• erkeklerin topuklu ayakkabı giyen kadınlardan neden hoşlandığına, daha doğrusu topuklu ayakkabının sağladığını düşündükleri avantaja dair ilginç bir teori okudum.
    yaygın görüş olan, postürü düzeltmesi, kalça ve göğüslerin biraz öne çıkması, boy kilo oranını pozitif etkileyip daha ince uzun göstermesi, bacak kaslarını öne çıkarması gibi sebeplerin dışında bir de evrimsel argümandan bahsediyordu.
    erkeklerin topuklu ayakkabıyı ve dolayısıyla onu giyen kadını sevmesinin sebebi, bilinçaltında kadınların onlardan kaçmasını zorlaştırdığına inanmalarıymış.
    sıcak mağaramızdan çıkıp iki mamut kapıp gelsin, çoluğunu çocuğunu doyursun diye evrimleşmeye bıraktığımız avcı adamın geldiği noktaya bak.
    tüüh size.
  • moda hakkındaki fikirlerimden daha önce başka bir platformda bahsetmiştim. lakin burada öteki insan aptallıklarından bahsederken sıra gelmedi şu güne kadar. belki ufak tefek doneler vermişimdir ama detaylı bir görüş hiç bildirmedim hatırladığım kadarıyla. beni yakinen takip edenlerin bildiği üzere insan türü ile ilgili ciddi sıkıntılarım var. kıymet verdiği şeylerin çoğunun tırt olması, daha da ötesinde kendisine iyi denilen her siki iyi sanıyor olması beni üzüyor. zira insanın diğer türlerden farklı olarak içgüdülerinin üzerinde çalıştırabildiği bir bilinç mekanizması mevcut ve bu çok rahat yönlendirilebiliyor. özellikle de günümüzdeki gibi çıkar sağlamaya çok müsait bir parasal ekonomide bu yönlendirmeye açık bilinç birileri tarafından kullanılabiliyor.

    tabi bunu yapabilmek için çeşitli tüketim kanalları açmak lazım. ne gibi? kozmetik gibi, moda gibi, inanç sistemleri gibi, teknoloji suyuna bandırılmış salt tüketim ürünleri gibi.

    bu tüketim kanalları ne işe yarıyor?
    aslında kıymeti olmayan bir olguyu bu siktiriboktan kanallardan herhangi birinden geçirdiğiniz anda çok ciddi bir sanal değer ile bezemiş oluyorsunuz. moda olmasa kimin yirmi tane çantaya ihtiyacı olur ki değil mi, kimin onlarca çift ayakkabıya ihtiyacı olur. kökten düşünme bizim toplumuza hiç öğretilmiyor. yani bir olguyla ilgili kafa yorarken olduğu katmanı kaldırıp bir altına ve onun da altına bakma ihtiyacı hissedilmiyor. ben şahsi gözlemlerimi kullanarak yaşadığım çevreyi üç temel düşünme eğilimi sınıfına böldüm. (ve bunları bu yazı için tüketim eğilimleri sonucuna bağladım)

    birinci ve en geniş grup kendilerine söylenenler dışında hiç düşünmeyenler;
    bu gruptakiler reklamlara, pazarlamacılara, yazarlara, aydınlara ve onların dikte ettikleri tüm fikirlere hipnoza girmiş gibi inanıyorlar. onlara yeterince para harcayarak güzel gösteremeyeceğiniz hiç bir şey yok. evinde zaten olan ve yenisine ihtiyaç duymadığı bir ürünü kolayca kendilerine yeniden satabilirsiniz. aptallıları tüketme kapasiteleri yüksek olduğu sürece gün yüzüne çıkmaz ve umursanmaz. sağılmayı bekleyen ineklerden farksızlar. beyinleri otonom sinir sistemlerini çalıştırmak dışında işlevsiz. hiç bilinmeyen bir şeyi üretebilme yetenekleri yok. insan ile ilgili en üstün değer olan sanata katkıları sıfır.

    ikinci grup olguyu içinde bulunduğu zaman mekan düzleminde ele alanlar;
    bu gruptakiler ilk gruba göre daha nadir. genelde iyi eğitim almış tartışma kültürü yüksek insanlar. herhangi bir konu hakkında tartışırken sıklıkla karşılaştığım bu kesimin tek sorunu kökten düşünme eğilimin eksik olması. olguları birbirleriyle bağlamayı sevmiyorlar. evrende olduğu gibi neden sonuç ilişkisi içinde düşünmeyi reddediyorlar. bu insanlarla tartışırken genelde iyi bir filmin üç dakikalık kısmını izliyor gibi hissediyorum kendimi. tartışmalar hep havada kalıyor. o yüzden doğru söylüyor olmaları onlarla uzun süre tartışmanız için yeterli olmuyor. tüketim alışkanlıkları onlara sunulanlar arasında en mantıklısına yönelmek üzerine kurulu ilk grup kadar olmasa da reklama ve tanıtım aracılığı ile etkilenmeye müsaitler. sanat ile ilgileri klasik eserlerinin reprodüksiyonlarından öteye gidemiyor. vizyonları geniş ama temelsiz.

