zulüm
-
haksızlık, adaletsizlik, zorbalık anlamına gelen kelimenin kökeni zihnimizde ilginç bir pencere açabilir.
zulüm kelimesinin kökeni arapça zalama yani karanlık kelimesiyle eş kökenli. kelime arapçaya akadcadaki şulmu yani kara kelimesinden geçmiş.
gerçekten de bir yerde zulüm varsa muhakkak karanlık eşlik eder zulme.
zulme dair karanlığın en önemli etkisi dönüştürücülüğü bana kalırsa. psikolojide tanımlanmış bir savunma mekanizması vardır: saldırganla özdeşim.
kişi herhangi bir nedenle travmatize olduğunda, zulme uğradığında ve bununla başa çıkamadığında saldırganla özdeşim kurmasıyla, tutumunu saldırgana benzeştirmesi ile karakterize bir savunma mekanizmasıdır. zulme uğramış topluluklarda ve bireylerde sıklıkla gördüğümüz bir savunmadır.
yakın dünya tarihinden bir örnek vereyim. yahudilerin ikinci dünya savaşı'nda gördüğü büyük zulüm herkesin malumu. sonrasında israil devleti'ni kuran yahudilerin, filistin halkını neredeyse bir toplama kampı olan gazze şeridi'ne kapatıp birçok haktan mahrum bırakması ne kadar ilginç değil mi? mazlumken zalime dönüşme hikayesi dünya tarihine dikkatlice bakarsanız çok sık göreceğiniz bir temadır.
yani birine zulmettiğiniz zaman, onun içine bir karanlık ekersiniz. yüreğini, gözünü kara eylersiniz. gün gelir o karanlık geri dönüp sizi yutabilecek bir şey haline gelir. mazlum zalim olur, zalim mazlum... bu kısırdöngü kırılmadığı sürece, zulüm barındıran coğrafyalar acıyla, zulmün karanlığı ile yoğurulur durur tarihleri boyunca, bir türlü aydınlığa çıkamazlar ne yazık ki... -
sana zulüm eden kişi hakikatte bir araçtır. o bir araca benzer. arif ona derler ki; her şeyde hakk’ı görür, aracıyı görmez. görünüşte araca baksa bile, bu bakış bilgisizlikten değildir. öyle icab etmiştir. öyle gerekmiştir.
nitekim allah sırrını takdîs etsin bayezid hazretleri demiştir ki: “ben bunca yıldır halkla konuşmamışım, halkın sözünü duymamış, işitmemişimdir. halbuki halk, beni kendileri ile konuşuyorum, onların sözlerini dinliyorum sanır. çünkü onlar söz söyleyen büyük zatı görmezler. bence onlar, bağıran kişinin sesini aksettiren dağa benzerler. duyan akıllı kişi sese bakmaz. meşhur ata sözüdür: duvar çiviye ‘niye beni yaralıyorsun?’ der. çivi de ‘bana değil, beni çakana bak!’ diye cevap verir.” (mesnevi'den) -
türkan şorayın sevgisini kanıtlamak amacıyla kolunu baltayla kopardıgı film.
-
allah'ın mahlukuna zulmeden asla iflah olmaz.
meseleyi en genel hatlarıyla ele alırsak, zulmün iki ana kaynağının olduğunu görürüz. biri materyalist dünya görüşü, diğeri ise ütopyadır.
materyalist bir insan için bedel ödemek yoktur. karşılık görmeden zulmünü yapabiliyorsa yapar. bu dünyada ona yaptıklarını ödetebiliyorsanız âlâ, yoksa yaptığı her şey yanına kâr kalacak demektir.
bize göre ise durum elbette ki, bunun tam tersidir. insanın tüm fillerinin, hatta düşünce ve sözlerinin dahi evrene salınmış birer dualar veya bumeranglar hükmünde olduğunu ve hepsinin eninde sonunda sahibine geri döneceğini düşünürüz. o yüzden bir müminin gelişigüzel konuşması, düşünmesi, hadsizce davranması mümkün olmayacaktır. bırakın insanı, lüzumsuz yere bir karıncayı bile incitmenin suç olduğunu düşünür müslüman.
zulmün ikinci kaynağı ise ütopyadır. ütopya gibi masum bir hülyanın pratikte ne kadar korkunç zulümlere yol açtığına inanamazsınız. stalin, pol pot gibi zalimler, milyonlarca insanı öldürürken ve yine milyonlarca insana işkence ederken, yeryüzü cennetini hedefliyorlardı ve öylesine büyük bir hayır için, bir iki kirli iş yapmanın doğal olduğunu düşünüyorlardı. düsturları, "bir kaç yumurta kırmadan omlet yapılamaz" idi.
işte ütopya böyledir. ortada olmayan bir şey için, sadece vehimdeki hayaldeki bir şey için, gayet gerçek zulümler yapılır.
bizim müslümanların bir kısmı da ütopyacıdır. hayallerindeki yeryüzü cenneti için halihazırda sayısız rezilliği meşru görme eğilimine girerler. ışid gibi bir kısmı da stalin'i, pol pot'u aratmazlar.
