• daha iyi şartları aramak yerine, iyi durumdakini aşağı çekmeyi hedef edinmiş isek bir diğer derdimiz. "başkasında var bende niye yok, onda da olmasın" diyeceğine, "bizde de olsun, ne yapılabilir" diye proje üretmeyi ne zaman öğreneceğiz bilmiyorum ya.
  • mesele o kadar basit ki aslında. yeşil pasaport sahipleri bu ülkeye işleri dolayısıyla kanunen bağı olan ve bundan dolayı seyahat ettikleri ülkelere göç etme imkanı bulunmayan insanladır. vize talep eden ülkelerin vize talep etmelerinin en temel sebebi "sen bizim ülkeye gideceksin de sonra dönecek misin" sorunsalıdır. işte burda yeşil pasaport vize talep eden ülkelere tc devleti nezdinde bir nevi referanstır. yani daha basit bir anlatımla ; "bakın bu adam bizim memurumuz. sizin ülkeye yerleşemez,çünkü burda bize kanunen bağlı. göç etmeye kalksa dahi adamın götünden kan alırız" ın pasaportça söylenişidir.
  • yeşil pasaport'un bilinen en büyük avantajı schengen ülkelerine vizesiz bir şekilde giriş hakkı. bu hakkın sebebi ise, avrupa'ya giden bir çok türk vatandaşı kaçak olarak gittikleri ülkede kalmaya devam ederken, yeşil pasaportlu kişilerde bulundukları mevki gereği böyle bir şeye girişme riskinin düşük olması.

    edit: çok kıskanç bir adam varmış. bir gün bu adamın karşısına bir cin çıkmış. “dile benden ne dilersen; ama, sana vereceklerimin iki katını komşuna vereceğim” demiş. adam da “benim bir gözümü oy" demiş.
  • yeşil pasaport kaldırılsa çok mutlu olacak olan bir kesim var. "bende niye yok" diye olan olumlu şeyi de karalamak çok saçma. asıl biz ülke olarak neden bu kadar çok vizeye tabiyiz. otur biraz bunu düşün, buna kafa yor.
  • türkiye'nin yaptığı değil ab ve diger bu pasaporta vize uygulamayan ülkelerin yaptığı pozitif ayrımcılıktır. ab diyor ki ülkenden herkesi vizesiz alamam ama senin direkt devlet güvencesi verdiğin birileri varsa onlar vize almasın. devlet de her memuruna değil ama belli kıdemdeki memuruna tamam ben senin herseyini biliyorum sana kefilim diyor. aynı zamanda bir sorumluluk. bu yeşil pasaporta sahip kişiler yogun bir sekilde suca karısırsa o hak kaybedilir mesela. ama adam, kadın zaten devlet memuru yasaya bakarsan ilçe degistirirken bile neredeyse amirine haber verecek.
    ben yeşil pasaport sahibi biri değilim bu arada.
  • babamdan dolayı yeşil pasaportum var. 20'li yaşları yarıladım nerdeyse. daha avrupa yüzü görmedim. yeterince param yok amk. para bulsam arkadaşım yok. ailem de çıkmıyor yurtdışına. kısacası kalbimden daha temiz pasaportum. keşke her boku halletse pasaport. o kadar dert etmeyin yani. vereyim bir ay takılın gelin.
  • biz niye ödüyoruz demeyen onlar neden ödemiyor diyen arkadaşlara dert olmuş durum.
  • konu kilit oldugundan daha genel trendler hakkinda uc tane tespit yapacagim, ucu de anlasilmayacak. ama sonra aciklayinca "vay anasini hala anlamadim, demek bu adam cok zeki" diyeceksiniz. her hafta oldugu gibi bu haftaki goreviniz de bu.

    1) "baskasini asagiya cekmek"ten bahsedenler hayal dunyasindalar, zira bu is ekonomik terimle zero sum game
    2) dunyada neredeyse her hizmet ayricalikli modele (tiered services) dogru gidiyor.
    3) sosyal esitsizligin reel bir maliyeti var ve buna katki yapan esitsizligin varligindan cok o esitsizligin hakkaniyetli dagitilmamasi.

    ***

    1) turkiyede futbolcular az vergi veriyorlar ve cok zenginler. bunlarin daha fazla vergi vermesini savunana "onu asagi cekecegine kendini yukari cek" demeyiz, cunku vergi imtiyazinin kisitli bir kaynak oldugunu, herkesin %10 vergi vermesinin ulkeyi batiracagini biliriz. kaynak kisitliysa, birine imtiyaz gostermek baskasindan almak demek, isin zero sum tarafi bu.

    abnin turk vatandaslarina tanidigi guven de kisitli bir kaynak, vizesiz giris yakin vadede olasi olmadigindan. "kendini yukari cekmeni" saglayacak bir ekonomik/diplomatik konumumuz yok ulkece. kisitli imtiyaz da belli bir zumre icin kullanildigindan esitlik saglamanin tek yolu baskasini asagiya cekmek.

    aslinda esitligi saglamaktan ziyade adaletsizligi gidermek icin bunu yapiyoruz. bu konuya donecegim.

