• henuz ilk asamalarini yasadigimizi dusundugum kriz. gelismis ulkelerin finansal piyasalarini vururken, gelismekte olan ulkeler bunu daha cok reel sektorlerinde hissedecektir (ulkemizdeki yavaslayan otomotiv sanayi ve bas bas bagiran tusiad bununla iliskilidir). krizin an itibariyle cosmasi ise kimilerinin cok guvendigi, kimilerinin temkinli baktigi ama kimsenin hakkinda derinlemesine bilgi sahibi olamadigi (veri toplama ve derlemedeki kimi farkliliklardan kaynaklanan) asya piyasalarinin, dun ilk japon sigorta sirketinin batmasi ile finansal derinligi ve mali yapisi hakkinda az cok fikir vermis olmasidir. kisisel kanaatim bu saatten sonra piyasalara nefes aldirabilicek tek sey yildirim demiroren in istifasidir.
  • wii almak için borç istediğim son yedi arkadaşımdan da,
    "abi valla yok yeni ev taşıdım olsa dükkan senin",
    " anca kredi kartını ödeyebildim",
    "birine 7 milyar borç verdim dün ödeme yapması gerekiyordu o da alamamış ben senden sıkışığım"

    türünden cevaplar aldıktan sonra olacağına kanaat getirdiğim kriz.

    en son 2001 yılında böyle olmuştu.
  • beş yıldır bitmedi etkileri. peki yunanlılar neden bu kadar yaygara çıkartıyor yaşam standartları hâlâ türkiye'den daha iyiyken?

    bence bu noktada sorun yunanlılarda değil, türklerde. hani gitmeye çalışmayan, zincirli olduğunu fark edemez ya; aynı hesap. türkler fakir, ve fakir olduklarının farkında değiller. şükretmeyi daha çok seviyoruz. çevrenize bakın bir, hepsi kendilerini orta sınıf zannediyor. olay şu ki, karnı doyduğu sürece sinemaya gidememek sikinde değil türk'ün. aç kalmadığı sürece tiyatroya gidememek de çok önemli değil. üşümüyor ya türk, evsiz değil ya, şöyle güzel bir akşam yemeğine çıkamamak da çok umrunda değil. zincirini zorlamıyor ki bu adam, zincirli olduğunu fark etsin... konforu azaldığı anda isyan etmesini bilen yunan halkını görüyorsunuz oysa. bu adamlar, piramidin daha alt bir katına inmek istemiyor. birinci katı tamamladığı anda nirvanaya ulaşanların aksine.

