• bizimki eyyy amerika dediğinde, obama bütün efendiliği ile çomarla çomar olunmaz diyerek yanıt vermiyordu ya da kibarca büyükelçi ile uyarıyordu. aynı durum yaşandığında senin eyyy amerika diyen ağzını severim* deme ihtimali olan adam başkan oluyor.

    edit: oldu.
  • clinton kürtleri daha fazla destekleyip ortadoğunun altını daha da ateşleyeceğini beyan ederken, seçilmesi halinde ortadoğu'daki savaşın sonlanacağını düşünen safdilleri göstermiştir.
  • 5 kere daha ''abd'yi başkanlar değil sistem yönetir'' yazılırsa 2 aday da seçimden çekilecekmiş.
  • atv'nin ilk acilan sandiklar sonrasi yaptigi son dakika haberine gore:

    -clinton %26
    -trump %22
    -rte %52

    seklinde devam eden secimdir.
  • en azindan omru hayatimda kirmizinin cok oldugu bir harita gordum aq
  • clinton dış politikada ağzını her açışında rus saldırganlığından bahseden iki yüzlü bir savaş suçlusu. libya'da, suriye'de yediği haltlar ortada olan bir de ortadoğu'da rus saldırganlığından şikayet ediyor.

    clinton kampanyası büyük sermaye ve bankalar tarafından finanse ediliyor. trump'un beş katı harcamış. büyük bağışlarda trump'a on kat fark atmış.

    clinton gizli devlet bilgilerini de içeren yazışmalarını suç ve rüşvet çarkı ortaya çıkmasın diye kurduğu özel e-mail hesabından yönetmiş, bu konuda halka, kongreye ve fbi'ya defalarca yeminli ifadelerinde yalan söylemiş, iade etmesi gereken 30 bin emaili bleachbit programıyla silmiş

    clinton vakfı tam bir rüşvet aklama mekanizmasına dönüşmüş, dış işleri bakanlığı döneminde kendisinden randevu alanların yarısından çoğu vakfa bağış yapanlar olmuş. ukrayna devlet enerji şirketi, suudi arabistan ve katar gibi ülkeler en büyük bağışçıları arasında.

    kocası beyaz saraydan ayrılırken beş parasızız diyen clintonlar 16 senede 250 milyon dolarlık servet edinmişler. kaynağı wall street'e, büyük yerli ve yabancı firmalara yaptıkları para karşılığı konuşmalar

    clinton anaakım medyanın tam desteğini almış, köşe yazıları haberler kontrolü için yayınlanmadan önce kampanyasına gönderilmiş, yarıştığı adaylarla yaptığı tartışmalardaki sorular bile önceden kendisine sızdırılmış. wikileaks'i sansürleyen medya trump hakkında 30 sene önce tacize uğradım diyen kadınları hiç araştırma yapmadan manşete taşımış. trump hakkındaki negatif yayın %93

    clinton kampanyası işbirliği içinde olduğu medyaya trump destekçileri şiddete meyilli manşeti arttırabilmek için parayla provakatörler tutup trump mitinglerine göndermiş. clinton kampanyalarının içindeki kuruluşlar oy hilesi işine girişmişler. bu işleri yapan kuruluşun başındaki adam istifa etmek zorunda kalmış, clinton biz uzaktan tanıyoruz kendisini derken istifa eden adamın 340 defa beyaz saray ziyareti yaptığı ortaya çıkmış.

    clinton yüzde %1,5 ortalama ekonomik büyüme ve 20 trilyon dolara ulaşarak obama döneminde iki katına ulaşan borca neden olan ekonomi politiları sürdürmek dışında bir vaatte bulunmamış.

    clinton suç, uyuşturucu, işsizlik, kamu kaynaklarının israfına yol açan ve açıkça hukukun üstünlüğünün inkarı olan yasadışı göçmenliği savunmuş.

