• "pkk teröristi için insan hakları var. pkk tarafından minibüsten indirilerek kurşuna dizilen yurttaşlar için yok! kundaktaki bebeler için yok... altı yaşındaki küçücük çocuklar için yok... seksenlik dedeler için yok... on sekizlik genç kızlar ve delikanlılar için yok... sınır boylarında görev yapan mehmetçik için yok... subaylar için yok... astsubaylar için yok... polisler için yok... bekçiler için yok... pkk tarafından kurşuna dizilen öğretmenler için yok... doktorlar ve hemşireler için yok... mühendisler için yok... öğretim üyeleri için yok... türkiye'de son yıllarda böylesine yapay ve böylesine çarpık bir insan hakları anlayışı egemen oldu. oysa insan hakları edirne'den ardahan'a kadar bütün ülkede geçerli olması gereken bir anlayıştır. insan haklarını uygulamak devlet için bir görevdir, yurttaş için bir erdem ve basın için de bir ahlak konusudur. özgür basın insan haklarını bir kısım yurttaş için var, bir kısım için de yok sayamaz. basın, insan haklarını kısıtlayan yasaklara ve insan haklarını yok sayan işkencelere bunun için karşı çıkar. insan haklarının en önemlisi de yaşama hakkıdır. terör, insan haklarının başlıcası olan yaşama hakkını yok eder. bütün uygar ülkelerde insan haklarını savunanlar, teröre de karşı çıkarlar. türkiye'de ne yazık ve acı ki insan haklarını bir kısım yurttaş ve örgütler için var sayıp, öbürleri için yok sayan bir anlayış kol geziyor. insan hakları; pkk için var, pkk'nın kurşuna dizdiği insanlar için yok!
    nasıl bir 'insanlık' anlayışıdır bu?"
    uğur mumcu, 15.06.1992, cumhuriyet.
  • vatan-millet diyerek milleti uyuşturan şerefsizlerin katlettiği gazeteci.
  • aynı dönemlerde aynı fakültede aynı düşüncelerle yetiştiğimiz ; değerli araştırmacı,yazar,gazeteci, delikanlı...gözümde hep münazaralardaki belagatı ve atılgan hayali var. bir gider bin geliriz...
  • sanıyorlardı ki, patlayıcı bir düzenek birkaç saniye içinde onu öldürecek.

    uğur bey, mütevazı arabasına bindi, kontağı çevirdi, misina gerildi ve ölümsüzleşti.

    fikirlere ne kurşun işler, ne patlayıcı.

    içinde korku olmayan insanları öldürmezsiniz.

    belki bundan 100 sene sonra da, o fikirleriyle, eşsiz cesaretiyle bu topraklarda olacak.

    iyi ki doğdun ve iyi ki korkmadın özel adam.
  • mukaddesatçı parti liderinin dediği "mertce işlenmiş cinayet" türünde bir katledilişle aramızdan ayrılan gerçek gazeteci...
    tabii ki buna mertçe demek ancak kalleşlere yakışan bir skandaldır...
    uğur mumcu , çetin emeç , turan dursun , bahriye üçok ve a.taner kışlalı ....hepsinin de katledilişlerini hatırlıyorum. yıllarca hep düşündüm terör örgütleri ya da derin devlet yapılanmaları bu adamları neden öldürmüş olsun ki ? ellerine ne geçmişti ?

    şimdi anlıyorum , bugün yaşadığımız karanlığın uzun zamandır planlandığını. 12 eylül darbesi iktidara değil ülkenin hakim yapılarını sorgulayan kitlesine karşı yapıldı.sol düşünce tamamen ezildi.bu sefer ne oldu ülke aralarında milimetrik dünya görüşü farkı bulunan ama aslında aynı "maddenin" laciverti olan bir sürü sağ parti tarafında 40 yıl yönetildi. bu 40 yıl , önceki cumhuriyet tarihinin görmediği talan , yolsuzluk , hukuksuzluk ve çarpık idare anlayışının tavan yaptığı bir 40 yıl oldu ve hala devam ediyor.çünkü bu dönemde sağ iktidarlar karşısında durabilecek gerçek sol bir muhalefet yoktu.
    bu muhalefetsizliğin verdiği güçle yolsuzluk ile beslenen sağ iktidarlar kendilerine verilen asıl görevi yapmaya koyuldular . bu görev toplumdan atatürkçü eğilimi silmek için pek çok legal yapı (tarikatlar vb) ile ortak çalışmaktı .ama bir sorun vardı.ülkenin laik / batıcı yapısı ile yetişmiş , toplumun örnek aldığı aydın bir tabaka mevcuttu ve bunlar hiç de yabana atılacak insanlar değildi , katledilmeleri "vatan için" gerekliydi. en başta bahsettiğim plan tıkır tıkır işledi , hala da işliyor. demografisi bile değiştirilmeye çalışılan ülkemiz için herşey bitmiş görünüyor.

