• ne anayurt oteline gecikmeli ankara treniyle gelen aynı zamanda platonik aşkı olan kadın, ne yolda pazarlık edip otele çağırdığı ve 3 çeyrek saat sonra gelirim deyip gelmeyen fahişe, ne de yalnızlıktan cinsel obje olarak gördüğü genç erkek; hatta okşarken erkeklik organını kabartan otelin kedisi; hepsini beklemiş/düşlemiş ama hiçbiri gelmemiştir. o da bütün beklediklerini/beklentilerini zihninde öldürmüştür. sonunda hepsinin canı cehenneme deyip -kediyi de öldürüp sokağa atmıştır- intihara karar vermiştir. belki de öteki insanlardan onu ayıran en büyük kahramanlığı payına düşen yazgıyı reddedip kendi hayatına kendisinin son vermesidir. otelin boş koridoruna çıkıp "neden? neyi bekliyorum?" demesi insanın içini acıtır. bunu dedikten sonra büyük bir ustalık ve soğukkanlılıkla kendini asacağı düzeneği hazırlamaya koyulur. az sonra öleceğini bilen biri neden traş olur bilinmez ama o traşını olur, aşık olduğu kadına güzel görünmek için aldığı yeni takım elbisesini giyer, ceketinin düğmesini ilikler. filmde -kitapta değil- ilk sözü aynı zamanda son sözü olur. benim adım zebercet. benim adım... ve üzerinde durduğu sandalyeye tekmeyi vurur. her yeraltı insanı kendisinden rezil bir parça bulabilir zebercette. çünkü o bütün rezillikleri vücudunda taşır.
  • yusuf atilgan'in anayurt oteli kitabinda, ayrintilara takilip surekli dibe giden ofkeli ama caresiz karakter.
  • 'yeryüzünde canlı kalmanın bir bakıma suç işlemeden olamayacağını bilmeyen, kendilerini suçsuz sanan insanlardan çekinen ve utanan' bir kahraman.
  • hayattan hiç birşey beklemiyor gibi görünüp her zaman bir beklentisi olan sessizliginde tehlike barındıran fakat tehlikeden haberi olmayan kahraman.
  • zebercet'in yapabilirlikleri sıralanıp, ardından kurulan dayanılacak gibi değildi bu özgürlük cümlesi zebercet'i anlamak için iyi bir yol gösterici diye düşünmekteyim. o cümle çerçevesinden baktığımızda çıkan tablo şöyle: olasılığın dayatmasına katlanamamak demek o cümle belki. bir dolu olasılığa sahip olup, herhangi birini eyleme geçirecek güçten yoksun olmanın verdiği varoluşsal acıyı biliyordu yusuf atılgan ve bu bilgiyle hazırladı zebercet'in sonunu. öyle ya, olasılık ile eylem aynı şey değildir. olanak ve eylemin farklı şeyler oluşu gibi. birinin varlığı diğerinin zorunlu sonucu olarak çıkmaz karşımıza ve acı tam da bu noktada doruğuna ulaşır. insan olmanın ve bir "kişi" olamamanın acısı. bu yüzden zebercet, görünürlüğü flu bir varoluştur. insanlar onun varlığından haberdardırlar tıpkı orada olduğunu bildiğiniz ve tam da bu yüzden durup bakma ihtiyacı duymadığını bir sehpa biblosu kadar vardır zebercet diğer insanlar için. beteri zebercet için zebercet'in kendisi de böyle bir varoluştur. zebercet için zebercet, bir tül perdenin ardından görülebilen bir nesnedir. nesne gibi davranır zebercet kendine ve diğer tüm varlıklara. hep belli bir mesafede, tuhaf bir bönlük ve umursamazlıkla zebercet'in insani varoluşu bir gerçeklik değildir, bir olasılıktır aslında ve bu yüzden yaşadığı bir yabancılaşma değil; bir tamamlanmamışlıktır. zebercet gerek fiziği gerekse kişiliği ile olmamışlığın; ham insaniliğin simgesidir. iç evreni ve dış dünyayla arasına gerdiği cibinliği andıran perde, tamamlanma ya da bütünlenme olanağını ortadan kaldırmıştır. bu yarılık, bu yarım kalmışlık gerçekliğinden tam olarak emin olunamayacak yaşantı kırıntıları atar zebercet'in önüne. bir besleme olan annesinden miras kalan besleme yaşantısıdır onunki. koynuna girdiğini fark etmeyen, cinsel birleşme esnasında bile uyumaya devam eden kadın kırıntıdır; otelin parasından kendi zarfına aktardığı 1'er liralar kırıntıdır; horoz döğüşünde tanışıp, sinemada elini tuttuğu gençten oğlan kırıntıdır. beterin beteri ise zebercet'in kendisi kırıntıdır, insani bir kırıntı.