    2) cogu alanda esitsizligi kaniksamis vaziyetteyiz. hayatimiz boyunca her gun belki yuz kere zenginlikle fakirligi ayni karede gorduk, o yuzden de su anda bilgisayarimizi satip bir fakire yardim etmiyoruz (tek enayi ben miyim etkisi). gelir adaletsizligi herkesin asina oldugu bir konu; isin ilginc tarafi bence su ki, son zamanlarda dunya genelinde orta sinif buyuyup bazi hizmetler ucuzladikca bu esitsizlik algisi azalmiyor, aksine percinleniyor.

    ornegin eskiye nazaran cok daha fazla insan ucabiliyor ama bu sefer havaalaninda sira beklememek icin elit oluyorsun, 5 lira daha verip koltuk seciyorsun, sehir disindaki kotu havaalanina gitmemek icin ryanair yerine lufthansaya fazla para veriyorsun, bagaj hakki icin platin antin kuntin uye oluyorsun, vs. eskiden ucan ve ucamayan diye iki sinif varken, simdi neredeyse herkes ucmasina ragmen 20 ayri sinifa bolunuyoruz. hem arz hem de talep tarafindan gelen baskilar bizi bu yone evriltiyor. yani hem sirketler rekabet icin tiered services'i secmeliler, hem de musteri bunu istiyor cunku hizmet ucuzladi ve siniflar arasi gecis yapabilir isterse. win-win, ama maliyet esitsizlik algisinin percinlenmesi. artik business class ile "halk sinifi" arasindaki perde kalkti, hem mecazi hem de gercek anlamda.

    ama bu ornekler ozel sektorde; kamu hizmeti ayri bir konu...mu?

    3) yukarda bahsettigim ayrimciliklar son kertede kamuya maledilebilir, zira devlet vergi politikasiyla (gelir adaletsizligi icin), egitim politikasiyla (firsat esitsizligi icin) veya duzenlemelerle (ayricalikli servisleri kisitlamak icin) bu konulara etki gucune sahip. burasi sosyal devlet ile ekonomik liberalizmin ve libertaryenizmin surekli bir muharebe alani, kisa sureli dengelere oturuyorlar ve genelgecer dogru cevap diye birsey yok.

    fakat kamunun dogrudan sorumlu oldugu konularda ayricalikli olmasi daha goze batiyor ve cunku ulus devlet modelinde vatandaslik bagini, devlet ve yasalar onunde esitlik uzerinden kuruyorsun (liberte ve fraternitenin yaninda bir de egalite vardi). bedelli askerlik bizim ulke icin en bariz ornek. bir kere ayricalikli servis (fazla para veren az aci cekiyor) ve askerligini yapmis birine gonul rahatligiyla "siz yukari cikacaginiza bizi asagi cekiyorsunuz" diyerek savunmak cok zor. yersin tokadi. iste egalitenin olmadigi yerde bir muddet sonra fraternite de bozuluyor. bedelli askerlik yapanlar yuzunden vatan savunmasi tehlikeye girmiyor ama asil zarar, butun kamu kurumlarina olusan guvensizlik ve civic engagement denen nanenin azalmasi seklinde tezahur ediyor (mesela uzun vadede vergi kacirmaya daha meyilli oluyoruz, stk'lara katilmiyoruz, toplumsal sorumluluklardan kaciyoruz).

    bunlar basit cikarimlar, bence isin ilginc noktasi asil sorunun bu tip ayrimciliklarin varligindan ziyade uygulanisinin hakkaniyetsiz olmasi. bu noktada onceki maddeyle birlesiyoruz, yani esitsizligin kaniksanmasiyla. lafa gelince bu esitsizligi "adaletsizlik" olarak yorumlasak da kaniksanmislik kuvvetli bir etki, yani onu biz gercekte dogal hayatin bir parcasi olarak gorururuz. ama ne zaman ki daha anlasilabilir ve daha az sistematik (dolayisiyla daha duzeltilebilir) bir adaletsizlik ornegiyle karsilasiriz, o zaman tum insanlarin ve hatta bazi primatlarin ortak tepkisi, yukardakini asagiya cekmek olacaktir (1. madde'de geri donecegim dedigim yer.. ben bi soz verdim mi tutarim). bu o kadar kuvvetli bir gudu ki, game theory bazli psikoloji testlerinde, adaletsizligi cezalandirmak icin insanlar kendi haklarindan bile feragat ediyorlar (ornegin karsidaki haketmedigi halde 10 altin alacak, siz birsey yapmazsaniz 5 altin aliyorsunuz, ama karsilik verirseniz ikiniz de 0 altin aliyor. salt kendi cikarimizi maksimize etmeye odakli rasyonel varliklar olsaydik ilk secenegi secerdik ama sosyal bir varlik olarak evrimlestigimiz icin adalet onemli ve biz de genelde ikinci secenegi secmeye programliyiz)

    bedelli askerlik orneginde, nobel odullu bir matematikcinin isini birakip hakkaride nobet tutmasinin gerzekligi asikar ve ben bu kisiye yapilacak imtiyazi istismar olarak gormem, kurumlara guvenim de azalmaz. ama birilerinin parayi bastirip bu isten yirtmasi adami gicik eder, cunku hem para gecerli bir imtiyaz sebebi olmamali, hem de daha kotusu bizim gibi ulkelerde o paralarin ne yollarla kazanildigini da goruyor insanlar (genel gelir adaletsizligine ek olarak yolsuzlukla kazanilan paralar ve bu konuda devletin yargisinin ve polisinin isini yapmamasi yuzunden suclunun hicbir maliyet odememesi).