    edit : karanlıkla beslenenlerin vahşice hayattan kopardığı değerli aydınlarımızdan necip hablemitoğlu ve abdi ipekçi yi de anmadan olmaz. bu iki değerli insanımızla beraber isimlerini yazmayı atladığım tüm aydınlarımız için bir gün adaletin tecelli edeceğini umut ediyorum lakin istikbal hic oyle görünmuyor. güçlülerin adaletinin değil, adaletin gücünün hükmettiği bir ülkede yaşamak dileğiyle...
  • sedat peker'in 23 mayıs 2021'de yaptığı açıklamada "uğur mumcu şehit ediliyor, yanına ilk gelen kim? katil en önce gelir, mehmet ağar" diye bahsettiği insan. türkiye'nin en ömemli faili meçhul cinayetlerinden birinin, yeri yerinden oynatması gereken itirafıdır bu. bir tuğla çekersem duvar yıkılır demişti. duvar yıkıldı.
  • debedeki entryi yazan arkadaş gibi romantizm yapamayacağım hiç, kusura bakmayın. zira ben lise-üniversite hayatı boyunca uğur mumcu ve yoldaşlarının yazdıklarını okuyarak büyüdüm. senelerce kimin neden öldürdüğünü anlamaya çalıştım. pkk ne demek, ne iş yapar sorgulamakla uğraştım. arkadaşlarımla konuştum, tartıştım. o yıllarda insanlar pkk nasıl ortadan kaldırılır onu konuşuyordu, ben de uğur mumcu okuyarak öğrendiklerimi söylediğim, yani bizzat türkiye tarafından korunduklarını söylediğim için vatan haini veya geri zekalı filan ilan ediliyordum. aradan yıllar geçti, değişen tek şey: eskiden gerçekten de uğur mumcu'nun anısının unutulmasını ve uğruna hayatını verdiği gerçeklerin ortaya çıkarılmasını isteyen bilinçli insanlar belirli bir amaçla anardı uğur mumcu'yu, şimdilerde ise uğur mumcu'yu anmak artık atatürk'ü anmak gibi resmi bir şey haline geldi, otomatik yapılıyor. zamane gençlerine sorsan uğur mumcu'nun suikast ile öldürülen bir gazeteci olduğunu hepsi bilir ama ne diye öldürüldü, ne yapmıştı da öldürülmüştü hiçbirisi bilmez, umursamaz da. zaten sıkıntı da burada. uğur mumcu'yu okumuyorsan o adam boşuna ölmüş demektir. kuru kuru anıyoruz, neye yarar? uğur mumcu okumayan gençlere bir hizmet amacıyla yazıyorum bu yazıyı. özet olsun.

    30 küsür yaşıma geldim, kendimden emin söyleyebilirim: mumcu kesinlikle pkk tarafından, yani bizzat abd tarafından öldürüldü. bu sebeple de asla ve asla katilleri bulunmayacak. bulunmasının da bir anlamı yok artık zaten. katilinin bulunması sadece geride kalan yakınlarına bir iç ferahlığı verir belki, başka kimseye bir faydası yok. tarihimize bakarsanız, pkk'nın ne olduğuna dair bir şeyler yazmaya başlayan herkes bir şekilde ortadan kaldırılmış. tarihimiz bu isimlerle dolu. cumhuriyet şehitleri olarak anılan isimlerin içinde benim bildiğim kadarıyla bahriye üçok dışında pkk ile bilgilere ulaşmamış, o tarafı kurcalamamış olan kimse yok.

    yılların okumaları içinden, uğur mumcu'nun röportajlarda, sempozyumlarda anlattıklarından anladıklarımı süzerek en rafine haliyle bu ülkenin geçmişiyle ilgili anlattıklarına ilişkin size şunları söyleyebilirim:

    ilk olarak abd'nin bu ülkeye sızışını nasıl anlattı uğur mumcu?