    ya da bilmiyorum, belki ben yanlış gözlemledim.
  • vatandaşın heyecanla tartıştığı bir konu, akp yi siyasal sahneden indirsin de ne olursa olsun diyenler, şubat 2001 kriziyle bağlantılar kurup olayı çözmeye çalışanlar, özelleştirdik satacak bir şey kalmadı sıcak para ucacak hepimiz ölücez diyen arkadaşlar, krizciler atağa geçti, bu bir kriz belirtisidir.
    öncelikle belirtelim krizin nedeni savaş harcamaları ve dizginleyemediği tüketim nedeniyle abd nin sürdürülemez hale gelen cari açığıdır.konsensus düzeyinde dünyayı algılamaya yeteneğine sahip hemen hemen bütün ciddi ekonomik kaynaklar dünyayı 2008'de belki de son 50 yılın en büyük ekonomik durgunluğunun beklemekte olduğunu söylüyor şimdi son 20 yılda oluşan finansal piyasalar ve ticaretteki küreselleşme nedeniyle krizin boyutunun ne olacağı kimi ne kadar etkileyeceği tartışma konusu. fakat ana mekanizmalar var, bunlardan bahsedelim de tartışma biraz olsun âkil bir hâl alsın :
    efendim elinizde öncelikle iki ana kanal var, bir de bir kesim ana akım iktisattan sapmış zeki iktisatçının getirdiği başka bir yorum var ki ondan da söz etmeye değer, o da 3. kanal olsun.
    1) kredi kanalı : cari açık sürdürülemez hale geldiyse paranızı devalue edersiniz. kaba olarak bugün abd nin dünyaya olan net borcu gsyh sının %25'şine eşit. toplam borçları gsyh'nın %100 'üne eşit ve bunun %95'i dolar bazındaki kağıtlarda. bunun yanında gsyhsının %75'ini oluşturan toplam alacaklarının ise sadece %65'i dolar bazında. farkettiyseniz toplam borç-toplam alacak = net borç yani %25 e tekabül ediyor. şimdi dolarda fazla değil %10'luk bir devaluasyon düşünün. dört işlemden :
    %10 x %65 x %75 - %10 x %0.5 x %100 = %4.375 abd'nin gsyh'nın %4.375 'i yaklaşık olarak 500 milyar dolara eşit! yani sadece %10'luk bir değer kaybı deyim yerindeyse abd'ye 500 milyar dolar beleş para trasferidir ki bu bile cari açığı kapatmaya yeter. örnek illa ki bu olacak diye değil sadece bu kanalın ne kadar güçlü olduğunu görmek açısından önemli. bu sebeple herhangi büyük kriz ortamında ytl 2001 krizindeki gibi aşırı değer kaybedeceğini düşünmek cahilliktir. ortada ne o dönemki gibi sert bir nominal çıpa var ne de kronik enflasyon. bu duruma fear of floating in turkey diyorum ben.
    kredi kanalıyla ilgili benim eğlenceli yazım yerine sıkıcı akedemik şeyler okumak istiyorsanız burdan buyrun.
    p.-o. gourinchas and h. rey, 2005: international financial adjustment
    j. ventura, “a portfolio view of the u.s. current account deficit
    o. blanchard, f. giavazzi, and f. sa, 2005, ‘the us current account and the dollar
    paul krugman, 2007, will there be a dollar crisis?, economic policy

    2) reel kanal : bu kısım çok tartışmalı olmakla birlikte tahminim en taşşaklı yorumu rogoff ve obstfeld the unsustainable us current account position revisited isimli kağıtlarında dile getirmişler. eğer büyük ekonomilerde herhangi bir yapısal değişiklik olmazsa, verimlilik artışı ya da avrupa ekonomik yapısında esnekleşme gibi abd'nin ticaret hadlerinde büyük bir düşüş olacak ve abdnin dünya ekonomisindeki kodamanlığı ve ticarete açık olmayan mal ve servislerindeki büyüklük nedeniyle reel anlamda doların aşırı değer kaybedeceğine işaret. bu sebeple ilk vurguladığımız nokta türkiye için burada da geçerli, ytldeki yaşanacak dalgalanma hangi büyüklükte olur kestirmek güçleşiyor. bunun yanında inanınabd nin dış ticarette yaşayacağı şok dünya ekonomisini de durgunluğa sürükleyecek büyüklükte. zurnanın zırt dediği yer burası, burdan duyar gibiyim bize ne olacak ulan dediğinizi anlatayım, küresel büyümenin yavaşlaması enerji ve hammadde fiyatlarını aşağıya çekecek. bu malların fiyatlarında düşüş başladı bile. buna bir de amerikan ve japon ekonomilerinde başlayan soğumaya bağlı olarak mal piyasalarındaki talep yetersizliği eklenirse, merkez bankası enflasyon hedeflemesi meselesi bıçak sırtına biner. çok dikkatli olmak lazın, dezenflasyon bir anda türk ekonomisini çok pis bir rahatsızlık olan deflasyon sürecine itebilir ki işte o zaman sıçtığımızın delilidir.
    merkez bankası çok uyanık olmalı. faiz indirimlerine hızlı karar verip çabuk uygulamalı. çünkü enflasyon tcmb'nin tahmininden daha hızlı düşerse, kontrolsuz para sıkışıklığı ölüme sebebiyet verir. proaktif davranmazsak, iç talep yetersizliği nedeniyle büyüme öyle bir düşer ki ulan amerikalıların borcu bizim götümüzde patladı tarzı esnaf muhabbetlerini duyarız sokaklarda.

