmadı. hergün alman milli takımının bir futbolcusu geliyordu cimbom'a. ulrich stielike, pierre littbarski, guido buchwald vs. vs.

    cılız denizlispor ataklarında top simoviç'e geldiğinde bile sarı kırmızılı tribünlerden alkış yükseliyordu. keşke böyle uzun ve kolay toplar değil de yakın sert şutlar olsaydı da simo'nun kurtarışlarıyla coşsaydılar. aslında simo'nun hikayesi de tıpkı derwall gibi hüzün üzerineydi. fırtına gibi esen enzo scifo'nun takımı anderlecht'e transferine kesin gözüyle bakılan simo, fransa 84'de 3 maçta kalesinde 10 gol yiyerek popülaritesini bir anda yitirmişti. michel platini'li fransa'dan 3, soren lerby'li danimarka'dan 5, enzo scifo'lu belçika'dan 2 gol yiyen simo için artık ülkesinden daha batıya gitmek imkansızdı. ancak herşeye rağmen o simoviç'ti ve türkiye liginde kendisine ilk golü atacak futbolcuya altın kol saati hediye edeceğini açıklamıştı. gel de forvet olarak bu adamın karşısında bacakların titremesin!

    aslında futbolcular kadar merak edilen bir nokta da derwall'in galatasaray'a oynatacağı oyundu. michel hidalgo'nun fransa milli takımında başarı ile uygulattığı 3-5-2 derwall kanalıyla ilk defa bu maçta sahalarımızda arz-ı endam eylemiş ve uzun vadede kök salmıştır. sarkık liberolu, klasik 4-4-2, 4-3-3, 4-2-4 hatta bazı avrupa kupası maçlarında denenen çift stoperli liberolu 5-4-1 gibi sistemler 10 yılı aşkın bir süreçte silinip gitti.

    galatasaray taraftarının kafasındaki en büyük soru işareti ise rudiger abramczik idi. ismi duyan "bu kim lan?" demekten kendini alamıyordu. ibrahim desen değil, abraham desen değil. alman olup olmadığı bile belli değil. ama olsun. derwall aldıysa bir bildiği vardı.

    daha bir yıl önce bizi izmir'de 3-0*, almanya'da 5-1* gibi farklı skorlarla silindir gibi ezip geçen alman teknik adamın talebeleri yeşil zeminde top çevirerek taraftarını şölene hazırlıyordu.

    ve erdal keser. her milli maçta büyük umutlar bağlanan, harika çocuk muamelesi gören, deplasmanda almanya ile yapılan milli maçta dobi hasan'a kafayla gol pası veren erdal keser. o dönemde böyle bir asist bile bir futbolcunun rüştünü ispat etmeye yeterliydi. ancak doğrusunu söylemek gerekirse taraftar ilk maçında erdal keser'den beklediği alman patentli futbolu görememişti. belki de bir uyum süreci yaşıyordu kim bilir?

    kaptan fatih terim hakkındaki uğursuz yakıştırmalarına kulaklarını tıkamış, defansı organize ediyordu. üstüne üstlük iyi bir süpürücü olan yusuf altıntaş da beşiktaş'ın büyük arzusuna rağmen kocaelispor'dan alınarak takıma kazandırılmıştı. taraftar zevkten dörtköşeydi. ezeli rakibin elinden futbolcu kapılmıştı ne de olsa.

    lige sessiz sedasız hazırlanan mutevazı denizlispor ise hakkına razı bir şekilde ali sami yen stadındaydı. kendi çapında top çeviriyor, kağıt üzerinde gözden çıkardığı maçı "en az zararla bitirmeye çalışır" izlenimi veriyordu.

    fakat o da ne!? daha maçın 20. dakikası bile dolmadan denizlispor'un çok da önemsenmeyen ataklarından birinde denizlispor'lu mehmet herkesi buz gibi donduran golü simoviç'in ağlarına bırakıverdi. ama olsun. daha koskoca 60 dakika vardı maçın bitmesine. şimdi yıldızlar birer birer sahne alır ve denizlispor'un golü mehmet'e kol saati kazandırmakla kalırdı. ama hayır. beklenen olmadı. ne galatasaray'ın avrupa patentli kramponları, ne de federal alman komutanı yetmedi maçı kurtarmaya. herr derwall'in ilk resmi maçı sarı kırmızı beklentilerden uzak, yenilgiyle sonuçlandı :

    galatasaray : 0 denizlispor : 1, gol mehmet.

    biz beşiktaşlı olarak sevindik tabii. demek ki alman ekolünü benimseyen sarı kırmızılı takım, branko stankoviç'li, mirsad kovaçeviç'li, şekerbegoviç'li yugoslav destekli beşiktaş'a rakip olamayacaktı. daha bir hafta önce kartal makina gibi top oynayarak özel maçta -üstelik deplasmanda- trabzonspor'u 3-0 yenmiş ve herkese parmak ısırtmıştı. hem trabzonspor galibiyeti, hem de galatasaray'ın yenilmesi ile derin bir "oh" çekerek sezona başladı beşiktaş taraftarı.

    denizlispor maçıyla derwall'in elinde sihirli değnek olmadığı ortaya çıktı. zaten derwall'in tuttuğunun altın olacağı ümidi, akdeniz-şark kırması bir beklentiydi ve hiçbir altyapısı bulunmamaktaydı.

    derwall'in isteği ise kamuoyunun hayal ettiği pahalı transferler ve avupa şampiyonluklarına göre daha mutevazi birşeydi : florya'daki antrenman sahasının çimlendirilmesi. florya teknik patronun isteği doğrultusunda çimlendirildi.

    denizlispor'a istanbul'da boyun eğen galatasaray iki hafta sonra ligin yeni ekibi eskişehirspor deplasmanında 3-0 mağlup olunca galatasaraylıların yelkenleri iyice suya indi.* ligi 36 puanla 5. sırada bitiren galatasaray'ın imdadına federasyon kupası yetişti. yarı finalinde beşiktaş'lı ziya doğan'ın penaltı kaçırdığı maçta kartalı eleyen galatasaray, finalde trabzonspor'u da devirip kupayı aldı.

    yenilgiyle başlayan türkiye macerasını federasyon kupası ile taçlandıran derwall, rahat bir nefes alıyordu. kazanılan bu kupa sayesinde hem beşincilikle sonlanan türkiye ligi hüsranı atlatılıyor, hem de bir sonraki sezon sarı kırmızılı takım widzew lodz'u eleme şansı yakalıyordu.**

    ne var ki jupp derwall ile büyütülmüş hedefin gerçek uluslararası başarılara dönüşebilmesi için kulübün mali yapısının da güçlenmesi gerekiyordu. avrupalı kulüplerin en önemli para kaynağı olan naklen yayın ve sponsorluk girdileri için ülkede henüz yeterli altyapı yoktu. özel televizyonların kurulması ve naklen yayın gelirlerinin sağlıklı bir yapıya kavuşması için ise yaklaşık bir 10 yıl daha beklemek gerekecekti.

    televizyon gelirleri problemine neşter vurmak ise bu maçtan 6 yıl sonra -beklentilerin aksine- ligin büyüklerine değil, bir anadolu kulübüne nasip olacaktı.

    (bkz: 4 subat 1990 boluspor beşiktaş maçı)
hesabın var mı? giriş yap