    buraya kitap dolduracak kadar şey yazılır niye clinton'un seçilmemesi gerektiğini anlatmak için. 5-6 sayfa yazı paralayıp nytimes'dan veya kuş beyinli liberal profesöründen ezberlediği trump cahil, ırkçı, cinsiyetçi, ayrımcı vs. sloganlarını atmak dışında içerik dolduramayan sahte eğitimli, düşük iq lü, kampüs solcularına aldırmayın o yüzden.
  • " robert de niro ağır bedel ödeyecek, öyle bırakmam onu "
  • (seçim tahmini değildir. tahmin için 538'e veya nyt'ye bakın. canlı sonuçları http://www.nytimes.com/…lections/forecast/president takip ediyorum)

    iki adayın önerdikleri somut politikaların karşılaştırmasını görmek, bir gökkuşağının başlangıç noktasını görmekten daha zordu tüm seçim süreci boyunca.

    hani türkiyedekilerin sadece ypg konusuna odaklanmalarını anlıyorum (gerçi trump seçilse de kürtlere desteğin kesilmesi zor), fakat amerikalıların hali içler acısı: trump'ın 500 senelik ses kayıtlarına ve clinton'ın dandik email skandalına ayrılan medya vakti, adayların vergi politikalarına ayrılanın onlarca katı. skandallar önemsiz değiller ama adayların epey farklı olan politikaları yanında devede kulaklar.

    her konu özelinde farkları şurada özetlenmiş. önemlilerini yorumlayayım:

    ***

    ekonomi:
    trump, hem kişisel hem de şirket vergilerini düşürmek istiyor. abd'de şirket vergileri yüksek, ama çok fazla loophole olduğu için, efektif vergi oranı az ve şirket vergilerinin ekonomideki payı epey ufak. diğer kısım daha önemli. kişisel gelir vergisine bakarsak, özellikle zenginlerin efektif vergi oranları düşecek trump başkanlığında. bütçe açığı zaten rekor seviyede, bu vergiler azalınca açık iyice artacak.

    trump, hiçbir ekonomistin desteklemediği bir argümanla, vergi düşürmenin ve ithal mallara ek vergi koymanın, gsmhyi inanılmaz arttıracağını, dolayısıyla uzun vadede açığın kapanacağını savunuyor. korunmacı ticaret politikası gmsh'yi büyütmeyeceği gibi, abd bir mucize eseri 10 sene boyunca %5'lik büyüme bile tuttursa (olgun bir ekonomi için imkansız), yaratılacak ek bütçe açığı yine kapanmaz.

    dolayısıyla trump'ın harcayacak parayı nasıl bulacağı meçhul. sürekli kötülediği bütçe açığını 16 trilyon dolar daha büyütecek. asıl sorun, bu kadar temel ve kabak gibi bariz bir sorunun, bir adayı diskalifiye etmeye yeterli olmaması. bu konular abd içinde yüzmilyonlarca kişinin hayatını doğrudan etkileyecek. dünyayı da etkiler. mesela türkiye'yi, selahattin demirtaşın veya kılıçdaroğlunun yapabileceği herhangi bir şeyden daha çok etkiler. ama medya buna vakit ayırmıyor, çünkü seksi değil. sistem sağlıklı işleseydi, trump daha ilk önseçimlerden önce bile, bu varsayımları hakkında daha açık ve spesifik olmaya zorlanırdı.

    clinton ise ticaret konusunda daha klasik , vergi konusunda daha solcu. vergileri orta sınıf için aynı tutup, zenginler için arttırarak, bütçe açığını ufak da olsa azaltıyor (20 senede 500 milyar dolar kadar, abd için "ufak" tabii)

    diyelim parayı buldular, peki onu nasıl harcayacaklar? ikisi de altyapı harcamaları diyor, orasını geç. trump ek olarak, askeri harcamaları arttırmaktan yana. askeriye, zaten sonraki 10 ülkenin askeriyesinin toplamından fazla harcıyor halihazırda. clinton ise parayı yenilenebilir enerjiye, bilimsel araştırmalara, üniversitelere, çocuklu ailelere desteğe harcamaktan yana. ilk ikisi kulağa hoş gelse de miktarlar ufak, aslan payı son madde.

    ***

    sağlık:
    clinton, obamacare destekçisi. obamanın verdiği sözlerin aksine, primleri artmış olan ailelere hükümet desteği vermekten yana. trump ise obamacarei tamamen yoketmek istiyor. yerine koyacağı şey belli değil, açıklamadı. gsmh'nin %15-17'sine denk bir kısmını ve obamacare sayesinde sigortalı olan 20 milyon kişiyi doğrudan etkileyecek bir karar anons edip, iki senelik seçim dönemi boyunca alternatif plan sunmadan son güne kadar ayakta kalabilmek, abd demokrasisinin iflası değilse nedir bilmiyorum.

