• bilmem kacinci kez, alakasiz bir baslik altinda beni, tartisma kulturu hakkinda dusunmeye zorlamis yazardir.

    birileri cikip, malum entrysini kendince elestiriyor nedenlerini uzun uzun yazarak, ardindan gelenler "cok dogru yazmistir, anlamayana davul zurna az" deyip, onceki analizi hice sayiyor. iki dakika sonra bir bakiyorsun, hayirseverligin dogasina bir elestiri gelmis yahut bunun devleti tembellestirdigi savunulmus ama hemen altina "yaziklar olsun" deniliyor. yahu yaziklar olsun da niye olsun, senden oncekilerin fikirlerinin nesini begenmedin de boyle dusunuyorsun. "kendisine destek veriyorum/vermiyorum cunku.." ile baslayan bir yoruma sen haksizsin ibneden ibaret bir cevap verilmez, o "cunku"den sonra gelen kisim cevaplanir once.

    ben keriz gibi (keriz: okumaya inanan) butun yazilanlari okudum ve cikardigim sonuc su: cogunluk, ya onceki entryleri okumadan fikir beyan edecek kadar tembel ve saygisiz, ya okusalar dahi okuduklarini anlayamayacak kadar heyecanli, ya da anlasalar dahi adabina uygun bicimde onceki fikirleri de kapsayacak/dikkate alacak sekilde yazamayacak kadar tartisma kulturu yoksunu. aksi halde, bu konu hakkinda 100 kusur entry yazilmisken, 101.sinde konuyla ilgili ilk, bilemedin ikinci entry havasi olmazdi.

    simdi sistematik(dikkat: neredeyse didaktizm derecesinde can sikici, ic bunaltici, kalp daraltici) bicimde bakalim olaya. bir sorunumuz oldugu iddia ediliyor, okul eksikligi. once burada dur. nerede, ne kadar okul eksigimiz var bu biliniyor mu? okul yaptirinca bu eksiklik giderilecek mi? malum suyla calismiyor ya bu okullar, ogretmen lazim, giderleri icin surekli kaynak lazim,vs. kisacasi, bu isin bir fizibilitesi cikarildi mi? bunlar ortada yokken, sorgusuz sualsiz "okul yaptirmak iyi birseydir nasil olsa" mantigiyla atlamak yanlis.

    neyse, farzedelim hakikaten bir okul lazim ve ayrintilar belli. onerilen cozum ise vatandasin okul yaptirmasi. bu cozume bir tepki geliyor. anliyoruz ki tepki, yardim kampanyalarina degil, firsat esitligini saglayamayan duzeni elestirmeyen insanlara. temeldeki bu esitsizligi sorgulayacagina, birkac kisiye yardim etmis olmanin verdigi tatmin duygusuyla ortada bir terslik goremeyenler topa tutuluyor.

    peki, gayet guzel bir nokta ve burada bunun edebiyatini saatlerce yapabilir, insanlarin bu konudaki farkindaliklarini arttirmayi gorev edinebiliriz. ama su an onumuze bir oneri gelmis ve biz eylemlerimize bu oneriye karsi tutum alacagiz; yani ya kampanyaya yardimda bulunacagiz ya da bulunmayacagiz. iste bu karari verirken akilciliktan sasmadan, birkac soru sormamiz lazim kendimize:

    1) bu kampanyaya katilmamam, savundugum firsat esitliginin olusmasina katkida bulunacak mi?

    2) vatandasin okul yaptirmasi, gercekten de devletin sosyal gorevlerini yerine getirmemesi yonunde bir tesvik olusturuyor mu; olusturuyorsa bunu nasil quantify edebiliriz, yani kac okul kampanyasi egitim butcesinde nasil bir dususe neden oluyor?

    3) insanlar, benim okul yaptirmam ve bu sayede egitim ihtiyaclari karsilanmasindan cesaret alip, "nasil olsa bize bakacak birileri bulunur" mantigiyla sicar gibi cocuk dogurmaya devam ediyorlar mi? dahasi devlet, sag kesime oy deposu olsun diye, nufus planlamasinin bu sekilde hice sayilmasina hosgoruyle bakiyor ve bu yuzden hayirseverlerin okul kampanyalarini destekliyor mu?

