• özellikle gavur edebiyatı okuyan öğrencilerin sorunsalı olan anlatım tekniği...günlük hayatta yaşadığımız,bişi düşünürken daldan dala atlayarak sonunda kendimizi alakasız bi noktada yakaladığımız durumun edebi versiyonu...yani kurufasulye yemeyi düşünürken, bianda yan apartmanda oturan sarışın kızı götürdüğünüzü hayal etmenin romanda kullanılmış hali...örnek vermek gerekirse;

    efenim diyelim ki üniversitede öğrencisiniz...evinizde aç ve salaş bi halde, sere serpe kanepenizde yatmaktasınız..."ulan" diye düşündünüz kendi kendinize..."ne olurdu şimdi evde olsaydım,evde olup annemin o güzel kurufasulyesinden çalakaşık götürseydim,yanına da bi baş soğan kırdım mı ohhhh ne keyif olurdu beaa","ama soğan yiyip dışarı çıkmazdım tabi..çünkü lisede bi kere bu b*ku yiyip sinemaya gittim,ciğerlerimdeki kokuyu patlamış mısır yiyerek bastırmaya çalışırken iflahım kaymıştı,düriyeye de rezil omuştum","gerçi düriye de iyi kızdı,pek sallamazdı öyle şeyleri ama ne bileyim sevememiştim onu bi türlü...ama kahpecan'ı sevmiştim o ayrı..ulan ne salakmışım o zamanlar yav, karı kaşardı maşardı ama taptırdı kendine şerefsizim...ah ulan şimdi karşıma çıkacak onu ne makaslara getirirdim..saflık işte..kahpecan yüzünden oss'yi de geç kazandık, o olmasaydı şimdi başka bi yerde başka insanlarla olacaktım ama o zaman da bu şehri,şimdiki arkadaşlarımı,sevgilim namuslucan'ı tanıyamayıp şu sarışın karıyı da göremicektim...ulan ne karı be...gerçi o da gidip bi öküze veriyo ya neyse..halbuki süt gibi, ilik gibi, düğme gibi kız şerrefsizim..bigün şu kapıyı çalıp içeri girse yağ,şeker,un istese...ben de onun kasede helva yapsam................"

    işte virginia woolf kocakarısı ya da james joyce irlandalısı, karakterinin zincirleme düşüncelerini/hislerini noktasız,virgülsüz şeyimden aşşağa,kasımpaşşağa şeklinde anlatırsa stream of consciousness tekniğini kullanarak anlatım yapmış olur...san'at yapmıştır efendiler...biz yapsak adamın a*ına korlar...

    p.s: buarada hala kanepede sere serpe yatıyosunuz ve açsınız...biraz k*çınız açıkta kalmış o kadar...
  • bilinç akışı olarak tercüme edilebilecek ingilizce ifade.
  • dream theater'in train of thought albümünde, kendisinden bir önceki parça olan vacant ile birlikte dinlendiğinde etkisi daha da büyüyen, özellikle giriş ve bitişindeki vacant'e benzer ama daha sert işlenmiş yapı insanda küçük çaplı dejavu etkisi yaratan, dream theater'ın bilmem kaçıncı yıkılan ve yıkılırken dinleyenini de yerle bir eden şaheserlerindendir.
  • ilk olarak édouard dujardin'in les lauriers sont coupés'inde kullanılan, ardından da james joyce, virginia woolf, william faulkner tarafından da kullanılmış olan teknik. bilinç akışı olarak da bilinen bu yöntemde, karakterlerin bütün düşünceleri, hissettikleri, o anda karakterin psikolojisini etkileyen iç ya da dış nedenli bütün olaylar, o sırada karakterin zihninde dağınık biçimde uçuşmakta olan düşünceler ve iç monologlar aracılığıyla okura yansıtılır. ulysses ve mrs dalloway bu tekniğin başarılı iki örneği olup, bu teknikle yazılan kitapları okumak isteyenlere naçizane tavsiyem mrs dalloway'le başlamalarıdır. ulysses ilk etapta ağır gelebilir; ama yok ben en baba örnekle başlamak istiyorum diyorsanız orası ayrı tabi.
  • bilinç akışı ismi bir şarkıya bu kadar yakısabilirdi. bilinç akışına eslik edecek müzik bundan baskası olamazdı. bilinci akıtmanın sonu müziğin bittigi anla senkronize olabilseydi diye düşüncelere sevkeden ritüel*
  • "lines in the sand" ve "stream of consciousness" arasındaki "lafı geçme - enstürmental şarkı olma" ilişkisi, "metropolis" ve "dance of eternity" arasında da vardır. kimbilir, böylece, ilerki albümlerden birinde "winds of silence" adında muhteşem bir enstürmentalin de "the silent man" e gönderme yapacağını tahmin edebiliriz*
  • gaz vermesinden ziyade kendisinde insanı gergin eden, bir şeyler yapması gerektiğini hissettiren havası var. her dinlediğimde beynim bir anda daha çok çalışmaya başlar, sağa sola bakınırım neyle uğraşabilirim diye. ismi gibi bir bilinç akışı oluşturduğu kesin. birden kendi kendinize konuşmaya başladığınızı farkedersiniz. dream theater teknik müzik yapan bir grup elbette fakat adamlar psikolojimize de burunlarını sokmuşlar anlaşılan. metal müziğin profesörleri denmiyor boşuna..
  • bunun 08.37'de bir pasaji basliyor ya. arkada ince key giriyor sonra öne cikiyor ya. en son da kutsal solo geliyor ya.

    mozart iste bununla gurur duyardi. yasadigi donemde ekipmanlarda bu kesifler, bu imkanlar olsa tam olarak bunu yapardi diye dusunurum her dinledigimde.

    bir de black rose immortal

    bakiyorum birini 16 senedir, digerini 19 senedir dinliyormusum. siz ne guzel seyler yapmissiniz ya. evet.
  • gücü, arzuyu, inancı, hüznü, kontrolü kaybetmeyi ve geri kazanmayı böylesine güzel ve net anlatmayı pek az başka müzik eserinin başarabileceğine inanıyorum.

    gerçekten dostane bir güç ve anlam kokuyor bu şarkı.
hesabın var mı? giriş yap