• sözleri şöyle olan törensel ilhan irem şarkısı:

    elinde billur küre dünya tahtında
    şölenler, heyecanlar, veda kervanında
    havariler yakarır “hak aşığı”na
    yokluk asılı kalır dünya tahtında

    yani günlerden birgün arındığında
    tüylerden kanatlardan soyunduğunda
    gözlerin mangalarla oyulduğunda
    belki gülerim belki gülmem sorulduğunda

    bunları kim yaşadı ? yaşayıp da anladı
    varlığının en kadim sırlarında
    zahiri aynalarda ahirin tohumları
    kıyamete koşuyor gayyum'un yolcuları

    çığlığım yankılansa çarpıp da benden bana
    havariler yakarır duyulduğunda

    boş bedenleri alır, yıkayıp temizlerler
    sagularla süsleyip yunaklara dizerler
    aklanıp saflanınca o masum bedenleri
    ağıtlarla saklayıp, törenlerde giyerler
  • milletimiz tarafından her türlüsüne haddinden fazla önem verilen yorucu toplaşma.
  • a. 1. bir toplulukta, üyelerin belli bir olayı, kişiyi veya değeri ayırt edip sembolleştirmesi, bunların anlam ve öneminin güçlendirilmesi amaçlarıyla düzenlenen hareket dizisi, merasim: “töreni daha uzaktan izleyen annelerle babalar da sevinçle el çırpıyorlardı.” -ç. altan. 2. anma, kutlama, nişan, evlenme, ölüm gibi sebeplerle yapılan toplantı, merasim, seremoni.(bkz: http://tdkterim.gov.tr/bts/ )
  • müsamere, düğün, sünnet, nişan ve benzeri süslü toplantıların genel adıdır. katılmak gerekir.
  • töre(n)ler, töre(n)lerimiz…

    insanların bir şeyleri kutsamak adına uydurduğu; bazen eğlendiği, bazen üzüldüğü gereksiz toplantılar.

    epeydir yazmak istediğim bu konuyu, rahatsız olacak şahısların toksik mesajlarına maruz kalmamak için erteliyordum. ama bu sabah eczacılık öğrencisi olan yağmur sönmez adındaki bir genç kadının, avm otoparkında bir hukuk öğrencisi olan eski erkek arkadaşı tarafından öldürüldüğünü öğrendim ve bu entry'yi yeniden yazmaya karar verdim. çünkü öğrendim ki katilin annesi hakim, babası savcı. görüldüğü gibi kadın cinayetleri aslında para, eğitim, statü, zeka gibi parametrelerden bağımsız; aslında büyük ve mücadelesi oldukça zor bir sosyolojik sorun. adeta primeri belli olmayan bir kanser gibi. mücadeleye nereden başlanır, nasıl yapılır gibi sorulara net cevaplar yok. peki bu sorunun temelinde neler var diye kafa patlattığımda, nihan kaya'nın da iyi toplum yoktur kitabında değindiği tören kültürünü, geleneklerimizi ve söylemlerimizi( deyimler, atasözleri, türküler) sorunlu buluyorum. belki saçma bir bağlamdan yaklaştığım düşünülebilir ama detaylıca düşünüldüğünde benliği ve çevreyi subliminal bir şekilde işleyen bu başlıklarla cinayetler arasında gizli bir bağlantı olduğunu düşünüyorum.

    kadın cinayetlerine zemin oluşturan töre(n)lerimizi anlatmaya nereden başlamalı, nasıl anlatmalı bilemiyorum ama sanırım olayları etken taraf olan erkekler üzerinden anlatmak en kolayı. o halde onların ilk kutsandıkları törenle girizgâhı yapalım.

    sünnet: toplumun bunu erkekliğe atılan ilk adım gibi görmesi, küçük bir çocuğa acı çektirmesi ve bu acıyı kutsaması gerçekten bana en ilginç gelen geleneklerimizden. “din gereği şart, bu yüzden yaptırıyoruz” demesin kimse; çünkü adından da anlaşılacağı üzere farz değil, sünnet. bu yalnızca ortadoğu'da başlayan bir adetin tüm islam toplumlarına yayılması olayı. ama arap toplumlarında bizim kadar şâşâlı değil; biz sünnet geleneğini öğreniyoruz ama bir de amplifiye ediyoruz. salonlar tutuyoruz, çocuğa padişah kıyafetleri giydiriyoruz, “erkekliğe atılan adımı” altınlarla taçlandırıyoruz, erkek çocuğun validesi haseki sultan gibi giyiniyor, ortamlarda süzülüyor, kız çocuğuna yapmadığı muameleyi oğluna yapıyor vs vs… yazdığım tüm bu absürtlükler bile yazarken ruhumu daraltmaya yetiyor ama insanlar bu saçmalıklar silsilesi için aylar öncesinden planlamalar yapıyor. kadın-erkek ilişkilerindeki ilk toksik tohumlar bu törende atılıyor bence.

    kız isteme: gelin almak, kız istemek bu kalıplardaki anormalliği görmek, rahatsız olmak; “aşağılamak için kullanılan feminist etiketi”yle taçlandırılacak ama olsun, yazacağım.