    4) eger ucuncu madde dogruysa, bu egitim ihtiyaclari sosyal devletin ilkelerine uygun olarak hayirseverlerin degil de devletin kendisi tarafindan karsilansaydi, o insanlar yine ayni mantikla sicar gibi dogurmaya devam etmeyecekler miydi? hayirseverlerin fakirlerin yukunu cekmesiyle, sosyal devletin fakirlerin yukunu cekmesi arasinda, nufus planlamasi baglaminda ne gibi farklar var?

    5)madem ki asil amacim insanlarin, firsat esitligini getirecek bir duzen istemelerini saglamak, o zaman finanse edecegim egitim kampanyalari yoluyla bir propaganda/egitim calismasi yurutmek daha akillica degil mi? finanse ettigim okula sik sik gelip cocuklara bu konuda soylevler verebilir miyim, gomunistlik yapip iyi sihhatte olsunlarin dikkatini cekmedigim surece.

    6)eger bu kampanyaya para gondererek asil hedefim olan firsat esitligine dogru bir atilimda bulunamayacaksam, yahut para gondererek buna zarar verecegimi dusunuyorsam, o zaman alternatif olarak ne yapmaliyim, somut cozum onerim ne olmali? bir kampanya baslatip insanlari, hayirseverligin hem hayirseverlerde hem de hayri gorenlerde yarattigi illuzyon hakkinda bilgilendirmek dahi bir eylemdir ama kendi icinde sonu olacak bir eyler degil, zira eninde sonunda farkindaligi artacak insanlar "eee madem oyle, ne yapmaliyiz" diyeceklerdir. onlarin hayalkirikligini onlemek icin, bu enerjiyi bir yere kanalize etmek icin bir fikrim var mi?

    bunlari (ve atlamis oldugum, sizin akliniza gelen baska sorulari) cevaplayin kendinizce, ondan sonra karar verin kampanyayi destekleyecek misiniz, karsisinda mi duracaksiniz; stevemcqueen'i odunla dover misiniz, gullerle mi seversiniz. insanlik icin uc kere, akilcilik akilcilik akilcilik.
  • kendisini yeni kitabını eleştirenler konusunda "okumadan nasıl eleştirirsiniz yahu" diyerek bir bebek saflığında savunuyor... canım...

    inandırmış da bazı insanları, onlar da adam haklı beyler tadında entari girip duruyorlar.

    adama demezler mi "e be diz üstü edebiyatçısı daha yakın zamanda ben author'un kitaplarını okumadım okumam da o da edebiyatçı mı, onun yazdığı kitap ne olur ki tadında saldırırken bu mantık nerendeydi?" diye...

    ha sözlükteki yazılarından bloglarından yola çıkarak author'a bunu dediysen burada seni eleştiren bir araba dolusu adam da senin sözlük yazılarında yola çıkarak eleştiriyor seni. evet kitabını okumadan. o laf sokmaya çabaladığın author kitaplarını tek tek çıkardı, herhangi bir seriye katmadan; kendi. o adam kitap yazarken sözlükteki yazılarını da silmedi, zira aynı temada ama farklı şeyler yazıyordu.

    türk insanı balık hafızalı diye de bu kadar yedirmeye çalışmak ayıp ulan.
  • şimdi kendisini insan olarak çok severim. harbi tanısanız siz de seversiniz. az sonra yazacaklarımı da öfkeden yazmıyorum. hatta reklam yapması isabetli bir seçim bence. yapsın abi. adam yaptığı güzel röportajı duyuruyor ne var bunda?

    ama son birkaç aydır "sanal dünyada" garip bir adam oldu. biraz ilgiyi kaldıramamış olabilir. içinde ne yaşıyor bilemem. fakat sürekli yazar olarak kabul görmesini teyid etmek gibi bir kaygıya girdi. mesela twitter nikini "ben gidiyorum bak ha" şovuyla silip durdu. sonra tekrar geldi. eminim ki gittiği zaman, milletin "inanamıyorum ya steve gitti" demesi çok hoşuna gidiyordu. bu şovu birkaç kez yaptı. buna gerek yoktu. sözlükte de bu "gidişleri" rutinleşti.

