• giriş katında otururken kız arkadaşımın oturduğu "demir" sandalye, kırılarak sol el orta parmağının koptuğu mekan. kendini öne doğru çekerken sandalye kırılmış parmağını makas gibi kesmiş. ben o esnada lavabodaydım. geldiğimde kırık sandalyeyi gördüm. kazadır doğru ama insan hiç mi yardım etmez ya. bir parça buz bile vermek akıllarına gelmedi.

    -kenara koyulmuş lafın devamı- parmağı dikildi. durumu iyi. kanlanması normal. yavaş yavaş fonksiyon kazanacak. kendileri bizi o gece bulamamış. (ben o gece falanca hastanedeyiz dememe rağmen). şikayetçi olduk. ellerine kağıt gelince arayıp anlaşalım dediler. gittik ajitasyon yaptığımızı öğrendik. olaya çok duygusal bakıyormuşuz. sağolsunlar aydınlattılar bizi. mahkemede gorüsünce umarım ki bizde onları aydınlatıcağız.

    not: dışarıda ki sandalyeleri değiştirmişler. tomtom sokaktaki butun kafelerinde sahibi ortakmış. aman ne umrumda.
  • "i was trying to run away but a voice told me to stay and put the feeling in a song"

    arcade fire'ın 6 mayıs 2022'de yayınladıkları son albümü. reflektor'den sonra çıkardıkları en iyi kayıt. baştan sona mükemmel. her bir şarkı yavaş yavaş ilerleyerek epik bir ekstaziye, kreşendoya ulaşıyor (bkz: ikarus). radiohead albümlerinin prodüktörlüğünü yapan nigel godrich kayıtta yer alması olumlu etkilemiş. özellikle akustik gitar kayıtları ile elektronik partisyonlarda kendini hissettiriyor. albüm genel olarak kinik bir perspektifin eseri (bkz: win butler) şairaneliğini bırakmadan bu sefer de endişelerimizi ve post-covid, post-truth, post-modern ya da post-x dünyamızı konu edinmiş. tabi bununla birlikte artık 8 yaşında bir evladının olması ve o’na sunacağı dünyayı da anlatmak istediğini görüyoruz.

    age of anxiety i: hafif bir piyano ve derin bir basla başlıyor. şarkı hali hazırda içerisinde bulunduğumuz kaygı çağını, endişelerimizi, korkularımızı anlatıyor. güvensizliklerimiz, içimizde yaşananlar ve ahvalimiz. sosyal medya, pandemi ve yüzeysel boktan ilişkilerimiz. üçüncü dakikadan itibaren şarkının elektronik bir havaya bürünmesi harikulade. it's all about you, it's not about you

    age of anxiety ii: rabbit hole goes on forever alis harikalar diyarında referansı tüm şarkıda kendini gösteriyor. dünyada, tüm bu saçmalığın ortasında kaldık, tavşan deliği sonsuza kadar sürecek, çıkış yok. anlamsızlıklara rağmen gülünç anlam arayışımız. dad built the labyrinth and we were born in it. gerçekten yaşadığın hayat sana mı ait? hayır, babanın kurduğu iyi ya da kötü dünyaya yaşıyorsun. o’nun travmalarının eserisin belki de. ayrıca plastic soul referansyıla bowie'a atıf yapıyor. şarkının tonuyla ve altyapısıyla reflektor (2013) dönemini hatırlattığını düşünüyorum. elektronik öğeler kaygı çağı ismini taşıyan şarkı için -anlattıkları sorunlarını da düşününce- yerinde, hoş bir dokunuş.

    nothing ever can replace it
    when it's gone you can still taste it
    going on this trip together
    rabbit hole goes on forever

    end of the empire i-iii: dünyanın sonuna ağıt. `watching the moon on the ocean where california used to be` sular altında kalmış cali. küresel ısınma tv ekranlarından çıkıp kıtaları yutmaya başlayan okyanuslarla var oluyor.bu şarkının soundunda cayır cayır bowie esintileri duyuyoruz. özellikle dk 2.34 arka planda çalmaya başlayan gitarla birlikte. şarkı sözlerinde inanılmaz bir şiirsellik var. bu nasıl bir aşk her şarkıda, her albümde kendine yer buluyor.

