• özellikle devlet hastahanelerinde çalışan ve pozisyonlarını kullanarak muayenehanelerine hastahane aktaran ve bu yolla para kazanan niteliksiz bir çok uzmanın sadece hastahanelerde çalışmasına neden olacak hadise
  • devlette tam gün çalışan doktor 8-17 saatleri arasında dokuz saat çalışır.diğer memurların çalışma saati 8 saattir.
    devlette yarım gün çalışan doktor 8-16 yani sekiz saat çalışır.

    yani 9/2 eşit değildir 4 buçuk.

    döner sermaye kanununa göre tam gün çalışan 100 lira alırsa aynı sayıda performans gösteren yarım gün çalışan 30 lira alır.yani 1 saat eksik çalışarak %70 az para alır.
    yine de hala tam güne geçen doktor sayısı %100 değildir.neden mi?

    -siz istemeseniz bile size 6 dakikada bir hasta yazarlar.beyniniz öğleden sonra artık hiçbir şey almaz olur ama karşınızdakini hem dinlemek hem anlamak hem de çözüm bulmak zorundasınızdır.hem de 6 dakikada.ayrıca bu süreye muayene etmek reçete yazmak tahlillerini bilgisayara girmek ve hastayı bilgilendirmek dahildir.

    tekrar etmek istiyorum.ben bunu yapamam ben hastaya daha uzun vakit ayırmak istiyorum diyemezsiniz.randevulu sistem yüzünden.çünkü sen ne kadar barkod basarsan hastane o kadar para kazanır.

    artık kendini fabrika işçisi gibi önünden akan seritte 6 dakikada otomatiğe bağlamak istemeyenler en azından bu işi daha iyi şartlarda yapabilmenin yolunu aramaktalar.

    yani populist söylemle ben tam gün çalışacak doktor istiyorum kardeşim dediği 1 saat fazla çalısacak köleler arıyorum demektir.

    ve de ey türk hastalarımız doktorlara bağırmak yerine neden ben günlerce bekliyorum sıra gelince neden 6 dakikada baştan def ediliyorum diye hakkınızı aramazsınız çok merak ediyorum.
    ya da sistemle savaşmayın o zor.doktorunuza saldırın.çünkü aslında o sizi öldürmek istiyor ve çok kötü birisi.
  • bundan 5-6 yıl once babam beyin ameliyati olmak icin gittigi cerrahpasa'da muayene oldugu profesorun ona tahlil yaptirip, tahlilleri ile muaynehasine cagirmasi sonrasinda aklimda hep firsatci olarak kaldi bu profesor! o zaman yuzune laflar edemedik ne yazik ki can derdinden! hatta ameliyattan ciktiktan sonra daha yeni olan harici disklerden bi tane isteyince kanına isledigini gordum bu firsatciligin. sadece icimden sovebildim! gittim icim aciyarak aldim o harici diski ama asla helal etmedim!

    sonra babamdan ogrendim ki yuklu de bir bicak parasi almis ayni firsatci profesor! sukur ki elde avucta birseyler vardi da verebildik. ya olmasaydi diye icim icimi yedi o gunlerde...

    o gun bugun devlet hastanelerinden ve ozellikle capa-cerrahpasa'dan uzak dururum. durust ve hakkaniyetli doktorlari tenzih ediyorum ama insanlarin acilarini ranta donusturenlere tam gun yasasi care olacaksa arkasindayim yani. canim yandigi icin, kendimi parasi olmayanin yerine koydugum icin! yasayi akp cikarmis cok gam!
  • özel muayenesine ya da özel hastaneye yetişme çabasıyla, devlet polikiniklerinde hastaları üçer beşer içeri alıp muayene eden doktorları bi nebze, hastanedeki hastalarına odaklayacak uygulama. hayır adam yanımda telefonda konuşuyor, 10 hasta var yarım saate biter geliyorum diyor. özel muayenehanesinde kolaysa görmediği hastalara kafasından saat kestirsin.
  • acaba birazdan yazacaklarım götüme girer mi?
    ne de olsa memuruz işte. bilen var ise şeetsin, girmeden çıkaralım. neyse...

    şimdi ben bu ülkedeki ilk sözleşmeli çalışan hekimlerden biriyim. o zaman bize dendi ki efendim şu kadar mayış alacaksınız, bunun yanında döner sermaye alacaksınız ve en güzeli size yılda dört maaş ikramiye ödenecek ancak siz devletin ihtiyaç duyduğu yerde çalışacaksınız.

    gençtim, inandım, gittim. oralarda, sizin hiç bilmediğiniz bir yerde çalıştım. lan konuşacak birisi bile yoktu. düşün işte sıkıldığım zaman portakal teyze ile (allah rahmet eylesin) romatizmaları hakkında konuşuyorduk. sonuç ne oldu sizce ?.

    ilk üç ay bir kuruş maaş alamadım. giderken annemin, benim itirazlarıma rağmen zorla yanıma verdiği bulguru yedim üç öğün. sigara alabilecekparam kalmadığı için az kaldı sigarayı bırakıyordum. sonunda bir maaş ve komik sayılabilecek bir döner sermaye aldım. ikramiye mi? kimse bir daha bahsini duymadı.