    sanal dünya şöhreti kendisini histerik bir adam yaptı. yazdıklarını eleştirenlere küfür etti. üstelik tevazu sahibi değildi (ki olması gerekmiyor göstermemesi normal karşılanabilir). fakat tevazu sahibiymiş gibi zorlama çıkışlar yaptı. bunlara ne gerek vardı... gönlümdeki abilik yeri her daim yerindedir. sanal dünyadaki "eğlenceli adam" listemde ise bu davranışlarıyla aşağılara indi (çok da sikinde değildir ama söyleyelim ben yine de). bence şöyle bir silkinsin, bu kadar kör gözüne parmağım şeklinde davranmasın. biz onu severiz. birikimli adamdır. güzel adamdır. ama ünlü histeryasına gerek yok. ilgi bekleme üzerinden kimlik oluşturmasın. hem etrafa antipatik gelir, hem de eski steve'i arar oluruz.

    ayrıca kendisine ağlayarak destek entrysi giren kankalar da fenaymış lan. biraz sert olun oğlum... bu ne pipişlik amınım... resmen bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri...
  • (bkz: #9095647) entry'sinde ofkesine yenik duserek bazi onemli noktalari iskaladigini dusundugum yazar. yuregi solda atan birisi oldugu icin cok yakindan bildigini tahmin ettigim birkac seyi hatirlatmak istedigim yazardir ayrica.

    turkiye'deki sol hareketin tarihinde hic bir donemde devrimciler, sosyalistler veya komunistler, artik ne derseniz deyin, sosyal devlet gibi isci sinifinin en buyuk kazanimlarindan birine atifla ellerini ayaklarini yoksullarla dayanismaktan cekmediler. burada yardim gibi tepeden bakan, hakli olarak burjuva cagrisimlari olan bir sozcuk kullanmaktansa dayanisma gibi bir sozcuk kullanmayi tercih ediyorum. uzatmayayim, sadece 70'lerde ve 80'lerde kurulan ve anadolu'nun cesitli bolgelerine yetismek icin ellerinden geleni yapan dayanisma gruplarini dusunmek yeterli. ornegin bir zap suyu uzerindeki koprunun onarimi icin bolgeye giden devrimciler 'bu is devletin isi, biz vergimizi veriyoruz ustune gelip bir de burada bu kopruyu kendi cebimizden verdigimiz parayla onariyoruz' demediler. okul, saglik ocagi, asevi insasi veya tamirati gibi isler devrimciler tarafindan her donemde ustlenildi bu ulkede. hic kimse bir defa 'nerede bu devlet' demedi.

    simdi, bir taktik unsuru olarak devletin aczini ve sosyal devlet ilkelerine ihanetini gundeme getirmek ayri sey, ihtiyaci olanlarla dayanisma icine girmek ve onlarin hayatinda olarak, bizzat varliginla devletin en gerekli oldugu yerde namevcut olusunu o insanlara pratikte gostermek, hissettirmek ayri sey.

    diyalektik bir 'ya o, ya o' mantigi degildir. aksine, 'hem o, hem o' mantigidir. yani hem devleti kiyasiya elestirecegiz, hem de burjuva olmayan bir yardimlasmayi, tek tarafli, elitist bir yardimi degil, yardimlasmayi, dayanismayi orgutleyecegiz.
  • okurken gözyaşlarımı ve hıçkırıklarımı tutamadığım entrylerin mistik yazarı. entrylerini senaryo şeklinde yazsa 30 bölümlük sırlar dünyası, 45 bölümlük gerçek kesit malzemesi çıkar.
  • bu hafta en çok beğenilen entry'de bahsettiği kişilerden hasan, ben yanlış anlamadıysam mlkp üyesiydi. örgüt denince zart diye pkk'yı anlayanlara not olsun, bu bir.

    ikincisi, stevemcqueen, ibrahim'in hangi örgüte dahil olduğunu bile bilmediğini söylemiş. onu bırak, ibrahim'in bir örgüte dahil olup olmadığından bile emin değil. açık açık yazmış. aklına "örgüt" denince hemen terörist diye nitelenen örgütler gelenlere de bu ikinci not olsun. (bkz: #11114834)

    bu bağlamda stevemcqueen'in herhangi bir yasadışı örgüt üyeliğini tasvip ettiği gibi bir anlam çıkartmak lafazanlıktan öte değil.