    3) abd'nin borç imtiyazı : 2. dünya savaşı sonundan beri abd'nin sahip olduğu kısa dönemli borç fonlama imtiyazıdır, olası krize etkisi negatif yönde. canım sıkıldığı ve konuyla alakası olmadığı için çok girmiyorum, konuya değinmemin tek nedeni bunla alakalı konuşan adamlara saygı ve sevgi duymam, insan zekası ve doğa ile alakalı konu. merak ediyorsanız buyrun burdan :
    p.-o. gourinchas and h. rey, 2005, ‘from world banker to world venture capitalist: us external adjustment and the “exorbitant privilege”’, cepr dp 5220

    sonuç : tüm gelişmekte olan ülkeler gibi türkiye için de kritik bir dönemeç 2008. kriz az sarsıntıyla atlatılabilir. fakat tayyip beyin ifade ettiği gibi allahın izniyle değil doğru düzgün proaktif ekonomi politikası ile. sermaye çıkacak faiz artıralım gibi intihar girişimleri tekrarlanmamalı 2001'den bir ders çıkarılacaksa o da finansal krizin yarattığı belirsizlik ortamında risk primlerindeki değişimin belirleyici olması. artan faiz riskleri azaltmaz.
    peki risk nasıl azaltılır ? işte burda türkiye denilen kısır döngünün içine bakmak gerekiyor. risk azalmak beklentileri sağlamlaştırmakla, yönlendirmekle olur. hawkish stance diyor gevurlar. elimizde neler var ? türkiye iş piyasasının artık anırarak istediği yapısal reformdan bahseden yok mesela, verimlilik artışı eğitimsiz nüfus nedeniyle allahın işine kalmış. en önemlisi ise tabi ki politik arka plan :

    iktidar partisi türban obsesyonu içerisinde kendini kaybetmiş bir biçimde resmen kabadayılık, kasımpaşalılık yapıyor. bu meseleden rant kapalım diyen mhp otoriter tonlarda yıllardır yaptığı gibi, hala 2. dünya savaşından kalma söylemler peşinde, tam kepazelik.
    (bkz: ekonomi türbandan öncelikli değildir)
    parlamentodaki son parti chp ise akli melekelerini ulusalcılıkla ve şeriat korkusuyla yitirdiği için dünya ve dinamikleri kendileri için çok da fazla bir şey ifade etmiyor.

    son bir mesele de kadrolaşma konusunda işin bokunun çıkması. r. tayyip erdoğan'ın herhangi bir çağdaş iktisat kuramından haberdar olmasını beklemek en hafif tabiriyle safdillilik olsa gerek. bunun yanında çevresindeki bürokratlar ise kriz tecrübesi olmayan, cemiyetten kişilerden oluşuyor. bu durumu ismini unuttuğum sayın bakanın geçen gün global krizle ilgili gelen bir soruya bürokratlara rapor hazırlattırıyorum, değerlendireceğiz demesinden dahi anlamak mümkün. sokaktaki simitçi bile gelen krizden bahsederken durum hükümet düzeyinde gerçekten anlamadığım bir pespayelikle değerlendirilmekte.

    diyeceğim şu ki böyle bir durumda gelen krizin hiç olmadı türkiyedeki politik yapıda bir değişime neden olması ve bizi artık ıslak zeminde şov yapmaktan vazgeçirmesini dilemekten başka çare yok. selametle...
  • ülke olarak bu krize karşı alabileceğimiz en güzel önlem, çok acil olarak 9 - 10 günlük bir tatil ilan edip piyasaları kapatmak olacaktır.