    şimdi önüme bir tasarı geliyor yine. adı tam gün yasası. bakanlığın sitesine öylesine bir bakarsan allah bu doktorların belasını dersin. valla bak dersin.

    al bak de:
    http://www.saglik.gov.tr/…5767d76ff8020f3b0746f34b3

    şimdi biraz derine inelim. küçük harfleri okuyalım. bak orada bir parantez içi var gördün mü? işte o bizim belimizi büküyor. ne diyor orada? üst limit. yani ağzınla kuş tutman bile yetmeyecek bu rakamlar için. hastanede veya ocakta yaşaman gerekecek.

    ince ayrıntılara bakarsan özetle (zaten daha önce de söylenmiş) yasa tasarısı hekime bir şey getirmiyor.
    peki hadi bizi yani hekimleri siktiret, hastaya bi güzellik getiriyor mu? teoride evet. nefis olacak gibi gözüküyor. pratikte ise cuk canım hiç bir şey değişmeyecek. hatta ben korkuyorum, yakında devlet hastaneleri çalıştıracak doktor bulamayacak..

    kapitalizmin altın kuralıdır. parayı veren düdüğü çalar. özel hastaneler başta hekimlere kırmızı halı sunacak ve hekimleri kendine alacak. sonra diyecek ki "bak devlet hastanesi doktorsuzluktan çalışamıyor. gel sen onu kapat ben sana hizmet vereyim." devlet te "aa ne güzel fikir" diyecek. kapatacak devlet hastanelerini. tüm sistem para kazanma amacıyla kurulmuş hastanelere kalınca ne mi olacak?

    siz hastalar sikko belgeseli olacaksınız, biz doktorlar işsiz kalacağız.

    iyi niyetle "olmaz lan bu" diyenler var ise eski bir atasözünü hatırlatmak isterim:

    görünen köy kılavuz istemez.
  • yetmişli yılların sonuna doğru ülkemizde sağlık hizmetlerinin tabana yayılabilmesi amacıyla yürürlüğe konmuş, gerçek kamu yararını gözeten tüm kanunlar gibi de ömrü çok kısa olmuş kanun. 12 eylül rejimi tarafından yasa kapsamında çalışan sağlık personelinin askerlerden daha fazla ücret almasına sebep olduğu açık olarak gerekçe gösterilerek bir günde kaldırılmıştır. o günlerde doktorların ücreti kadar göze batıp dile dolanan, bir de şef garsonların aylıkları vardır ya neyse, bu konumuz dışında… ( sopa rejimlerinin sopasının sadece siyasete değil her konuya burnunu açıkça soktuğunun göstergesidir de bu).
    darbeden kısa süre sonra bir yurt gezisi esnasında, bölgelerine gelen doktorların durmadığından yakınan bir vatandaşa kenan evren’in ağzından doktorlarla ilgili duyulmuş öyle bir söz* vardır ki – sonradan “şaka yapmıştım” dese de – öyle yenir yutulur cinsten değildir ve hala kulaklarının çınlatılmasına nedendir. ve bu şakası(!) zaten kısa süre sonra mecburi hizmet yasası ile gerçekleşmiş, pratisyen ve uzman hekimlerin eğitimlerini bitirdikten sonra ikişer yıllık mecburi hizmetlerini tamamlamadan sahip oldukları meslek ve uzmanlık alanı diplomalarını kullanmalarına izin verilmemiştir.
    peki, mecburi de olsa yapılan bu hizmet vatandaşa yararlı olabilmiş midir? benim içinde yaşayıp gördüğüm örneklere dayanarak edindiğim fikre göre cevabım: hayır! çünkü yurdun bir bölümü yine doktorsuzluktan kıvranırken ankara’da bastırabilen siyasilerin – o ara özal iktidara gelmişti- birkaç bin nüfuslu kasabaları hiç durmadan kura torbaları içine konmuş, hasta olmadığı için boş oturan 15 20 doktorlu kasaba hastanelerine imkânlar saçılmıştı.
    işte mecburi hizmet yasasının yeniden gündeme geldiği her dönemde “yahu bu ülkede bir “tam gün yasası” uygulaması olmuştu ve sağlık sistemindeki sorunları çözer nitelikte gözüküyordu. neden tabip odalarının da bu kadar ısrarla hatırlatmasına rağmen çözüm üretmek merciini işgal edenlerin işine gelmez” diye düşünürüm. ha bir de yabancı doktor ` ithali: recep tayyip erdogan dan yabanci doktor sozu` gündeme gelmiş bu günlerde… eh mesele sorunu çözmek değil o sorunlardan nemalanmak olursa çok daha ilginç çözüm önerileri ile karşılaşırız. siz en iyisi hastalanmamaya bakın…
  • biz hastalar için iyi gibi görünen ama doktorların hoşlanmayacağı yasa teklifinin bir bölümüdür. tamam muayenehanelerde doktorlar malı götürüyor, vergisini kaçırıyor filan... bununla birlikte adamın muayenehanesine bir kere gidip muayene ücreti ödersen, sonra devlet hastanesinde bu doktora gittiğinde seninle daha çok ilgileniyor, bir rapor yazılacaksa şak yazılıyor, ameliyat olacaksan hemen günün-yerin ayarlanıyor filan... bunlar gerçekler... şimdi aynı adamı nasıl motive edeceksin? sen devlet olarak adamdan muayenehanesini kapatmasını istiyorsan karşılığında da bir şey vermen gerekir. maaşı iyileşecek mi, özlük hakları iyileşecek mi, grevli-sendikalı toplu iş sözleşmeli çalışabilecek mi falan filan... yoksa ben hastayım kardeşim, benim için önemli olan bana iyi bakılsın, kazık atılmasın...
  • "sağlıkta performans sistemi" uygulamasını dayatan, yasa koyucuların ağzıyla "tebliğ eden" yasa.