    henüz 20'sinde sokak ortasında kim vurduya giden hasan ve ağabeyinin hikayesini anlatmış stevemcqueen. bir de çocukluk arkadaşlarından şehit düşen deniz var hikayede. (edit: lanet olsun jack diyor ki; şehitlerin de faili meçhul. haklı bir bakıma.) gerekli görürse ne anlatmaya çalıştığını, bahsettiklerinin, arkadaşlarını düşündüğünde hissettiklerinin ne olduğunu falan kendisi anlatır. ancak en kaba bakışla bile görülen iki falili meçhul cinayetin, bir de şehit hikayesinin bulunduğu, bu iç burkan yazıdan, stevemcqueen'in örgüt sempatizanı olduğu anlamını çıkartmak gayet hastalıklı bir davranış. acı acı gülümseten başka bir detay ise devletin mlkp sempatizanlığına delil olarak gösterdiği aptal saptal delilleri* de aşıp gelen, stevemcqueen için dile getirilmiş sempatizanlık iddiasının, devletin komik zihniyetiyle birebir örtüşmesi.

    keşke herkes en azından stevemcqueen kadar düşünebilse, keşke herkes en az onun kadar olan biteni görebilse ve bu çürümüş kapitalist sistem ile devletlerden kurtulmayı arzu etse de, kimse silahlı mücadeleye girmeyi aklına bile getirmeden biz bu kokuşmuş düzeneği kırabilsek; ezilenlerin, sömürülenlerin, bir hiç uğruna tüketilenlerin kalmadığı özgür ve adil bir dünyada yaşayabilsek.

    ama olmuyor kardeşim, inek gibi bakıyorsunuz. hiç bir yerde, hiçbir eylemde aktif olmayı aklınıza bile getirmiyor, "devlet baba"nıza yaranmaya çalışıyor, mahkum edildiğiniz üç kuruşa talim ediyor, işinizde, maaşınızda, hayat standardınızda minicik bir iyileştirme gördüğünüzde açlıktan, sefaletten, burjuvaların sermayesi biriksin diye canı çıkan insanların çektiklerinden yana olan kıç kadar bilginizi ve hissinizi de unutuveriyorsunuz. kışın sokakata titreyen kedilere acıyıp içleniyor, gördüğünüz dilencilere üzülüp 50 kuruş bırakıyor, işten atılmış işçileri haberlerde izlediğinizde bir sempati hissediyorsunuz; fakat canı yanmış memur eylem yaptığında kamu hizmetini sekteye uğrattılar, işimize gidemez olduk diyor, patronunuz sizi sömürerek aldığı bilmem kaç bin euroluk arabasını günde beş posta yıkatır, bastığınız sayfalarca raporu sik kadar eksikler yüzünden yeniden yazıp basmanızı isterken siz kalkıp tema vakfına yaptığınız bağışla tatmin oluyor, sosyal devletin yerine getiremediği görevlerinden doğan eksiklikleri kapatmak için çalışan yardım dernekleri hesabına 20 lira yatırınca kendinizi iyi hissediyor, ikiyüzlülüğünüzü size unutturan devlet aygıtlarını, eylemsizliğinizi ortadan kaldırdığını sandığınız, kapitalist düzenin gediklerini kapatmak için çırpınan vakıfları, dernekleri, örgütleri desteklemekle insan olmaya dair görevlerinizi yerine getirdiğinizi sanıyorsunuz.

