• ben türk mizahının cem yılmaz'la başladığını sanan adamın gelip başkalarını eleştirmesine anlam veremiyorum.

    cem yılmaz'ın seinfield'dan yararlandığı uçakta portakal suyu veya ferhan şensoy'dan aldığı ellerini çüküne götürerek ''elini vicdanına koy'' esprilerine çalıntı diyorsak, evet bu herifler de belki çalıyordur. çok zayıf stand up kültürümle dahi benim bildiğim kadarıyla bu tür aşırmalar stand up'ın doğasında olan bir şey. ki monoloğa dayalı esprileri yazarken, kişinin bütün hayatı boyunca gördüğü işittiği şeylerden soyutlanamayacağı da bir gerçek. sadece stand up'da değil, sanatın her köşesinde bu tür şeyler var.

    bilmeyen için de söylemek lazım, siyah giyinme konseptinin patenti cem yılmaz'da değil. dünyanın birçok yerinde siyah giyinip stand up yapan insan vardır heralde.

    her neyse... cem yılmaz çok uç bir yetenek. bir dahi. ama gel gör ki hafızamızda o kadar zayıf. uğur yücel, cem yılmaz'dan daha önce de bu işi başarıyla yapmıştır, kaldı ki ondan da önce çok güçlü bir sözlü kültürden geldiğimiz için mizah tarihimizden başka isimler de çıkabilir.

    cem yılmaz'dan etkilenme meselesi de aslında oldukça naiftir. fazla abartmamak gerek. ki bu ülkede sahneye çıkan her komedyenin de bundan ölümüne uzak durmaya çalıştığının farkındayım. ama etkilenmek de sürecin bir parçasıdır. cem yılmaz nasıl ki yüzde yüz orjinal bir adam değilse.

    uzaya çıkmış türk esprisi hala çok orjinal geliyor olabilir. kaldı ki araştırmacı biri, cem yılmaz'ın çok severek izlediği sadri alışık filmlerinden bir kıvılcım aldığını rahatlıkla farkedebilir. cem yılmaz o geleneğin devamıdır ve yer yer bunu demeçleriyle de söylemiştir. peki bu onu arakçı veya vasat bir komedyen mi yapıyor? yani her komedyen veya her insan bir başkasından etkilenebiliyor muymuş? bunu bir düşünün derim.

    haset kötü bir şey. hayatı boyunca osuruk esprisinin ötesine gidemeyen adamların sahneye çıkıp birşeyler yapmak isteyen insanlara dil uzatması düşmanca. meraklısı değilsen, izlemezsin. büyük kanallarda birinde altın tepsiyle sunulan bir programda değil zaten. televizyondaki ilk on kanala koymayacağın bir kanalda yayın yapıyor. uyduda bile belki bloomberg hiç dikkatini çekmez insanın. o halde ne bu şiddet bu celal.

    ben bu adamların delisi değilim. hiçbiriyle de şahsi bir muhabbetim yok. ama ortada iyi kötü bir şey var. eğer desteklenirlerse zamanla daha iyi bir şekilde bu işi yapmaya başlayacaklar. kaliteyi yükselttiklerinde tıpkı cem yılmaz gibi bütün bir ülkeyi güldürebilirler. piyasada onlarca denyo varken, televizyonlarda birkaç dizi dışında başka bir komedi yayını yokken yapılacak en kötü şey köstektir. cmyılmz, şahan, ata d., engin g. gibi nice genç insan daha var. biraz şans tanımak ve tahammülle desteklemek lazım.

    bakarsın ortam olursa benim gibi salaklar da sahneye çıkar. o zaman küfredersen edersin. ama şimdi zamanı değil.

    sen nasreddin'in torunusun, büyük düşün.
  • öncelikle, televizyonda böyle bir program olmasından ötürü son derece memnun olduğumu belirterek, şu ana kadar yanılmıyorsam üç kez izlemiş olduğumu da ekleyerek, hissiyatım ve kendi halinde mizah anlayışım yardımıyla kafamda beliren sonuçları sıralayayım;

    serkan yılmaz'ı daha evvel kadıköy kılçık cafe ve sanat'ta izlemiştim fakat dünkü gösterisi ile (bkz: facebook bağımlılığı) bende bir heyecan uyandırdı. genellikle tespit üzerine giden stand up ve belki de stand up'ın belkemiği olan "tespit"ten, daha farklı, teatral bir şovla başladı. bu; güzel, alışıldıktan yahut yaygından daha başkaydı en azından. özgün diyerek mübalağa edemem fakat hoşuma gitti.
    ancak serkan yılmaz'da müthiş bir tutukluk var. belki evinde, "arkadaş ortamında" çok beceriklidir, adeta döktürüyordur fakat bilemiyorum.
    kendi de emin değil de, sürekli bir yoklama halindeymiş gibi.
    elbet bu normaldir. işinin ehli olmuş bir kişi dahi, çaktırmadan da olsa, bunu yapıyordur muhtemelen.
    lakin serkan yılmaz'daki gerilim halinin baskısıyla bu ayan beyan görülüyor ve "oğlum bırak şimdi tipini mipini. maymuna dön istersen. nacinsî bir icraat içindesin. tadını çıkar, komik ol, fazla açıklama yapma. hikayelerin güzel bak" demek geliyor insanın içinden.
    en son şunu da belirtmek isterim ki kendisi bu programdaki kadronun içindeki yegane karikatüristtir.