    üçüncü grup fikir ve yaratımın nirvanasında olanlar;
    bu grup her daim saygı duyulması gereken. toplumun değer yargılarından ve fikir kirliliğinden sıyrılmış, insanları ileriye götüren öngörüleriyle bizi günümüzdeki hayata taşımış insanlar. herkesin yanlış dediğine özgüvenleriyle karşı durabilen bu insanların bilime, sanata, hayata kattıkları olmasa halen cilalı taş devrinde birbirimizin muzunu çalıyorduk. onlar tüketirken önce ihtiyacı kendisi üzerinde belirler. onun ihtiyacını karşılıyacak ürünü hayal eder, tasarlar. ardından piyasayı kendi aklındakiyle değerlendirir. manipülasyona tamamen kapalıdır. sadece bu insanın yaşadığı ütopik dünyada topuklu ayakkabı hiç keşfedilmez. kimsenin gardrobunda yirmi çift ayakkabı olmaz. insanın kendi doğasına aykırı ve zararlı bir ürün sadece öğretilmiş güzellik algısına hizmet ediyor diye tüketilmez. önce sanal bir değer tasarlayıp sonra onu kullanmak isteyen insanlara satmak çağımızın vebasıdır.

    güzellik bu konuda en çok kullanılan kavram.
    güzel olan, iyi olan her yıl her on yıl, her yüz yıl sermaye sahipleri tarafından yeniden belirlenip. yeni bir şey olarak, yeni bir değer olarak, yeniden aynı insanlara satılıyor. öte yandan aynı topuklu ayakkabı gibi kimi zaman aslında ihtiyaç olmayan bir ürün güzellik gibi moda gibi kozmetik gibi sanal ayaklarla desteklenip piyasaya ürün olarak çıkartılabiliyor. birinci gruptaki beyni olmayan tüketici sığırlar nedeniyle bu tip sanal ürünler hızla yaygınlaşıp milyar dolarlık bir pazar oluşturabiliyor. bu grup topuklu ayakkabı diye bir ürün hiç var olmasa, ona ihtiyaç duymayacağı barizken, günümüzde topuklu ayakkabı olmadan asla yaşayamayağını zannedebilir. insanın anatomik duruşuna uygun olmayan bu ürün son 60 yılın güzellik trendleri içinde kendisine pazarlandığından, piyasa tarafından üzerinde oluşturulan boy, göt, ayak görünümü gibi komplekslere engel olduğu için de tüketilmekte. sermaye sahipleri bu tüketim çemberinde de önce hastalığı yayıp sonra ilacını satan küresel ilaç firmaları gibi davranmakta.

    hedef aldığım kitleyi atlamak istemediğim için onların zekasına uygun bir de özet geçmek isterim.
    topuklu ayakabı insan aptallığının sembollerinden biri olan modanın para için tasarladığı ve yine kendi sanal değerleri ile bezediği bir semboldür. onu tüketme arzunuz üzerinde kurulan himayeyi fark edecek kadar zeki olmadığınız için sizi sömürmeye devam edecekler. aptallığınızı derinleştirmek için günümüzde ürün üzerine yeni bir sanal değer daha ekleyip ürünü tamamen işin içinden çıkartma eğilimindeler. zira ürünü üretmek bile artık sermaye sahipleri için masraflı gelmeye başladı. bu yeni sanal değer marka. yakında tüm paranızı bir ambleme vermeye başlayacaksınız. gerçi zaten şu anda aldıklarınızın emek değeri verdiğinizi paranın onda biri ancak böylesine aptal olmaya devam ederseniz eve üzerinde güzel bir kadın resmi olan boş bir poşetle döneceğiniz günler de yakındır.

    kendinize ve kökten düşünceye saygı duyun. bilinen en kıymetli değere, yani sanata ulaşmayı başarmış bu insan aklına gereken özeni gösterin.
    şu an olduğunuz gibi aptal olmayın.