    - bir sağlık sorununuz için bir devlet hastanesi'ne gittiniz diyelim. size yapılan muayenenin, istenen tetkiklerin, yapılan girişimlerin ve olası operasyonların hepsinin bir puan değeri var. google'a yaz "sağlık uygulamaları tebliği ek-8 2011 yılı" diye, görürsün.

    - ne kadar ekmek o kadar köfte hesabı, kendi canınla ilgili bir şeyin performans-puan ve yekununda döner sermaye olarak görülmesini ister misin ? elbette hayır. suistimale kapıyı açık tutarsan o kapıdan giren olur. önce bu saçmalığı ortadan kaldırmak lazım değil mi ? ha, devlet-i ali bunu da kılıfına uydurmuş; "30 hastadan fazla bakmak zorunda değilsin ki..." diyor hekime, ama döner sermaye ödemesini de tabandan yapmakta beis görmüyor. doktor da ev geçindirdiği için, kendine göre borcu harcı olduğu için bırak 30'u, yeri geliyor 130 hasta bakıyor. sonra gelsin gözden kaçmalar, hizmet kalitesinde dibi görüşler...

    - komik olan, hadi bakanlığa bağlı eğitim araştırma hastanelerini geçtim, zira onlar ismiyle müsemma değil-bir hizmet hastanesi olarak işlev görmekteler; üniversite hastanelerinde de performans sistemi uygulanması... bilim üretmesi, araştırma yapması gereken yerde "performans" mı olur allah aşkına. üniversiteler bunun için mi var ?

    - çoğu ameliyat için sosyal güvenlik kurumu'nun hastanelere ödediği rakamlar komik. arabanıza bakım yaptırdığınız ücretle kanser ameliyatı olabilirsiniz. sgk'nın sizin sağlığınızla ilgili biçtiği ücret bu... abd'deki rakamların yaklaşık 20-25'te biri gibi.

    - sağlık uygulamaları için bu denli komik ücretler ödenirken olası bir sorunda yüzlerce bin liralık tazminat davaları açılabiliyor. işlemin risk oranları-işlemin ücreti-riskin gerçekleşmesi halinde doğacak tazminat bedeli ilişkisi fahiş tazminat bedelleri açısından bozulmuş durumda.

    - özel hastanelerin hangi branşta ve nerede hekim çalıştırabileceği sağlık bakanlığı ve özel sağlık kuruluşları arasındaki mutabakata bağlı olduğundan belirleyici olan kamu oluyor burada da. hekimlerin söz hakkı söz konusu değil...

    - ülkeye sigorta sektörü ve sağlık yatırımı yönünden doğrudan yabancı sermaye girişi (sıcak para) milyarlarca dolarla ifade edilir halde. sigortacılar kaskodan, sağlık yatırımcıları hayrına hasta bakmaktan yatırdıkları parayı çıkartmayacakları için hekimin ve hastanın sırtına basıp belini kırmaya göz dikmekteler...

    - işin kurdu olan, yaş tahtaya basması en az muhtemel olan 50-60 yaşındaki tıp profesörlerinin bile geliri % 50-60 civarında daralmış durumda. gerisini siz hesap edin. sonra özele kayış, özelde yok parasına eşek gibi çalıştırılma, işine gelmeyince de kapının önüne koyup yerine afgan-gürcü, vs. hekim istihdam etme...