    volkan kantoğlu'nun bence en büyük avantajı, ucundan kıyısından da olsa "komik sitcom erkeği tipi"nin bünyesindeki varlığı.
    ama o pek coşmayacak gibi. yani coşsa muazzam komik de olabilir belki zira arkadaş arasındaki komiklerden besbelli ama bilemiyorum. bakalım, hayırlısı...

    ilker gümüşoluk'un sesine bayıldığımı söyleyerek, kendisinin bu kadrodaki radyo programcılarından biri olduğunu da ekleyeyim. aynı ekolden gelen diğerleri; (bkz: ege kayacan) (bkz: mesut süre).
    kendisi -yukarılarda bir yerlerde sandığım- stand up'ın belkemiği olan tespit üzerine yoğunlaşmış bir kimse. çok yeni, özgün, "vay anasına" dedirtecek türden değil ama gideri var.

    gelelim 2 metre küsurluk -küsurat için (bkz: 1)- mesut süre'ye.
    bu adam; hayrete düşmeleri, tepkileri -genelde allah'tan medet umma- ve o tepkilerle gelen gülmeleri, mimikleri ile kendine has geliyor bana ki bu, taklitçi olmasına bin kez yeğdir. nükteleri pek matah olmasa da, en azından o halleri güldürüyor.
    ha diyeceksin "ulan stand up'ın olayı komiklik, bırak allahaşkına!". muhakkak. fakat taklitçilik yerle yeksan ediveriyor her şeyi. bu konuya girmişken, örneğini de vereyim;

    tarkan bulut.
    kendisi herhalde en beğenilenlerdendir ki, sonlara doğru yayınlıyorlar onun şovunu.
    darılmasın gücenmesin ama bu adamın anlattıkları komik de olsa, izlerken daimi olarak cem yılmaz sanrısıyla uyarıldığım için, belki de adamın afili esprilerinden nasibimi alamıyorum.
    bir ihtimal, bu kadrodaki en iyi esprileri yapan adam fakat özgün olmadığı gibi müthiş bir imitasyon.
    elbette etkilenme, esinlenme olur fakat bu onun ötesinde bir vaka olduğu için "imitasyon" gibi bir tabir kullanmak zaruri gözüktü bana.
    umarım, "tarkan bulut budur" değil; umarım, tarkan bulut olur.

    yine programın sonlarında karşımıza çıktığı için en beğenilenlerden, hatta belki de en beğenilen olduğunu düşündüğüm anlatan adam'ın -nam-ı diğer ibrahim türker- ne dediği her zaman açık seçik anlaşılmasa da tarafımdan, renkten renge geçecekmiş hissiyatı veren ses tınısını onun yararı olarak görüyorum.
    hikayelerinin gidişatı daha iyi oluyor sonuca nazaran ancak bu kimilerince hüsranın daniskası olabilir zira hikayelerde, yaşamdakinin aksine, sonuç mühimdir.

    son olarak karşımızda, yine ses tonuna bayıldığımı söylemeden geçemeyeceğim ege kayacan...
    bu adam kesinkes zeki.
    haliyle, kinayeli mizahın ağzında pek şık duracağına inanıyorum ve kendisine -naçizane- "ukala, sarkastik mizahçı" misyonu yükleyip, altından hoppadanak kalkmasını diliyorum.
    fakat öyle eller cepte, suratta müstehzi bir ifade ve "şimdi sıçtım hepinizin ağzına" hahahalarıyla bezenmiş bir duruş değil, ukala ve sarkastikten kastım.
    tıpkı oluşu gibi, mimiksiz yahut az mimikli, soğukkanlı, umursamaz bir anlatım.
    elbet gülmesi gelince gülsün. komik bir şey olunca gülünür; budala narsistler gibi "a yoksa komik bir şey mi söyledim?" deyip, sinsi sinsi seyircinin gülmesini beklemece ama güya bu bekleyişten de bihaber gözükmece saçmalığına meydan verilmez.
    (bkz: espri olduğu belli edilmeden yapılan espri/@pasif laura)