    (bkz: güzellik/@limon kimyon zorro)
    (bkz: anti aging/@limon kimyon zorro)
    (bkz: bacakları kıllı bir kadınla sevişmek/@limon kimyon zorro)
    (bkz: makyaj yaparken dikkat edilecek hususlar/@limon kimyon zorro)
    (bkz: makyaj yapmak/@limon kimyon zorro)
    (bkz: ispermeçet balinası/@limon kimyon zorro)
    (bkz: hiç makyaj yapmayan kızlar/@limon kimyon zorro)
    (bkz: kolları kıllı kızlar/@limon kimyon zorro)
    (bkz: etekle merdiven çıkarken tedirgin olan kadın/@limon kimyon zorro)
  • benim bi fikrim var bu konuyla ilgili efendim, son bi kaç yıldır dönem dönem gaza geliyorum, cicili bicili topluklu ayakkabıların estetiğine kapılıyorum, mağazada deneyip bi anlık ilüzyonla güzel,uzun,zarif göstermesine kanıyorum, alıyorum bunlardan ben. gel gelelim giyemiyorum, hadi giydim akşam ayağımdan çıkardığımda bulanına lanet okuyorum. hayır, şartlarını da kabul ettim, uzun yol yürümeyeceğim, düz satıh harici yol kullanmayacağım, arnavut kaldırımında zinhar yürümeyeceğim, yük taşımayacağım, koşmayacağım, hızlı yürümeyeceğim. bunlara uysam da olmuyor ki!neymiş kalitelileri ağrıtmıyormuş, bırak allasen! her neyse şimdiye kadar aldığım en iyi önlem düz sandaletlerimi yanımda taşımak, arada değişirmekti, oysa aklıma yeni bi şey geldi. birilerinin aklına gelmişse de , şimdiye kadar uygulamaya geçilmediği için,ben de görmediğim için, benim fikrim olarak lanse ediyorum. şudur :

    tabanları yükseltilip alçaltılabilen topuklu ayakkabı!içindeki sistemle istediğimizde çıksın topukları, istediğimzde normal boyutlara gelsin, olmaz mı?sevgili mühendis meslektaşlarım, sevgili endüstriyel tasarım okuyan kardeşlerim, gelin bu topuklu ayakkabı çilesine bir son verelim. topuklu ayakkabılar bizim emreimize girsin, biz onların üstünde cambaz olmayalım! evet bir düşünün hoş olmaz mı; evden çıkıyoruz yürüyeceğiz ayakkabılar düz ayakkabı sonra iş yerimize gittik, okula gittik yemeğe gittik, basıyoruz düğmesine içindeki mekanizmayla hoop yükseliyor topuğu oldu mu sana 9cm topuk, sonra bitti işimiz oradan çıkıp koşturcaz hooop geri indir tabanını sokakların acımazsız hendeklerine, arnavut kaldırımlarına, mazgallarına karşı koy. ne güzel olur, bir düşünün. ` : yapılırsa patent hakkı istemiyorum`` : bi kaç çift gönderseniz yeter valla`

    edit : vazgeçtim, patent istiyorum, ayrıca kullanımı durumunda, gelirin %10u lynda'nındır

    edit 2 : (bkz: şerefsizim aklıma geldiydi) belki türkiye şubesini alırım, neyse kısmet değilmiş
  • kadınların bu ayakkabı türüyle ilgili genel-ve anlamakta zorlandığım-tavrı şu:
    önce bu ayakkabılardan giy,
    sonra aman da ne seksiyim diye, at gibi dolan ortalıkta takıdık tukuduk,
    sonra gel, sözlükte, orda burda "topuklu ayakkabı çok kötü yeaa, ayaklarımı sikip attı ühühü" diye zırla.
    hiç şaşmıyor bu. giyme amına koyim madem o kadar sıkıntılı:)
  • tecrübeyle hallolcak iştir yürüme hususu. boyla ilgili değildir. tecrübeli kadınlar kuğu gibi, tecrübesiz kadınlar ise gta vice city orospusu gibi yürür.
  • sekiz saatlik birliktelikten sonra ayağı terk ettiğinde, ayak resmen aşk acısı çekmeye başlar. önce çok canı yanar, bir daha mı asla diye homurdanır, yeminler eder. sonra yavaş yavaş çözülür, rahatlamaya başlar. bir süre sonra da acısını unutur. ilk fırsatta da gördüğü güzel bir topuklu ayakkabıya teslim ediverir kendini.
  • şimdi bu güzelleşmek, estetik falan için giyiliyor değil mi? kalçalar bir başka duruyor, bacaklar sütun oluyor giyince falan. tamam.
    yalnız şimdi açımızı değiştirip bir doğaya yabanıla bakıyoruz ne görüyoruz? tüm canlıların gösterişli güzel olanı erkeği. tavus kuşundan tutunuz lepistesine efenim yeleli erkek aslanından börtü böceğine kadar. sebep? işte gösterişli ve güzel olan erkek bunu dişiyi tavlamakta kullanır. çünkü güzellik demek sağlık ve iyi genler demektir. hah bundan iyi baba olur, soyumuz kurumaz falan.
    zaten aslında insanlarda da anatomik yapısı güzel ve gösterişli olan erkektir.
    şimdi 16 sn düşünelim...
    ....
    tamam.
    tamam değil
    lan bizde işler niye ters? biz niye güzel olmak zorundayız şimdi. bu kuralları kim değiştirdi!
    bence biraz işkillenebiliriz.
  • şişko binsan olduğumdan, ayağıma göresini hiç bulup giyememiştim bu yaşıma kadar. bu sene 63 kilo verince, kuzenin nişanıydı düğünüydü falan bir tane edindim kendime. hayatımdaki ilk topuklu ayakkabımı satın almış oldum böylece.