    bu mantigi konuya uygulayalim: (ayip olmasin diye bari baslik hakkinda bir iki laf edeyim), ab'nin bize olan itimadini sinirli bir kaynak olarak dusunursek, bunu en cok hakedene vermek kalanlara pek koymaz. zaten sosyal esitlik algisi acisindan, yukarda kisaca degindigim onca kanayan yara varken, pasaport ayrimciliginin etkisi devede kulaktir her halukarda. fakat mevcut ayrimcilik hakkaniyetli degil. devlet memurunun karisina kefil olurken, ornegin elli kere yurtdisina cikip gelmis, sabika kaydi olmayan, saglik sigortasi olan birine kefil olamiyorsa, o zaman o adamin da bir primat gibi davranip memuru asagi cekmeye calismasi dogal. bu, bizimki gibi devletin vatandas icin degil de vatandasin devlet icin calistigi sistemlerde daha da buyuk bir adaletsizlik olarak algilaniyor. memurluk bir meslek degil, bir zumre. iktidara, calismayan kurumlara, car cur edilen yuksek vergilere duyulan nefretten, isini gucunu yapan orta direk memur da nasibini aliyor ister istemez, adaletsizlik algisi katlanarak artiyor.

    ***

    4) boyle bir madde yoktu ama size kiyak, yazarken aklima geldi: devletin dogrudan sundugu hizmetlerdeki ayricaligin savunusunun dogal olarak zor oldugundan cunku "ulus devlet modelinde vatandaslik bagini, devlet ve yasalar onunde esitlik uzerinden kurdugumuzdan" bahsetmistim. ama ulus-devlet de gecici bir model ve vatandaslik bagi, bu modeli bir arada tutan yapay ve asilanmis bir kimlikten, yavas yavas bir formaliteye dogru donusuyor cogu insan icin. topraga olan bagliligimiz azaldikca (serf -> burjuva/isci -> global beyaz yakali), sinirlar ve bayraklarla tanimlanan yapilarin mucadelelerinin yerini, sinirlari toprakla degil kapitalle cizilmis baska yapilarin piyasa rekabeti aliyor. ekonomik duzlemdeki bu degisime paralel olarak kulturel sinirlar da ulus-devlet sinirlarinin cok otesine gecti. kimligimizi sunni turk vatandasi olmak mi daha iyi tanimliyor, ibm veya sabanci icin calisan bir danisman, greenpeace veya doctors without borders uyesi bir aktivist, aydinlanmaci dusunurlerle beslenmis bir ateist olmak mi? kulturel tuketimimiz, degerlerimiz, gunluk aliskanliklarimiz dusunuldugunde ne kadar amerikali, ne kadar avrupali, ne kadar ortadoguluyuz?

    benim demografimdeki arjantinli, guney koreli biriyle, kendi ulkemdeki insanlarin %90'ina kiyasla daha fazla ortak noktam varsa, aidiyetimi t.c. vatandasligi uzerinden kurgulamak daha ne kadar mumkun olabilir? dunya bu yone dogru gidiyor, daha fazla insan orta sinifa gectikce ve piyasalar her anlamda liberallestikce (kulturel, ekonomik, turistik) bu kimlik karmasalari da hizlanarak artacak.

    boyle bir ortamda da, ornegin askerlik uzerinden sosyal esitlik ve baglilik projeleri tamamen havada kalacaktir. dolayisiyla insanlarin devlet kurumlarindan bekledigi hizmetlerin de gelecekte ayricalikli/tiered modeliyle sunulmasini ben pek olasi goruyorum. mahkemeler bile halihazirda kismen ayricalikli hizmetler sunuyorlar. yeni paradigmada esitlik lafini daha az duyacagiz, asil catisma ayricaliklarin kistasinin rasyonel ve hakkaniyetli bicimde belirlenip belirlenmemesi ekseninde olacaktir.
  • şey gibi :)

    babası zengin diye çocuğu niye zengin oluyor. ben it gibi çalışıyorum ama herif sırf babası zengin diye çalışmadan benden daha iyi şartlarda yaşıyor.

    var ya tam komedisiniz…
  • pasaportun kendisi ayrımcılığın ta kendisidir, diye karşılanacak cümle.

    sınır ne lan?

    havaalanlarında, hoşgeldiniz, diye karşılanan bir tane türk pasaportlu görmedim. neden geldiniz, sıkça sorulur.

    asıl sorgulanması gereken budur.

    sen kendini nasıl hissedersen hisset, sonuçta vizeli ülkeler için üçüncü dünyalısın.

    zeyl: hatta dünyalı bile değilsin.
hesabın var mı? giriş yap