• bitmiş şeylerin bir daha asla başlamayacağı, başlamaması gerektiği inancımı tek sayfada silebilen aşağıdaki yazıyı içeren oruç aruoba kitabıdır. *

    onarım

    bana getirilmişti.
    kırdım. -
    nasıl oldu bilmiyorum: galiba sallantılı, dengesiz bir yere koymuşum, yeterince dikkat etmeden; sonra, ters bir hareket etmişim - düştü, kırıldı...
    yeterince düşünmemiştim üzerinde, demek.
    elimdeki, artık, birkaç iri parça ile birsürü ufacığıydı; bazısı, neredeyse, kırıntı, kıymık - öyle, dağılmış duruyordu...
    tek tek bir yere topladım hepsini: yokolmamalıydı.
    gittim, uygun bir zamk aldım.
    geldim, hepsini bir kağıt üzerinde düzenleyerek, biraraya getirmeğe başladım: şu parça, buna uyuyor-mu; ya, bu, şuna...
    zamanla, parçaların kopma noktalarındaki dokularının; ve zamkın, tutma ve yapıştırma niteliklerini, öğrendim.
    bazı parçalarsa yapıştırılamayacak kadar ufaktı; onların bulunmaları gereken yerlerde boşluklar oluştu.
    tek tek yapıştırdım, yapıştırabildiklerimi. çok uğraştım.
    sonunda ortaya aslının eğri-büğrü bir simgesi gibi bir şey çıktı - ve, şu tümce:-

    dikkatsizlik ederek düşürüp kırdığın - sevdiğin kişinin izlerini taşıyan; senin için değerli- bir nesneyi, parçalarını tek tek toplayıp, dikkatle -saatlerce uğraşarak- özel olarak aldığın zamkla yapıştırıp, ortaya, orası burası eksik-gedik, yamru-yumru bir şey çıkar- ama eskisinden de daha değerlidir artık; çünkü, şimdi, senin izlerini de taşıyordur.

    başka bir şey yapamazdım.
  • bir cemal süreya şiiri;
    " güzelsin sevgilim,
    ama çok yakından!"
  • bir ışık düşerse üstüne basma.
    daha yakınlaşır, korkarsın.
    bir leke, silmeye-gör
    leke kalır, sen çıkarsın.

    bir gölge, nereye gider.
    gözlerince gider, bakarsın.
    bakarsın girer gözlerinden.
    leke onun peşinden, bakarsın.

    bir ışık düşerse üstüne basma,
    gözlerine basarsın.

    --- özdemir asaf ---
  • oktay rıfat'ın incecik kullandığı tema..

    ...
    herkes gitmiş olurdu gidince
    bir sen yakınsın uzakta kalınca

    oktay rıfat
  • "belki, sonunda, önemli olan, boyuna 'uzak' olandan daha da uzaklaşmağa; 'yakın' olana daha da yakınlaşmağa çalışmak yerine, tersini de --evet, yalnızca 'denemiş' olmak için de olsa--, bütün eksikliği ve fazlalığıyla, bütün hafifliği ve ağırlığıyla, denemek...
    burada, bu, deneniyor..." sözleriyle kendini ifade eden oruç aruoba kitabı.

    ateş yakana kılavuz bölümünün ilk sayfalarında şu yazı yazmaktadır:

    kalem'i veren
    şükrü'ye

    "ateş,
    yakabileceği herşeyi
    yakana dek
    yanar--
    ancak o zaman
    söner..."

    23 nisan 1995
  • yalnızca içteki yakındır; başka herşey uzak. *
  • koray candemir'in "yarım kalan" albümünde yer alan bir özdemir asaf şiiri

    bir ışık düşerse
    üstüne basma
    daha yakınlaşır
    korkarsın
    bir leke silmeye gör
    leke kalır
    sen çıkarsın

    bir ışık düşerse
    üstüne basma
    gözlerine basarsın

    bir gölge nereye gider
    gözlerince gider bakarsın
    bakarsın girer
    gözlerinden
    leke onun peşinden
    bakarsın
  • kut, orada olmayı isteyip olamadığın yerdedir-
    ama orada olmayı bütün benliğinle istemekle,
    bütün benliğinle, oradasın
    dır, zaten *
  • uzağın değil, kusursuzun zıttı, sıcağın eş anlamlısı.
    yakında kusurlar görünse de, asla üşünmez.

    (bkz: ruh üşümesi)
  • bazen ayak basılan yerler bile değildir.

    uçsuz bucaksız buğday tarlalarında dolaşan sarışın bir kız çocuğu görüyorum. güneş tepede, en tepede. o kadar sıcak ki yaprak kıpırdamıyor, gökler küsmüş sanki topraklara. en ufak bir ses yok çevreden. o kadar yoklar ki sanki hiç olmamışlar gibi.

    bir mezarlık var sonra az ileride. ölüler ve ölecekler buluşma noktasına daha gelmeden önce hasret gideriyorlar bir nevi. her taraf ya yeşil ya da beyaz burada. mezar taşlarını okuma, unutkanlık yapar derler. başım önde yürüyorum anlamsızca, korkar gibi unutmaktan geçmişi. sanki koca bir çöplük olan hafızamda beni çok mutlu eden şeyler var misali.

    deniz görüyorum sonra. çarşaf gibi derler ya, aynen öyle. ilk simidi atacak sevimli tipi bekliyor martılar. hem ne demişler, "ilk simidi en hayırseveriniz atsın" değil mi? evet, mizah algım değişti biraz, siktir et. biliyorum komik olmadığını.

    bir bahçe var az ötede. belki de çocukluğum. ilk diktiğim ağaç, ilk çamurdan yaptığım binalar ve ilk kez kendimi evimiz dışında bir yerde yine evde gibi hissetmek. dile kolay değil mi, "kendini evinde gibi hissetmek..." oysa çok güzel bir ilan-ı aşk yöntemi bence. bir kadına "senin yanında evimde gibi hissediyorum." demek en alengirli yöntemden daha hakikidir bence, yürek teli varsa eğer en kalınından mi'sini titretir. şarkısı bile var gerçi.

    bir basketbol sahası var ileride. yuvarlanarak gelen bir top üzerime. ilk vazgeçişim, ilk kolaya kaçışım ya da götümün zora gelmediğini ilk anlayışım belki de. tüm çocukluk hayallerimi elimin tersiyle kenara itişim, kolum kanadım çürük eve girişlerime en büyük ihanetim.

    neredeyse hiçbiri aynı semtte, hatta bazıları aynı şehirde bile olmamasına rağmen o kadar yakınlar ki. o kadar buradalar ki. o kadar gerçekler ki ya da. kafamı kaldırdığımda etrafımda gördüklerimden daha gerçek sanki, elimi uzatsam dokunabilecekmişim gibi, gördüğüm yüzlerden hepsi daha insan sanki, buradakiler içi boş birer klon gibi. ne geçmişe özlem, ne yapılan tercihlerdeki pişmanlıklara ağıt bu. hakikate ihtiyaç yalnızca. ekmek gibi, su gibi ihtiyaç hatta.

    eski şarkılar sadece "eski" olduğu için bu kadar güzel olamaz değil mi? zamana, mekana fazla anlam yüklemek kişilere yüklenen değeri azaltmaz oysa, insanlarla tanınmıştır mekanlar, o insanlar için dinlenmiştir şarkılar deli gibi.

    velhasılı arkadaş, eğer yakınlar uzaksa dert olur.
hesabın var mı? giriş yap