    ***

    eğitim:
    trump özel okul yanlısı ve eğitim bakanlığı karşıtı. clinton ise devlet okullarına ve ünversitelerine olan yardımı arttırmak istiyor.

    ***

    göçmenlik:
    bu konu çok reyting aldı ama yanlış sebepler yüzünden. tüm manşetlerin %99'u trump'ın ettiği hakaretler hakkındaydı. asıl etkisi olacak politika ise hispanikleri sınırdışı etme hususu. trump ülkedeki 11 milyon yasadışı göçmeni sınırdışı etmekten bahsederken, cumhuriyetçi partinin eyalet valileri bile bunun gerçekçi olmadığını söylüyorlardı. ve trump'ın dediğinin aksine, yasadışı göçmenlerin ortalama suç oranı, genel nüfusa kıyasla daha fazla değil, daha az. clinton, obama gibi, sadece suça karışmış yasadışı göçmenlerin sınırdışı edilmesinden yana.

    ***

    çevre:
    trump, küresel ısınmaya tamamen komplo dedi. her türlü regülasyona karşı, paris antlaşmasından çıkma yanlısı ve enerji politikası fosil yakıtları üstüne. clinton ise bilimsel konsensüse yakın, yenilenebilir enerji yatırımları ve karbon regülasyonu yanlısı.

    ***

    dış politika:
    trump'ı değerlendirmek imkansız çünkü birbiriyle çelişen şeyler söylüyor ve hiçbirinden sorumlu tutulmuyor. gününe göre non-interventionist (karışmama yanlısı), gününe göre dünyayı bombalamaktan yana. genelde nato ve bm karşıtı. yüzeysel olarak rusyaya yakın ama iran ve küba konusunda daha şahin. önerdiği ithal mal vergisi, çin'le tariff savaşının başlangıcı demek.

    clinton ise, dışişleri bakanlığı yüzünden daha yüksek bir standarda tabi tutuluyor, yani daha ayrıntılı ve merkezci politikalar sunmak zorunda. genel çizgisi, obamanın biraz daha sağı. dış politikada ve askeriyede etkin olan cumhuriyetçilerle uzun süreli ilişkisi var.

    ***

    anayasa mahkemesi:
    aslında en kritik konu bu. bir sonraki başkan, en az iki hakim atayabilir. obama döneminde genelde ya merkezci ya da 5-4 liberal yanlısı bir düzen vardı. yeni atamalar sonucu tüm denge kayar. clinton, elbette daha sol-liberal hakimler atayacaktır.

    diğer konulardaki kararlar daha önemli olsalar bile, sonraki hükümetler tarafından değiştirilebilirler. ama anayasa mahkemesindeki değişikliğin etkileri en az bir nesil sürer. çünkü hakimlerin görev süresi ömür boyu ve kararların temyizi yok. eskisine kıyasla yasama organı daha fazla kutuplaştığı için, orada çıkmaza giren konular sıkça bu mahkemenin alanında giriyorlar (kürtaj, karbon vergileri, esrar serbestisi (ki bu aslında zencilerin orantısız olarak hapsedilmeleriyle alakalı olduğundan çok önemli), bireysel silahlanma, gay hakları, seçim kampanyalarının reformu, affirmative action, vs).

    ***

    gerçekçi seçim senaryoları arasında, en önemli konularda birbirine bu kadar zıt olan iki aday bulmak imkansız. obama-mccain ve hatta obama-romney daha yakınlardı birbirlerine. o nedenle, ana fikri "ikisi de birbirinden kötü" olan yorumlara şaşırıyor, objektiflik kisvesi altında yapılmış tembellikler olarak görüyorum onları.

    politikalar (policy) dışında her şeyin konuşulduğu bir politika (politics) anlayışı hakim. o yüzden, konuyu 0.5 saniye içinde dünyayı yöneten siyonist kertenkelelere bağlayanlara pek kızamıyorum, onlar sorun değil semptom.