    it’s you and i, it’s do or die
    suicide mission, baby by my side
    we got one life and half of it’s gone
    you know i can’t sleep with the television on

    end of the empire iv (sagittarius a*): dante’den kylie minogue’a uzanan referanslarla dolu. şarkı boyunca hedefe konulan sosyal medya, içerikler, fenomenlerin kahraman dönüşmesi ve kahramanların sana iç çamaşır satmaya çalışması: `your heroes are selling you underwear and little white pills for your despair`. trajikomik ama 2022 yılı, bu çağ böyle: absürtlüklerin ortasındayız. teleskop yapıp milyonlarca km öteye gönderdik ama hala avrupa’nın ortasında insanlık dramı yaşanabiliyor. sagittarius a galaksimizin ortasında bulunan kara delik, yakın zamanda fotoğrafı yayınlanmıştı. hepimiz onun etrafında dönüyoruz, kara deliği tavaf ediyoruz. hayatına anlam arayan birisi için bu gerçek yıkıcı olduğu kadar komik.

    lightning i: oldukça hoş ve dokunaklı bir aşk şarkısı. yakarış. the suburbs (2010) dönemlerini anımsatan bir şarkı olmuş.

    we can make it if you don't quit on me
    i won't quit on you
    don't quit on me

    lightning ii: albümün en hareketli parçası. funeral (2004) dönemini anımsatan eşlik etmesi de oldukça keyifli , coşkun bir şarkı olmuş.

    waiting on the lightning
    waiting on the light, what will the light bring?
    i heard the thunder and i thought it was the answer
    but i found i got the question wrong

    unconditional i : evlada duyulan koşulsuz sevgi. win butler'ın kendi çocuğu üzerinden aslında tüm çocuklara seslenişi, onlarla konuşması. sahip olduğu pozitif vibe ile insanın içini ısıtıyor.

    lookout kid, trust your body
    you can dance, and you can shake
    things will break, you make mistakes
    you lose your friends, again and again
    'cause nothing is ever perfect
    no one's perfect

    unconditional ii: sevgiliye duyulan koşulsuz sevgi. ırkım ve dinim sensin. ilk başta biraz hippi lafı gibi geliyor kulağa ama biraz üzerine düşününce, tekrar dinleyince ne kadar da hoş bir benzetme olduğunu anlıyoruz. perküsyonlar ve elektronik elementlerin uyumu hafif erotik bir hava katmış.

    we: nigel godrich'in varlığını en çok hissettiğim parça. 2000 öncesi radiohead gibi, müthiş. ne yapmak istiyorsun? bir çok şey. peki hepsini tek başına yapabilir misin? would you want to get off this ride with me?

    tanım: yılın rock müzik albümü.
  • salatalıklı, kavunlu mojitosu nobel ödülüne layık ya da en azından time'a kapak olacak cinsten.
  • orijinal dili ingilizce ve benzerleri olan film çevirilerinde, bence, sorun olan bir soru aynı zamanda.
    meselâ "hemen bir şeyler yapmalıyız!" der kahramanımız; fakat cümlede "biz" geçmemesine rağmen kahramanımızın arkadaşı sinir sinir "biz mi?!" diye sorar.
    bence "yız mı?" diye sormalı.*
  • tomtom kaptan sokak'ta konuşlu, soul, jazz, funk, disco, acid jazz, trip hop gibi müzikler çalan, köşedeki 3 katlı sıcak mekandır.

    http://www.we.com.tr/
  • tomtom sokakta bulunan tuvaletleri unisex olmasa daha iyi olabilecek mekan.
  • we ile başlayan her cümle michael jackson 'dur.
    "we're the children! we are the ones who make a brighter day."
    (bkz: we are the world)
  • tomtom kaptan sokak'ta bulunan bayat ekmekleriyle hamburgerleri midemize oturtan mekan.
hesabın var mı? giriş yap