    mustafa kemal atatürk ebediyete uğurlanmış, türkiye büyük bir siyasi çalkantıda. islamcılar ve demokratlar birbirine düşmüş. memleketteki en büyük sıkıntılardan birisi toprak reformu ve kuzeyde sosyalist rusyanın yükselişi. abd o zamanlar bölgede kendisine ortak(!) arıyor: hem rusya'nın sosyalizm akımına kapılmayacak, hem bölgedeki petrol kaynaklarının ve enerji hatlarının güvenliğini sağlayacak, hem komşularını düzene sokabilecek, hem de abd'nin pis işlerini maşa görevi görerek yapabilecek birileri lazım. kim var? bölgedeki en kadim halklar yunan ve iran devletleri. yunan devleti o zamanlar devlet bile sayılamayacak kadar pespaye halde ve militarizmden uzaktalar, yani hiç iyi bir aday değiller. (şimdi de pek farklı sayılmazlar) iran? malum sebeplerden dolayı iran da asla abd piyonluğunu kabul edecek bir iktidara sahip değil. ayrıca abd'nin iran'ı kandırabilmek için yeterince kozu yok. ırak-mısır-suriye vs. gibi devletler zaten halihazırda abd piyonu olmuş vaziyette ama hiçbirisinin askeri olarak abd'yi memnun edebilecek kapasitesi yok. gerçekten de tek bir büyük aday var: türkiye.

    tabi ki bu amerikalıların gözünden bakınca türkiye. mustafa kemal'in gözünden bakınca tam bağımsızlığını kazanmış, halkı cahil olsa da gözü kara, yokluk içerisinde mucizeler yaratabilecek, fedakar ve binlerce yıllık bir kültür mirasına sahip, mağrur... bu vizyona sahip olan büyük önder ne yazık ki çok erken vefat ediyor. atatürk'ten sonra bu ülkenin başına tamamı ile güce tapan, kendisinin de aralarında bulunduğu toprak ağalarının gönlünü yapabilmek ve toprak reformunu geri bırakabilmek için kırk takla atan, muhalif gazetecileri hapse attıran veya ortadan kaldıran, necip fazıl'a muhalif yazılar yazması ve kumar borcunu ödemesi için bol bol para gönderen, bol bol allah kitap muhammed diyerek siyaset yapan, mücadeleci olmayan, teslimiyetçi bir zat geçiyor. ülkenin hali harap. hazine tam takır kuru bakırla dolu. adnan menderes bu durumda daha çok çalışmayı, sanayi hamleleri yapmayı, ülkeyi ayağa kaldırmayı, mustafa kemal'in mirasına layık olmayı seçmiyor, ülkeyi yoktan var eden mustafa kemal gibi bir lider öleli 20 sene bile olmamışken bu zat kendisine borç para verecek toprak ağalarının söylediklerine boyun eğmeyi, kendisinden onlarca imtiyaz isteyen tiplere ağam paşam çekmeyi, eleştiren herkesi susturmayı yeğliyor. başbakan olabilecek en berbat adam ülkeyi yönetiyor yani. tanıdık geldi mi?

    böyle bir ortamda abd adnan menderes'e kuzeydeki sosyalist rusya tehlikesini göstererek kendisine "partnerlik" teklif ediyor. bunun karşılığında menderes'e iktidarının sağlamlaşmasını, borç para vermeyi, askeri teçhizat, mühimmat vermeyi ve abd'nin güvencesini vaat ediyor. adnan menderes balıklama atlıyor bu teklife. koreye giden askerlerimizin hikayesi de böyle başlıyor. adnan menderes ile birlikte abd türkiye'yi bölgedeki partneri ilan ediyor. bildiğin bütün pis işlere bizi koşturuyor. (bu arada küçük bir anektod: adnan menderes'in borç istemek için abd'ye yolculuğu ve orada gördüğü muamele, eisenhower'ın kapısında bekletiliş hikayesi, konuşması, türk evladı için tarih dersidir. mustafa kemal atatürk'ün neden çok erken öldüğünü her dersten daha iyi anlatır.)