    velhasıl, bu adamların hepsini tek tek takdir ederim.
    ışık, seyirci, onlarca "bekler" bakış, yükseklik...
    bu adamlar sahneye çıkıyorlar.
    hiçbir şey yapmadan dursalar dahi cüretkarlıktır.
    özene bezene hikayeler hazırlayıp, paylaşma heyecanı ve gülme/güldürme isteği ile sahneye çıkmak ise bir ayindir, benim nazarımda.
    zira yaptıkları, heves ettikleri mizahtır.
  • ege kayacan ve anlatan adam için izlenesi program. hele bu bu gece epey güldürdüler.
  • %100 yerli, %100 türk ama adı ingilizce olan program.
  • ege kayacan dışında çoğunun tespit ve cem yılmaz vari olduğu aşikar. program yayınlanmadan önce de bunun farkındaydım, program bu görüşümü perçinlemiş oldu.
    ancak ege kayacan'ı sahnede defalarca izlemiş biri olarak şunu söylemeliyim montaj ve izleyicinin anlamsız tepkileri şovu tamamen kötü yönde etkiliyor. diğer şovmenler için de bu geçerli mi bilemiyorum belki sahnede daha iyilerdir ancak program yapımcılarının da seyirci seçimi, süreler ve montajla şovmenlerin performanslarını etkiledikleri kesin. programın genel kalitesi için bunu göz önünde bulundursalar iyi olurmuş.
  • gülme efektleri ve "ön sıralarda oturup her espriye kopan izleyici" görüntülerinin alakasız olarak araya montajlandığı, muhtemelen çekim sırasında anlatılanların en fazla yüzde beşine falan "eh eh" diyerek gülündüğü, geren, gerdiren, sinir bozan program.

    "abi şimdi filmlerde görürüz ya hep xxx olur, bizde olsa bak aynen şöyle olur o olay" diyerek başlayan her türk esprisi için kafamla bir kiremit kırsam, bu programda bana yüklenen negatif elektriği atamam sanırım.. e peki niye izliyorum? çünkü memet ali ve ucubelerini de izliyorum ben, orayı karıştırmayın.
  • "süper fikir, kötü uygulama."
  • hatırladığım kadarıyla türk televizyonlarında daha önce yapılmamış saf stand-up içeren programdır.

    bu programı izlerken ve özellikle hakkında yapılan yorumları okuduktan sonra üzerinde durulması gerektiğini düşündüğüm bir konu var:

    gerçekten cem yılmaz stand-up konusunda çıtayı yükseltti yükseltmesine ancak yıllardır anlattığı konuları arka arkaya dizsek ufak varyasyonlarla belki 8-10 saatlik bir malzemesi oldu bugüne kadar. televizyonlara kendi şovuyla çıkmaması biraz da bundan kaynaklanmakta. kendisine atılan laflara her daim esprili yanıt verebilse de, her yıl yeni bir 2-3 saatlik gösteriyi izleyiciye sunacak kadar üretkenliği yok gibi. az üretiyor ama öz üretiyor adam. yiğidi öldür hakkını yeme derler ya. cem yılmaz piyasayı bu "az ama öz"e alıştırdı ve bunun kaymağını yiyor. öyle ki, bunların farkında olan benim gibi insanlar da aynı gösteriyi 1-2 yıl arayla ikinci üçüncü kez izleyebiliyoruz ve yine gülüyoruz. aslında gösterinin sadece %10-20'si değişmiş oluyor ama olsun. ilk kez duymasam da, o espriye tekrar gülebiliyorum. bu noktada aklıma şöyle de bir ihtimal gelmiyor değil. belki cem yılmaz aslında çok üretken ama yalnızca en iyi espriler kalıyor (eleme prosesinin sonunda), ve böylece defalarca gülebileceğimiz espriler kalıyor geriye... bilemiyorum şimdi ama sanırım stand up konusunda bu kadar profesyonelleşmiş bir adamın gayet de hesap kitap içerisinde kalite eşiğini yüksek tuttuğunu da kabul etmem lazım.

    artık bu stand up meselesinde kim bir şey üretmek istese, ne kadar kaçarsa kaçsın cem yılmaz ile karşılaştırılmaktan kurtulamıyor. özgün bir şey yapsa "öeh çok bayık", benzetse "öeh imitasyon" gibi tehlikeler ile karşılaşabilir.

    bu noktada programa dair bir iki kelam edeyim bari: ben izlediğim adamlarda arada bir gülebildim, gidip yerinde ve konsantre izlesem eminim daha çok gülerdim. cem yılmaz'ın da gösterilerini canlı değilse daha az komik bulan biriyim. oraya giden adam gülmek için hazır ve konsantre vaziyette. evde tv karşısında "öeh" faktörü daha fazla devreye giriyor. şahsi gözlemim bu.

    netice itibariyle cem yılmaz'ın bizi 2-3 yılda yeni bir gösteriyle doyurması mümkün değil. piyasanın bu kadar kısır hale gelmesinde kendisinin doğrudan payı yok tabii ama izleyicilerin yeni arkadaşlara şans tanımaya devam etmesi lazım. yerin dibine sokmayalım ilk fırsatta derim ben. belki bunlardan da iyileri vardır bir yerlerde ve okudukları bu ağır eleştirilerle ümitleri kırılmaktadır....
  • oldukça zorlama bir program, güldürememek gibi çok büyük bir sıkıntısı var. seyirciler ise kendilerini mecbur hissediyormuşçasına reaksiyon veriyor.

    katlanılması zor.
hesabın var mı? giriş yap