    tabi yıldırım demirören istifa ederse daha iyi olur ama, o daha zor.
  • efenim, üzerinize afiyet, geçenlerde bir iphone aldım. belki nickimiden de bellidir, egemen güçlerin nezaretinde yaşamaktan ziyadesiyle kıllanan bir kişiyim, ama gel gör ki bu ibnetor egemen güçlerin beni nezarete almak için allayıp pulladıkları ürünlerin ve iletişim olanaklarının da hastası olmadan edemiyorum. bu ibne telefonda da öyle güzel oyuncaklı zamazingolar var ki.. misal biri önümüzdeki bir haftalık hava durumunu göstertiveriyor, öteki vizyondaki filmlerin fragmanlarını oynatıveriyor, beriki bütün ülkelerin bayrağından her türlü istatistiğine tüm şeceresini getiriveriyor. işte bunlardan biri de 'borsa' adındaki, çeşitli dünya borsalarının ve belli başlı bilişim şirketlerinin gidişatını grafikler halinde gösteren ve el altında bulunması sayesinde insana dünya finansman işlemleri üzerinde tam erişebilirlik ve hakimiyet yanılgısı yaşatan süpersonik bir kandırmaca uygulaması. ben bunu ilk gördüğümde artık soros'tan aşağı bir yanım kalmadığı için çok sevindim ve ikide bir açıp son bir yıl ila altı ay içinde tepetaklak aşağı inen güzelim grafikleri seyrederek krizin mekaniği üzerine uzun uzun düşündüm. bu amına koduğum kriz mekaniğini çözemedim ama dün bu programın sadece bir yıl değil son iki yılki durumu da gösterdiğini farkedip hemen bütün hisselerin iki yıllık durumlarını inceledim. ve işte o zaman krizin suçlusu üzerine büyük bir ipucu yakaladım! krizin müsebbibi apple ve googledır!.. ve ^hsi denilen ne olduğunu bilmediğim bişeydir!.. neden diyeceksiniz... efenim, bütün o diğer anlamını bilmediğim dow j, nasdaq, ftse 100 gibi şirket ya da borsa, her neyse onların grafikleri iki sene önce paşa paşa mırıl mırıl üç aşşağı beş yukarı sabit bir seviyede seyrederken takriben 2007'nin temmuzu ile kasımı arasında ya aniden düşüyorlar ve yahut yavaş yavaş düşmeye başlıyorlar. peki apple, google ve ^hsi?.. efenim bu üç şirketin grafiklerinin tam kasım 2007'ye kadar olan kısımları birer hiperbol. artan bir eğimle yükseliyorlar ve kasım civarında tam dikey gibi bişey oluyorlar. matematik bilgisi türev-integral'den öncesi kadar ancak varabilen (lise iki) bir kişi olarak diyebilirim ki kasım ayı bu hiperboller için limit. yani matematiksel olarak kasımda sonsuz oluyorlar ve sonrasında da hiç var olmuyorlar. şöyle de düşünebiliriz, yatay zamanda devam eden bir grafiğin dik halde devam etmesi mümkün değil. dolayısıyla pratikte bu hiperbolün limitinde, yani kasım ayında bir çöküş olması gerekir. tıpkı hiperbol çizen bir uçağın yukarı doğru dik halde kendini fazla zorladığı vakit gerisin geriye düşmesi gibi. netekim saydığım bu üç hisse tam kasım başında coort diye aynı hiperbolün simetriği şeklinde düşüyorlar. şimdik, krizin nedeni olarak hisselerin ve kredilerin olağanın üzerinde şişmesi durumu gösterilmiyor mu? işin kredi kısmını bilemem lakin kanaatimce asıl şişen bu sözünü ettiğim üç şirketin hisseleridir!.. bu ibneler her ne dalavere çevirdilerse, o kasımın öncesinde hisseleri sonsuz ivmeye varacak hızda neden ve ne şekilde yükseldiyse, işte bu soktuğumun krizinin nedeni oradadır!.. derhal incelensin! suçlular yakalansın! bana nobel ekonomi ödülü verilsin! ya da şey olsun, ben iphoneden herkesin lokasyonunu görebileyim ama kimse benimkini göremesin! epıl da dahil!.. ya da na bileyim ya, epıl stor'dan bedava alış veriş olanağı da olur yani...
  • şimdi, bu ekonomi denen nanede, gösterge/veri/istatistik sayısı haddinden fazladır, biliyoruz. dolayısıyla, tarihteki x zamanıyla günümüz arasında bir benzerlik kurmak istersek, mutlaka işimize yarayacak bir zaman serisi bulabilir, bu işimize gelen seri yardımıyla istersek kriz çıkacağını, istersek çıkmayacağını 'bilimsel' olarak iddia edebiliriz. elbette bu serilerden bazıları diğerlerinden daha anlamlı olacaktır, ama yine de hangisinin anlamlı olduğunu da sonucu görmeden kestirebileceğimizden emin değilim. bu ön-kuşku bir kenarda dursun.