    bir erkek olarak düşünün; bir kadın ve ailesi sizi annenizden istemeye geliyor; anneniz de sizin için “verdim gitti” diyor. nüfus kağıdınızı kahve tepsisine koyuyor. kayınvalideniz de tepsideki nüfus kağıdınızı alırken adet yerini bulsun diye oraya bir miktar para bırakıyor. ne düşünürsünüz? ortada dönen ticaret tiyatrosunu saçma bulmaz mısınız? kendinize yakıştırır mısınız?
    aslında bu törende işin ilginç olanı kadınların bu muameleyi kendilerine reva görmesi ve hâlâ devam ettirmeye çalışması, erkeğe bunu yapması için baskı uygulaması. kadın kısmısı kendi üzerinden tiyatro oynansın diye bu tören için günlerce hazırlık yapıyor. realitede böyle değilse de, söylemde “mal” yerine koyulmak, köle muamelesi görmek için şevkle hazırlıklar yapıyor. aileler prenses gibi gördüğü kızını aslında bir “meta verir gibi” karşı tarafa “verdik gitti” diyor. bu çok garip değil mi?

    kına gecesi: kültürümüze baktığımızda kına, kurbanlıklara, öleceklere, ölme ihtimali olanlara sürülür. askere/savaşa giden erkeklerin serçe parmağına ya da kurban edilecek koyunlara sürülür. peki kına aynı zamanda neden evlenecek olan kadınlara da sürülür? neden bu gece kanı temsil eden kırmızı kıyafet giydirilir ve o törende o kadının ağlaması, acı çekmesi beklenir? bu geleneğin sembolizmini okuduğumuzda ben çok farklı anlamlar bulabiliyorum. ama kezbanlara bakıyorum, bu gece onlar için olmazsa olmaz. sembolizm perspektifinden bakıldığında olayda hiçbir eğlence göremezken, bir insan kendine kına gecesi yapmak için neden yırtınır?

    düğün: baba evinden beline kırmızı kurdele bağlanarak “alınan” gelinin, gürültülü konvoylarla herkese duyurulması olayı. törenler içinde en sevdiğim (!).
    bu törende insanlar abartılı elbiselerle bolca tiyatro çevirir. toplum bu tören için gelin ve damada roller biçer; hatta ailelerin de rolü bellidir. bu gecede herkes üzerine düşen rolü layıkıyla yerine getirmeye çalışır. “gelin alınması olayı”nın son basamağı olan bu törende gelinin ağır makyajlarla ve ortamdaki en abartılı kıyafetle ortada bir kukla haline gelmesi bizim geleneklerimizin olmazsa olmazıdır.

    binaenaleyh bizim törenlerimizin sembolizminde, erkekler kutsandıkça kutsanır; güçlü taraftır, erk sahibidir, alan taraftır. kadın ise alınıp verilebilen bir eşyadır, acizdir; verendir; yalnızca süslenip ortada dönebilendir. ne zaman bu rollerin dışına çıkılan bir durum vuku bulsa yani erkek reddedilse, kadın erk sahibi olsa, karşı koysa; erkeğin gelişmişliği ölçüsünde sonuçlar doğuruyor. şayet erkek yüksek bir canlı olmayı başarabilmişse herkes yoluna devam ediyor; ancak erkek prokaryot seviyesinden sonrasına ilerleyemediyse sonucu şiddet, cinayet oluyor.

    ben bu kadar dil döktüm ama işin acı tarafı, kadınlarda bu konuda farkındalık yok. kezban kafalarıyla bu törenleri gösterişlerinin bir parçası olarak görüyorlar. kuklalıktan, metalıktan vazgeçmiyorlar. anneleri de kendi yaşadıklarını kızlarına yaşatmaya devam ediyor.

    törenler ve söylemlerimizdeki bu subliminal mesajlar bitmedikçe; toplumun dönüşmesi pek beklenilemez. erkek, kadını sahip olunacak bir oyuncak gibi görmeye devam edecek.
  • aynı zamanda bir bayan ismi imiş.*
  • (bkz: seremoni)
  • çile tadındadır bu şarkı, o derece kendine has gerçekten de. vokallerinden sözlerine o aynı naif tadı yakaladım ben bilmiyorum.. aykut gürel'li remixi ayrı bir harika sanki. ayrıca mustafa ceceli'nin bulaşıp da güzelleştirmediği bir şey mi var mı a dostlar?` : bilen varsa söylesin`

    edit: e kulakmış bendeki onu farkettim şu an tekrar*, ne mi demek istiyorum a dostlar işbu sezen aksu şarkısı bahane albümünde yer alan çile'nin düzenlemesi de mithat can özer'e aitmiş..

    jazz kokuyor bu çocuk buram buram.. çok lezzetli hem de.` : smiley burada tabi ki`
  • söz ve bestesi kutsi'ye ait bambaşka albümünün aşk şarkılarından..

    sözlerine gelince:

    alışmak çok zor değil artık yalnızlığa
    sensizlik acı vermiyor
    teselli buldum belki ne olur soru sorma
    sessizlik iyi geliyor

    sen beni de kendini de kandırıyorsun kabul
    son kelime aşk yerine ayrılık olsun

    ben sana vurgunum ezelden beri
    son sözümü kestin incittin beni
    tam bir saat oldu kalbimden gideli
    sade bir törenle uğurla beni
  • yerleşik törelerin aslında birer protokol değil de, sanki birer fizik kanunu oldukları intibasini izleyicilerin bilinçlerinde pekiştirmek için yaratılmış piyes.

    eş anlami icin:
    (bkz: merasim)
hesabın var mı? giriş yap