    burada bir parantez açayım: inönü zamanında yaşananlar ve halkımızın belli bir kesiminin o zamanlarda yaşananları yorumlayışı da ibretliktir. ülkeyi savaşa sokmamak için yürütülen politikaların sonucunda büyük ülkeleri kızdırırsanız ülkenize ithalat yoluyla giren ürünlerde de kıtlık yaşanır, bu gayet normaldir. yağ kuyruğuna mı girdiniz? aman ne büyük mesele! ecnebilerin dediği gibi: tough shit! o kuyruk sizin onurunuzu korumak, politikanıza sadık kalarak kararlı ve güçlü bir profil çizebilmek için ödenmesi gerekli bir bedeldir ve bütün bir halk olarak buna göğüs germeniz gerekir. aynı şeylerin ecevit'in kıbrıs harekatı sonrası türkiye'ye uygulanan ambargo sonrası yaşandığı da malum. bir ülkenin piyonu olup askerinizi hiç alakanız olmayan bir savaşa sokmaktansa veya halkınızın dünyanın gözü önünde soykırıma uğramasına seyirci kalmaktansa vatandaşın yağ kuyruğuna girmesini tercih etmek olsa olsa karakter sahibi bir milletin yapacağı bir şeydir. maalesef bu ülkede belli bir yaşın üstünde olan muhafazakar kimle konuşursanız konuşun tıkanacağınız bir nokta vardır: inönü camileri ahır yabdı! bu noktaya ulaştıysanız artık ilerlemenizin mümkünatı yoktur ve konuşmayı bırakmak en mantıklısıdır. birileri başlık açsın sözlükte bu konuya dair: tartışmalarda inönü camileri ahır yabdı eşiği diye. bunun sebebi de sanıyorum ki adnan menderes ile başlayan ve sonu gelmeyen karaktersiz, omurgasız, piyon olmayı kabullenmiş bir kafanın yürüttüğü dış politika ile gelen konformist kafa yapısıdır. kurtuluş savaşında yiyecek ekmeği olmamasına rağmen komutanı emretti diye bile bile ölüme, cepheye gitmeyi göze almış türk halkından, yağ kuyruğuna girdi diye kurtuluş savaşı kahramanı olan inönü'yü vatan haini ilan eden türk halkına... değişime bakın.

    biz konumuza dönelim.

    uğur mumcu'nun aktardıklarıyla anlıyoruz ki abd bölgedeki partnerlerinin arada sırada arıza çıkarmasından çok rahatsız. yani abd istiyor ki söylediklerim sorgusuz sualsiz halledilsin ama gerçekte bu süreçler cidden sancılı, sıkıntılı oluyor. bunu kolaylaştırmak lazım. nasıl yaparız? ordu, sivil fark etmez, içeriden adamlar ayarlıyorlar ve bir de terör grupları lazım elbette. teröre sonra döneriz, şimdilik kişilere bakalım. bunların çoğu makam sahibi, imtiyazlı kişiler ya da nüfuzlu dini kişilikler. bu "ayarlama" kısmını da modern tabiriyle lobicilik olarak adlandırmak yanlış olmaz. lobicilik nedir? bildiğin para yedirmektir işte. direkt hesabına para yatırmak olarak değil elbette ama farklı şekillerde maddi menfaat sağlıyorsun belirli insanlara. onlar da senin tarafını tutuyor, el altından. abd bunu çok istikrarlı şekilde yapıyor türkiye'de. nasıl yapıyor? baştakiler izin veriyor. en başta onlar yemleniyor çünkü. ortalıkta abd misyonerleri geziyor, bizimkiler de izin veriyor.

    rahmetli diyor ki ülkedeki milliyetçi cephenin kuruluşu da, yaşanan darbeler de bu kişilerin manipülasyonlarıyla yaşandı. özellikle ecevit'in kıbrıs harekatı dönemlerinde ankarada abd ajanı dolanmayan sokak kalmıyor. maraş'da yaşanan alevi katliamını, manipüle eden isimleri, katliam günü maraş'a gelen otobüsteki isimleri araştırın, milliyetçi cephe ile bağlantılarını görünce şok olacaksınız. hepsini anlatmıştı rahmetli. ecevit'in tarihi sözü ayşe tatile çıksın da bu ajanların parti içinde bile olabileceklerine dair şüpheler yüzünden şifreli söyleniyor. elbette bu dönemlerde yaşananların açık açık, belgeli makaleleri yok ortada. bilindiği üzere özellikle 80 darbesi abd desteğiyle yaşanmış. zaten 80'den sonra ülkede vatansever ne kadar sol örgüt varsa tamamı lağvediliyor ama her ne hikmetse abd partnerliğini kuruluş aşamasından bu yana hiç bırakmamış olan, 6. filoyu kıble belleyip secdeye varan milliyetçi cephenin örgütlerine kimse dokunmuyor. bu milliyetçi cepheye sorsanız aşırı vatanseverler, türkten başka laf bilmezler ama mhplilerin sözüm ona efsane lideri, reisi alparslan türkeş filan deli gibi amerikancıdır, yıllarca abd'de kalmış, orada yetişmiştir, 27 mayıs darbesini yapan kemik ekiptedir filan... belirli bir açıdan bakarsanız mevzu cidden komik aslında. en komik olanı da bizim milletin bunlara ayıkmamış olması.