    ***

    edit: yatmadan önce dayanamadım, komik bir gözlem: şu an upshot'ın (nyt sayfasında) tahmini %90 trump kazanıyor. 10 gün önce trump kesin kaybetti deniyordu, sonra fbı'in başı, clinton'ın email dosyasını tekrar açtıklarını açıkladı ve clinton bayağı düştü. her halükarda düşecekti anketlerde ama bu kadar değil. peki bu dosya niye açıldı? clinton'la doğrudan alakası yoktu. demokrat parti'den bir vekil (weiner), telefonla sağa sola çükünün ("wiener") resmini gönderiyordu ve kızlardan biri 15 yaşında olduğu iddiasıyla fbi soruşturma başlatmıştı. o kapsamda, adamın bilgisayarında clinton'la ilgili yeni emailler buluyorlar. birkaç gün sonra fbi başkanı "clinton hala temiz, önemli bir şey bulamadık" dedi ama anketlerde geri yükselemedi clinton, sadece az farkla öndeydi kilit eyaletlerde (o fark da anketin hata payı içinde içinde). ve nerdeyse tüm kilit eyaletleri kaybediyor.

    bu seçime etki eden çok şey oldu ama bir elemanın çükü yüzünden ülkenin kaderinin değişecek olması muazzam.
  • trump'ın zaferi bahanesiyle: küresel ısınma, bilimsel düşünce ve elitizm hakkında

    en fazla insana, en uzun süre boyunca etki edecek hususlardan biri küresel ısınma. ve şansına, iki adayın bu konudaki vaatlerinin farkı büyüktü. ama küresel ısınma uzun vadeye yayılarak gerçekleştiğinden, hiçbirimizin listesinde bir numara olmuyor. (insanlığın bug'ı bunlar işte, o yüzden gezegeni kurtarmak için yapay zeka devrimi lazım, bizi de hayvanat bahçelerine atmalılar)

    bu konunun 3 katmanı var aslında: uluslararası ticaret, ar-ge ve bilimin kültürdeki yeri.

    a) uluslararası ticaret yüzünden, çevreci regülasyonlar çok zor. mesela bir ülkede karbon vergisi koysan, oradaki üreticinin masrafı artacak, bunu gören diğer ülkeler ağırdan alıp kendi üreticilerinin ucuz kalmasını sağlayacaklar. herkesin korkusu bu. bu yüzden paris antlaşması gibi dönemeçler, zar zor ulaşılan başarılar.

    trump bu kazanımları yok edeceğini açıkladı. teknik olarak antlasmadan çıkamaz ama alınan kararları uygulamayacak. ve bunun için kongreden izin almak zorunda değil. demokratların yapabileceği hiçbir şey yok.

    tabii çin de "ben keriz miyim o zaman" diyecek ve karbon hedeflerini tutturmaya uğraşmayacak. hindistan gibi ülkelerdeki momentum da kesilir. bir tek iskandinavlar idealist takılırlar artık. gelip ceza kesen bir "uluslararası çevre polisi" de yok sonuçta. zaten en büyük sorun bu. "dişsiz" kanun bunlar.

    yani sırf abd'nin karbon salınımını kısıtlamayacak olması yeterince kötü ama yarattıkları zincirleme reaksiyon daha kötü.

    ***

    b) ticareti bırakıp iç pazara bakalım. demokratlar, vergilerin bir kısmını yenilenebilir enerji ar-ge'sine harcıyorlardı. clinton bu yatırımı arttırma sözü vermişti, trump ise buna tamamen karşı. "özel sektör uğraşsın, devletin işi olmaz" diyor. fakat devlet bir yandan petrol endüstrisine yardım yapıyor (vergi sübvansiyonu). niye? petrol lobisinin gücü bir yana, bu adamların uluslararası piyasada rekabet ettikleri şirketler, diğer devletlerin şirketleri. düşünün: bir amerikan özel şirketi, bir yandan amerikaya vergi verirken, bir yandan da rus devletinin %50'sine sahip olduğu veya çin devletin kontrolündeki bir şirketle rekabet edemez. bunlar adil rekabetin olduğu sektörler değiller, argüman bu.

    sonuçta, zaten ucuz olan petrol ve fracking devlet desteğinden faydalanırken, ucuzlamaları için büyük yatırımlara ihtiyacı olan yenilenebilir enerji endüstrisi ise kendi yağında kavrulacak (yahut california gibi ilerici eyaletlerin bütçelerinden az biraz nemalanacak ama federal bütçeden değil).