    stevemcqueen'in ilgili yazısında, sokak ortasında devlet eliyle öldürülmüş iki insandan bahsediliyor. devletin, halkın refahı için koyduğu kurallara uymadıklarından yargılanmış, suçlu bulunmuş ve cezalandırılmış insanlardan değil, güpegündüz kadıköy'ün ortasında kim tarafından vurulduğu belli olmayan iki insandan. işledikleri bir suç yok. onlara isnad edilmiş bir suç yok. haklarında gerçekleştirilen bir inceleme yok. devletin yasalaştırdığı kanunlar çerçevesinde uygulanmış bir yaptırım yok. devlet erkinin işlediği ve üzerini örttüğü binlerce cinayetten ikisi sadece. ve sen kardeşim, devletin koyunlaştırarak güttüğü sokaktaki vatandaş olan sen, içerisinde en kaba haliyle, stevemcqueen'in eski arkadaşları olduğunu söylediği bu insanların cinayete kurban gitmesinin anlatıldığı yazıdaki insaniyeti göremiyor, burukluğu anlayamıyor, o'nun bu cinayetlere dair en naifinden, en masumundan hissettiği suçluluk duygusunu sezemiyor, üstüne üstlük de stevemcqueen'i herhangi bir yasadışı örgüt sempatizanlığıyla suçluyorsan, en az o tetikleri çekenler kadar katilsindir.
  • stevemcqueen, ekşisözlük'te ya da twitter'da yazarken içeriğe herkes tarafından ulaşılabiliyordu. hatta yazıları, fikirleri hakkında kendisiyle iletişime geçmek bile mümkün oluyordu. yazdıkları sevildi, çok kişi takip etti kendisini. o ne yaptı? nispeten daha bireysel olan bu popülerlik ile değil, cem mumcu'nun ticari projesi dizüstü edebiyat serisinin bir unsuru olmak ile övündü. yazdıklarının 10-20 ytl'ye pazarlanabilir olmasına sevindi, kendini ölümsüz ilan etti. stevemcqueen ya da onur gökşen olmak meselesi değildi bu, kimliğini internette de ifşa edebilirdi ki kısmen etmişti. stevemcqueen; yahu madem belli bir kitlem var, bu kitleye hikaye pazarlayarak hayat standartımı yükselteyim, çevre edineyim diye düşündüğünü itiraf edemedi. geldiği noktayı, doğru neden-sonuç ilişkileriyle açıklayamadı. bu da ego patlamasına yol açtı doğal olarak. "yazamıyorsan yazamayacaksın, yavşaklığın alemi yok" gibi ne idüğü belirsiz cümleler ile dolaylı yoldan başarısına göndermeler yaptı.

    aylarca cem şancı'yı "ekşisözlükten reklamını yapmaya muhtaç bir insan"olarak gören bir insanın, ekşisözlüğü kişisel reklam panosu gibi kullanması ve bunu inanılmaz bir ukalalık ile ve forumda yazarmış gibi yapması da ironik. cem şancı'nın yazdıklarını okumadan birçok konuda eleştiren ama "kitabımı alın okuyun sonra beni itin götüne sokun şimdi ne konuşuyorsunuz" diyerek tavırlarını ya da diğer bazı şeyleri eleştirmenin yazdıklarını eleştirmek ile aynı şey olmadığını unutması da ironik.

    ne olacağına dair ufak bir örnek vereyim. dizüstü edebiyat serisinin ilk yazarı olan pucca'nın kitabı, cem mumcu'nun yazdığı milliyet cadde'de asu maro tarafından "yazın kitabı" adı altında tanıtılmıştı. pucca'da twitter'dan "kitabım bu yazın kitabı oldu heyo" diyerek bize bu güzel haberi duyurmuştu. stevemcqueen'in kitabı da sonbaharın dökülen yapraklarının kitabı olur, yetişemezse kışın şömine başında okuyup kah gülüp kah nostalji yapacağımız kitap olur. birileri seçer, matbaa basar, dağıtım dağıtır, medya yazar, insanlar alır. pazar "dizüstü edebiyat"ı da içine alarak genişler. bu çarka girdikten sonra karı lösev'e bağışlasan ne olur? sivil toplumculuğu ayrı bir başlık altında tartışmadan, yine yaptığı davranışı yüceltip kestirip atmak gergeden sikine sürülecek aklın olmadığının göstergesi.