    olaya abd tarafından bakarsanız istikrarsız bir ülke her ne kadar büyük bir piyon olma potansiyeli taşısa da bütün pis işlerin yasal bir ordu tarafından yapılması imkansız. ayrıca bu partnerler arıza çıkardıklarında bunları cezalandıracak bir mekanizma da yok. işte burada işin içine terör, yani abdullah öcalan giriyor.

    dönemin en önemli siyasetçileriyle birlikte aynı okulda okuyan abdullah öcalan, bilindiği üzere yine dönemin en olaylı üniversitesi olan, o dönemin aktif siyasetçilerinin beraber okuduğu ve neredeyse çevre ülkelerin her birinin mutlaka bir istihbarat elemanı yolladığı ankara siyasalda sivrilmiştir. lise hayatı necip fazıl şiirleri okuyarak, namaz kılarak geçmiş ve hatta komünizm karşıtı sempozyumlara katılan bir genç olan apo istanbul hukukta okurken siyasala yatay geçiş yapmış, siyasala geçince evrim geçirmiş, siyasal'da komünizm bildirileri dağıtacak hale gelmiştir. uğur mumcu bunu bir kitabında resimleriyle yazmıştı, ismini hatırlamıyorum şimdi. zaten olay bu bildiri dağıtımından sonra başlıyor. bu bildiri yüzünden mamak cezaevine giriyor apo, orada buna birileri yanaşıyor. mamak cezaevine giren düzgün çıkamıyor o dönem, her ne hikmetse... çıktıktan sonra abdullah oluyor apo. şimdilerin doğu perinçekleri, çayanları filan toplanıp örgütler kurmaya, tutuklanmaya ve salınmaya başlıyor. sonrası malum. pkk olarak dağa çıkıp asker vurmaya, köy basıp çoluk çocuk yakmaya başlıyorlar. o dönemin ankara siyasal ve istanbul siyasal kadrosuna baktığınız zaman ortada çok pis işler döndüğünü zaten direkt anlıyorsunuz. buradan mezun olup yurt dışına gidenlerin çoğu şu anda partilerde kadrolarda ya da siyasette aktif. rahmetlinin kürt dosyası kitabı bu konuda cidden cevher gibi bir eserdir.

    lafı uzatmadan şuraya gelelim: abdullah öcalan bizzat abd tarafından dönemin başkaldıran türkiye iktidarlarına gözdağı vermek ve abd karşıtı sol partilerin türkiye'de itibarını zedeleyip başa geçmelerini önlemek amacıyla kuruluyor. uğur mumcu açık açık diyor ki pkk abd tarafından yemlenen paralı askerler ordusudur. dertleri özgür, bağımsız kürdistan, komünizm, kürtlere özgürlük vs. şu bu değildir. pkk bir terör örgütü değildir bir kere. bunlar paralı askerdir. bunlar abd'nin türkiye'deki ikinci partneridir. tek dertleri bölgede abd'nin paralı askerliğini yaparak nüfuz ve servet sahibi olabilmek, bölgede tek bağımsız grup olabilmektir. abd bu sayede türkiye'ye istediğini yaptırır hale gelmiştir.

    uğur mumcu ne zaman ki bu paralı askerlerin hangi amaçla, ne iş yaptığını, bunları hükümetten kimlerin koruduğunu belgeleriyle birlikte anlatacak hale geldi, ne zaman ki yıllardır bize medyada anlatılan şehit masallarının, vatan millet sakarya edebiyatlarının tamamen çıkar odaklı iktidar ilişkilerinden ibaret olduğunu anlatacak hale geldi, o anda ortadan kaldırıldı.

    acı olan, bu kadar basit bir menfaat ilişkisinden ortaya çıkan karmaşıklığın bugün hala devam ediyor olması. eminim ki abd bile bu işin bu kadar uzun süreceğini, bu oyunun türk halkı tarafından 40 sene boyunca görülemeyeceğini, insanların hala "pkk baskın yaptı" haberlerinden sonra bayrak alıp sokaklara çıkacağını tahmin etmemişti.

    düşünün bir kere, 40 senedir halka anlatılan komünist bağımsız kürdistancı terör masalını medyanın elinden alırsanız tüm şu milliyetçi kofti cengaverler ne yapacak? pkk neden komünist bir kere? sakın abd zamanında türkiye'yi rusya'ya kaptırmamak için anti-komünist propaganda istediği için olmasın? rahip brunson olayını hatırlayın. bir medya kanalı da kalkıp şunu neden diyemedi mesela: "abd'nin paralı askerliğini yapan bir grup şahıs rahip brunson olayında türkiye'nin direnişini kırmak amacıyla ankara kızılay'da ve istanbul bahçelievler'de bomba patlattı, bilmem kaç vatandaşımız öldü." böyle söyleyince millet eleştiri yapar çünkü. biz abd'nin dediklerini yapmayınca ülkede bombalar mı patlayacak diye sormaya başlar. iktidarı sorgulamaya, ülkenin içinde abd'nin paralı askerlerinin nasıl böyle kolay gezindiğini sorgulamaya filan başlar mazallah...