    diğer yandan: açıkçası, doğrudan tabloları, verileri inceliyor değilim, e kâhin de değilim, kriz çıkıp çıkmayacağını bilmiyorum. yine de bir gözlemimi yazmak isterim:
    hem sözlükten hem de internetteki birkaç başka yerden edindiğim izlenim şudur ki, türkçe imlâ ve sözcük bilgisi gelişmemiş, ekonomi konusunda da beylik üç-beş cümlenin ötesine gidemeyen ne kadar laik-depresif varsa bas bas bağırıyor kriz geliyor diye. kriz çıkmayacağını söyleyenler biraz daha heterojen, en azından belli bir politik görüş çizgisinde wishful thinking yapmayanların sayısı daha fazla. üstelik genelde doğrudan ekonomik verilerle daha içli dışlı görünüyorlar (yukarıdaki ön-kuşku cepte duruyor hâlâ). ha, burdan net bir sonuç çıkarmıyorum - neticeten en büyük krizler en kafası çalışan adamların bile tahmin edemediği krizler olmuştur, a-ha bu da bir tarihsel veri.

    şimdi bazıları diyebilir ki ekonomistler içinde de kriz olasılığını yüksek görenler var. naçiz gözlemim odur ki, akademik ve hatta kişisel artıları bir yana, her üç ayda bir "kriz çıkacak" diye yazı yazmayı kendine görev edinmiş bir kısım ekonomist zevat var, hem türkiye'de hem de dünyada. şimdi burada bozuk saat metaforuna girecek kadar alçalmayacağım, ama bu adamları da sürekli "büyük deprem geliyor" diyerek kendine medyada yer edinen jeolog amcalara benzetiyorum ben. evet, yeterince beklersek bütün öngörüler* tutar, mutlaka deprem olur, mutlaka kriz çıkar. so friggin what amına koyiim.

    bak yukarıda kâhin dedim ya, aslında cuk oturdu. şu ünlü "vazoyu kafana takma - demeseydim yine de vazoyu kırar mıydın?" hesâbı. daha önce de değinilmiş, eğer yeterince insan kriz çıkacağına inanırsa, kriz çıkar; bu beklenti dediğimiz zımbırtı (en azından) kısa vadede bütün yapısal ve makroekonomik düzenlemelerden daha yüksek bir etkiye sahip, ve üstelik saçmasapan manipülasyonlara da açık. yani, kriz çıkar derken, medyanın bize "kriz" diye tanıtacağı, insanların orda burda "kriz var lan" diye geyik yapacağı bir şey ortaya çıkar demek istiyorum. daha fazlası sadece beklentiler üzerinden gerçekleşmez, muhtemelen.

    bunca yazdım, ne demiş oldum ben de bilmiyorum. ama kriz pazarlamaktan zevk alanlara benden dev bir kıyak, işte bir seri de benden:

    metallica türkiye'de ilk konserini 1993'te verdi.*
    ertesi sene türkiye'de 1980 sonrasının ilk büyük ekonomik krizi yaşandı (5 nisan kararları).
    sonra, 1999'da metallica bir konser daha verdi.*
    arkası malum, 2000 kasım ve 2001 şubat krizleri.**