seyyid kutup ve benzer çizgideki bir takım şahıslar, sosyalizmin ütopyacı ve sistematik düşünce yapısını islam dünyasına transfer ederek ateşin üzerine benzin dökmüşlerdir. klasik ekol sadece fanatik ve dogmatik idi. ancak fanatizm ve ütopya birleşince çok daha tehlikeli ve patlayıcı bir karışım ortaya çıkıyor maalesef.
evet dostlar, ben de vakti zamanında çok boğuştum bu hastalıklarla; çünkü hiçbir şeyden habersizken önüme konulanlar bunlardı. ancak zaman içinde yavaş yavaş anladım bazı sakat düşünce ve inançları.
islam konusunda en son geldiğim nokta şu oldu: islam hayallerdeki, vehimlerdeki, gelecekteki, beklentilerdeki bir şey değildir. islam ne yaşıyorsan, ne yaşayabiliyorsan odur. şartları falan bahane etmek de sırf ego tavrıdır. kimse senden büyük işler yapmanı beklemiyor. "elinden geleni yap" diyor sadece. evet bu ifade bence altından harflerle yazılmaya değerdir. "elinden geleni yap", bu yeterlidir.
yine nicelik bir ego oyunudur. iki dilim ekmeği olan şahsın bir dilimini paylaşarak elde ettiği manevi kazancı, zengin kimse bir tır dolusu ekmek dağıtsa yine kazanamaz. o yüzden aslolanın nitelik olduğunu, azlık çokluğa itibar edilmemesi gerektiğini bilelim.
dört halifeden sonra, hz. ali ve sonrasındaki hz. hasan'ın altı aylık hilafetinden sonra, saltanat başlamıştır. o tarihten beri yalnızca reel politiğin gerektirdiği rejimler hükümran olmuştur.
düşünün kader, velayet-i kübra(büyük evliyalık) sahibi ehlibeyt imamlarına dahi siyasi arenaya girme müsaadesi vermemiştir. onlar manevi önderler olarak kalmışlardır. şimdilik bunun aksini düşünmek için yeterli bir nedenimiz yoktur. yani pratikte reel politiğin gerektirdiği rejimler ve islamı hayatlarına yansıtmaya çalışan müslümanlar...bunları görmeye devam edeceğiz. ötesi ütopyadır ve unutmayın ütopya zulüm, kan, gözyaşı demektir. aynı zamanda şimdiyi kaybetmek, anın hakkını verememek demektir. gelecek ki, boş bir hayaldir aslında ve esasen zafer adlı saray, gün gün kazınılan başarı tuğlalarının üst üste koyulması ile inşa edilir.
islam nedir?
şu anda, şimdi... hayatına islamın ne kadarını yansıtabiliyorsan odur. gelecek için boş hayallerle avunmak yerine, her gün islamın hayata yansıma oranını artıralım. isterse milim milim olsun bu artış, fark etmez. -
-
"zulüm bir alışkanlıktır; insanda kökleşmiş eski bir alışkanlık" diyor dostoyevski, ölü evinden anılar'da.
-
orhan gencebay şarkısı. sözleri;
neden tanrım neden
nedir bu zulum
nedir nedir tanrım bu zulum
doğmamış dertlerin
sevilmemiş kalbin
gülmemiş gözlerin
sahibi benim
neden doğar güneş
neden batar bilmem
ümit dünyasında
hüsranlar benim
yazan acımamış
çektiren acır mı
kime uzandıysa
boş kaldı elim
yaratmış yaradan
çek demiş sonradan
bıktırmış bu candan
suçum ne benim
nedir tanrım bu zulum
ne dünyada vefa
ne sevgide sefa
bir derdime şifa
bulmayan benim
gönlüm aşk vurgunu
ömrüm dert yorgunu
ziyan oldu gitti
yıllarım benim
yazan acımamış
çektiren acır mı
kime uzandıysa
boş kaldı elim
bir nefes uğruna
çektiğim azapda
nerelerde kaldı
ümidim benim -
güllünün "ve ben" isimli albümünde seslendirdiği bir şarkıdır. sözleri :
zulüm, ettiğinin adı zulüm...
sende vicdan yok ki, olsaydı görürdüm...
yalan, sözlerin hep yalan
sende kalp olsaydı yüzümü güldürürdün.
sen vicdansız,hain, gaddar
sen insafsız, ardımdan vuran
ama bunu ele sorarsan,
sen çok iyisin, kıymet bilirsin
seni de ben bilirim nasılsın, nasıl hainsin.
aşk oyunsa ben yokum bu oyunda
tüm oyunlar senin doya doya oyna
bir yazım var alnımın ortasında
ben kölen değilim,kulum allah'a, allah'a
mal değilim ki satasın,
zevk değilim ki, keyfimi çatasın
bir gülüştü, bir tatlı sözdü
hiç bir yerde bulmayasın... -
hz. peygamber buyurmuş ki, mazlum da olsa zalim de kardeşinize yardım edin.
sahabiler sormuşlar, mazlum iken yardımı anladık da zalim iken nasıl yardım edelim!?
allah resulü cevaplamış, zulmüne engel olarak. -
ariflerden biri buyuruyor ki:
"en büyük zulüm,
ben bunu yapamam,
ben bunu beceremem,
diyerek kişinin kendi nefsine zulmetmesidir."
evet, usulüne uygun çalışmak şartıyla herkes şu veya bu derece bir netice alır.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap