• dün canlı yayında milletvekillerinin dokunulmazlığının kürsü dokunulmazlığı ile sınırlandırılması gerektiğini söylediğinde, "e o zaman iktidarı elinde bulunduran kimseler bu durumda uydurma davalarla muhalif milletvekillerini hapse attırmaz mı?" diye bir soru gelince aynen şöyle bir cevap verdi:

    "bunun için milletvekilleri gerekirse tutuklanmayı göze almalılar. çünkü bu bir bedel ödeyerek mücadele yürütme alanıdır. biz önce kendi dokunulmazlıklarımızı kaldıralım, yargının milletvekilleri üzerinde hoyratça yetkisini kullanması söz konusu olduğunda bu bir siyasi krize dönüşsün, ordan çözelim. çünkü gazeteciler tutuklanıyor, sokaktaki gençler, pankart açan öğrenciler tutuklanıyor. 3 tane de milletvekili tutuklansın, bakın o zaman nasıl değişiyor bu işler. biz siyasi faaliyetlerimiz yüzünden tutuklanmaktan korkmuyoruz . bu bir mücadele alanıdır ve bedel ödemek gerektiğinde de bundan korkmayız. işte o zaman yargı sorgulanır hale gelir. 100 öğrenciyi içeri attıklarında kimsenin umurunda olmuyor ama 1 milletvekili içeri girdiğinde yargı daha da sorgulanır hale gelir."

    bu cevabı ancak hakları uğruna bedel ödemeyi göze almış gelenekten gelen birinden duyabilirsiniz. bu diğer partilerden birinin aklına dahi gelmez. kendisinin farkı da işte budur. söylediği şey, mevcut baskı şartlarında çözüm getirebilecek en radikal ve en doğru şeydir.

    edit: kendisi tam da bahsettiği şekilde akp tarafından rehin alınmış durumda ve o gün ne söylediyse şu an aynısını yapıyor. işte bu kararlılık sayesindedir ki bu insanları yıldıramazsınız.
  • candaş tolga ışık'ın aktardığına göre; akp'li mahir ünal'ın "hdp lideri demirtaş eşcinsel evlilikle ilgili acaba ne düşünüyor?" sorusuna kendisini arayarak şöyle cevap vermiş:

    "teklifinizi arkadaşlar şimdi iletti. ama şu anda düşünmüyorum. eşimle çok mutluyuz. teşekkür ederim."
  • sene iki bin dokuz, yerel seçimler var.

    ankara'yı melihgrad olmaktan kurtarmak için chp kılları kadayıf olmuş murat karayalçın'ı aday göstermiş. parti olarak politika üretmek yerine aynı pilavı ısıtıp ısıtıp insanların önüne koydukları dönem. hani biz de genciz o dönemler, kanımız kaynıyor. kan bu, damarda durduğu gibi durmuyor işte.

    neyse, "ben karayalçın'a oy vermek istemiyorum" dedim. türk-islam sentezinin ürünlerinden bir arkadaşım vardı, "abi mansur yavaş çok iyi" falan diyordu. önce "lan mhp adayına mı oy vereceğim" dedim. sonra biraz araştırıp okudum, baktım fena biri gibi durmuyor. okudukça sevmeye başladım adamı, beypazarı başarısı falan beni gayet güzel gaza getirdi. "neticede bu yerel seçim, mhp'ye değil adaya oy veriyorum aslında" diye kendimi ufak ufak ısıtmaya başladım. literatürde buna bakunin sendromu diyorlar.

    neticede gidip mansur'a bastım mührü. o dönem çevremdekiler kafamın etini yediler. en başta da babam. "eli kanlı mhp'li faşiste oy verdin." falan diye. ama benim içim rahattı, inandığım adaya oy vermiştim. sonra gel zaman git zaman, mansur chp'den aday oldu. ilk başlarda yine klasik refleksler devreye girdi, insanlar mırın kırın etmeye başladılar falan. sonra ne oldu? anarşistinden ulusalcısına, ülkücüsünden apolitiğine kadar insanlar seçim kurulunun önünde eylem yapmaya geldi. ankara oylarına, mansur'una sahip çıkıyordu. en çok da babama güldüm, aradan geçen beş senede ankara'ya taşındığı için bu sefer o da mansur'a vermişti.

    beş sene önce o kadar bik bik eden insanlar neredeydi?

    buradalar işte, bugün de aynı reflekslerle selahattin demirtaş için bik bik ediyorlar. yok kürt milliyetçisi, yok pkk, yok x, yok y, yok z.

    gönül rahatlığıyla gidip oyumu vereceğim.

    çünkü biliyorum, beş sene bilemedin on sene sonra şimdi konuşanlar da gidip demirtaş'a oy verecek. oy vermeseler bile demirtaş ve savunduğu politikaların ekmeğini yiyecekler. bunun için, bugün toplumdaki ötekileştirilmiş azınlıklardan (kürt, ermeni, alevi, eşcinsel, vicdani retçi vs.) olmaya gerek yok.

    zira bu topraklarda bir gün herkes öteki olacak. verdiğiniz oylarla seçilmiş birinin hakkını korumak istediğinizde; parkınızı korumak istediğinizde; katledilen on dört yaşında bir çocuğu, on dokuz yaşında bir genci, kaldırımda vurulmuş yatan bir gazeteciyi anmak istediğinizde; alkol almak istediğinizde; kahkaha atmak istediğinizde hâlâ öteki olduğunuzu fark etmediyseniz eğer, eninde sonunda fark edeceksiniz merak etmeyin.

    çünkü barış bıçakçı'nın deyimiyle "devlet katildir! devlet canidir! devlet zenginlerindir!"*

    hava çok sıcak gençler, o giydiğiniz önyargılarınızı çıkartın, biraz serinlersiniz. unutmayın, siz devlet değilsiniz.
  • adam diyor ki, 'biri gelecek bizi kurtaracak ama kimdir bu bilemiyoruz hissiyatından kurtulun. güvenmeyin ya, bana da güvenmeyin. ilkelere güvenin ilkelere. ilkeler kalıcı hale gelmeden biz de aldatabiliriz insanları. insanlık halidir, biz de yanlış yapabiliriz'

    sen diyorsun ki terörist, katil...

    adam diyor ki, 'evet, pkk bir gerçektir ve ben de kürdüm. ve ben de kürt hareketinden geliyorum. fakat bu bir dezavantaj olmak yerine avantajdır. benim partim pkk üzerinde bir etkiye sahipse bu bir avantajdır dezavantaj değil. ben bunları konuşsam zaten beni başka partilerin başına getirmezler. bu partideyim diye bunları söyleyebiliyorum. beni var eden hdp'dir. bana bunları söyleten hdp'dir. bizim başarımız silahların devre dışı kalmasını kolaylaştırır. bizim başarımız türkiye'de barışı kolaylaştırır'

    sen diyorsun ki terörist, katil...

    adam diyor ki, 'dini yaymak dini anlatmak değil amaçları, halkı baskı altında tutmak. allah'la dinle kitapla dinle inançla halkı teslim almak. diyanetin temel görevi budur. biz bu nedenle diyoruz ki 'böyle bir kurumu kaldıracağız, inanç hizmetleri başkanlığı kuracağız'

    sen diyorsun ki terörist, katil...

    adam diyor ki, '7 haziran'da ya özgür, demokratik, eşitlikçi, adil bir yaşam, barış içinde bir yaşam, türkiye 'nin her ilinde hiç kimsenin korkmadan, çekinmeden, kimliğinden, mezhebinden, dininden utanmadan, horlanmadan, çekinmeden yaşayacağı bir ülke ya da diktatörlük, tek adamlık sultası ve onun baskısı altında inleyen bir ülke tercihinde bulunulacak. aslında iki parti yarışacak. biz ve diktatör yanlıları. yani ezilenlerin, çalışanların, alın teriyle üretenlerin, namusuyla yaşayan, helal lokma yiyenlerin partisi, bir de hırsızların, soyguncuların, talancıların partisi; halkın huzuruna çıkacağız'

    sen diyorsun ki terörist, katil...

    adam diyor ki, ' ne rtük ne ysk. hiçbiri gereken işlemleri yapamıyor. bunu inanarak söylüyorum erdoğan’dan korktukları kadar allah’tan korkmuyorlar'

    sen diyorsun ki terörist, katil...

    adam diyor ki, 'iktidardan düşmemek için bütün ülkeyi ateşe verebilecek kadar çılgınlaşmış durumdalar. bunları durdurmanın tek yolu bizim barajı aşmamızdır. barajı aşacağız, barışı sağlayacağız. barajı aşacağız, demokrasinin ve özgürlüklerin teminatı olacağız'

    sen diyorsun ki terörist, katil...

    çabuk unuttuk faili meçhulleri, ev-hayvan yakmaları, köy boşaltmaları, öğretmen öldürüp 'pkk yaptı' diyenleri... savaş iki taraflıdır ve taraflardan biri devletse, katilin en büyüğü, en kirlisi devlettir...

    şimdi birileri çıkmış bu savaşı bitirelim, bu örgütün siyasi kanadı olarak güçlenelim ve bir daha silahlar konuşmasın, insanlar ölmesin diyor...

    sen diyorsun ki terörist, katil...

    selahattin demirtaş hep farklı ve güzel şeyler söylüyor, ama sen hep aynı şeyi söylüyorsun...

    artık başka şeyler söylesen diyorum sevgili arkadaşım...

    edit: imla
  • kendisine oy vermedim.

    çünkü benden biraz daha güçlü olduğu gün beni düşünmeden boğazlayacak bir hareketin başında.
  • "müftü adayımız da var sosyalist adayımız da var. çok şükür hırsız adayımız yok" diyerek yine birilerine fena ayar vermiştir.
  • tarafsız bölge programında "öcalan ne derse o olur" dedi. bir de "dengir mir mehmet fırat'ı partiye biz davet ettik sağolsun kırmadı bizi" dedi.

    gerçek solcu işte bu. örgüt liderinin emriyle hareket eden, toprak ağası eski akp'liden medet uman solcu. gerçek solcular oy verebilir. tam size göre bir adam.
  • diyanet işleri başkanlığı'nı inanç işleri başkanlığı'na çevireceğini ve her dine ve mezhebe hizmet sunmasını sağlayacağını söyleyerek laikliği özümsediğini gösteren hdp lideri. adamın her fikrine katılmayabilirsiniz ama bu konuda hakkını verin.
  • bugün yapılan grup toplantısında konuşan eşbaşkan...

    (üşenmeyin okuyun, sonra konuşalım)

    konuşmasının satır başları

    "tek bir belediyemizin kasasından ne dağa ne bayıra tek bir kuruş para gitmemiştir. ankara'dan para gelir, nereye harcanması gerektiği bellidir ve belgelidir. yani biz şimdi pkk'ya para gönderip belge mi alıyoruz. bizim hiçbir belediyemiz dağa para göndermekle görevli değildir. halkın parasını halka hizmet için kullanır."

    "belediyelerimiz dağa para öderse bizim de en sert eleştirimize maruz kalırlar. her açıdan kabul edebileceğimiz bir şey değil."

    "bunlar utanmadan yalan sallarken savcılar bu iddaada bulunmuş mu diye bakıyoruz? yok... başkanlarımıza sorulan sorulara bakıyoruz, buna dair bir soru da yok. lağım medyasının hiç mi utanması yok. başbakanın hiç mi utansa ıyok. çık açıkça de ki normal yoldan alamıyoruz hırsızlızlıkla, alıştığımız yöntemle elinizden almaya çalışıyoruz."

    "kadir topbaş, melih gökçek. cemaate neler verdiklerini övünerek anlattılar. bütün imkanları kullandılar. kayyım atayacaksınız bunlara atayın. kandıra cezaevine göndermeniz gereken kadir topbaş'tır, melih gökçek'tir."

    "ya diyeceksiniz ki bunların elebaşı sarayda. o da doğru. ne istedilerse verdik dedi. ama şimdi sihirli bir cümle bulmuşlar. allah bizi affetsin kandırıldık diyorlar. allan sizin belanızı versin be..."
    "en çok ihtiyaç duyduğumuz şey hak, hukuk, adalet çünkü ülkede artık en az bulunan şeyler. böyle bir toplumda yaşamak tabii ki kolay değil. bu nedenle hak arayanlar kendileri için değil ötekileştirilmiş herkes için mücadele ediyorlar. bugün türkiye'de sarayın zulmünün ulaşmadığı hiçbir ev kalmadı. sarayın etrafında toplanmış ve sarayın çöplüklerinden beslenen leş kargalarını saymazsanız halkın neredeyse tamamı bu zulmü yaşıyor."

    "kışanak, ata ve anlı partimizin her kademesinde çalışmış, tanınmış şahsiyetler. komplo, iftira kampanyasıyla, sandık ve seçim yoluyla kazanamadıkları belediyeyi nasıl pervasızca kazanmaya çalıştıklarını görüyoruz. erdoğan, siyasete girdiği günden bu yana diyarbakır belediyesinin hayalini görmüştür. bunun hayalini hep kuruyor ama diyarbakır ona hep kabus yaşatıyor. van'ı da istiyor, hangi yöntemle olursa olsun alınacak talimatlarını veriyor. her seçimde bu yerlerin sonuçlarını yakından takip ediyor. her seçim sonucu tabii ki bir kez defa erdoğan'ın hayallerinin yıkılmasıyla sonuçlanıyor. biz bütün o kentlerde zorluklarla seçim kampanyasını yürüttük. biz bildiri dağıttık onlar para dağıttı. biz beyanname dağıttık onlar bavullarla nakit paralar taşıyıp para dağıttılar. tehdit ettiler. sandığı, seçim kurumlarını satın almaya çalıştılar. mitinglerimizi yasakladılar. hazine yardımından tek kuruş alınmadığı dönemde biz gönüllü katkılarla o seçimleri kazandık. işte şimdi 15 temmuz akşamı bu bizi allahın bir lütfudur cümlesinin neden söylediği belki daha iyi anlaşılıyordur. bütün kirli hayallerini gerçekleştirme fırsatını yakaladı. yıllardır yapamadığı ne kadar ilkesizlik, kanunsuzluk varsa şimdi aleni bir şekilde yapıyor."

    "belediyelerimizde müfettişlerin sabit bir odası vardır ve sürekli teftiş ederler. bizim belediyelerde sabit odaları var çünkü hiç çıkmıyorlar. yıllardır yapıyorlar bunu ama tek bir hırsızlık, usulsüzlük bulamadılar. bir slogan attı diye 15 yaşındaki bir çocuğu içeri atan yargı belediyelerden bir lira dağa gitmiş olsaydı bunu bulamazlar mıydı. o belediye başkanını çoktan tutuklamış olmazlar mıydı?"

    "ülkenin bu kadar saf bir zümre tarafından yönetilmesi yanlış bir şeydir. bir daha kandırılmayacağınızın garantisini verebilir misiniz? tamam allah kimi affeder bilmiyoruz. ama bırakın o zaman bu 10 binlerce insanı da allah affetsin. insanların rızkına el uzatıyorlar. biz bunları normal karşılayamayız."

    "tutuklama bir soruşturma gerektirir. bu bir rehin almadır, kaçırılmadır. arkadaşlarımız şu anda iktidarda olan bir çete tarafından kaçırılmış ve kandıra denen yerde rehin tutuluyorlar."

    "eğer adil bir mahkeme süreci olsa arkadaşlarımızın tutuklanmasına hatta yargılanmasına bile gerek olmayacak."

    "bunlarda mafya raconu bile yok. saraydaki çıkıp diyor ki ortada mağduriyet falan yok. demek ki daha yüreği soğumamış. bana biat etmeyen kim varsa tek tek diz çöktüreceğim arayışı içinde."

    "kendini dev aynasında gören kişiliklerin temel özelliğidir. 78 milyonluk bir ülkeyiz. bu 78 milyonun içerisinde bir kişi ona biat etmezse rahat uyuyamaz bu insanlar. ne olur ne olmaz diye o bir kişiyi susturmak isterler. şu anda toplumu korkutmaya çalışmasının nedeni kendi korkusudur. bin odalı sarayınının birinde bile uyku yoktur, huzur yoktur."

    "etrafındaki kimseye güvenmiyor. çünkü biliyorsunuz başbakana kayyım atadı. damadını kayyım olarak atadı, çünkü başbakana güvenmiyor."

    "danışmanım dediği insanlara güvenmiyor. bu korkuyu yansıtarak, toplum üzerindeki baskıyı artırarak aşmaya çalışıyor. bu patolojik bir vakadır. bu biraz da psikiyatrinin de konusudur. doktor hastası hakkında konuşmak zorunda değildir ama bu hasta memleketin hepsini hasta etmişse buna bi müdahale etmek gerekir."

    "cumhuriyet gazetesiyle ilgili nasıl ele geçerebiliriz diye hesap yapıyorlar. dicle, jinha vs de kapatıldı. şu ana kadar 146 yayın organı kapatılmış. en korktukları şey ne biliyor musunuz? bütün baskılara rağmen biz varız diyenlerdir. basını tümüyle kontrol altına alamazsa tek biri bile kalırsa bundan bile büyük bir korku içine düştüğünü görüyoruz."

    "bunların hepsi yaşadığımız gerçekler. çok daha ağırları da geliyor olabilir. çünkü dedim ya teslim alınmamış tek bir odak bile onun için tehdittir. kendisinden beklenen budur, zatın işi budur. mesele bizim ne yapacağımızdır. bu gibi durumlarda dayanışma tabi ki çok önemli ama hep savunmada kalmanın da bir anlamı yoktur. bizim bunları yenmemiz lazım. türkiye toplumu, çocuğumun geleceği için kaygı yaşıyorum diyen herkesin hareket etmesi lazım. açık söylüyorum devirmemiz lazım. güçlü bir muhalefet bloğuyla türkiye'ye demokratik bir seçenek sunmamız lazım."

    "biz bu faşist kula mecbur muyuz ya. bu adam yüzde 50 oy alıyor da, eşitlikten, kardeşlikten yana olanlar neden yüzde 60 oy alamazmışız. sokaktaki taban da aslında buna kapalı değil. ama maalesef bazı partilerin yöneticileri kendi koltuk çıkarları çerçevesinde bu imkanları heba ettiler."

    "geçen seçimlere bakın. karşılaştığımız tutum neydi? ama bugün bunlar yenikapı ruhu adı altında faşistlerle zemin aramaya çalıştılar. bundan ders çıkarmışlar mı diye bakıyoruz ama buna dair en küçük bir emare de yok."

    "tabanın tamamı demokratik blok istiyor. birleşmeden söz etmiyorum. ülkenin geleceği tehlike altındayken ülkenin geleceği için temel insani ilkelerde bir olmaktan bahsediyorum. yenikapı'da kılıçdaroğlu konuşurken senin partinden tek bir kişi acaba kalabalığın içinde var mıydı. senin tabanın başka bir şeyin peşinde sen başka bir şeyin."

    "artık bazı önyargılarımızı kenara bırakmamız lazım. saraydan artık size bir şey çıkmaz. saray yola çıktığı can yoldaşlarını sata sata bu hale geldi. yarın öbür gün sizi de tek tek idam sehpasına gönderecek, bunu anlamıyor musunuz?"

    "dünyada bir çok başkanlık sistemi örneği var. bunu yaptığı hangisine uyuyor, hiçbirine. bunların uydukları da var nedir diktatörlük. çocukken en büyük hayalin neydi 'diktatör olmak' çık bunu açıkça söyle. ortada başkanlık sistemi tartışması falan yok. diktatör yetkilerini anayasal garantiye almaya uğraşıyorlar."