    topuklu ayakkabı, ne öyle söylendiği gibi rahatsız, ne söylendiği gibi seksi, ne de kompleksli insan tercihi. bir ayakkabı sadece. giyim eşyası. o kadar anlam yüklemeyin. son derece rahatsız olacağını düşünüyordum ama, şimdiye kadar giydiğim çoğu babetten daha rahat ettim onlar ayağımdayken. ne burnu sıktı ne arkası vurdu. yalnızca, yürümekte hiç problem yaşamamama rağmen, ben giymeye alışık olmadığım için oynarken kendimi rahat hissedemedim nişanda. sonra düğün için daha alçak topuklu bir tane aldım, onda çok aşırı rahat ettim mesela. keşke her ayakkabım öyle rahat olsa. kalkıp öküz gibi topuğu olanlarını giyersen elbette ki rahat edemezsin. ancak bunun o kadar yüksek olmayan ancak yine de topuklu olup zarif duran modelleri de var. ve inanılmaz rahatlar. gittiğin ilk mağazada bulamayabilirsin, yahut çok para dökmen gerekebilir ama var yani.

    topuklu ayakkabı işte. insanlar mini etek de giyiyor dar pantolon da giyiyor tayt da giyiyor. sen "nasıl rahat ediyorlar bunla" diye düşünebilirsin ama ona o uygundur ve rahat da eder. itin götüne sokulmasını da, öve öve göklere çıkarılmasını da mantıksız buluyorum. topuklu ayakkabı zaten bir "abiye/klasik" tarz ayakkabıdır. her gün tayyörle yahut abiye elbiselerle gezmiyorsan, her gün topuklu ayakkabı da giymezsin zaten. manyak değilsen yani. kadınlara fetiş objesi gibi bakıp her gün 15 cm topukla gezmesini isteyen dalyaraklar sanki her gün smokinle geziyor. azıcık mantıklı olun olm. mal mısınız?
  • minik kadınım. uzamayı erken yaşta bıraktım. herkes sırık fasulyesi olacak değil bize mantarlık düştü. aksilik sülalede herkes uzun. sütçüden de değilim, o bile uzundu yani. kesin bilgi. halana çektin diyorlar, benden 10 cm uzun, nerde benim 10 cm'mim? hah durum bu olunca, topuklu ayakkabı giyebilecek kadar büyüdüğüm andan itibaren ben dünyaya parmaklarımın ucunda yükselerek bakar oldum. bi de hep uzun adamları sevdim. bende yok ya, insan kendinde olmayanı mı arıyor ne. uzun dedimse bana göre değil herkese göre uzun. 1.90 falan. sonra böyle olgunluk geldi bana. her bir şeyimle barıştım. boyumla da uzlaştım. hiç giymem derken babet bile giyer oldum. topuklu ayakkabı türkiye gibi engebeli kaldırımların mevcut olduğu bir memlekette toplu taşıma kullanan ve bütün gününü ayakta geçiren kadınların eziyetidir. değmez. kaç yıllık tecrübeme dayanarak söyleyeyim değmez. ha evde ayacıklarınızı her gün ovacak bir sevgili varsa, fantezidir giyin. ben ofiste topuklu ayakkabı saklıyorum. arada giyiyorum toplantı neyim olduğunda. sonra gene dolgu topuk, az ökçe.
  • kendisine dair bir sirri afise etmek uzere oldugum ayakkabi cesidi. tanim kastirmayin cocuklar, surda bilgi vermeye calisiyoruz. evet. ne diyodum? bunun icine gunluk hijyenik pedlerden yapistirin. tabana uygun sekilde kesin bicin uydurun iste. bu meret ayagin terlemesini onluyor, dolayisiyla ayak, ayakkabinin icinde vijjjt vijjjt kayip yara olmuyor. ustelik ayakkabinin tabaninda yer alan puruzleri de yok ettigi icin hassas derili kisiler icin de ideal bir metod.

    not: o silikon tabanlara da guvenmeyin, zira ayagi daha fazla terletiyor onlar. ustelik burun kismi dar olan pabuclarda (kalinligi fazla oldugu icin, malum yastik gibi) ayagi daha da sikistirip cendereye sokuyor, dayanilacak eziyet degil.
hesabın var mı? giriş yap