    neyse...

    uğur mumcu okuyarak benim öğrendiklerim özet haliyle bunlar oldu. daha yazılacak elbette tonla şey var. abdullah çatlı-mehmet ali ağca-abd bağlantısı var mesela. çok şey var çok. mehmet ağar var... bu sebeple hiç kusura bakmayın, ne tansu çiller'i, ne mesut yılmaz'ı, ne süleyman demirel'i, ne de ondan sonra gelen malum sağ parti liderlerini iyi anamıyorum. bu ülkede sağ partilerin tamamı abd ile ortaklık fikrini kabullenmiş, abd'nin bölgedeki piyonu olmayı kabul etmiş, mustafa kemal gibi, inönü gibi, ecevit gibi bedel ödeyerek dik durmayı seçmemiş, karaktersiz, omurgasız isimlerdir. ülkemiz ne zaman abd ile ters düşse bu ülkede işler rayından çıkıyor. işler rayından çıkınca da bizim konformist halk galeyana geliyor. kimse bağımsızlık için bedel ödemek istemiyor. herkes işler tıkırında gitsin, ne taviz vermemiz gerekiyorsa verelim ama karnımız doysun, iktidarımız kalsın derdinde.

    uğur mumcu şiş göbeğini kaşıyarak tv karşısında uykuya kalan bu halka fazla bir adamdı. büyük değerdi. büyük karakterdi. gerçekleri söylemek bu ülkede her daim cezalandırılmış ya, uğur mumcu bu cezayı hayatıyla ödedi. yazık oldu.

    rahmetlinin geride bıraktıklarını herkesin okuması dileğiyle, hepinize iyi geceler sözlük ahalisi.
  • tüm gazetecilik ve yazarlık kariyeri boyunca ortaya koyduğu eserlerde, özellikle 12 eylül 1980 sonrası ülkesinin uğraştığı çoğu sorunun, terörün, yoksulluğun, talan ve rant ekonomisinin başlangıç noktası, mihenk taşı olarak binlerce kez vurguladığı 24 ocak kararları'nın 13. yıldönümünde katledilmesinde elbette düşünenler için büyük ibredler vardır...

    sömürgecilerin yağma alanı haline gelmiş bir imparatorluğun küllerinden doğmuş, hamurunda anti emperyalist idealler olan genç bir ulus devlet'in başkentinde; tüm vatanseverlere pervasız bir göz dağı ve kalibresi artacak yağma dönemi için ön hazırlık olan katledilişinin tarihinde bile kanımca alçak, sinsi ve kahredici bir "mesaj" saklıdır.

    suikasti örtbas etmeye çalışan işbilir bürokratları demokrasi efsanesi haline getiren nato şebeleklerinin on yıllar sonra bile hala adını duydular mı matador görmüş boğa gibi ağızlarından köpükler saçarak;
    hem uğur mumcu isminde kristalleşmiş "vatansever aydın tipine" hem de adil ve tam bağımsız bir türkiye isteyen "her fikir ve inanç grubundan kişilere" saldırmaya çalışmaları, bu eylemin soğuk savaş sonrası mafyöz liberalizme giden dünya açısından neden acil ve gerekli olduğunu gayet iyi açıklamaktadır.

    velhasıl, ezanların bu ülkede ebedi inlemesi için ne yapmak ve ne yapmamak gerektiğini yazmak adına şehadete yalın ayak yürümüş, vatandaşları gün gelip de boğazına kadar borca batmış-işsiz-aç kalmış halleriyle kifayetsiz ruh hastası hırsızlara başka çareleri olmadığı için oy vermek zorunda kalmasın diye ulusal ve uluslararası tüm zalimlere kök söktürmüştür.

    türkiye; paralel kafir devletlerin son model araçlarıyla, 20 dakikalığına havalimanına kefen giymeye gelenlerin "makbul vatandaş" olduğu ergen irisi bir ortadoğu ülkesi olmasın diye her tarafı dökülen bir torosla kefeni yıllar önce giymiştir...

    vurulmuştur, ama o günden bu güne; her gün, okunan her manşet veya dinlenen her haberle, gönüllerde yeniden doğmaktadır.

    nur içinde yat koca serdengeçti. hakkını helal et korkusuz şehit...