    "her model demoksariye çıkacaksa tabii ki tartışabiliriz. ama şu anda toplumun yarısından fazlası bu sistemden korkuyor. sen buna rağmen kendi başkanlığını ilan edersen halkın başkanı olmazsın. olsan olsan jop cumhuriyetinin başkanı olursun. tanka, topa dayalı bir güçle ayakta kalıyorsan sen artık ülkenin tamamının başkanı olmamazsın. sen alevi bir anneyi inancından dolayı yuhlattığında alevilerin başkanı olma şansını kaybettin. sen sokakta sadece onurlu bir yaşam için direnen emekçiyi gazla, yerlerde sürükleye sürükleye ezmeye çalıştığın günden bu yana emekçinin başkanı olma şansını kaybettin. sen her yerde direnen kadına hakaret ettin ona kuluçka makinesi muamelesi yaptığın günden bu yana onların başkanı olma hakkını kaybettin."

    "neyse başkanlıkla ilgili teklifleri meclise getirsinler. acaba kaç dürüst milletvekili var. bu ülkeyi diktatöre teslim etmek istemeyen. hepsini görelim."

    "biz diktatörlüğe hayır diyeceğiz ve bununla ilgili çalışma yapacağız. ama önce meclise getirin görelim. neden getirmiyorlar. 14 yıldır hayalini görüyor adam. son 5 yıldır bununla yatıp kalkıyorsunuz. daha elinizde bir tasarı yok mu? kazın ayağı öyle değil. neden çünkü darbenin siyasi ayağı ortaya çıkmadı. biliyorlar ama ortaya çıkarmıyorlar. o yüzden meclise gelemiyorlar."

    "siz zavallı erlerin, zorunlu askerlik yapan yoksul çocukları orada linç ettiniz ama içinizde kaç darbeci var onu söylemiyorsunuz. ne diyor atanmış başbakan biz içimizdeki darbecileri temizledik. temizlemiş olsaydınız 3-5 kişi kalmanız gerekirdi."

    "halen işkenceyi örtbas etmeye çalışan bir adalet bakanı vardır. daha önce çağrı yaptım, beraber gidelim diye. daha dün trabzon'a sevki yapılan tutuklulara ağır işkenceler yapılmış. sivil bir kadın hakim mektup yazmış işkenceye uğruyorum diye. bunlar işkence yok diye diye üstünü örtüyor, işkencecileri cesaretlendiriyorlar. bunların hepsini de göğsünü gere gere ohal'i millete karşı ilan etmedik diye yalan söylüyor. hani insanlığın onuru işkenceyi yenecek derken bizi döven çevik kuvvet polisi var ya. işte şimdi o polislere işkence yapıyorlar. biz o polisin de yanındayız, hakimin de. işkence yaptığınız herkesin yanındayız."

    "rektörlükte seçimler kaldırıldı. seçim deyince adamın aklına sadece kendinin seçileceği bir mekanizma geliyor. hiçbir seçime tahammülü yok. sadece kendisinin kazanabileceği bir seçim yöntemini arzuluyor. eğitim sistemine yaptıklarına bakın, açığa alınan öğretmenler. bunların bir çocuğu temiz, dürüst, laikliğe inanan öğretmenler. proje okulları adı altında yaptıklarına bakın. bol para dökmeden de bilimsel, demokratik eğitim verebilirizi kanıtlayan okullar bunlar. ama tahammülü yok. çünkü onun istediği gibi bir eğitim yapılmıyor oralarda."

    "kenan evren darbeyi yaptıktan sonra o dönemde doğan çocukların çoğuna kenan ya da evren adı verildi. çünkü insanlar bir şekilde kendilerini güvence altına almaya çalışıyordu o dönem. tüm kenan ve evrenlerden de özür dilerim ama üzgünüm anneniz babanız bu hissiyatla koydu size o isimleri. fakat bu kenan evren denen adam öldüğünde acaba cenazesinde kaç tane kenan ya da evren vardı? yoktu değil mi?"

    edit: içerik ekleme.
  • ----------------------------------------------------

    (bkz: 28 şubat 2016 ekşisözlük direnişi)

    (bkz: bütün entry'lerini silen yazarlar listesi)

    -----------------------------------------------------------

    (bkz: #59026321)
hesabın var mı? giriş yap