    eşitlikten, adaletten bahseden insanların; toplum içinde diğerlerinden farklı, karizmatik bir statü edinmek için çabaladıklarını anladığımda hep üzülmüşümdür. kendilerine yapılan eleştirileri hazmedemeyip kudurmalarını izlerken keyifleniyorum ancak. daha yüksek sesle bağırın; sözlük orospuları, bir sik olamamış yavşaklar, ben büyüğüm, ben yüceyim diye daha yüksek sesle bağırın.
  • geçen haftaya kadar benim takip ettiğim bir yazar değildi stevemcqueen. sonra bir hafta istatistiklere 6-7 entry birden sokunca herkes gibi benim de dikkatimi çekti. baktım okudum evet güzeldi komikti hakkaten yazdıkları ama sadece bu da değil başka konularda gayet ciddi gayet sert entry'leri de vardı yazarın ve onları da okudukça anlıyoduk ki istediğinde komik olabilmesinin yanında siyasi bir duruşu olan belli başlı konularda kaygıları ve söylecek sözleri olan bir adamdı da aynı zamanda. fikirlerine katılırım katılmam, üslubunu severim ya da çirkin ve lumpen bulurum bunlar ayrı meseleler ama şurasi kesin ki apolitik ve üşengeç bir kişilik değildi, dert ettiği her neyse uygun bulduğu bir üslupla hiç üşenmeden anlatıyordu ve zaten buraya kadar olan kısımla benim hiç bir sorunum yok.
    kaldı ki zaten bütün bunlar sözlükte ilk kez gördüğümüz şeyler de değil. bir yandan gayet güçlü bir mizah anlayışı olup bir yandan da sosyal veya siyasi konularda sayfalarca ciddi yazılar döşenecek kadar bu konularda kafa yormuş kendine dert edinmiş bir çok sözlük yazarını daha evvel de görmüş okumuş idik biz. otisabi, nickfury, nazmiye demirel hemen ilk aklıma gelen örnekler. ve fakat mesele şu ki ben bu saydığım adamlardan bir tekinin bile siyasi ya da sosyal tespitleri nedeniyle başka sözlük yazarı ya da yazarlarından tepki aldığında çıkıp "ne o komik komik yazarken iyiydi de şimdi mi kötü olduk" manasına gelen sözler söylediğini, sözlük ortamında kendisini bu kadar ciddiye aldığını, elmalarla armutları bu kadar birbirine karıştırdığını hatırlamıyorum.

    yani ne bekliyordun be abi? siyasi bir taraf tutuyorsan ve bunu sözlükte ya da başka bir platformda dile getiriyorsan elbette tepki alacaksın elbette birileri çıkıp hoop noluyor o öyle değildir böyledir diyecek sen de onlara cevap vereceksin işin doğası bu. sen fikirlerini dile getirirken küfürlü bir üslup kullanırsan sana tepki veren insanlar da ya sana aynı şekilde küfürlü bir uslupla cevap verecekler ya da bu üslubu kullandığın için sana tepki göstereceklerdir. bu durumun senin yazdığın komik ya da öyle olması umulan diyaloglar ve onların içerdiği küfürle ne alakası var?! "diyaloglarımdaki küfürlere gülüyordunuz ama" diye serzenişte bulunmanın manası nedir? kendi aile bireylerini konu ettiğin komik entry'ler girmiş olman sana başkalarının aile bireylerini de entry'lerine konu etme onlara torna kafalı deme hakkını verir mi?! ısrarla bu ikisini birbirine karıştırmakla eline ne geçiyor? ha birileri çıkıp sana "ne güzel komik yazıyordun yine öyle devam etsene niye bu konulara giriyosun" diye denyoca bir tepki verirse "sana ne yarraam" dersin olur biter, sonuna kadar da haklı olursun. ama sen durup dururken "eveet güldük eğlendik ama bakın ülkemizin gerçekleri hiç öyle komik değil ben de şimdi onları dile getiriyorum" diye kör gözüne parmak bir şekilde "komik olduğum kadar duyarlı da bir insanım" mesajı vermeye başlarsan üzgünüm ama bunun adı ezikliktir ve bu yolun sonu yarın bir gün "başımızdakiler böyle oldukça biz daha çoookkkkkkkk" diye başlayan entry'ler girmeye, sözlüğün levent kırca'sı olmaya kadar gider...
  • bedava yazısını okudum sözlükte, acayip kar ettim. süper bişey laa.
  • aldığı tepki tamamen yersiz değil de yanlış biçimlerde ortaya çıkıyor bence. bu kadar rahatsızlık vermesinin bu son tavırlarıyla az çok alakalı olsa da farklı sebepleri var gibime geliyor. uydurmuyorsam bir ara sözlükten gittiğinde başka sözlüklere "sözlüğe bir girdim, manyak sarstım bunları, deli meşhur oldum, o ara bunların hepsi benim kıçımı yerdi, bakmayın siz" mealinde serzenişlerde bulunmuş, burada da author'la olsun radioheadbanger'la olsun, kah "aadjkajdkls, allahın denyosu pabucumu ye, bir siktir git lan olum, kafayı yemişsin sen, git bir psikoloğa görün, bu arada yazdığın şeyler acıtmıyor :))" anlamsızlığında, kah gülben ergen hülya avşar atışması tadında kavgalara tutuşmuştu. bunlar da talihsizlik değil tabi, bildiğin patolojik, ah onu yapmasaydı keşke de diyemiyorum o yüzden.