    şimdi, metallica bir konser daha vermeye geliyor.*

    james, çeksenize olm emperyalik ellerinizi vatanımızdan!
  • öncelikle krizin neden çıktığını ortaya koymalıyız; mortgage krizin sadece tetikleyicisi idi çünkü. günümüzde finansal piyasalar ile reel piyasalar arasındaki bağ tamamıyle kopmuştur ve tabiri caiz ise finansal piyasalar almış başını gitmiştir. eskiden reel piyasalarda yani gerçek manada üretim yapılan alanlardaki sorunları çözmek, bu piyasalara yardımcı olmak için vardı finansal piyasalar. ama zamanla reel piyasalarda kar oranları azaldı, finansal piyasalar da ise kar oranları arttı. son dönemde tek gözde finansal piyasalar haline geldi. bu piyasalar aşırı hızlı bir büyüme eğilimindeydi. amerikan finans piyasasının dahi çocukları ise yatırım bankalarıydı.(bear stearns, merrill lynch, lehman brothers, goldman sachs, morgan stanley)

    faiz oranları düşükken, piyasada likit bol iken, emlak piyasasındaki balon şişkin ve sağlam görünürken pek bir sorun yoktu. ama faiz oranları düşmeye başladı, piyasada sıkışıklıklar baş gösterdi ve eşik altı(subprime) mortgage kredilerinde sorunlar çıkmaya başladı. aslını söylemek gerekirse finansal piyasalar çok büyümese ve karmaşıklaşmasa bu durum büyük bir sorun değildi ama dediğimiz gibi finansal piyasalar almış başını gitmişti.

    ilkin, mortgage kredileri, bunlara doğrudan ve dolaylı olarak bağlı kağıtlar amerikan ekonomisinde çok önemli bir yer tutuyordu. yani bu kısımda meydana gelebilecek en ufak bir aksaklık bütün ekonomiyi peşinden sürükleyecek güce sahipti.

    peki nasıl olmuştu da birilerinin ödediği ev kredileri sisteme bu derece içten içe işlemişti? durum şuydu: öncelikle bankalar ev kredisi dağıtırken biraz dikkatsizleşmişlerdi, bir yandan bush hükümeti de siyasi vaatleri yüzünden bunu destekliyordu, herkesi ev sahibi yapacaklardı. o nedenle verilmemesi gereken kişilere de bu krediler verildi. bu kredilerin verilmesinin bir nedeni de konut piyasasındaki balondu. konut fiyatları gereğinden yüksek görünüyordu, banka verdiği krediye karşılık alınan evi teminat olarak sayıyordu. fiyatlar çok yüksekken teminatlar konusunda da bir sıkıntı yoktu. süreç bu kadarla kalmıyordu, mortgage kredileri veren bankalar ellerindeki borç kağıtlarını topluyor, birleştiriyor ve bu borçları başka finansal kurumlara satıyorlardı. mesela a bankası elindeki farklı gelir gruplarına dağıtılmış mortgage kredilerini, “a bankası mortgagelarına dayalı yatırım kağıdı” ismi altında satıyordu. burada başka bir teminat daha devreye giriyordu, borçların ödenememesi ihtimaline karşılık çeşitli garantör kurumlar bu borçları ödeyeceğini taahhüt ediyor ve riskin bir kısmını üzerlerine alıyorlardı.(fannie mae ve freddie mac)

    aslında buraya kadar anlattıklarımız olayın en basit haliydi. “a bankası mortgagelarına dayalım yatırım kağıdı” ve diğer bankalardan da benzer kağıtları alan kurumlar bu kağıtları birleştiriyor ve yeni yatırım araçları yaratıyorlardı. finansal mühendislik harikalarıydı bunlar. yani borcun borcunun borcu başka finansal kurumlara satılacak hale getiriliyordu. her yeni satış işlemi bu işe aracı olanlar için daha çok komisyon demekti. şu an piyasadaki belirsizliğin en büyük nedeni işte bu süreç, çünkü ortada zincirleme bir etki var ve zincirin ne ucu ne başı ne de ortası belirli değil kimin elinde ne kadar toksik hale gelmiş kağıt var, kimlerin bilançosu ne kadar bozuk bunu belirlemek çok zor olduğu için herkes birbirine karşı güvensiz.