    gecikmiş ankara treni ile gelip otelde bir gece konaklayan adsız kadın ise zebercet'in kendisiyle arasına gerdiği tül perdenin orta yerine açılan kocaman bir yırtıktır ve o yırtıktan görünen zebercet imgesi, kırıntı zebercet'e "dayanılacak gibi olmayan özgürlükler"inin olanaksızlığını sezdirmeye başlar. yırtık giderek büyüyecek, zebercet'in cibinliği küçülüp, daralıp varoluşunu gerçek boyutuna indirgeyecek bir korseye dönüştürecek; korse sıktıkça kırıntı zebercet tamamlanmanın yolunu onu bir kırıntıya dönüştüren her şeyi yok etmeye yönelik eylemlere bulacak ve zebercet önce onu zebercet yapan dünyanın en göze batan öğelerini ardından da kendi varlığını olmayışa sürükleyecektir. çünkü hep farkında olduğu ama yoksaydığı özgürlükler kırıntı zebercet, besleme zebercet için dayanılacak gibi değildir.

    sivil sözlük alıntısıdır
  • kitapta, anayurt oteline gece yarısı treniyle gelen kadına aşık olup kendini, görünüşünü yenilemeye çalışırken berberden sonra uğradığı mağazada genç, yakışıklı bir tezgahtarın "biraz alaylı, biraz gülümsemeli" yardımıyla kendine pantolon ceket aldığı bölüm unutulmaz olan, acınması ya da özdeşim kurulması güç, yine de insanın bir yerlerinde herkes adına şefkat duyduğu anti kahraman.
  • --- spoiler ---

    adı neden zebercet'tir ? erken doğduğu için inci gibi bu, küçücük, mücevher kutusuna sığar derler ve adını koyarlar. hayata erken gelmiş ama yaşamaya geç kalmış bir karakter olması ilginçtir.otelin katibi zebercet efendi; gelen geçenin çetelesini tutan, taşra yaşamının tedirginliğini mahkeme salonu havasında yaşamında yaşayan kahramanımsı. bıyığı bile, algıda seçicilik atmosferinin sisli havasında belirsizleşmiş. gecikmeli ankara treni niye geç gelmiştir ? taşranın ortasına doğan, bu kış ortası güneşi niye gece doğup kaybolmuştur ?

    premature zebercet efendi, o inci kutusuna adının konulmasıyla girince, bir daha kimse tarafından açılmamıştır.
    --- spoiler ---
  • nasıl etkilendiysem vaktiyle kendime söz vermiştim ilk evcil hayvanımın adını zebercet koymaya. tabii evcil hayvan beslemeyeceğime o kadar güveniyordum ki.
    sonra fıstık gibi kedim oldu işte öyle eskaza. kıyamadım kızıma. ben hayvana kıyamıyorum, millet çocuğuna nasıl kıyıyor bu ismi verirken lan.
    ha, en sevdiğim kitabıdır yusuf atılgan'ın o ayrı. çakma aylak adam sevdalıları'nın yusuf atılgan'ı anlamaktan ne kadar uzak olduğunu da gösteriyor bu başlık ayreten ha. sizi çakma olricler, facebook aforizmacı kürk mantolu madonnalar sizi. postmodernizminizi sevsinler.
    hele aylak adam aşığı kızlar, hepiniz gidip zebercetlerle evleniyorsunuz ya, çok yazık ya hehe.
    http://galeri2.uludagsozluk.com/…-ve-ayı_296633.jpg

    peşin ekleme; erkek değilim, korkmayın:)
  • kadıköy'de bir sahaf dükkanı. bahariyeyi çıkarken kilisenin sonundan, hemen barlar sokağına inen yokuşta, kiliseden sonra, sağdaki ikinci bina. kırmızıdır.
  • bahsi gecen romanda "ne olu ne sag bir ya$amin" anti-kahramani.
hesabın var mı? giriş yap