    (bkz: tarikat siyaset ticaret)

    (bkz: after the tanks come the banks)
  • kaleminin kana düşüşünün 28. yılında sevgi, saygı ve minnetle anıyoruz.

    t: kendi ağızından uğur mumcu kimdirin cevabını yine kendisinin verdiği, 1984 tarihinde bbc türkçe radyosunda yayınlanan pek bilinmeyen bir podcastı olan, ileri görüşlü, vatan sever, katledilen gerçek bir gazeteci.
    bazı söylemleri çok düşündürücüdür;

    "cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar 30 sene sonra general olacaklar cumhuriyete karşı ayaklanacaklar."

    "gerçekte vicdan özgürlüğü, gerçekte demokrasi laik toplumda meydana gelir. çünkü anti-laik toplumda dince kutsal sayılan kavramlar, siyasal amaçlar için her gün sömürülür. ya da türkiye'de olduğu gibi arap sermayesi tarafından türkiye'de kurulan banka sistemlerinde olduğu gibi mali çıkarlar açısından sömürülür. bu bir sömürüdür. mustafa kemal de dinin gerçek yerine oturtulması, allah ile kul arasında bir kutsal duygu olarak korunması amacıyla laikliği getirmiştir. ingiliz emperyalizminin, arap kapitülasyonunun aracı olmaması ve siyasi sömürü aracı olmaması için. "

    "milliyetçilik, 'vatan, millet, sakarya, kan, ırk, bayrak' edebiyatı mıdır, yoksa ulusun çıkarlarını, onurunu herkese karşı savunmak; yani tam bağımsızlık mıdır? ülkenin onuru ayaklar altında çiğnenirken, 'vatan, millet, bayrak' edebiyatını yani milliyetçiliği sadece kitleleri uyutmak, kandırmak için kullanıp aslında bütün bu değerleri salt kendi siyasal ya da bireysel-sınıfsal çıkarları için kullanmak milliyetçilikse, bunun karşıtı nedir?"

    "biz siyaset bakımından karşıtlarımıza özgürlük tanımazsak birer gizli faşistiz demektir."

    " unutanlar için...! kürd'ü türk'e, türk'ü kürd'e, ermeni'yi türk'e, türk'ü ermeni'ye, alevi'yi sünni'ye, sünni'yi alevi'ye, düşman eden emperyalizm ve emperyalizmin çıkarlarıdır, dün öyleydi, bugün de böyle. bu ülkenin hiçbir zaman 'c' planı olmadı, bu ülkede her zaman a. b. d planları devreye sokuldu. "

    " insanlar sadece konuştukları şeylerden değil, sustukları şeylerden de sorumludurlar. "

    " kimi ölüler bize ne kadar yakın. yaşayanların birçoğu ne kadar da ölü. "

    " hürriyet, iktidarların yaptıklarına muhalefet etme cesaretidir. "

    " 20 yüzyılda türk milliyetçiliği, türk halkının alın terini yabancı çıkarlara karşı korumak demektir. geri kalan boş laf, kuru gürültüdür, kendimizi kandırmayalım."

    " iç başarısızlıklar dış tehlike varsayımları ile unutturulmak istenir "

    " muhafazakârlık, "muhafaza" ve "kâr" hecelerinden oluşuyordu... "

    " koyunlar için değişen bir şey yoktu, nasıl olsa, bu düzende de bir başka düzende de kendi ayaklarından asılacaklardı, ne değişirdi ki? "

    " bir kişiye yapılan haksızlığı her insan yüreğinde ve bilincinde duymalıdır bütün ağırlığınca. bu sorumluluk bilinci kurulmamışsa, her yeni haksızlık bir kader gibi benimsenir bütün toplumda.
    oysa ne yoksulluk, ne de haksızlık kader değildir. yoksulluğun ve haksızlığın nedenleri vardır. "

    " özgürlüklerin kısıldığı bir toplumda, insanlar, bir maskeli balodaymış gibi, kimlerle beraber olduğunu bile bilmiyor. ışıklar açıldıkça, maskeler çıkıyor, ve herkes gerçek yüzleriyle tanınıyor... "

    " bir ulus, ne kadar okuma-yazma, öğrenme, araştırma eğilimde ise, o kadar sağlam, o kadar hoşgörülü ve demokrat yapıda olur. "

    " türkiye geri kalmış değil, geri bırakılmış bir ülkedir."