    - senin, benim, sevdiklerimizin sağlığı üstüne kurulu bir piyasa ve bunun rantını yemek için iştahlı kapitalist ruhlu deyyuslar; çalışanın emeğine saygı göstermeyen ve işin niteliğinden ziyade maddi dönüşüne odaklı -siyaseten doğru adıyla "yatırımcılar"- gerçekte kodamanlar...

    - sağlık hizmetini alan "hasta" ile sağlık hizmetini veren "hekim" arasında bir sürtüşme çıkartıp "kuşa bak" diyerekten milyonlarca doları cebine atanların oyunudur kısaca bu yasa.

    allah sonumuzu hayretsin, sağlığımızı bize bağışlasın...
  • aslında genel doktor, hasta ilişkileri açısından okunmasının pek çok yanlış çıkarımlara yol açacağı karar. sağlık sektöründe özelleşme derken bakanlığın anladığı büyük çaplı özel sağlık yatırımlarının koruma ve kollanmasıdır. bakanlığın ufak çapta özel işletmeye (muayenehane, poliklinik, görüntüleme merkezleri) tahammülü yok. çünkü bunlar büyük özel hastanelerde kaçaklara yol açacaktır. aslında ola gelen şey mahalledeki bakkalların yok olması ve sürekli açılan dev süpermarket zincirleri ya da malllardan ayrı bir hadise değil. tam gün yasası ile sağlık çalışanları net bir tercihe zorlanacaktır. ya büyük sermayenin görece çok paralı ama ezici çalışma şartlarına teslim edilecek ya da devletin desteğini çekmesiyle gerileyecek kamu sağlık hizmetlerinde kalacak. zaten etrafımıza baktığımızda büyük sağlık girişimlerinin hızla arazi kapatıp inşaat faaliyetlerine devam ettiğini görmekteyiz. biraz daha uzaydan bakınca aslında bakanlığın da olan biten hakkında bir fikri olduğunu düşünmek abes. türkiye sağlık pazarı büyük sermaye için gelecek vaat eden bir yer. ve köşedeki doktor erdem amcanın maalesef emekli olma vakti geldi.
  • her geçen gün yeni bir istifa/emeklilik haberi almama neden oluyor. üniversite hastanelerindeki uygulama o kadar belirsizlik içeriyor ki. ameliyatlar, hasta muayeneleri, müdahaleler, hasta başı vizitleri eğitimin en önemli parçalarından biri. ve üniversitelerdeki hocalara gelir getirici faaliyetler yapamazsınız dendiği için hocalar bunları yapamıyorlar. hastaneden ayrılmayıp orada çalışmaya devam eden hocalar hastayla alakalı hiç bir girişim yapamadıkları için ameliyatlar yapılamıyor, hasta muayenelerine katılamıyorlar, asistan tezlerinin devamında gerekli faaliyetlere katılamıyorlar, kurullar toplanamıyor. bazı anabilim dalları kapatılmak zorunda kalmış, bazıları işe sadece 1 kişiye bağlı hale gelmiş.

    bugün bir hocamdan dinledim; bir üniversitede perinatoloji bilim dalı başkanı. artık değil gerçi, çünkü idari görevlerde bulunmaları da yasaklanmış. "ben asistanlarımla vizit yapabilecek miyim bilemiyorum. şu anda danışmanı olduğum bir tez var ve ona devam edebilecek miyim bilemiyorum. haftalık toplanan heyetler var. anomalili gebeliklerin devamı, sonlandırılması, gebeliğin takibinde neler yapılabileceği konusuyla ilgili. oralarda imza yetkilisiyiz. karar vermek için hastanın muayenesine dahil olmak zorundayız. imza yetkimiz kaldırılacak mı. eğer öyleyse bu kurullarda yeterli ve yetkin kişi olmadan nasıl karar verilecek." gibi bir çok sorundan bahsetti.

    eğer bu karmaşa devam ederse, üniversitelerde hocalar olduğu halde, ameliyatları, muayeneleri vs yapabilecek çok az kişi kalacağı için birçok açıdan aksama yaşanacak. ayrıca tıp eğitimi sadece teorik eğitimden oluşmuyor. hem öğrenci hem de özellikle asistan eğitimleri hasta başı eğitimler olmadan olmaz olamaz. bunu çözecek nasıl bir iyileştirme yapılacak hiçbir fikrim yok.

    ben işin içinde olduğum için yaşanacak zorlukları sıkıntıları tahmin ediyorum ve çok büyük üzüntü duyuyorum. sanırım doğacak olumsuz sonuçları kendiniz ya da yakınınız için bu hastanelere gidince fark edebileceksiniz.
hesabın var mı? giriş yap