    bu sürecin bir de bağımsız denetim ve derecelendirme kuruluşları ayağı var ki bunlar aslında sistemi yağlayan çok önemli elemanlar.(bunların ne mal olduğu enron skandalında ortaya çıkmıştı aslında ama yeterli dersin alınmadığı açık.) yukarıda bahsettiğimiz borç kağıtlarına işte bu kurumlar sayesinde alıcı çıkıyordu. bu kurumlar mortgagelara dayalı pek çok yatırım kağıdını aaa yani en yüksek notlar ile değerlendiriyorlardı. yine bir örnekle destekleyelim; mesela elimizde bir hedge fon olsun, bu fon aaa not almış bu kağıtları görüyor, o halde bunların güvenilir olduğuna inanıyor. ardından bu kağıtların getirisine bakıyor, o da tatminkar. o halde o kağıtları almaktan çekinmiyor. veya çin’deki bir emeklilik fonunu düşünelim, bu fonun kurucuları fon büyük riskler almasın ve sadece güvenilir yatırımlar yapsın diye fonun kuruluş sözleşmesine şöyle bir madde eklemiş olsunlar: “sadece aaa derecelendirmesine sahip kağıtlara yatırım yapabilir.” işte bu fonda dediğimiz kağıtları görüyor ve hiç çekinmeden alıyor. böyle böyle bu zararlı olabilecek kağıtlar bütün bir piyasaya hatta dünyadaki derin finansal piyasaların hepsine dağılıyor. (piyasalar tepetaklak olur iken ise derecelendirme kuruluşları verdikleri notları çok ama çok hızlı şekilde düşürüyorlar. bilançolarında bu kağıtları tutan kurumlar, kağıtlarını yeniden değerlemeye tabi tuttuklarında büyük zararlar ile karşı karşıya kalıyorlar.)

    kriz işe şu mekanizma ile tetikleniyor, fed faiz oranlarını yavaş yavaş artırmaya başlıyor, piyasada çok az da olsa likidite sıkışıklığı baş gösteriyor ve mortgage kredileri verilmemesi gerekir dediğimiz borç sahipleri kendi borçlarını ödeyemez hale geliyorlar.(bu grupların borç yapısı da çeşitli; bazısı değişken faizli, bazısı sabit.) bankalar ise bu insanlardan teminat olarak aldıkları evleri satıp borçlarını tahsile başlıyorlar. bu süreç hızlandıkça öncelikle piyasadaki ev arzı artıyor, talep ise geriliyor. bu durum ev fiyatlarını düşürmeye başlıyor ve ileriki aşamalarda durum daha da kötüleşiyor, ev fiyatlarındaki balon patlıyor ve ev fiyatlarında ani düşüşler baş gösteriyor. yani borçların karşılığındaki teminatlar yetersiz kalıyor. yukarıda bahsettiğimiz zincirleme etki yüzünden borçların döndürülememesinin etkisi muazzam oluyor. bir anda piyasalar tepetaklak oluyor.

    burada ek olarak yeni finansal piyasaların bir başka özelliğinden bahsetmek gerekiyor, günümüzdeki piyasalarda kaldıraç etkisi denen bir sistem etkin şekilde çalışıyor. yani sizin elinizde 1 dolarınız var ama sistem size 5 dolarlık işlem yapma hakkı veriyor. bu da 5 katlık bir kaldıraç etkisi demek oluyor. bu durumda kar ederseniz, 5 katı kar etmiş oluyorsunuz. zarar ederseniz de 5 katı zarar etmiş oluyorsunuz. yani yıkımlar daha acılı ve sancılı oluyor.