    " yıllardır türkiye’yi yönetenler kendilerince bir “resmi” devlet görüşü saptamışlardır. bu görüş, özgürlüklerle değil, yasaklarla oluşturulmuştur. üç-beş yazar, beş on öğrenci ve işçi cezaevine kapatılırsa, “milli bütünlük” sağlanmış olur. "

    " her haksızlığa karşı koyanlar, adaletsizliğe boyun eğmeyenler, başkalarının özgürlüğü için savaşanlar; kutlu olsun savaşınız."

    ...

    edit: yukardı belirtilen alıntılar yalnızca bbc podcast'ını içermeyip, diğer röpörtajları, konuşmaları, ve yazılarından(kitap, makale, köşe yazısı...) kesitler sunmaktadır.
  • “06 yr 245.
    benzinli renault 12.
    1984 model.
    meneviş mavi.
    park halindeydi.
    sahibi geldi, bindi.
    vitesi boşa aldı.
    *

    bum!

    *

    kontağı çevirince havaya uçtuğu yazıldı ama, öyle değildi. kriminal incelemede anlaşıldı ki, kontak sıfır pozisyonundaydı, kontak anahtarı da rahmetlinin cebindeydi. ısıya duyarlı plastik patlayıcı, bubi tuzağı düzeneğiyle, harekete duyarlı hale getirilmişti. çok güçlü mıknatıs kullanılmış, vites koluyla el freni teli arasında, her iki şaşesin bittiği egzost susturucusunun üst kısmına yapıştırılmıştı. vites kolu levyesine misina bağlanmış, patlayıcı için tetik haline getirilmişti. tatbikatlarda görüldü ki, otomobilin altına girip, bu düzeneği monte etmek en fazla 45 saniye sürüyordu.

    *

    rahmetli otomobiline bindi.
    vites bire takılıydı.
    parkederken öyle bırakmıştı.
    kontağı çevirmeden önce boşa aldı.
    misina gerildi,
    bum!

    *

    darmadağın olan otomobilin parçaları kriminal polis laboratuvarına götürüldü. incelendi, emniyetin otoparkına kaldırıldı.

    *

    10 sene geçti. emniyetin otoparkındaki hurda yığını otomobil için, rahmetlinin ailesine 10 senelik vergi borcu çıkardılar iyi mi!

    *

    20 sene geçti. suikast davasını gören mahkeme, paramparça otomobilin “miras” olarak aileye iade edilmesine karar verdi. oto şu an eskişehir uğur mumcu parkında sergileniyor. darmadağın paramparça haliyle. “vurulduk ey halkım, unutma bizi!” yazısıyla.”
    *

    renault 12 milliyetçilere yeşil'i hatırlatır. mavi renkli olanı ise şahsıma hep uğur mumcu'yu anımsatmıştır. güldal mumcu'nun kitabında ise bir önceki gün kavaklıdere'deki villa pizza'ya gidip pizza yediklerini, ancak oto'nun sola çektiğini fark eden uğur mumcu aldırmaz..
    ertesi gün konser'e gidecek olan oğlu özgür mumcu'dan dışarı çıktığında tekerlere bi bakmasını ister.. o da bakar. sorun yok baba der.

    renault'ların huyudur. 90 modeli'de aynıdır. eğer kışın soğukta binerseniz arabanın içi bir türlü ısınmak bilmez. mumcu'da hem bundan, hem de kendisi tehdit aldığından dolayı tehlikeyi bildiği için otomobil'e tek binmiştir.
    yoksa bir aile'nin o otomobil'de yok olması çok korkunç bir senaryo olur idi.

    bu suikast aslında sağ literatürün ne kadar acımasız, ne kadar gaddar olduğunun bir kanıtı niteliğindedir aslında. bir insanın vücut bütünlüğünü kaybetmesine yol açacak kadar bir oto'ya haince bomba koymak..

    gerçek bir atatürk'çü, gerçek bir vatansever ve aydın bir insan olan mumcu askerliğini yedek subay olarak yapmak için tuzla piyade okulunda eğitim görmüş, ancak daha sonra sakıncalı olduğu kanaat getirilerek askerliğini ağrı patnos'ta 18 ay süreyle er olarak tamamlamıştır. fikirleri ve yazdıklarıyla bu tarihte bile göz önünde bulundurulduğunda bazı kesimlerden neden ölüm tehditleri aldığını ve en sonunda böyle bir hain saldırıya kurban gittiğini daha iyi anlarsınız. saygıyla anıyorum.

    susturamazlar!
    görsel
hesabın var mı? giriş yap