    bir şeyler üretmekten, düşüncelerini anonimsi bir rahatlıkla dile getirmekten çok, kendi biricik benliğini korumaya çalışan, durmadan kendi şahsına yapılmış saldırılara cevap yetiştirmeye çalışan (ki cevapları da "olum asdjskajdalsk, acıtamıyorsunuz, siktirin gidin lan :)" minvalinde oluyor genelde) , "ben mi büyüğüm sen mi" tartışmalarına giren biri, karikatürize edersem, iki alkış iki yergi görünce böyle birine dönüştü yani. algıda seçicilik midir bilemeyeceğim de, ne zaman görsem bir şekilde ağlıyor bu adam, her seferinde farklı öykülerin kahramanı olarak: sözlükten atıldığındaki kurgu, konaklardan sokağa, ünlülerin ışıltılı dünyasından alkolizmin pençesine hazin bir öyküydü; sözlüğe tekrar geldiğindeki kurgu, yeteneğini kaybetmiş eski usta, artık eskisi gibi yazamıyorumlar filan; en son da işte sevinç gözyaşları, başarı hikayesi vs.

    bunlar da, ben dahil, okuyucuyu kıl ediyor tabi, sözlükte yazanlardan yetenek olarak çok farklı olmayan, mahallenin komik anılar anlatan abisi olmak ve istediği duyguları okuyanda az çok uyandırabilme yeteneğinden başka bir olayı olmayan adamın sözlükteki popülerliğine farklı anlamlar yüklemesine sinirleniliyor doğal olarak. böyle olmasaydı author gibi vasatın altı edebiyatçılara bir yeni vasat adamın daha eklenmesi, kitaplarının basılması, kendisiyle röportajlar yapılması filan pek kimseye koymazdı diye düşünüyorum, aksine sevinilebilirdi bile. ama steve o kadar çok kendini korumaya vakit ve emek harcıyor, o kadar kendinden bahsediyor ki, kendisine bir tür sempatiyle bakılması zorlaşıyor. dolayısıyla ajdar benzetmesi de çok alakasız olmamış. yıllardır yazdığı birçok şeyi okuduğun birinin yeteneğinden bahsetmek için de son yazdığı şeyi okumak gerekmiyor.

    o kadar şey yazdım, ama haksızlık da ediyor olabilirim bir açıdan. zaten zamanında o çok güldüren anılar da kendi anısıydı, sözlükte yazdığı sürece hep kendinden bahsetti yani bu adam. durmadan kendinden bahsetmesi o açıdan yeni bir gelişme değil tabi. belki de aslında mahallenin komik anılar anlatan abileri narsisttir hep. eskiden komik olmasının şimdiyse komikliğinin gitmesi de kendisindeki değişimden kaynaklanmıyordur muhtemelen, anı bitimi, aynı mizah tarzının bir süre sonra sıkması gibi etkenler var.

    neyse ben her şekilde savunmadan çekilmesini öneriyorum. savunma yapacaksa da çocuk gibi değil, doğru düzgün yapsın, "kısanıyorsunuz, ahahahah, acımıyor" nedir. onun dışında da çok kitap okusun, arasın, nerededir nerede, çok istiyorsa yine arasıra resmine dokunup ağlasın. ama entelektüel açıdan güdük yazar olmasın.

    edit: millete gereksiz laf yetiştirdiği entrilerini silmiş, iyi de etmiş. biraz sakin olup enerjisini anlamlı bir alana kaydırdı mı daha iyi olacak.
hesabın var mı? giriş yap