    kriz bu aşamada evrim geçiriyor, artık bir güven krizine dönüşüyor. dediğimiz gibi kimin gerçekten kötü durumda olduğunun belirlenebilmesi çok zor olduğu için herkes birbirine karşı kuşku duyuyor. kimse başkası için risk almak istemiyor, zor duruma düşene piyasa borç vermiyor çünkü o borcun kendisine geri ödeneceğinden kuşku duyuyor. o borç yarın geri ödenmezse kendisinin batacağını da biliyor. bu durumda piyasa sistemini işletebilecek tek kurum olarak devlet kalıyor geriye. amerikan hazinesi ve merkez bankası piyasalara görülmemiş müdahaleler yapıyor, piyasayı paraya boğuyor.

    ancak bu durumdan halk da tedirgin, harcamalarını kısıp kendini güvene almaya çalışıyor. talep azalışı üretim azalışını beraberinde getiriyor. durum kötüye gittikçe işten çıkarmalar başlıyor ve talep gittikçe daha da azalıyor. tabii burada inşaat piyasası gibi bir piyasanın çöküşün tam baş ucunda olmasının da etkisi var. çünkü inşaat piyasasındaki canlılık çok önemli, inşaat piyasası pek çok önemli piyasadan mal alıyor, demir-çelik, çimento, odun-kereste, cam vs. ayrıca pek çok önemli piyasaya da talep yaratıyor. yeni ev alan biri onu döşemek için gidiyor beyaz eşya alıyor, televizyon alıyor. bu piyasanın canlılığını yitirmesi ekonomiye sekte vuruyor.

    amerika’daki bu durgunluk küreselleşme yüzünden tüm dünyayı etkiliyor. çünkü amerika dünyanın en büyük tüketicisi ve ihracatçısı. amerika tüketmeyi ve ihraç etmeyi kesince bundan doğrudan çin ve asya etkileniyor, onların en büyük pazarları amerika. ek olarak dediğimiz üzere sorunlu mortgage kağıtları derinliği olan bütün piyasalara yayılmış durumda, bunlar da her daim bir baskı yaratmaya devam ediyor.

    sonuç olarak bu kriz 1929 ekonomik buhranı'ndan baha büyük olabilirdi ama artık zaman farklı. iktisat daha gelişkin bir bilim, pek çok krizden dersler alındı. müdahale yöntemleri daha gelişkin. işte bu nedenle krizin aşırılaşması engellenebildi.(evet bu aşırılmamış hali)

    not: friedman 1929 krizini büyütenin fed’in yanlış politikaları olduğunu ısrarla savunuyordu. bu krizi gördükten sonra haklılık payının olduğunu düşünüyorum. bugün daha kötü bir durumda değilsek bu açıklanan ekonomi paketleri ve fed’in müdahaleleri sayesinde.
  • neden?

    (1) abd'nin yüzyıl başında kredi faizlerini indirmesi
    (2) kredi talebinin arttırması
    (3) emlak fiyatlarının yükselmesi
    (4) daha da fazla kredi alınması
    (5) düşük gelirlilere ev satmak için "subprime mortgage"
    (6) yine ve yine düşük kaliteli emlak kredileri
    (7) abd devlet tahvillerinin faizlerindeki hızlı düşüş
    (8) artan emtia fiyatları
    (9) bollaşan likidite
    (10) düşük kaliteli kredilerde artış (ninja krediler)
    (11) yatırım bankalarının kredi alacaklarını bile satarak yeni krediler vermesi
    (12) azalan risk duyarlılığı; kar odaklı, denetimi zayıf işlemler

    türkiye'de durum (2001'e oranla)

    (1) kamu maliyesi görece olarak iyi durumda
    (2) bankacılık sistemi görece olarak iyi durumda
    (3) mali sistemde denetim ve gözetim güçlendirilmiş durumda
    (4) yükselen cari açık
    (5) bozulan finansman kalitesi
    (6) ihracatın %50'sini yaptığımız avrupa birliği'ne ihracatın şimdiden düşmesi
    (7) kredi maliyetleri artacak (daha da)
    (8) gayrimenkul ve emtia fiyatları gevşeyecek
    (9) kısa vadede dolar 1.75 ytl seviyesine gelecek.
    (10) altına yatırım zamanı geçti, abd batıyor olsa bile dolar zamanı geldi.
hesabın var mı? giriş yap