    bunun dünya için kötü tarafı şu: yenilenebilir enerji her halükarda lazım. yani küresel ısınma olmasa da gerekli. hem temiz, hem petrol zengini dikta rejimlerine bağımlılığı azaltıyor, hem de geleneksel enerji lobisinin gücünü kırıyor. ve zaten petrol bitecek, bugün yapmasan 30 sene sonra yapacaksın. yani ucuz finansmanla (abd hükümeti halen çok ucuza para buluyor) bu sorunu şimdi çözmek yerine, ertelemenin ve pahalılaştırmanın manası yok.

    hani, at gözlüğüyle bakıp, sırf abd'nin kısa dönem ekonomik çıkarı açısından değerlendirsen de bu böyle. zira rakip ülkeler bu konuya yatırım yapıyorlar. 5 sene sonra, afrikada bir çöle dev bir güneş paneli array'i yapılacaksa, bu ihaleyi çinli şirket alacak, ar-gesi kurumuş amerikan şirketi değil.

    daha geniş açıdan bakarsak: abd'de bu araştırmalara giden fonlar, dünya standardına göre büyük oldukları için, onlar kuruduklarında tüm insanlığın gelişimi yavaşlıyor, bu bir. ikincisi, federal yardım olmadan alınan patentlerin insanlığın yararına sunulmaları daha zor.

    ***

    c) bence daha bile önemli bir konu var: bilimsel düşüncenin kültürel prestijinin azalması.

    trump, küresel ısınmanın varlığını reddeden, hatta onu bir çin komplosu olarak gören biri. china china china! bunu insan arkadaş arasında söylemekten utanır.

    buna gerçekten inanıp inanmaması mühim değil. hatta bir mucize eseri vaatlerini gerçekleştirmese dahi, hasar çoktan verildi. zira bu konumu seçim platformunun bir parçasıydı ve her lafı açıldığında, utandırılmak yerine ödüllendirildi.

    binlerce kişinin önünde "havalar soğudu, iste iklim değişimi yalan" deyip alkışlandığını düşünün. evrim varsa neden maymunlar insan olmuyor'dan bile daha aptalca ve bu aptallık için bir bedel ödemiyor. onu orada alkışlayanlar hadi neyse, ama ertesi gün tv programlarında veya münazaralarda bunun üzerine gidilmemesi feci. geri adım atana kadar haftalarca baskı yapılması lazımken, kanıksanıyor ve iki saat içinde unutuluyor çok daha önemsiz magazinsel gürültünün altında.

    bunun etkisi bir nesil boyu sürer. çünkü bundan ne ders çıkarıyor insanlar? "bunu diyen başkan olabiliyorsa, ben niye kanıt bazlı düşünmenin zorluklarına göğüs gereyim? niye önemli konularda dahi, anlık hayvani tepkilerle karar vermeye utanayım?"

    aşılar olsun, ekonomik veriler olsun, evrim olsun, göçmenlik ve suç arasındaki ilişki olsun, diğer çevre sorunları olsun...her türlü konuda reaksiyoner, komplocu ve moda deyimle post-fact (gerçek-sonrası) duruş kazanıyor. zaten insan yapı itibariyle buna meyilli, internet ve özel medya bunu daha da kötüleştirdi.

    ***

    biz, mütemadiyen ilerlemeyi garanti sanıyoruz, doğduğumuzdan beri bu trende alıştığımız için. ama böyle bir doğa kanunu yok. insanlık geriye de gidebilir. buradaki kritik değişim cehaletin artması değil, cehaletle övünmenin kabul görmesi.

    trump'ın zaferindeki trajikomedi, babadan zengin olan bir dolar milyarderini elitist bulmayanların, çok mütevazi bir akılcılığı dahi elitizm ile bir tutmaları .
  • açılan ilk sandıklardan sonuçlar gelmeye başladı.

    california - san diego 117 no'lu sandık

    76 trump
    58 hillary
    9 akp
    3 geçersiz
    1 boş toblerone paketi (iç kısmına liberal demokrat parti yazılmış)
hesabın var mı? giriş yap